Emir Kusturica’nın El Pepe, Yüce Bir Yaşam [El Pepe, Una Vida Suprema] (2018)* adlı belgesel filmi, siyah beyaz fotoğraflar ve video kayıtlarında akan barikatlar, hapishane koğuşları, polis otoları içinden savrulan zafer işaretleri ve havadaki yumrukların görüntülerinin, derin derin süzülmekteki bir tango parçasının sonsuz hüznü ve Pepe’nin sesindeki duyguyla birleştiği çok güçlü bir açılış sekansıyla başlar. Pepe, Uruguay’ın bir zamanlar Amerika kıtasının İsviçre’si olduğundan ve 1950’den sonra her şeyin değiştiğinden bahsetmektedir. Ve ekler:
“Ama geriye hepimizi etkileyen güçlü bir miras kaldı. Diğer etki de hapiste geçirdiğimiz yıllardı. Hapiste olmak büyük bir yalnızlık çekmek demekti. Hayatta kalmak için bol bol düşünmek ve yeniden düşünmek zorundaydık. Yalnızlık içinde geçirdiğimiz o yıllara çok şey borçluyuz. Bu kadar zorlu koşullarda yaşamış olmasak bugün olduğumuz kişiler olmazdık.
Söylediklerim zalimce gelebilir, ama insan acılardan ve zorluklardan, zaferlere ve kolay şeylere kıyasla çok daha fazla şey öğreniyor bence.”
Başlamakta olanın; Pepe’nin gözlerinden dünyaya, hayata, varoluşun en derin ve sarsıcı sorularına yapılacak muhteşem bir yolculuk olduğu filmin o ilk birkaç dakikasında hissedilir. Büyük bir ustalıkla montajlanmış bu siyah beyaz arşiv görüntülerinin sonuncusu genç Mujica’nın şu sözleri zikrettiği kayıttır:
“Mücadelemiz devam edecek, bu kuşağın ve diğer kuşakların ömründe kaç yıl daha kalmış olursa olsun. Sosyalizm kazanacak.”
Hayata Karşı Büyük bir Şefkat
Buradan zarif bir akışla film bugüne akar, siyah beyazdan renkliye Pepe’nin küçük evinin bahçesine geçeriz:
“Doğaya hayranlığım o kadar büyük ki içten içe onu ilahi bir varlık gibi görüyorum. Dünya, mineral evreni, hidrojen evreni o kadar engin ve oluşturup dokunabileceğimiz yaşam miktarı o kadar küçük ki hayata karşı büyük bir şefkat duyuyorum” diyen Pepe’nin sesi eşliğinde; kamera, otlara, böceklere o küçücük bahçedeki koskoca evrene odaklanır.
Böylece evin içine gireriz, Pepe yatağından kalkar, göreve gelirken giydiği ve şimdi kuru temizleme sonrası yeni gibi gördüğü takımını giyer. 1 Mart 2015 Pepe'nin başkan olarak son günüdür. Kusturica, sabahın ilk saatlerinden gecenin sonuna kadar takip ettiği bu tarihi günü filmin merkezine yerleştirir.
Daha sonra Pepe'nin eşi ve yoldaşı Lucía Topolansky’nin ve Ulusal Kurtuluş Hareketi eski üyelerinden o dönemki Savunma Bakanı Eleuterio Fernández Huidobro’nun sözlerini duyarız. (Filmin daha ilerideki bir kısmında da Hareket eski üyelerinden şair-yazar Mauricio Rosencof’un Pepe’yi ziyaretine yer verilir.) Tüm melankolisi ve coşkusuyla ‘A Don José’ adlı meşhur Uruguay folk şarkısı çalmaya başladığında, yeniden Pepe’nin sesini duyarız:
“Şimdi sana söylediğim şeylerin çoğu o dönemde, hapishanedeki tecrit sırasında doğdu. [Bu olmasaydı] bugün olduğum kişi olmazdım. Daha boş, daha uçarı, daha yüzeysel biri olurdum. Daha başarı odaklı, daha basiretsiz. Daha muzaffer. Muhtemelen. Başarı sarhoşu. Daha kasıntı.
Şimdi olmadığım tüm bu şeyler, benim için de söylenebilirdi, eğer o on küsur yılı derin bir yalnızlık içinde geçirmemiş olsaydım. O nedenle… Bu çok ilginç bir şey Kusturica. Sana söyleyeceğim şey dar görüşlü bir yaklaşımla yorumlanmamalı. Bazen kötü olan iyidir. Bazen de tam tersine, iyi olan kötüdür.”
Buradan, Pepe'nin Başkan olduğu Mart 2010’un arşiv görüntülerine geçtiğimizde ‘A Don José’yi alkışlar arasında sahnede canlı söylenirken duyarız: Montevideo Bağımsızlık Meydanı’ndaki kutlamada, Pepe, Los Olimareños ikilisiyle sahnededir, meydanı ve meydana açılan tüm caddeleri göz alabildiğine doldurmuş insan seli ile birlikte şarkıyı söylemektedirler.
O gece yaptığı konuşmada şöyle der Pepe:
“Dünya tersine dönmüş. Siz burada, sahnede olmalısınız ve biz size alkış tutmalıyız. Çünkü bu mücadeleyi… Bu mücadeleyi veren sizsiniz. Hakikat kimsenin malı değildir. Onun hepinize ihtiyacı var. Yarın ülkemiz yoluna devam edecek, adanmışlığımız devam edecek. Yoldaşlar, size bunu söyleyen, sizden bunu isteyen, bunu rica eden eski bir savaşçıdır.”
Ardından, Pepe’nin Kusturica’yla sohbetini dinlemeye devam ederiz. Bahçesinde traktörüyle görürüz onu, komşularını da dahil ederek ardında bırakacağı vakıftan bahseder: “evim, çiftlik, şu tarla, okul… Hepsi bu vakfa kalacak” der:
“… çünkü dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanmak gerekiyor.”
Pepe ve Kusturica’yı yeşillikler arasında görürüz, kuş cıvıltılarından ibaret bir ses manzarası içinde:
“Kardeşim” der Pepe; Kusturica, purosundan derin bir nefes çekerek dikkatle ona bakar. Pepe ekler:
“Tango saf özlemdir. Sahip olduklarına ve sahip olmadıklarına duyduğun özlem. Hayatta kaybetmeyi öğrenmiş kişiler içindir. Tangoyu sevebilmek için hayatta birkaç yenilgi yaşamış olmak gerekir.”
Kusturica, Pepe’nin gözlerinin içine bakar, tango yeniden çalmaya başlar.
Aşk Ütopyası ve Siyasi Ütopya
Bir yandan tangoyu dinlerken Pepe’nin göreve veda töreni hazırlıklarını izleriz: sahne düzenlenmekte, mavi vosvos arabasının maketi yerleştirilmektedir.
Bir sonraki sekansta bir başka arabada konuşmakta olan Lucía Topolansky’yi duyarız:
“Pepe ile yaşadığım hayat çok önemliydi, çünkü biz iki ütopyayı birleştiriyorduk. Aşk ütopyası ile siyasi mücadele ütopyası. Bu sayede pek çok iniş çıkışın ve karşılaştığımız zorlukların üstesinden geldik. Pek çok güzel anımız da oldu.”
Ardından Pepe’yle birlikte, şimdi bir alışveriş merkezine dönüşmüş olan Punta Carretas Cezaevi’ni ziyaret ederiz; Pepe, hapishane yıllarından bahseder, o dönemdeki durumdan, adi tutuklulardan vs. Sonra yeniden Pepe’yi doğanın içinde görürüz, tango yine tüm hüznüyle Pepe’nin sözleriyle birleşmektedir:
“Akıl süzgecinden fazlaca geçirirsek hayatın şiirini kaybederiz. Tehlike altındayken insanın aşka olan ihtiyacı daha da artıyor bence. Belki de güdüsel olarak güvenlik arayışına girdiğimizden. Bu, hayatı sevmenin yollarından biri. Ben ihtiyar bir adamım, gençlik yıllarımdaki halime bakıyorum ki çoktan geçti gitti. Gerilimler karşısında hayat arkadaşıma sığınıyorum. O da bana sığınıyor. Aşk daima bir sığınak değil midir?”
Şair ve Filozof olarak Pepe
Filmde, Pepe’nin varoluşa dair derin meselelere ilişkin yorumlarını paylaştığı; içindeki şairi ve filozofu tanımamızı sağlayan sözlerini duyduğumuz anlarda Pepe’yi çoğunlukla doğa içinde görürüz. 19. yüzyıl Romantik ressam ve şairlerine bir selam gibidir burada Kusturica’nın yaptığı: görüntülerde tabloları, Pepe’nin sözcüklerinde şiirleri sunmaktadır; buna, müziğin gücünü de ustalıkla ekler: tango, Pepe’nin kelimelerinin fon müziği değildir de, Pepe’nin kelimeleri bu şarkıların sözleridir sanki.
Kusturica, şair ve filozof Pepe’yi, bir yandan müziğin uhrevi gücünü kullanarak, doğanın içindeki Pepe olarak sunarken, filminde transendental bir boyut yakalar. Zaten Pepe de, bu sahnelerin ilkinde, doğayı sanki ilahi bir varlık olarak gördüğünü söylemiştir.
Pepe’nin ruhundaki bu derinlik, yaşama olduğu gibi ölüme bakışının da özünü teşkil ediyor. Tolstoy, 1886 tarihli meşhur eseri İvan İlyiç’in Ölümü’nde, bir yargıcın, tam ölüm döşeğinde, sahici bir varoluş yerine yüzeysel bir hayat yaşadığını kavrayınca hissettiği tahammül edilmez ölüm anksiyetesini anlatıyordu. Pepe’nin hikayesi İvan İlyiç’in hikayesinin tam tersidir: 89 yaşındaki Pepe, geçtiğimiz Ocak ayında yaptığı açıklamada metastaz yapan kanserine karşı tedaviyi sürdürmeyeceğini söyleyerek bir veda mesajı paylaştı. Bu denli anlamlı ve onurlu bir hayat yaşamış olan Pepe; ölümü, bir aziz, bir eren, bir evliya gibi tevekkülle bekliyor hayatının son günlerinde. Pepe, yüce bir şekilde yaşadığı için yüce bir şekilde ölüyor.
Çoğunluk gibi Yaşamak
Film boyunca gördüğümüz küçük evinde (çünkü Başkanlık konutunda yaşamayı reddetmiştir), bahçesinde bitkileriyle uğraşırken, kafasında kasketi kasaptan köpeği için alışveriş yaparken, yaşlı vosvosunu sürerken gördüğümüz adam bir devlet başkanıdır.
Tarihte, zafer kazanıldığında ayrıcalıklı bir hayat yaşamayı o ya da bu ölçüde reddetmiş devrimciler olmuştur. Tam tersinin sayısı daha fazladır ama, maalesef, misal, Politbüro üyelerinin hayatları vb. Güç, tehlikelidir. Biliriz. Güç, tarih boyunca belki de hiçbir devrimci liderin elinde Pepe’nin elinde durduğu kadar uslu durmamıştır. Pepe, halktan gelen gücünü halk için kullanır, sadece. Filmde, Pepe’nin her ay maaşının yüzde yetmişini bağışladığı konut projelerinin yürütüldüğü mahallelerde onunla gezer, o mahallelerdeki insanların anlattıklarını dinleriz. Pepe, 2005’te sol koalisyon iktidara geçtiğinde yüzde 39 olan yoksulluk oranının dokuz yıl sonra yüzde 11 olduğunu belirtirken Topolansky, eğitim seviyesinin de yükseldiğini vurgular. Şöyle söyler Pepe:
“Başkanlık, monarşiye benzeme eğiliminde. Kırmızı halı… Cumhuriyet farklı bir şey olmalı. Çünkü çoğunluk tarafından seçiliyorsan çoğunluk gibi yaşamayı denemen gerekir. Azınlık gibi değil.”
Pepe, değerleri için yaşadı. İyi bir dünyayı değerleri olan insanların kuracağını söylemekle yetinmedi, kendi yaşam biçimiyle bunun örneğini verdi. Değerlerin kültür aracılığıyla daha derin bir biçimde yaygınlaştırılmasını hedefledi, bunun için verilen mücadelenin diğer alanlardaki mücadelenin gölgesinde kalmasına hayıflandı:
“Kültürün rolü çok büyük. Bana kalırsa bizim yapmadığımız mücadele kültür mücadelesiydi. Kültürel dönüşüm olmadan insanlık gelişmez. Kültür, sadece duvarlara asılmış resimler veya şimdi yaptığınız şey [film] değildir. Kültür, günlük hayatta bizi harekete geçiren değerlerle ilgilidir. Daha iyi bir toplum inşa etmenin gereklerinden biri bu.”
Tarihin Öğrettikleri
Filmin sonlarına yaklaştığımızda Pepe artık göreve veda töreni alanına doğru gittiği aracın içindedir, müzik yine odaktadır, az önceki görüntülerde Pepe’nin gençlerle birlikte söylediği şarkı eşliğinde şu sözlerini duyarız:
“Ben, sosyalizmin köşe başında olduğuna inanan bir kuşaktanım. Pek çok kişi gibi benim de gençliğim bir hayal dünyasına aitti. Tarih bize bunun sandığımızdan çok daha zor olduğunu gösterdi. Şunu da öğrendik ki, insanlığın gelişmesi için, kültür meselesi maddi konular kadar, hatta belki daha da önemli. Maddi şeyler değişebilir ama kültür değişmedikçe gerçek değişim olmaz. Gerçek değişim kişinin kafasının içindedir.”
Sonra, gazeteciler mikrofonlarını vosvosun penceresinden içeri uzatır, başkanlığının son dakikalarında nasıl hissettiği sorusuna Pepe’nin yanıtı şu olur:
“Anlamıyorsunuz, anlayamazsınız. Hayatımın en duygusal günü Paso de los Toros’tan hapse gönderildiğim gündü, çünkü o zaman diktatörlüğün sonunun geldiğini anlamıştım. Bu, onunla kıyaslanamaz bile.”
Ve bu sözcüklerin bitimiyle ‘A Don José’yi dinlemeye başlarız bir kez daha. Yollara dizilmiş binlerce kişi Pepe’yi selamlamaktadır, “Buraya Arjantin’den geldik” diye haykırır” biri, “sağ ol yoldaş, sağ ol” diye bağırır diğeri, “seni seviyoruz ihtiyar” diye seslenir bir başkası. Yeniden Pepe’yi duyarız:
“İnsanlar ‘seninki’ ve ‘benimki’ diye bir şey olmadığı fikrine nasıl ulaşır? Çünkü özünde sosyal hayvanlarız ve bu açıdan sosyalistiz. Ama tarih ve gelişmeler bizi kapitalistlere dönüştürdü. Bireyci olduk, çünkü içimizde bir çelişki var. Sağ kalmak için, yaşamak için mücadele ediyoruz. Bu, doğanın tüm canlıları donattığı sağlıklı bir bencillik. Ama aynı zamanda dayanışıyoruz, çünkü bir toplum inşa etmek zorundayız. Çünkü, Robinson Crusoe değiliz. Tek başımıza yaşayamayız. Uzun vadede, medeniyet ve dayanışma, tür olarak bize yardımcı olabilecek en büyük iyilik. Ve bu çelişkiyi aşıp dayanışmayı bencilliğin üzerine çıkarmanın ağır bir bedeli var.”
Pepe, tören alanına varır, sahneye çıkar ve karşısındaki on binlere şöyle seslenir:
“Sevgili halkım, beş yıl geçti. O kadar çabuk geçti ki sevgili halkım… Sevgili halkım, sana teşekkür ederim. Kucakladığın için teşekkür ederim. Eleştirdiğin için teşekkür ederim. Sevgin için teşekkür ederim. En çok da başkanlığım süresince kendimi yalnız hissettiğimde bana yoldaşlık ettiğin için teşekkür ederim. Eğer… Bu konuda hiç şüphe etme, iki hayatım olsa ikisini de senin uğruna mücadele etmeye adardım, çünkü yaklaşık 80 yıllık ömrümde anladım ki hayatı sevmenin en muhteşem yolu bu. Ben gitmiyorum, geliyorum! Son nefesimle gideceğim. Nerede olursam olayım senin yanında olacağım. Seninle olacağım çünkü hayatı kucaklamanın en yüce yolu bu. Teşekkürler sevgili halkım.”
* El Pepe, Yüce Bir Yaşam’ı, 38. İstanbul Film Festivali’ndeki gösterimlerinde kaçıranlar filme çevrimiçi platformlardan ulaşabilirler.