18 Aralık 2012 tarihi, öğrenci gençlik açısından siyasal varlığını yeniden gösterme anlamında önemli bir momente tekabül etmişti. Malumunuz, Tayyip Erdoğan'ın ODTÜ'ye gerçekleştirdiği ikinci "organize ziyaret", üniversite öğrencileri tarafından kabul görmedi ve bir tugay polisin gerçekleştirdiği kampüs işgaline karşı öğrenciler gerekeni yaptılar. Haftalarca gündemi meşgul eden bir tartışmanın merkezine oturan ODTÜ, siyasal iktidarın "radikalizm" eleştirisinin hedefine kondu ve bu söylem etrafında örgütlenen bir karştılık siyaseti marifetiyle ortaya kimliğe indirgenmiş bir "ODTÜ'lülük" çıkmış oldu. Bahsedilen karşıtlık siyaseti, kimi üniversite rektörlerinin ODTÜ'de gerçekleşen protestoyu kınamaya girişmesi ve “kendi üniversitelerinde” okuyan öğrencilerin buna karşı eyleme geçmesiyle sürdü. Fakat, gündemin yavaş yavaş ODTÜ'yü dışarıda bırakmaya başlaması ve öğrenci gençlik açısından "akademik takvimlerin" devreye girmesiyle, bahsi geçen süreç soğumaya başladı.
ODTÜ Direnişi olarak tanımlanan şeyin neliğine dair tartışmaların henüz tam olarak yapıl(a)madığı bir anda, ortaya çıkan hareketin sürdürülebilirliğine yönelik sorular sorulmaya başlandı. Bu sorulara verilmeye çalışılan cevapların somut birer ifadesi olarak geçtiğimiz günlerde ODTÜ'de, aynı salonlarda iki ayrı öğrenci toplantısı gerçekleştirildi. İlki 15 Mart tarihinde "Üniversite Kongresi" adıyla ve kendi deyimleriyle 180'i aşkın öğrenci topluluğunun katılımıyla örgütlendi. Bir günlük bir kongre sonucunda, önceden seçilmiş olan delegelerin kararıyla Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun yeniden kurulduğu deklare edildi.[1] Bu kongrenin hemen ertesi günü, çağrıcılığını ODTÜ'den öğrenci topluluklarının yaptığı ve yine birçok üniversiteden öğrenci topluluklarının katılımcısı olduğu "Üniversite Konferansı" gerçekleştirildi. Konferans'ın, içerik olarak Üniversite Kongresi'nde ziyadesiyle farklılaştığını söyleyebiliriz. Zira, Kongre'den farklı olarak, hepi topu bir gün süren bir tartışmanın doğal sonucu olarak ortaya öneriler manzumesi dışında birşey koyamadı. Kısacası, önceden alınmış kararların "formel olarak" onandığı bir platformdan ziyade, sözün akışına bırakılan bir platformu temsil ediyordu. Kuruluşu itibariyle böyle bir "köşesizliği" temsil etme iddiası taşıyan Üniversite Konferansı, tebliğlerin sunumu ve tartışılması şeklinde sürdürüldü. Fakat, öğrenci topluluklarının çağrıcılığını üstlendiği ve ortaya çıkan birleşimin de ağırlıklı olarak topluluklardan tarafından oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda, yürütülen tartışmaların hem biçim hem de içerik olarak, daha kapsayıcı bir siyasetin tüm imkanlarını zorladığını maalesef söyleyemeyiz.
Öncelikle, Konferansın organize edilmesi sürecinde sürdürülen tartışmalarda, kamuoyunda fazlasıyla dolaşıma girmiş bulunan, öğrenci hareketinin "hamil"i ODTÜ vurgusuna yapılacak atıflara dair çekinceler sıkça dile getirilmekteydi.[2] Bu çabaya rağmen, konferansın ODTÜ'de toplanması, diğer üniversitelerden gelen öğrencilerin, objektif olarak "direnişin kalesi"ne gelmiş olmaları halini değiştiremedi ve ilk iki oturumda alınan sözlerde fazlasıyla bu duruma yönelik atıflar mevcuttu. Üniversite gençliğinin yeni bir yol sorgulamasının, ODTÜ öğrenci toplulukları tarafından oluşturulmuş bir kürsüde dillendirilmesi, kısmi olarak yukarıda sözünün ettiğimiz imajın yeniden üretilmesine yol açmış oldu. Tartışmaların içeriğine dönersek, en geniş anlamıyla üniversitelilerin kendi yerellerinde yaşıyor oldukları sorunların paylaşımıyla şeklinde düşünülmüş olan platform, alınan sözlerin git gide salt teşhirle sınırlandırılmasına evrildi. Buna binaen, meselenin "öz"üne sıklıkla yapılan atıflar ve betimlenen "büyük resim"lerin konuşmalara ağırlığını koyması, rafine bir realizm ile yerellerin özgünlüğünün silikleşmesini beraberinde getirdi. Üst perdeden kurulan bir dil, analizi, dışarıya yönelik bir söz üretme çabasından uzaklaştırarak, salt söylemiş olma halinin sürdürebilir bir çaba haline gelmesine yol açar ve demokratik üniversite talebinin geçersizliği-talebin "burjuva" demokrasisine içkin olduğu varsayılarak- öğrenci topluluklarının hali hazırda örgütlemiş olduğu bir konferansta gündem haline gelebilir. Burada tartışılması gereken en önemli mesele, üniversitelerin hali hazırdaki kamusallıklarının içine kurulmuş olan öğrenci topluluklarının siyasallıkları ve temsiliyetleri meselesidir. Üretimin kendisini siyasal bir edim olmaktan çıkarıp, toplulukların siyasallıklarının varlık nedenlerinden bağımsızlaştırılması, topluluklar tarafından örgütlenen ve geniş bir temsiliyete haiz olduğu iddiasında bulunan bir platformu, bir anda sosyalist öğrenciler konferansına çevirebilir. Üniversite yerellerinin özgünlüklerini tartışılması yerine, tepemizde asılı duran sermayenin tahakkümünün tespit edilmesiyle yetinilmesi, steril bir öğrenci siyasetinin en temel özelliklerindedir. Halbuki öğrenci topluluklarının içinden çıktığı ve sözünü ilettiği kamusallık bir imkan olarak karşımızda durmaktadır. Toplulukların, hitap ettiği ve dışarısından değil, aksine içinden konuştuğu bir gençlik kitlesine ulaşabilme yetisi, yürütülen politikanın sınırlarını genişleterek kullanılabilir ancak. Ayrıca, sol olarak, kriz dönemlerinde verdiğimiz en geleneksel tepki olan ve en tipik ifadesini Koordinasyon deneyimde bulan merkezileştirme hamleleri, hareketin olumsal temellerinin görmezden gelinmesi sebebiyet verir. Bazı konuşmalarda geçen merkezilik vurgusu, geçmiş deneyimlere de tekrardan ama farklı bir konumdan bakmayı gerekli kılıyor.
Sonuç olarak, alın(a)mayan kararlar ya da gelen öneriler doğrultusunda, Üniversite Konferansı, yerelliği yapılan atıflarla son buldu. Söylenen sözlerin steril realizmine rağmen, henüz reçete sunmayan ve akışkan bir birlikteliği örgütleyebilme iradesinin kısmi olarak ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Tartışmalar sürecek, yeni bir yol bulabilmek adına çaba gösterilecek ama hepsinden önemlisi, öznelik kapasitesini eline almaya çalışan ve olumsallığını kaçırmayan bir gençlik siyaseti, sormaya devam edecek. Kısacası kazanmanın ya da kaybetmenin kendi ellerinde olduğu bir gençlik siyasetinin yolları soruşturulacak.
[1] Kongrenin sonuç metni için: http://www.universitekongresi.com/fkf-kuruluyor/
[2] Konferasınsu çağrı metni de bahsi geçen kaygıyı paylaşmakta: "ODTÜ’de kendi iradelerini var eden üniversite bileşenleri; insan için üretilen bilimin, emeğin ve sanatın alevini harladı. Ancak ODTÜ direnişlerin merkezi değil, sadece bir ayağıydı." http://www.universitekonferansi.com/