Darwin’in Türlerin Kökeni başlıklı kitabı 24 Kasım 1859’da satışa sunulmuştu. 1250 adet basılan kitap, birkaç gün içinde tükenmişti. O günden beri kitabın yeni baskıları İngilizce ve başka dillerde aralıksız yapılıyor. Kitap yayımlandığında, ona gösterilen ilgi kadar tepkiler de büyük oldu. Sadece kilise çevresi değil, dönemin bazı önemli bilim insanları da Darwin’in tezine şiddetle karşı çıktılar. Anatomici Richard Owen, zoolog ve jeolog Louis Agassiz gibi dönemin bilim dünyasının saygın isimleri, Darwin’in tezini eleştirirken, genel olarak evrim kuramına karşı değildiler. Bu kuram Lamarck tarafından elli yıl önce önerilmiş ve bilim dünyasında büyük ölçüde kabul görmüştü. Ama Lamarck’ın evrim kuramı bir kurucu ve düzenleyici gücün yönetiminde gelişiyordu. Canlılar dünyası, ilkel ve basit biçimlerden karmaşık ve ileri biçimlere doğru evrilirken bu güç tarafından yönlendiriliyordu. Hayatının ileri bir döneminde evrim kuramını benimseyen Lamarck’a göre, canlılara içkin olan ve onları çok uzun bir zaman diliminde ilkel biçimlerden karmaşık biçimlere doğru götüren bir eğilim vardı. Bu eğilimi canlılara yaratıcı güç bahşetmişti. Üstelik ileri biçimlerdeki canlıların ortak bir atası yoktu. Kendiliğinde türeyen ve basitten karmaşığa doğru farklı çizgilerde evrilen canlı türleri vardı. 18. yüzyıl sonunda güçlenen dinin sekülerleşmesi eğilimi içinde, vahiye dayanmayan bir laik inanç olarak yaradancılığa uyuyordu bu tezler.Darwin’in tezi ise evrimde bir nihai amaç olduğu varsayımını reddediyordu. Canlıların bir rastlantı ve gereklilik karışımı içinde, herhangi bir nihai amacı olmadan, doğal ayıklama mekanizması çerçevesinde evrildiğini iddia ediyordu. Bu iddia, tektanrılı dinlerin ortaya çıkışından beri düşün dünyasına hakim olan erekçiliği yıkıyordu. Ne dünya ve doğa insan için yaratılmıştı, ne de doğanın bir nihai amacı vardı. Bu, aynı zamanda, dünyanın büyüsünün kaybolması demekti.Kilise, Darwin’in tezlerine Tanrı’yı işlevsiz bıraktığı için elbette karşı çıktı. Bunu yaparken, zaman zaman Darwinci evrim kuramına karşı çıkan bilim adamlarının tezlerine sarıldı. Ama bunlar da yeterli olmadığı için, esas olarak Kuruluş anlatısında yatan varoluşun büyüsünün kayboluşunun insanın insanlığını yitirmesi olarak yorumlamaya özen gösterdi. Evrim kuramını insanın atası maymundur tezine indirgeyip, karikatürleştirerek eleştirmeye çalıştı. Katolik kilisesi daha sonra Darwin’in tezleri karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Bu misyonu Protestan evanjelist kiliseleri üstlendi. Yaradancı yaklaşım, Akıllı Tasarım’ı, evrim kuramına alternatif bir bilimsel tez olarak ortaya sürmeye başladı. Evrim kuramının ders kitaplarında yasaklanması, bu olmazsa Akılcı Tasarım’ın alternatif bir bilimsel kuram olarak okutulması mücadelesi yayıldı. Evanjelistlerin Darwin karşıtı cihat bayrağı 1980’lerden itibaren Müslüman dünyası içine taşındı. Örneğin Türkiye’de, Protestan evanjelistlerin kitaplarından esinlenen, hatta bazı iddialara göre olduğu gibi çevirip, altına kendi imzalarını koyarak kitaplar yayımlayanlar, verdikleri tam sayfa ilanlarla evrim kuramına karşı ‘bilimsel doğruları’ gündeme getirdiklerini iddia ediyor. İstanbul Büyükşehir belediyesi, 2005’de bu amaçla yapılan uluslararası bir konferansı destekledi. Bunun ilk adımını 1985’de dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler atmıştı. En son olay, TÜBİTAK’ın dergisinde Darwin’in kapak konusu yapılmasının sansürlenmesiydi. John Mc Cain, ABD’de 2008 başkanlık seçimi kampanyasında, “her Amerikalı her iki kuram hakkında bilgi sahibi olmalıdır” diyerek muhafazakâr seçmene sesleniyordu. 1999’da, paleontolog Stephen Jay Gould’un, Akıllı Tasarm’ın “ABD dışında başka hiçbir Batı ülkesinde siyasal bir hareket olarak ciddiye almayacakları, bütünüyle marjinal ve önemsiz birkaç çatlağın işi olduğunu hemen görecekleri bir canavar” öngörüsü doğrulanmadı. Bugün bazı anketlere göre, Türkiye’de yetişkinlerin yüzde 50’den fazlası Darwin’in evrim kuramının bütünüyle yanlış olduğuna inanıyor. Endonezya, Mısır, Pakistan, Malezya’da da. ABD bu oran çok uzak değil: yüzde 40!
Darwın’in dünyası bizim dünyamızdırMetis Yayınları’nın çevirisini yayımladığı, Darwin Sizi Seviyor başlıklı kitapta, George Levine evrim kuramını değil, Darwin’in yaklaşımını anlatıyor. Evrim kuramıyla birlikte doğaüstünün anlamını yitirdiği ve dünyanın büyüsünün bozulduğu iddiasını reddedip, Türlerin Kökeni’nin, dünyanın kapılarını açan, dünyayı anlamla dolduran, doğal dünyaya karşı insanda hayret ve büyülenme hissi esinleyip yoğunlaştıran bir kitap olduğunu belirtiyor. “Tutkulu, dünyayı seven bir sekülerliğe, doğanın ve kendi doğalarımızın işleyişlerinin anlaşılmasına kendimizi adamaya” yol gösteren bir Darwin anlatıyor Levine. “Türleri birbirinden ayıran mutlak sınırları yıkan, dünyayı harekete geçiren, geçmişe ve geleceğe dair yeni görüş imkânları açan” bu seküler yeniden büyülenme, “kendisini zamanın ve değişimin ötesindeki cismani olmayan bir Öteki Dünya’ya teslim eden insanlığı yücelt(tiğini)” bize hatırlatıyor. Levine’e göre, “eğer metafizik bir araca başvurmadan maddi dünyanın hayret verici zenginliğiyle yüzleşme gücünü edinebilirsek,” Darwin’in dünyasının büyüyle dolu bir dünya olduğunu görebiliriz. Darwin’in dünyası elbette bizim dünyamızdır.Levine, ABD’de patlayan, Müslüman dünyasını saran ve kısmen Avrupa’da da etkili olan Darwin karşıtlığının, Darwin konusundaki cehaletin yanında, “birçok kişinin modern Batılı toplumun yurttaşlarına sunduğu gerçek bir manevi boşluk hissi olduğunu iddia ettiği şeye karşı bir tepki olarak ortaya çıktığını” belirtiyor. Gerçekten de bunun kanıtını örneğin bazı Müslüman düşünürlerin, “Evrim kuramı modernite çadırının ortadireğidir, bu direk yıkılırsa çadır modernitenin başına yıkılır” beklentisinde buluyoruz. Buna karşı Levine’in sunduğu Darwin yorumu, doğanın ayrıntılarında gizli olan mucizeler karşısında şaşkınlığını ele veren bir doğa aşığını karşımıza çıkarıyor. Zaman zaman etkileyici ve harikulade, zaman zaman ürkütücü ve korkunç bir doğa bu. Levine, doğal ayıklama ilkesinin toplumsal alana taşınmasının gerekmediğini, çünkü doğadaki süreçlerin ahlaki buyruklar olmadığının altını çizerek, Darwin’in izleyicisi olduğunu iddia eden sosyobiyoloji ve evrimci psikolojinin kaba ve indirgemeci bir darvincilik yaptığını belirtiyor. Bunun izlerinin Darwin’de bulunabileceğini de kabul ediyor. Ayrıca Türlerin Kökenin’de ortadan kalkan maksatın, İnsanın Türeyişi’nde ‘dişilerin tercihi’ kavramı sayesinde geri dönüşüne işaret etmeyi ve ‘cinsel ayıklama kuramının’ döneminin kültürel varsayımlarıyla dolu olması üzerine eğilmeyi de ihmal etmiyor. Karşımıza Viktorya dönemi cinsiyetçi kültürünün etkisi altında kalarak üretilen bir ‘dişi tercihi’ kavramı ve onun zıt kutbunda yer alan, Darwin’in saptadığı ama takip etmediği, bizi kadınların düşünsel açıdan üstün oldukları sonucuna pekala götürebilecek bir kuram çıkıyor. Bir yanda merkezinde insan olmayan bir doğa, diğer yanda insana dair olan her durumun muazzam bir insani nitelik kazandığı bir dünya. Bütün bunların yanında, bilim insanı Darwin’le çok sıkı bir ilişki içinde olan insan Darwin’le tanışıyoruz. Levine’in kitabına okurken ara vermek gerçekten zor.Evrim Kuramı’nın ne olduğunu öğrenmek, Darwin’den sonra nasıl bir gelişme gösterdiğini öğrenmek isteyenlerin başvuracağı iki kitap daha var. Birincisi, John Maynard Smith’in artık evrensel bir klasik olarak tanınan Evrim Kuramı. İlk baskısı 1958’de yapılan bu kitabın, daha sonra bir çok baskısı yapıldı. Türkçeye 1997 baskısından çevrilmiş. Yazarın çeşitli baskılar için yazdığı önsözler, kitabın ilk yazıldığı dönemden beri evrim kuramı konusundaki gelişmeleri bilimsel bir titizlikle izlememizi sağlıyor. Bu kuramın nasıl doğrulandığını ama özellikle soyaçekim yasalarının ortaya çıkmasıyla dönüşüme uğradığını gösteriyor.Charles Devillers ve Henri Tintant, evrimin sadece bir gözlem olgusu olmadığını, bir kuram olduğunu çok iyi anlamak gerektiğini belirterek başlıyorlar Evrim Kuramı Üzerine Sorular başlıklı kitaplarına. Gerçekten de, Darwin’in evrim kuramı, Thomas Kuhn’un ‘bilimsel devrim’ olarak tanımladığı bir paradigma olarak ele alınabilir. Bu anlamda, 20. yüzyılın ortasından beri artık ‘normal bilim’ olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bilimsel çalışma bu kuramın tezlerini çürütmeye değil, güçlendirmeye çalışır. Bunun yanında ortaya çıkan doğrulanması zor ‘anormal durumlar’la uğraşır. Devillers ve Tintant, bugün evrim kuramının bir yandan çok sayıda eleştiriye hedef olduğunu ama bu eleştirilerin onu geçersiz kılmadığını, tamamlanmaya ve iyileşme zorladığını belirtiyor.Doğal ayıklanmanın ne olduğu, rastlantı, zorunluluk, kestirilmezlik ve yönlenebilirlik kavramlarının, birey-grup-tür ayrımının anlamlarının ve bunların bilimde yüz elli yıl içinde yaşadıkları değişimin ele alındığı kitapta, evrimin ‘tam yol ileri’ türünden bir gelişme değil, zaman zaman gerilemelerin de yaşandığı, zamana ve mekâna yayılmış bir deneyim olduğu gösteriliyor. Çünkü uyarlanma, bir gelişme yasası değildir. “Evrimi tarih yapan, olgusal ve dizisel olanın sıkı biçimde içe içe geçmesidir.” Sadece yasalar olsaydı, dizisellikten başka bir şey olmasaydı, hiçbir yeniliğin olmayacağını vurguluyor yazarlar. Bu ise, zamanın ve tarihin olumsuzlanması demek olurdu. Aynı şekilde, sadece rastlantı ve olasılık hüküm sürseydi, anlamdan yoksun, öfke ve şiddetin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamış olacağımızı da belirtiyorlar. Dolayısıyla, ayıklanma kuramı da düzensiz ve kesintilidir. Rekabet yegâne evrim faktörü değildir. İşbirliğinin de ihmal edilmemesi gereken bir rol oynadığı düşünülebilir. Örneğin yaşayan sistemlerin gelişmesinin ilk aşamalarında hücrenin dönüşümünü açıklayan sembiyotik tezde olduğu gibi... Kitapta, Darwin karşıtı tezlerin sıklıkla gündeme getirdiği ara biçimler sorunu aydınlatılıyor. ‘Eksik halka’ olarak da tanımlanan bu durumun her türlü evrimsel dönüşümün çizgisel bir kayma içinde idealist biçimde tasarlanmasından kaynaklandığını hatırlatıyorlar. Bu nedenle, “eksik olmakta direnen halka belki sadece insan hayalinde var olmuş olabilir.”Darwin sonrasında evrim kuramı yeni buluşlarla karşılaştı. Örneğin Darwin döneminde bilinmeyen genetik, yeni-Darwinci değişim kuramını ortaya çıkardı. Kalıtımın nasıl işlediği, DNA molekülünün yapısının keşfedilmesi sonrasında, genetik değişimin de nasıl gerçekleştiği bilgisiyle de zenginleşerek daha iyi anlaşılır oldu. Nörobiyoloji, Darwinci tezlere bu kez hücre bazında yepyeni bir perspektif sundu. Dolayısıyla, bu üç kitapta da, Darwin’in evrim kuramının, belli bir tarihe ait olsa ve bir dizi eksiği olsa da, bugün hâlâ canlılar dünyasını düşünmemiz için temel kuram olma niteliğini yitirmediği vurgulanıyor.Bir de insan sorunu var. Devillers ve Tintant, “insan, evrimin ürünü müdür, sahibi midir?” sorusunu sorduktan sonra, insanın evriminin doğa ve kendisi üzerindeki etkisi yoğunlaştıkça, Darwinci rastlantısal değişim ve ayıklanma süreçlerinin dışına çıktığına dikkat çekiyor. Bunun da iyi bir şey olduğunu çünkü ‘savaş ve soykırım yasası’ olarak tanımladıkları güçlünün zayıfı ezmesi yasasının dışına çıkmak anlamına geldiğini belirtiyorlar. Bitirmeden, sözü önce Devillers ve Tintant’a verelim: “Eğer insan kesinlikle evrimin ürünüyse, onun gitgide sorumlu bir yaratıcısı olur. Bu bağlamda sorumluluk bütünüyle onundur; evrimi görkemli bir başarı ya da ihtimal dahilinde olan herhangi bir global, atomik ya da ekolojik felaket içinde bir başarısızlık durumuna getirecek olan da budur.” Sonra, Levine’e dönüp bir nokta koyabiliriz: “Tanrıcı olmayan büyülenme tecrübesinin bir modeli olarak Darwin bize ancak ufak bir adım atmada yardım edebilir. Fakat büyüsüzleşme mitiyle yaşayıp sahte tanrılar yaratan bir dünyada seküler büyülenme ihtimalinin olumlanması ve bizzat tecrübe edilmesi hayati bir önem taşır.” Taşımaz mı?DARWIN SİZİ SEVİYORDoğal Seçilim ve Dünyanın Yeniden BüyülenmesiGeorges Levine Çeviren: Erkan Ünal, Metis Yayınları, 2009, 328 sayfa 22 TL.
EVRİM KURAMI ÜZERİNE SORULARCharles Devillers, Henri Tintant Çeviren: İsmail Yerguz İletişim Yayınları, 2009, 286 sayfa 16.5 TL.
EVRİM KURAMIJohn Maynard Smith Çeviren: Hüseyin Portakal, Evrim Yayınları, 2002, 398 sayfa 18 TL.
Radikal Kitap, 22.5.2009