Futbolun ve futbol taraftarlığının başka bir biçimde şekillendirilmek istendiği bir dönemden geçiyoruz. 3 Temmuz 2011 tarihinden sonra sürekli olarak gerginlik içerisinde yaşayan futbolumuz açısından geldiğimiz nokta stadyumların ve taraftarların yasal düzenlemeler çerçevesinde yasaklarla kuşatılmak isteniyor. Yapılmak istenen düzenlemeler için ise futbol sahalarını siyasetten uzak tutma bahanesi üretiliyor. Oysa ki bu ülkede ilk oynanmaya başlandığı andan itibaren söz konusu oyun her daim siyaset ile işbirliği içerisinde olagelmiştir. Futbolun siyasetle kurduğu bu ilişkinin hem futbolun yönetsel aktörleri için hem de siyasal erk için kaçınılmaz avantajları bulunmaktadır. Bu avantajlar içerisinde yolunu sürdürmek isteyen kulüplerimiz her zaman vergi kolaylığı başta olmak üzere, siyasal erkten kendilerinin işlerini kolaylaştıracak düzenlemeleri hayata geçirmelerini talep etmektedirler. Bunun karşılığında siyasal erk ise geniş kitleler ile kulüpler üzerinden buluşabilmenin yollarını hiç ama hiç kaçırmak istememektedirler. Her iki tarafında kazançları olduğu futbol üzerinden yaşananların her zaman siyasal ve ideolojik bir yanı olduğunu görmezden gelen anlayış açısından tribünler son dönemde tehlike arz eder hale dönüşmüştür. ‘Gezi Parkı’nda yaşananlar sonrası özellikle Çarşı grubu başta olmak üzere, yapılanlara destek veren taraftar gruplarının liglerin başlaması ile tribünleri hareketlendirebilme ihtimali dahi söz konusu düzenlemelerin neden bu kadar apar topar getirilmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır.
Tribünleri yekpare bir bütün olarak düşünmek ve homojen bir grup olarak algılamak sosyolojik anlamda bizi yanlışlara sürükleyecektir. Tam da bu noktada bazı tribün grupları siyasetin tribünlerden uzak tutulması gerektiği yönünde İç işleri bakanlığının açıklamalarına destek vermek suretiyle tam anlamıyla siyasal bir tercihi yerine getirmiş olmaktadır. Var olan şiddet yasası içerisinde ayrımcılığa, nefret söylemlerine yönelik düzenlemeler söz konusudur ve bu gibi tribünleri ötekileştirici yaklaşımlara başvuranlar hakkında yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi bir zorunluluk arz etmektedir. Halbuki getirilmek istenen düzenlemelerin asıl hedefi ucu belli olmayan ve eleştiri dozajı taşıması muhtemel sloganların önüne geçmektir. Oysa ki tribünleri yakından tanıyanların gayet iyi bileceği gibi tribünlerde her zaman işleyen son derece mizahi ve kendiliğinden gerçekleşen eylemler de söz konusu olabilmektedir. ‘Anlıyorsun Değil mi!’ sözleri bile pek çok anlama gelebilecek kadar zekice bir yaratım ürünüdür.
Tribünlerin etrafına daha fazla polis ve emniyet güçlerinin yığılması, nasıl gerçekleştirileceği belirsiz olan elektronik bilet uygulamaları ile taraftarların bilgilerinin ele geçirilmesi! (sapla samanı karıştıran açıklamalardan bir tanesi de işte budur) maçların gündüz oynanması suretiyle alkol alanların stadyuma girmelerinin engellenmesi, daha fazla para cezası, olaylara karışanlara daha fazla ceza verilmesi, davul çalınmasının önce yasaklanması, tepkiler üzerine sınırlandırılması vb. gibi pek çok düzenleme ile asıl mevzudan sapılmış olmaktadır. Son on yıl içerisinde çıkartılan yasal düzenlemelerin sonucunda ne gibi noktalara ulaşılmıştır ki yeni yasal düzenlemeler için düğmeye basılmaktadır. Getirilen bütün tedbirlerin ve yasakların ısrarla futbol taraftarlarına yönelik olması nasıl açıklanabilir? Soruyu tersinden sormak gerekirse neden futbol sahalarında yaşanan şiddetin en önemli aktörlerinden olan kulüp yöneticilerinin açıklamaları her daim göz ardı edilmektedir? Özellikle bazı kulüplerin arasında gerçekleşen demeç savaşları sonrasında yaşananların faturası neden hep taraftarlara çıkartılmaktadır? Olayları çıkartanları belirsizleştiren bir yayın anlayışı içerisinde bulunan ve futbol programlarından çok reality Show programlarını andıran programlarda yaşananlar neden görmezden gelinmektedir?
Futbol son derece basit ve güzel bir oyun olması hasebiyle geniş kitlelerin ilgisine mazhar olabilmektedir. Halbuki son dönemde ülkemizde futbol üzerinden kendi konumlarını pekiştirmek isteyenler için, bu güzel oyun adeta kurban edilmektedir. Futbol sahalarının konforlu ve insanca maç seyredilebilir bir konuma dönüştürülmesi gerektiği düşüncesi ile başlatılan uygulamalarda toptancı bir anlayış yürütülmektedir. 1980’lerin sonuna doğru benzer süreci yaşayan İngiltere’de; taraftar gruplarının federasyon içerisinde temsil edilmesi ve bilet politikalarının kademeli bir şekilde ayarlanması ile daha düşük gelirli futbolseverlerin takımlarını izlemekten mahrum bırakılmadıkları bir geçiş yaşanmıştır. Türkiye’deki taraftar grupları ise rakip takım taraftarları üzerinden kendilerini var etmek gibi bir hastalığa tutulmuş vaziyetteler ve yaklaşmakta olan tehlikenin hepsinin iktidarlarını tehdit ettiğinin farkında bile değiller. Bir an önce renk ayrımı gözetmeksizin bir araya gelmek suretiyle yeni uygulamalara karşı hep birlikte kendi isteklerini duyurmak zorundalar. Aksi takdirde fazla zamanlarının olduğunu düşünmüyorum, kısa bir süre sonra tribünlerden tasfiye edilecekler.
Tribünlerin daha konforlu hale getirilmesinin ardından bilet fiyatlarının ve kombine uygulamalarının sonrasında tribünlerdeki yerlerini endüstriyel futbolun müşteri olarak yaklaştığı yeni izleyici/taraftar kitlesine terk edecekler. Taraftar gruplarının endüstriyel futbol ve onun getirdiği uygulamaların etkileri konusunda yeterince bilgileri yok, e-bilet uygulamasının kendilerini nasıl bir geleceğe hazırladığının farkında değiller. Çıkartılan yasalarda her daim suçlu olarak gösterildiklerini ve aslında bunu hak etmediklerini bir türlü haykıramıyorlar. Çünkü taraftar gruplarının kulüpleri düzeyinde farklı seslere çok da fazla tahammülleri bulunmuyor! Daha demokratik bir yaşam ve daha demokratik bir tribün talepleri onların başka türlü bir futbol arzusu içinde olmalarına yol açacaktır. Halbuki ülkemizdeki taraftar gruplarının neredeyse tamamına yakını(bu durumu tersine çevirmeye çalışanların hakkını yemek istemem) tek adama yaslanan kulüp yönetimlerini ve o yönetimlerin kulüpleri adına yapıp ettiklerine göz yumuyor.
Demokratik bir ülke; vatandaşlarını her alanda kendilerini en iyi şekilde ifade edebilme kanallarını açan ve bu hakkı demokratik yollardan sapmamak kaydıyla sonuna kadar destekleyen bir yapının adıdır. Futbol taraftarları da tıpkı toplumsal hayatın diğer alanlarındaki bireyler gibi, yaşanan gelişmelere dönük olarak kendilerine ait bir ideolojik bakış açısı geliştiren ve bu bakış açısını farklı şekillerde hayatının parçası haline dönüştüren insanlardır. Şiddetin şiddeti doğurduğu gerçeği, tribünleri daha fazla zaptu rapt altına almak yerine daha özgür bir ortamın doğması gerektiğini hepimize gösteriyor. Yapılacak olan düzenlemelerin taraftarların lehine ve onların talepleri de göz önünde bulundurularak alınması stadyumların daha insancıl olduğu kadar daha barışçıl mekanlar haline dönüşmesine de etkisi olacaktır. Yasaklamalar ve ben yaptım oldu anlayışları yerine içeri giriş çıkışların daha rahat olduğu, isme ve kimlik numarasına yazılmış biletlerin satışa sunulması ile ‘evrensel seyircilik ehliyetinin’ edinildiği taraftarlık anlayışı gerçekleştirilebilir.