Süper Bir Aile Olarak Türk Ulusu

CHP İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler'in ırkçılık bahsinde çokça tepki çeken sözlerini "bilimsellikle" açıklamaya çalışması, Kemalizmin Kürtlük tahayyülü ve söylemini yeniden tartışmaya açtı. Sadece "ayrımcı" bulunan sözleri nedeniyle değil "Meşru müdafa için saldırıdayız" cümlesi için dahi olsa Güler'in söyleminin analizi, "barış" için neye ihtiyacımız olduğu sorusuna odaklanmak anlamına gelecek.

Bilindik mesel(e)dir: Cumhuriyeti kuran kadrolar, Kurtuluş Savaşı yıllarında Kürtlerin varlığını inkâr etmiyordu. Hatta Amasya Tamimi'nde Kürtlere siyasi haklar verileceği belirtiliyordu. Kurtuluş Savaşı döneminde vurgu "İslam’ı kurtarmak", "İslam milleti" gibi kavramlaraydı. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın bitmesiyle Türk etnisine vurgu yapılmaya başlandı. Cumhuriyet’in bir milli devlet olarak tasavvuru, Kürtlerin de Türkleştirilmesi hedefini öne çıkardı.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Osmanlı ve İslam geçmişinden kopuş, her alanda olduğu gibi yeni bir ulusal devletin inşası bağlamında etnisite ve kimlik kavramlarında da kendini göstermişti. Kemalist ulusçuluk, Osmanlı’nın son dönemindeki devleti kurtarma reçeteleri olarak beliren Osmanlıcılık, İslamcılık ve Turancılık’tan oluşan stratejileri reddetti. Yeni Cumhuriyet, bir ulus inşa etme projesi çerçevesinde Türk etnik kimliğini temel aldı. (Yeğen, 2006, s. 78)

Osmanlı'da Müslüman kimliğiyle tanımlanan millet, Cumhuriyet döneminde Türk etnik kimliği ile tanımlanmaya başlandı. Ancak bu kimlik dönüşümü, Kemalist elitin öncülüğünde, aydınlanmacı bir despotizmin eşlik ettiği bir toplum mühendisliği çerçevesinde gelişmek zorunda oldu.

Kemalist Türk ulusal kimliği, Türk olmayan Müslüman etnisitelerin varlığını kabul etmiyor, gayrimüslim azınlıklar üzerinde ise asimilasyona dayalı bir politika hedefliyordu. 1924 Anayasası’nın vatandaşlık tanımının yapıldığı 88. maddesi üzerinde görüşülürken Celal Nuri (İleri) "Bugün bizim öz vatandaşımız, Müslüman, Hanefiyyül mezhep, Türkçe konuşur bir zattır" demişti. (akt. Yıldız, 2007, s. 301)

ETNİSİST SÖYLEM OLARAK TÜRKLÜK

Kemalizm, Türklük etrafında bir “biz” duygusu oluşturmak istemişti. Ahmet Yıldız'a göre bu “biz” için en rasyonel yol, “akrabalık bağları temelinde Türklerin süper bir aile olduğunu söyleyen etnik/soya dayalı teoriydi”. (Yıldız, 2007, s. 161)

Ancak bu durumun peşinen ırkçılık olarak tanımlanması da doğru değil. Çünkü UNESCO’nun yaptığı tanıma göre ırkçılık, “Ayrımcı gruplar arası ilişkilerin biyolojik temellerle doğrunabileceği yanıltmacasına dayanan anti-sosyal inanış ve davranışlardır.” Oysa etniklik, ırkçılıktan farklı olarak “kültürel özelliklerin ve farklılıkların iletişimi”ne dayanır. Etnik gruplar da kendileri dışındaki etnileri ötekileştirebilir ve yine ortak köken duygusuna sahiptir. Yani etniklik, kendi başına bir üstünlük ya da aşağılık ima etmez. Etnisizm, dilsel ve kültürel farklılıklara dayalı ayırımcılıktır. (Yıldız, 2007, s. 77)

Kemalizm, Türk ulusal kimliğinin etnik-soya dayalı sınırlarını belirlemek için ırkı, kurucu bir unsur olarak kullanmıştır, ancak ırkçılık sistematik bir söylem veya uygulamaya dönüş(e)memiştir. Çünkü Türkiye’deki ırkçılık, resmi bir politikaya dönüşmesini sağlayabilecek antropolojik ve felsefi gelenekten de, ırkçılığın sistematik uygulanmasını sağlayabilecek güçlü bir devlet yapısından da yoksun olmuştur. Ancak sistematik ırkçılığın olmaması söylem ve politikalarında ırkçı temaların olmasını engellememiştir. (Yıldız, 2007, s. 159)

Türkleştirme politikaları, Kemalist ulusçuluğun hem asimilasyoncu hem de etnisist karakterinin bir türevi olmuştur. Bu anlayışta asimile olanlar için dışlayıcılık yoktu, ancak asimile olmayanlar için dışlayıcı ve düşmanlaştırıcıydı.

Asimilasyon politikalarının uygulandığı en büyük grup ise Kürtlerdi. Kürtlerin asimilasyonu için iskan yasaları ile zorla göç ettirme, yatılı bölge okullarını Kürt illerinde yaygınlaştırarak Türkçe öğretilmesi, o illerde görevlendirilen memurların Kürt olmamasına özen gösterme, Kürt kelimesini hiçbir metinde kullanmama ve kullanılmasına da izin vermeme, Kürtlerin Türk olduğu yönündeki resmi propaganda gibi uygulamalar devreye sokuldu.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu asimilasyon ile bir kısım vatandaşlar okutturulmamak ve devlet işlerine karıştırılmamak isteniyor. Ve daha doğrusu asimilasyon politikaları ile ırkçı yönelimlerin "kamu idaresinde" yarattığı çelişkiye en iyi örneklerden biri Celal Bayar’ın hazırladığı Şark Raporu’nda verilmişti: “Bugün, Kürt diye, bir ku bu kısım vatandaşlar hakkında ne gibi bir sistem takip edileceği idare memurlarınca açık olarak bilinmiyor. Bunu bir sisteme bağlayarak, kendilerine açık talimat verilmesini, çok yerinde ve faydalı bir tedbir olarak görmekteyim.” (Bayar, 2006, s. 63)

Asimilasyon, Türk devletinin Kürtlere yönelik politikasında bir hedefti, ancak, tek belirleyen değildi. Kürtler 'milletleşmemiş' bir topluluk olarak görülüyor, bu yüzden asimilasyon politikasından büyük medet umuluyordu. Ama ne gam, asimile olmazlarsa da Türklüğün düşmanı bir "milliyet" olarak telakki edileceklerdi. (Bora, 2008, s. 37)

Güler'in sözleri ile gelinen aşamada, artık bir milliyet olarak görülse de Kürtlerin, hak talepleri Türklüğe yönelik bir saldırı sayılan "düşman" topluluk olarak algılandığını ortaya koydu. "Türk sorunu" denilen şey de tam da bunu ima ediyordu. Güler, pervasız görünen bir ifşayla aslında bir süredir ima edileni netlikle ortaya koyduğu içindir ki; CHP ve MHP sıralarından büyük alkış aldı.

Kaynakça:

Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık, Birikim Yayınları, İstanbul 2008Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türküm Diyebilene - Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938), İletişim Yayınları, İstanbul 2007

Mesut Yeğen, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları, İstanbul 2006

İsmail Beşikçi, Bilim-Resmi İdeoloji, Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu, Yurt Kitap Yayın, Ankara 1991

Celal Bayar, Şark Raporu Cumhuriyet'in Gözüyle Kürt Meselesi, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006