Anadolu taşrasından İstanbul’a kaçan Zehra’nın da, Fransızcayı ilerletip Avrupa’ya kapağı atmaya çalışan Nesrin’in de zihninde aynı dizeler vardı: “Yeni bir ülke bulamazsın, / başka bir deniz bulamazsın. / Bu şehir arkandan gelecektir.”
İstanbul’u bilenler bilir bu ölümsüz dizelerin şairi Yeniköy’dendir. Bir hafta sonu düşürün yolunuzu Panagia Rum Kilisesi’nin bahçesine. Kurulun dizi dibine Kavafis’in. Gözlerinizi gezdirin o tılsımlı dizelerin üzerinde. Sonra Laki Vingas ve dostlarına takılın. O şehr-i Sitanbul’u anlatsın size, sonra yıkılmaya terk edilen Rum Yetimhanesi’ni…
Onların tanıklıklarını dinledikten sonra anlarsınız İstanbul’da herkesin neden biraz gayrimüslim, çokça yetim olduğunu.
***
Nesrin’in yurt dışına kaçma arzusunu iğdiş etmeye kalkışan savcı Serdar’dır bu topraklarda hepimizi yetim bırakan. Devletin gücüne erilliğini katık eden savcı Serdarlardır dünü de, bugünü de zehir eden. Devlettir; Cadde-i Kebir’den İstiklal’e dönüşen sokakları tek dile ve sese dönüştürüp hepimizi kimliksiz orta yerde bir başımıza bırakan.
Bu toprakların erkekleri hayır getirmedi de öte ellerinki mi derdimize derman oldu. Nesrin’ce söylersek; dünyanın birinci sınıf memleketlerinde yaşayan Louis’lerin kibar dillerinden de dökülmüyor yaşadığımız cehennemi gördüklerini ifade eden sözcükler. Onlar da sevdiğini söyleyen Louis gibi, Nesrin’in ne istediğini önemsemiyorlar. Sadece kendi arzuları ve istekleri gereğince onunla olmak istiyorlar.
Louis ya da Serdar fark etmiyor, birisi incelikle, diğeri zorun gücüyle Nesrin’i kendisine tabi kılmaya yemin etmiş. Bu hedefe ulaşmak içinse her yol mubah. Kamusal sorumluluklarını ya da hastalıklarını dahi kullanabilirler. Çünkü erkekler. Ve ne yazık ki bu dünya onlara amade.
***
Sabah namazının kısıtlı sayıdaki cemaati secdeye giderken uyandı Zehra Bezmialem Valide Sultan Camisinde. Uyanır uyanmaz da koştu sokaklara kim olduğunu aramaya. Yolu Fatih’te Çarşanba Sokağı’nda bulunan Fatıma ve arkadaşlarının evine düşecekti. Ve belki de uzun bir süreden sonra ilk kez kim olduğunu çekinmeden sergileyebilecek bir eve sığınacaktı yapılan kandil duası eşliğinde.
Pekiyi ama Zehra, bir mimarlık öğrencisi olarak biliyor muydu sabah namazında gözlerini açtığı o caminin mimarının Garabet Balyan olduğunu?
Zannetmiyorum.
Tıpkı bugün İstanbul’a gelen herkesin en az bir kez uğradığı ve mutlaka fotoğraf çektirdiği Büyük Mecidiye Camisi’nin de mimarının Garabet Balyan olduğunu bilmediği gibi.
Tıpkı Balyan ailesinin bu önemli isminin mezar taşının on yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kartal’da kullandığı bir şantiyede ortaya çıktığını bilmediği gibi. Oysa Garabet Balyan’ın mezar taşının Kartal şantiyesine nasıl geldiği bilinmez bir sır olsa da Beşiktaş Ermeni Mezarlığı’nın tarumar edildiği bir tarihi gerçek.*
Ne demişti Zehra: “Umarım bu ülkeye dair öğrenebileceklerim bir gün biter ve sadece yaşamaya odaklanabilirim.”
Çünkü biliyoruz ki, kim olduğumuz ve nasıl yaşadığımız, kıyafetlerimizden ziyade dünden yarına uzanan bu iklimde nerede saf tuttuğumuzla ilgili.
***
Fatıma ve Harun. Birisi Zehra’ya evini, diğeri gönlünü açan iki kişi. Fatıma’nın evi dar geldi Zehra’ya. Çünkü o bir arayıştaydı. Kategorize edilmiş bir ülkede yargılanmayacağı bir bakış ve ev arıyordu. Oysa Fatıma, tüm samimiyetine ve içtenliğine rağmen arayışını sonlandırmıştı. Ya da belki hiç arayışa çıkmamıştı. O nedenle yolda olanın halinden anlamıyordu. Hatta yola çıksa ötekinden bir şeyler alacağı korkusundan dolayı yollara düşenlere öfkeliydi. O, gerçeğin hedefte olduğunu zannediyordu. Yola düşenin illa ötekine teslim olacağına iman etmişti.
Oysa Harun yolda olandı. Zehra’nın boğazın sularına attığı bedenine düşünmeden eşlik edendi. Louis ve Serdar’dan farklı olarak Zehra’nın özlemleri olduğunu kabul edendi. Bir hedefe ulaşmanın değil, yalansız biçimde yolda olmanın yaşamak olduğunu idrak edendi.
***
“Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok. / Ömrünü nasıl tükettiysen burada, / bu köşecikte, / öyle tükettin demektir / bütün yeryüzünü de.”
Evet ama bir farkla: Gidişimiz, geride kalanlara yeni bir yaşam şansı verebilir. Onlara bıraktığımız yeni bir hayat şansı ise gidenlere de yeni bir olanağı var edebilir.
Tıpkı Nesrin’in gidişinin, Zehra’ya kendi isteğiyle şekillendireceği bir ev bıraktığı gibi. Tıpkı Paris’te ve Moda’da kurulacak iki yeni evin Nesrin ve Zehra için bambaşka anlamlara geleceği gibi.
Darısı Aylin’in başına - hiçbir zaman geç değil.
* https://www.agos.com.tr/tr/yazi/10326/isin-ehli-balyan-a-buyuk-saygisizlik