Marksizmin eleştirisi belki de en çok bizzat Marksistler tarafından yapılmıştır. Hatta Marx’ın “Ben Marksist değilim” dediği rivayeti dolaşımdaki gücünü kaybetse de bir klişe olarak anlatılır, bilinir. Klişelerden de bir şey öğrenmek gerekir şüphesiz. Velhasılıkelam Marx’ın eleştirisinin yapılmasından doğal bir şey olamaz. Ne var ki bu eleştirinin nasıl yapıldığı ve eleştiride ne dendiği, eleştiri hakkının kendisinden daha önemlidir kanımca.
Marksizme “düşman” olduğu bilinen Celal Şengör kamusal ışığın sürekli üzerinde olmasını isteyen bir isim. Biliminsanı (jeolog) olarak alanında yaptığı çalışmaları değerlendirecek ehliyete sahip değilim; ancak Radikal Kitap’ta yayımlanan söyleşisinde (Senem Onan ile söyleşi, Radikal Kitap, sayı: 509, s: 20-1) söylediği “önemsiz” sözlere “önemsiz” üç beş şeyle yanıt verebilirim.
Şengör, söyleşide Marksizme neden karşı olduğunu şöyle açıklıyor: “Neden karşı olduğumu ‘Is the Present the Key to Past or the Past the Key to the Present?’ kitabımda anlattım. Karşı olmamın en önemli nedeni Marksizm’in hem tamamen deterministik hem de doğa bilimlerinin eskimiş Newton modelini kabul ederek sosyal bilimleri de bu bayat temel üzerine kurmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Marks’ın ve Engels’in kendi dönemlerinin, yani 19. yüzyılın doğa bilimlerini dahi öğrenemediklerini veya öğrenmemiş oldukları belli oluyor. Determinist olmadığı, yani her şeyi kanuna bağlamadığı için Darwin’e karşı çıkıyorlar. Yaptıkları gözlemin doğru olduğu varsayımıyla yola çıkıp, gözlemleri dikkate almak yerine onlara saldırmayı tercih ediyorlar. Marksizme bilimsel olmadığı için karşı çıkıyorum.” Şengör yalnızca bununla kalmıyor. Senem Onan’ın “sınıf çatışması”na ilişkin olarak sorduğu soruya “Marks’ın tanımladığı sınıflar yok. Başka türlü sınıflar var toplum içerisinde. Böylesine katı tanımlamalarla, proletarya, kapitalist sınıflar yok. Sınıf çatışmasının olmadığını şuradan görüyoruz, Fransız İhtilal’ine en alt sınıftakilerin yanından her sınıftan insan katılıyor. Krala ve rejime karşı topyekûn bir ayaklanma var. Ama İngiltere’de aynı sınıf, kralı destekliyor. Marks, insanların entelektüel yanını ihmal ederek her şeyi para ve emeğe bağlamış. Mesela diyor ki, paranın karşılığı emektir, değerin karşılığı emektir. Değildir. Değerin karşılığı elalemin ona ne kadar para vereceğidir. (…) hiç kimse her şeyi elinden alınana, zincirinden başka kaybecek bir şeyi kalmayana kadar beklemez.”
Bildiğim kadarıyla Şengör, bir profesör. Yani bilimsel bir araştırma yapmanın, akılyürütmenin nasıl gerçekleştirileceği konusunda belirli bir uzmanlığının olduğu kabul ediliyor. Şu “akılyürütme”lere bakınca Şengör ya Marksizm’i bilmiyor ya da bildiği Marksizm’den Marx’ın haberi yok! Şengör’ün “eleştirileri” bir klişe yumağından fazlası değil. Marx’ın en kötü biyografisini okuyan sıradan bir okur (profesör olmasına gerek yok) düşünürün bilim aşığı olduğunu, bırakın “Darwin’e karşı çıkma”yı Darwin’e çalışmasından etkilediğini dile getirdiğini bilir.
Şengör’ün sınıf çatışması konusunda söyledikleri ise daha şaşırtıcı. Marx’ın bizzat ilgilendiği ve sorguladığı bir durumu (Fransız İhtilali’nde sınıfların konumu) sanki bir Marksizm eleştirisiymiş gibi sunması “cehalet”inden fazlasını ortaya koymuyor. Marx’ın sınıf konusunda söylediklerinin eleştirisi çokça yapılmış, halen de yapılmaktadır (ve de yapılmalıdır). Ne var ki Marx zaten hiçbir zaman “İki sınıf vardır. Bunlar da kaskatı biçimlerdir” türünden bir şey söylememiştir. Dahası “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyiniz yok” gibi Marx’ın edebiyata ilgisinin ortaya çıktığı şiirsel bir ifadeyi “dümdüz” okuyarak Marksizm eleştirisi yapılmaz.Şengör’ün söyledikleri Marx’ı okumamış, duyumla eleştiri yapan birinin söyledikleri. Bunun daha berbat bir versiyonunu (sanki bu yeterince berbat değilmiş gibi) bir felsefe konferansında “Marx kuramını işçiler için yazmıştır, diğer insanları hesaba katmamıştır” şeklinde duymuştum. Böylesi bir klişe yumağı için bu kadar uzatmak bile gereksiz; çünkü bundan öğrenilebilecek bir şey yok. “Önemsiz” deyip konuyu değiştirmek gerek. Düşünmenin, üzerine kafa yormanın, eleştirmenin derinliğine karşı klişenin beyni yormayan güvenli satıhlarını seçen şeyler okuyunca aklıma Osman Konuk’un o muhteşem dizesi geliyor: “Klişeler olmasa konuyu değiştiremeyecektik.”