Dünyada olan herhangi bir şey, Türkiye'de, dünyada olduğundan farklı, 'bize özgü' bir biçimde algılanmalıdır.
'Nobel ödülü' diye bir şey var dünyada. İyi, madem var, onu da herkesten farklı biçimde yorumlayıp değerlendirmeliyiz. Herkes sanıyor ki, Alfred Nobel diye bir adam varmış,
'Dinamiti icat ettim' diye vicdan azabına kapılmış, vicdanını rahatlatmak için bir ödül âdeti başlatmış.
Bu dünyada olan her şey Türkiye'ye kötülük etmek için icat edilmiştir. Türkiye'ye yapılacak belli başlı kötülüklerden biri ülkeyi bölmektir. Şu halde Nobel ödülü de Türkiye'yi bölmek için konulmuştur.
Şimdiye kadar bu ödül Türkiye'den kimseye verilmedi. Bu da, başlı başına, varolan komplonun bir parçası. 'Neden biz Nobel alamıyoruz? Bizim içimizde hiç mi yetenekli adam yok?' diye üzüleceğiz ve aşağılık kompleksine kapılacağız. Toplumun morali bozulacak. Moralsiz bir toplumun ne kadar kolay bölüneceğini herkes bilir.
Koca bir Alparslan Türkeş, Nobel Barış Ödülü'nü alamadan öldü gitti. Fizik için bir ödül veriliyorsa, bir Ahu Tuğba, bir Banu Alkan alamaz mıydı onu? Hele edebiyat ödülü! Nihal Atsız, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Esat Mahmut Karakurt, ne değerler geldi geçti. Hiçbirine vermediler. Vermezler, bir Türk'e vermezler.
Ama bu, oyunun bir parçası. Türk'e vermezler, ama bazen de verecek gibi yaparlar. Bu aslında söz konusu komplonun en şeytani kısmıdır.
Evet, Mehmed Emin Yurdakul, Behçet Kemal Çağlar gibi şairler en ufak bir ilgi görmeden harcandı gitti, ama bir zamanlar Yaşar Kemal'in bu ödül bağlamında adı geçiyordu. Şimdilerde de Orhan Pamuk adı geçiyor.
Şimdi, içimizden çıkan birileri, bu ödülü alma ihtimali olduğunu öğrenince ne yapıyor? Hemen Türkiye'yi kötülemeye başlıyor. Çünkü dünyadaki asıl büyük komplo bu. Türk'ün Türk'ten başka dostu yok, biliyorsunuz. 'Dostu olmamak' da haydi neyse, ama herkes bize düşman. Onun için, durumu bilen aramızdan çıkmış hainler ha bire Türkiye'nin aleyhine beyanatta bulunuyorlar ki Nobel ödülünü alsınlar. O Yaşar Kemal o tarihlerde öyle yapardı. Yapa yapa alışkanlık kesbetti, şimdi pek Nobel lafı edilmez oldu, ama hâlâ zaman zaman memleketin arkasından konuşuyor. Ama bugünlerde bu işin şampiyonluğu Orhan Pamuk'un eline geçti. Bunlar böyle böyle, uzaktan Nobel ödülünü gösterip 'gel gel' yaparak, her kuşakta baştan çıkaracak birilerini bulacaklar.
Orhan Pamuk denen adamın şeceresini inceleyen, karıştıran ciddi bilim adamlarımız şükür ki var. Bunlar onun Türkiye aleyhine çalışacak bir tür 'siyonik adam' olarak uzun süreden beri yetiştirildiğini ve orasına burasına Türkiye'ye zarar vermek üzere programlanmış cihazlar yerleştirildiğini tespit ettiler.
Dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değil. Altını biraz eşelediniz mi, Türk düşmanlığı ortaya çıkıyor. Dikkatli olmamız gerek. Nobel Edebiyat Ödülü gibi, Eurovizyon Şarkı Ödülü gibi bütün bu önemli uluslararası ödüllerin bu maksatla kullanıldığını, yukarıda da anlattığım gibi, bütün örnekler kanıtlıyor. 'Ama örovizyon ödülünü bize verdiler' diyeceksiniz. Evet, verdiler, ama ne pahasına, neyin karşılığında.
Biliyorsunuz, o kadın o şarkıyı İngilizce okumuştu! Niye? Bunu da uzun uzun açıklamam gerekiyor mu? Her Türk, bunun niçin böyle olduğunu, arkasında yatan hesapları şıp diye anlayacak bir ferasetle donanmış olarak dünyaya gelir -ve sonra sürekli kullanır, ferasetini!
Radikal, (22 Şubat 2005) gazetesinde yayımlanmıştır.