Gayrimüslim cemaat vakıflarının hukuki konumuna açıklık getirmek ve geçmiş gayri hukuki uygulamaların nasıl tazmin edileceğine ilişkin bir açılım gerçekleştirmesi beklenen, yasa taslağı halen Meclis gündeminde bekliyor. Ancak konuyla doğal olarak en ilgili taraf olan gayrimüslim cemaatlerin eleştirilerinin dikkate alınacağına dair hiçbir emare yok. Oysa bu yasa taslağı müdanaasızca kaleme alınmış, utanç verici ‘hoyratlıklarla’ dolu.
Örneğin madde 2(2)’de “Bu Kanunun uygulanmasında milletlerarası mütekabiliyet ilkesi saklıdır” denmekte. Mütekabiliyet ilkesi denen şey, başka bir ülkenin sizin vatandaşınıza davranışını temel alarak, siz de onun vatandaşına benzer bir davranışta bulunabilirsiniz demek. Ne var ki gayrimüslim cemaatlerin mensupları başka bir ülkenin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları. Bunlara yaklaşırken devlet nasıl bir mütekabiliyet arayacak acaba? Eğer başka ülkelerdeki Türklere davranış emsal olacaksa, o zaman Türkiye’de vatandaşlığın ırk temelinde anlaşıldığı itiraf ediliyor demektir. Öte yandan eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası planda herhangi bir saygınlığı olacaksa, bu kendi vatandaşları arasında ayrımcılık yapmamasına bağlı. Ama gayrimüslimleri mütekabiliyet kapsamı içinde düşünmek zaten bu ayrımcılığın ne denli ‘doğal’ olduğunu ortaya koyuyor. Sonuçta bu madde Türkiye’de devletin İttihatçı niteliğini ortaya koymakla kalmıyor, bu niteliğin hukuku gözardı edecek ölçüde nasıl pervasızlaşabileceğini de gösteriyor.
İkinci olarak madde 7(2)’ye göre “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla, bu Kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz.” ‘Mazbut vakıflar’ terimi, hayri özellikleri kalmadığı veya yöneticileri olmadığı için devletin, yani Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün vesayetine alınmış olan vakıfları ifade ediyor. Bu konuda devletin yıllardır sürdürdüğü gasp stratejisi ise bir sır değil. Burada iki taktik var: Birincisi hayri özellikleri kadim bir nitelik olan ibadet yerlerinin sıradan bir mülk olarak telakki edilmesi, yani farklı inançlar yönelik düpedüz bir saygısızlık ve hoyratlık. İkincisi ise, vakıf mallarını yönetimsiz kılma kurnazlığı... Buna göre herhangi bir vakıfta yönetici olmak veya yönetici seçebilmek için belirli bir bölgede oturma zorunluluğu aranıyor ve gayrimüslimlerin sayıca azaldığı dikkate alınırsa her geçen gün vakıf yönetimlerine seçme ve seçilme şansı olanların sayısı bilinçli olarak azaltılıyor. Derken bu kuralı koyan devletin kendisi değilmiş gibi, aynı vakıf mallarına bu kez ‘yönetimsiz oldukları’ gerekçesiyle el konuyor. Durum bu merkezde iken çıkacak olan yasa hem geçmişte el konmuş olan malların iade edilemeyeceğini söylemekte, hem de bundan sonra da aynı işlemin devam edeceğini ifade etmekte. Dahası “bir daha yönetici seçimi yapılamaz” diyerek de söz konusu gaspı ilelebet geçerli kılmak istiyor. Bu kadarı gerçekten de yüz kızartıcı...
Üçüncü olarak bir de yasa taslağının değinmediği konular var... Bunların en önemlisi devletin el koyduğu ve üçüncü şahıslara devrettiği malların durumu. Sonuçta söz konusu mallar cemaat vakıflarına ait olduklarına ve gayri hukuki uygulamalar sonucu müsadere edildiklerine göre ya iade ya da tazmin edilmek zorunda. Bu malların daha sonra üçüncü şahıslara satılmış olup olmaması onların hukuki konumunu değiştirmiyor. Çünkü bu meselede haklı taraf cemaat vakıfları, devlet değil... Dolayısıyla devlet elindeki malları nasıl iade etmek zorundaysa, üçüncü şahıslara bilerek sattığı ve parasını aldığı mallar için de tazminat ödemek zounda. Ama yasa taslağında bu konuya ilişkin hiçbir ibare yok. Sanki böyle bir olay yaşanmamış, yüzlerce mülk üzerinden rant üretilmemiş, devlet çeperinde mafyatik bir çıkar ağının oluşmasına meydan verilmemiş gibi...
Devlet hukuku ihlal ederek ve kullanarak gayrimeşru bir gasp mekanizması yaratmakla kalmıyor, şimdi de bu mal ve mülkü ilelebet sahiplenebilmeyi yasaya geçirmeye çalışıyor. Vatandaşlığı yeniden hayat geçirme umudu taşıyan her adım, böylece İttihatçı zihniyetin çarkları arasında yeniden şekillenerek bizzat vatandaşlığın gaspına dönüşüyor.
Taraf, 14.12.2007