Artık linç girişimi haberleri de sıradanlaştı. Nerede kendine göre aykırı bir ses duysa, bir afiş görse, o sesin sahiplerini, o afişi elinde tutanları başları hemen ezilmesi gereken yılanlar olarak gören hatırı sayılır kalabalıkta bir vatandaş güruhu var. Bunlar, 30 Ağustos töreni sırasında, Türkiye’nin Lübnan’a asker yollama girişimini protesto eden dört genci, orada polis müdahale etmese ağır biçimde dövüp, belki öldüreceklerdi. Bağıranların ne dediklerini anlama çabasını bir nebze olsun göstermeden, belki çaba gösterse anlama yetisi de olmayan bir makbul vatandaş kitlesi, “Vurun kahpeye!” sesini duyar duymaz şehvete geliyor.
30 Ağustos kutlamalarında “İsrail askeri olmayacağız” pankartını ve atılan benzeri sloganları PKK yanlısı gösteri zannetme basireti gösteren yurttaşlarımızı şimdilik bir kenara koyalım. İstanbul Emniyet Müdürü olan sayın zat Milliyet gazetesinde yer alan açıklamasında, makbul vatandaşların elde taş ve sopa, gereğinde satır ve bıçak, her türlü aykırı söz ve girişime karşı saldırmak için bindirilmiş hazır kuvvete dönüşmesini övdü. Eylemcilerin PKK ile bağlantısı olmadığını belirttikten sonra, “Bu tipteki kişilere tepki var. Vatandaş pankartı açtırmamış. Vatandaşımız gerekli tepkiyi gösterdi. Güzel bir tepki vatandaşımızın tepkisi” dedi. Biber gazı kullanarak polisin zar zor engellediği linç girişimini, “vatandaşımızın gerekli ve güzel tepkisi” olarak gören bir İstanbul Emniyet Müdürünün yönetiminde güvenlik içinde yaşıyoruz. Bundan sonra herkesin tipine dikkat etmesi ve gereksiz linç girişimlerine maruz kalmaması için, “bu tip”in nasıl bir tip olduğunu daha açık biçimde ifade etmesini kendisinden bekliyoruz.
Gelelim linç edilmesi güzel olan eyleme. Sözkonusu dört genç belki Türkiye toplumunda çoğunluğun sesini, biraz yanlış bir ifadeyle temsil ediyorlar. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partilerinin, AKP içinde bazı milletvekilerinin karşı çıktıkları bir yurtdışına asker yollama girişimini protesto eden dört gence karşı linç teşebbüsünü “güzel ve gerekli” buluyor bu sayın güvenlik sorumlusu. Artık daha aykırı bir girişimde bulunanlar için neler düşündüğünü tahmin edebiliriz. Sokakta fikrini bağımsız biçimde ifade etmeyi “kamu düzenini tehlikeli biçimde bozma” olarak anlayan bir totaliter zihniyet kalıntısı Türkiye’de hâlâ hakim.
Trabzon’da F tipi cezaevlerine karşı bildiri dağıtan TAYAD üyelerinin makbul Türk yurttaşları tarafından gene PKK’lı oldukları gerekçesiyle linç edilmesi girişimi sonrasında, o ilin güvenlik sorumlularının söyledikleriyle İstanbul Emniyet Müdürünün sözleri arasında bir fark yok. Emniyet ve asayişten sorumlu devlet görevlilerinin, her türlü aykırı sese ne olduğunu bilmeden sille tokat girişen bu asabi yurttaşların sürekli yanında yer almasının örneklerini çoğaltmak mümkün. Linç girişiminde bulunanları değil, linç girişimine maruz kalanları suçlu gören bu zihniyet için, linç edilmeleri yasal olmasa da, kamu vicdanı nezdinde meşru olan “bu tipte insanlar” var bu toplumda. Ama bu zata haksızlık etmeyelim. Mecliste protesto pankartı açan gençler hakkında, daha yakın bir tarihte ölüm cezası talebiyle dava açılabilen bir ülkedeyiz. On yılda değişen en önemli şey, bugün artık böyle bir tedhiş eylemi için ölüm cezası talep etmenin mümkün olmadığı. Savcı, maalesef müebbed hapisle yetinmek zorunda kalıyor. Ama ölüm cezasının kalkmasıyla linç teşebbüslerinin artması arasındaki ilişki insanı düşündürmüyor değil.
Konya’nın Bozkır ilçesinde de geçtiğimiz günlerde bir linç girişimi yaşandı. Biri Kürt kökenli olan iki emekçi grubu arasında elektrik kullanım sırasından çıkan ihtilafın, Bozkır merkezdeki makbul yurttaşlar tarafından PKK karşıtı eyleme dönüştürülmesinin ardından, ilçede çalışan 26 Kürt kökenli aile gizlice ilçe dışına kaçırıldı. Bundan birkaç ay önce bu kez İzmir Kemalpaşa’nın Bağyurdu köyünde yaşananların kopyası bu kez Konya ‘da yaşandı. Önümüzdeki günlerde Karadeniz’de, Mersin’de veya Trakya’da yaşanmaması için bir neden yok. Kürt kökenli yurttaşlarla diğer yurttaşlar arasındaki bireysel veya toplu ihtilafların PKK karşıtı eyleme ve Kürt kökenlilerin “terörist” ilan edilmesine yol açan bu linç girişimlerini, milli hassasiyetleri kabarmış yurttaşların “gerekli ve güzel” girişimleri olarak algılayan, bunlara sevecenlikle baktığını göstermemeye çalışarak, onları anlayışla karşıladıklarını ifade eden kamu görevlisi, politikacı, basın mensubu, avukat ve sıradan vatandaştan oluşan önemli bir topluluk var bugün Türkiye’de.
Bu topluluk için, kendinin doğru bildiği dışında çıkan her aykırı ses “entel-aydın-liboş-bölücü-anarşist” olarak başı ezilmeye mahkumdur. Tek bir kelime gibi okunması gereken bu iltifat dizinindeki yenilik, geçmişteki “komünist” suçlamasının yerini bugün “liberal”in almasıdır.
Geçtiğimiz haftalarda Marmara adasında deniz otobüsü bilet kuyruğunda şahit olduğum çok küçük bir olay, ‘70’li yılların “komünist ve dahi anarşist” kalıbının günümüz Türkiye insanının kafasında yaşadığı dönüşümü sanırım yeteri berraklıkta ele veriyor. Kesilen biletin öğrenci indirimli olmaması üzerine, -sanırım kendileri rezervasyon sırasında öğrenci indirimi talep etmeyi ihmal etmişler-, gişe sorumlusu ile tartışan iki öğrencinin ardından, gişe memuresi ile bir olup, “işte bunlar okuyup adam olacaklar, yazıklar olsun” korosu başlatan orta yaşlı yurttaşlarımızdan biri, kendinden emin bir sesle “ne olacak, liberal bunlar, liberal” diye bağırdı.1970 sonlarında aynı durumda “anarşist” diye haykıran sesti bu. Herhalde iki öğrenci biraz daha taşkınlık gösterselerdi, bugün liberal ve PKK’lı oldukları bahanesiyle dayak da yerlerdi. Sözkonusu iki öğrenci ise, cep telefonu, maç ve “ay, inanmıyorum!” muhabbetleri dışındaki taraklarda bez dokudukları izlenimi vermiyorlardı. Ama her an patlamaya hazır o makbul vatandaş için dün anarşist, bugün liberaldiler. Daha sonra, aynı vatandaş grubu gişenin arkasındaki memure ile bu kez bozuk para yüzünden dakikalarca karşılıklı bağrışmaya başlayıp, “sen benim kim olduğumu biliyor musun” türünden tehditlerle “liberal” öğrencilere karşı oluşan ulusal ittifakı bozdular. Bu da, diğerinin yanına koymayı ihmal etmememiz gereken başka bir Türkiye gerçeği.
Anarşisti, komünisti, bölücüsü, liberali, enteli, teröristi, aydını ile bu ülkeyi parçalamaya çalışanlara karşı göğsünü siper eden, bunlara karşı “güzel bir tepki göstermek” için fırsat kollayan, bunu yaparken de yalnız olmadığını ve yaptığının iyice görüldüğünü göz ucuyla kontrol eden bu makbul vatandaşlarla iftihar ediyoruz. Sosyalistleri, demokratları ve dahi AB’cileri de o lanetli dizine ilave edecekleri günler yakındır.
Radikal İki, 3.9.2006