Geleceği önceden kestirebiliriz, eğer şimdiden oradaysa.[1]
Türkiye yol ayrımında. Her parti, siyasal oluşum, bu yol ayrımında; kendisini yeniden tanımlayıp, değişen koşullara uygun, farklı çözümler üretmek, yeni söylemler geliştirmek, kısaca yeni politikalar oluşturmak zorunda.
Bu keskin dönemeçte; sosyalist ve sosyal demokratların; AKP iktidarının gün geçtikçe zorbalaşan -özellikle- OHAL sürecinde, faşizan uygulamalarla; itiraz eden, sol, sosyalist olmasına bakmadan muhalif herkesi ötekileştiren, baskı altına alan, dikta uygulamalarına karşı mücadele etmesi gerekiyor. Mücadele şekillenirken, özellikle “sosyal democrat” hareketin; dayanacağı sınıfsal taban ve katmanları yeniden saptaması gerekmektedir. Bu savaşım; özgür bir gelecek adına, demokratik ilkeler ışığında; emek eksenli, gençleri ve kadınları merkeze alan, çevreci, barışçıl ve sol değerler çerçevesinde oluşturulmalıdır.
Biz, bu araştırmamızda tarihsel geçmiş ve şekillenme anlamında anakara Kıta Avrupa’sındaki diğer sosyal demokrat partilerden farklı, klasik anlamda sosyal demokrat bir kökene dayanmayan İngiltere İşçi Partisi’nde (Labour) J. Corbyn’le başlayan yeni duruşu, değişimi değerlendirerek, bu farklılaşmanın; kuruluş aşamasından günümüze çok farklı tarihsel dinamiklerin ürünü olan, gerek kuramsal tanımlama gerekse sınıfsal ve katmansal anlamda sosyal demokrat saptamanın çok uzağındaki CHP’ye uyarlanması, yansıması nasıl olur, olabilir mi sorusuna yanıt aradık.
Sosyal demokrasinin Avrupa’da tarihsel -kısaca- geçmişi
Sol kavramı Fransa’da 28 ağustos 1789 da kralın vetosuna karşı çıkan milletvekillerinin meclis başkanının soluna toplanmasıyla başlar. 1791’de sol siyaseten kimlik kazanır. Siyaseten kimlik kazanan sol; 1875 yıllarına gelindiğinde işçi sınıfının devrimci kalkışmasını öngörüyordu. Fakat sonraki gelişmeler sosyal demokrasinin Marxçı yönünü terk etmesine evrilmiştir. Bu değişimin birçok nedeni yanında; sosyal demokrat partilerin “orta yollu” politikalara kayması olduğu kadar, “devrimci kalkışmayı” savunan sosyalist, komünist partilerin sosyal demokrasiden bağımsız olarak, politik arenada bazen güçlü, bazen güçsüz (nicel anlamda) ama her dönem ve koşulda var olmalarıdır.
İngiltere İşçi Partisi’nin (sosyal demokrasinin) serüveni
Marksist İngiliz tarih yazımı anakara Avrupa’ya göre farklı bir görüntü verir. İngiliz tarihinde Fransız Devrimi gibi büyük kopuş, ayrışma noktaları yoktur. Sermayedar aristokrasi ile krallık arasındaki ihtilaf kaynakları; 1215 Magna Carta’yla başlayan, özellikle bir bütün olarak 17. yüzyıla yayılan, aynı zamanda İngiliz Rönesans’ı diye de adlandırılan İngiliz İç Savaşı’na devşirilir. Bu süreçteki dönüşler görece “yumuşaktır”. İngiliz tarihinde keskin dönüşümlerin olmamasını güçlü bir kara ordusunun yokluğu ile açıklayan yaklaşımlar da vardır.[2]
17. yüzyıl iç savaşının 19. yüzyılda İngiltere’de sosyalist mücadelenin köklerini oluşturduğunu iddia eden görüş; sonuçlardan birinin reformist işçi partisinin oluşumu olduğunu kabul eder.
Servet bölüşümünde kısmi iyileştirmeler işçi partisinin Marksist çizgiye çekilmesine, devrimci karakter kazanmasına hiçbir zaman izin vermez. Raymond Williams’ın tanımlamasıyla “post sosyal demokrat”[3] parti olan işçi partisi, sistemin yeniden üretilmesini sağlayan, “iktidarın kirli ortağı”, “yıkımı onararak devam ettiren” bir siyasal çizgidir. Bu çizgi; var oluşundan bugüne değin, koyusundan, açığına farklı tonları sergilese de partinin değişmeyen genel siyasi hattıdır. Partinin bu belirleyici özelliği, parti içinde sivrilen, partiyi sola, sosyalist kimliğe -reformist özelliklerini koruyarak- kaydırma savaşımı veren bazı seçkin kişilikleri, parti tarihinde öne çıkan isimleri yaratmayı yine de engelleyemez. Bu isimlerden tartışmasız en ünlüsü, en renklisi Tony Benn’dir.
1889 da yayımladıkları “Niye bu kadar çok yoksul var?” adlı risale[4] ile toplumsal adaletsizliği, elverişsiz yaşam koşullarını, yoksulluğu sorgulayan ve çözüm arayan, Fabian Cemiyeti, işçi sendikalarıyla birlikte 1900’da İşçi Partisi’nin kuruluşuna öncülük eder. Cemiyet, kuruluşunun ilk gününden bugüne toplumsal ve ekonomik sorunlara düzen içerisinde yapılacak politik tercihlerle yanıtlar verilebileceğine inanır.
Jeremy Corbyn
Milletvekili olduğu 1983’ten parti lideri seçildiği güne değin İşçi Partisi’ne ayrılan bölümün arka sıralarında oturan Backbencher[5], sağa savrulan parti politikaları sürecinde bile sosyalist, barışçıl “dinazor” görüşlerinden sapmayıp, İngiliz devletinin yayılmacı politikalarını ve tarihsel emperyalist kolonici geçmişini tutarlı bir şekilde hiç çekinmeden eleştiren, “geçmişe ait kirli defterleri saklandığı raflardan indirip yeniden gözden geçirelim” diyebilen, 2009’da milletvekili ödenekleri ile ilgili suiistimalden dolayı bütün parlemento üyelerini kapsayan soruşturmada en az harcama yaptığı ortaya çıkan, dünyanın sorunlu bölgelerinde, “sevelim sevmiyelim, olayların içindeki bütün taraflarla konuşulmalı” diyebilen (Hamas, Hizbullah), Osama Bin Ladin’in “yakalanıp mahkemeye çıkartılması, sorgulanması yerine suikast ile ortadan kaldırılmasının yanlış olduğunu” dile getiren biri, ABD’nin dünyada uyguladığı yayılmacı bütün politikaları, eleştirmeden, uyumlu, sadık köpek sadakatiyle onaylamayı dış politika belleyen İngiliz devletinin, sistemin, sacayağından İşçi Partisi’ne başkan olması, Birleşik Krallık’ta J. Corbyn önderliğindeki olası İşçi Parti iktidarında, gerek iç ve gerekse dış politikalarda büyük değişiklikler olabileceği anlamına geliyor.
J. Corbyn kişişel olarak Türkiye’yi yakından tanıyan ve takip eden bir politikacı. Bunun nedenlerinden biri kendisinin sosyalist, sendikacı geçmişi olduğu kadar milletvekili olduğu ve yaşadığı Londra’daki Islington bölgesinin Türkiye’den göç etmiş büyük bir nüfusu barındırması.
J. Corbyn ile değişen parti politikaları-parti manifestosu
Kaybedilen iki genel seçimden sonra J. Corbyn önderliğinde yönetime gelen partinin sol kanadı, halka çekici gelmeyen eski söylemlerin tekrarı yerine, yaşamda karşılığı olan, Tony Blair’in yanlış, muhafazakâr, gerici, savaşçı yaklaşımlarının (Irak’ın işgali) toplum nezlinde İşçi Partisi’ni yıpratan politikarını inkâr eden yeni söylemler geliştirilmesine karar verdi ve bu kriterler ışığında seçim manifestosunu hazırladı.
Parti “Azınlık değil, çoğunluk için” adını verdikleri şeçim manifestosunda vaat ettiklerini on iki ana başlık altında halka sundu. Bu başlıkları sıralayıp; toplum açısından ilgi uyandıran, partinin halk nezlinde çekici olmasını sağlıyan, öne çıkan bazı başlıklar konusunda ayrıntılı bilgi verelim.
Herkes için çalışan bir ekonomi oluşturmak
İşçi Partisi’nin ekonomide zenginlik kriteri; “Ekonominin başarısı; milyarder sayısıyla değil, zenginliği birlikte yaşıyanların (paylaşanların) refahı ile ölçülmesidir”: İşçi Partisi vergi mükelleflerinin %95’inin ödedikleri vergi oranında artış olmayacağını garanti ederek en fazla kazanan %5’lik üst gelir grubunun (yaklaşık olarak 1,2 milyon kişi) için vergi artırımına gidileceğini, buradan yaratılacak kaynağın, kamu hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi için kullanılacağın sözünü verdi.
Brexit görüşmeleri
Brexit konusu, referandum öncesi ve sonrası farklı yönleriyle tartışılması ve değerlendirmesi gereken, birçok yönüyle bilgi kirlililiği içeren, farklı araştırmaların konusudur. Burada kısaca değinmek gerekirse, İşçi Partisi’nin ve J. Corbyn’in bu şüreçte yeknesak bir politikası yoktur. Muhafazakâr Parti’de olduğu gibi İşçi Partisi’nde de birlikten (Avrupa) ayrılma ve kalma tarafları vardı. Partileri bağlayıcı karar ve söylemlerden daha çok parti içi “karşı” ve “taraftar” olmak söz konusudur. J. Corbyn bu süreçte parti ve toplumsal dengeleri göze alarak “orta yollu” söylemler dile getirmiştir. “Orta yolcu” bu yaklaşım J. Corbyn’i diğer bütün politikalarda destekleyen kendi taraftarları arasında bile eleştiriye neden olmuştur. Parti içi ve genel kamuoyunun Brexit konusundaki farklı yaklaşımlarının kutuplaşan görüntüsüne rağmen J. Corbyn’in birlik konusundaki genel yaklaşımının, -refarandum sürecinde yukarıda değindiğimiz gibi net olarak ortaya koymasa bile- ne olduğunu yıllar öncesinden yaptığı değerlendirmeden biliyoruz.
“Sol çevrelerin birlik (AB) anlayışıyla sağ unsurların birlik anlayısı farklıdır; sağın arzuladığı Avrupa Birliği M. Thatcher’ın düşlediği Avrupa Birliği ile aynıdır. Bu ise; Avrupa Birliği, sermayenin kolayca dolaşabileceği, emeğin ve sendikal örgütlenmelerin dolaşımının sınırlandırıldığı birlik özlemidir.”[6]
Bu koşullarda gidilen refarandumdan herkesi saşırtan birlikten ayrılma kararı çıkmıştır.
Brexit konusunda çarpıcı bir başka örnek Muhafazakâr Parti’den verilebilir. Referandum sürecinde partinin topluluk (Avrupa) içinde kalması gerektiğini savunan grubun liderliğini yapanlardan biri şimdinin başbakanı, o dönemin içişleri bakanı T. May’in olması, topluluktan çıkılması kampanyasının bayraktarlığını yanlış ve yalan bilgilerle verererek yapan o zaman sıradan bir milletvekili olan B. Johnson’un şimdiki hükümette dışişleri bakanı olmasıdır.
Eğitim
J. Corbyn’le İşçi Partisi’nde başlayan değişimin en belirgin özelliği gençler, özellikle üniversite gençliği üzerinde yarattığı etkidir. Partinin yaptığı araştırmaya göre; üniversite mezunları, üniversite harçlarından dolayı, ortalama olarak 44.000 pound borçla çalışma yaşamına başlamaktadır (mezun olmaktadır). Burada ek bir bilgi olarak verelim; İngiltere’de özel üniversite yoktur, üniversitelerin tamamı özerk devlet üniversiteleridir. Fakat bu üniversiteler ücretlidir. Okul harçları her sene hesaplanarak ilan edilir. Alt ve üst dilim olarak saptanan ücretleri genelde her üniversite üst dilimden uygular. Bunun yanında Birleşik Krallık’ın bir parçası olan İskoçya’da üniversiteler ücretsizdir. Ama bu uygulama (ücretsiz olması) İskoçya’da yaşıyan öğrenciler içindir. Birleşik Krallık’ın başka bölgelerinden İskoçya’ya okumaya giden öğrenciler bu haktan yararlanamazlar.
İşçi Partisi’nin gençler üzerinde popüler olmasının ve çok yüksek oranlarda seçimlerde destek almasının nedenlerinin başında üniversite harçlarının sıfırlandırılacağı vaadidir. Araştırmanın ilerleyen kısımlarında gençlerin İşçi Partisi’ne desteğini yaş dilimleri bazında daha ayrıntılı işleyeceğiz.
Barınma güvencesi
Başlangıcı yüzyıl öncesine dayanan İngiltere’de belediye evi kavramı; yerel yönetimlerin ihtiyaç sahipleri ve alt gelir grupları için ev inşa etmesi ve nispeten düşük bir bedelle kiralama uygulamasıdır. Bu sosyal devlet uygulaması özellikle M. Thatcher döneminde belediye evlerinin özelleştirilmesi (içinde oturanlara satılması) ve belediyelerin satılan evlerin yerine yeni ev yapmamasıyla sekteye uğramış, alt gelir gruplarının, evsizlerin barınma ihtiyacı; yıllar itibarıyla katlanarak büyümüş, İngiltere’de insanların en can alıcı sorunlardan biri olmuştur. Belediyelerin elinde kalan az sayıdaki evlerden edinebilmek, halkın deyimiyle, “ev çıkması” çoğu kez imkânsız ya da uzun yıllar beklemeyi gerektirmektedir. Bazı bölgelerde isminizi “bekleme sırasına” yazdırmak bile mümkün olmamaktadır. İşçi Partisi’nin alt gelir gruplarına, belediyelerden (devlet) ev bekleyen evsizlere en çok çekiçi gelen vaatlerinden biri de; uzun yıllardır yapılmayan devlet evi inşaatlarına yeniden başlanacağı, barınma sorunun çözümü için önemli ve büyük miktar da kaynak yaratılacağı sözüdür.
Herkesi kapsayan sağlık hizmetleri
Modern dünyada sağlık hizmetlerini devletleştiren ve ücretsiz yapan ilk ülke Birleşik Krallık’tır. İngilizler bu durumdan gurur duyarlar. Sağlık hizmetlerinin devletleştirilmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1948 yılında olmuştur. Burada bir ek bilgi vermek gerekirse, sağlık hizmetlerinin devletleştirilip, ücretsiz yapılmasına karşı bir kısım doktor karşı çıkmış ve tepki göstermiştir. Birleşik Krallık’ta sağlık hizmetleri son yıllarda birçok nedenden dolayı, yaşlanan nüfus, eleman eksikliği ve benzeri nedenlerle ve özellikle sağlık hizmetlerine yeterli kaynak aktarmayan Muhafazakâr hükümetlerden dolayı aksamakta, alarm vermektedir. Bu durumu çözümlere arayışlarında Muhafazakâr hükümetler sağlık hizmetlerinin kışmi özelleştirmesi şeklinde çözümler önererek bazı uygulamalara başlamıştır. Sağlık hizmetlerinin belirli ölçülerde özelleştirilmesi uygulamasına T. Blair liderliği –başbakanlığı- döneminde İşçi Partisi hükümetleri de olumlu yaklaşmışlardır.
J. Corbyn kendi önderliğindeki bir İşçi Partisi iktidarında özelleştirme çalışmalarının kesinlikle durdurulacağı, aksayan (geciken) sağlık hizmetlerinin kendi iktidarlarında öncelikle çözümlenecek sorun olduğunu, sağlık hizmetlerine büyük kaynak aktaracaklarını vaat etti.
Kamu hizmetlerinin zenginleştirilmesi
Eğer İşçi Partisi kendi başkanlığı döneminde iktidara gelirse ilk uygulamasının demiryollarının tekrar devleştirilmesi olacağını net bir şekilde vurgulayan Corbyn diğer kamu hizmetlerinin de yeniden devletleştirileceğini -elektirik, su vs.- ısrarla vurguladı.
İşçi Partisi’nin işlediği, topluma, Muhafazakâr Parti’den farklı olarak “halkçı” söylem ve vaatlerde bulunduğu diğer konu başlıkları ise şöyle sıralanabilir:
-Çalışma koşullarının iyileştirilmesi
-Sosyal güvenlik
-Güvenli toplum
-Demokrasinin geliştirilmesi
-Daha eşit bir toplum
-Uluslararası arenada İngiltere.
J. Corbyn’in yukarıda bir kışmını kısaca sıraladığımız “aşırı” sol görüşlerinin partiye seçim kazandırmayacağını ileri süren Jeremy öncesi yönetimde olan parti sağ kesimi son iki genel seçimi (2017 öncesi) kaybetmiş olduğunu unutup ironik bir çelişki sergiliyordu.
Jeremy ise ısrarla “başka dünyalar mümkün” diyordu.
J. Corbyn’nin “başka bir dünya mümkün” savsözü, politik tercihlerde; insanı merkeze alan, sosyal adaleti hedefleyen, yapılacak değişikliklerle içinde yaşadığımız ülkenin, parçası olduğumuz dünyanın daha yaşanabilir olabileceğini iddia ediyor. Jeremy’nin oluşturduğu gölge kabinede kendisi gibi “dinazorlardan” Maliye Bakanı John McDonnell, “idealistliğimiz yanında, düşlediğimiz yaşamı oluşturabilecek pratik çözümlerimiz de var” görüşünde[7]. Bu temenniyi gerçekleştirecek modellerinin olduğuna, İşçi Partisi’nin büyük bir kısmı bile inanmayıp kuşkuyla baksa bile başkanlık seçimi sürecinde partiye 3 pound vererek kayıt olan ve Corbyn’in daha birinci turda %60 oranda oy alarak seçilmesini sağlayan “genç dinazorlar” inandılar. J. Corbyn “dağlardan ve ovalardan ilerleyen” partizan grubunun lideri değil, o sıradan, dar gelirlinin, üniversite harçlarının kaldırılmasını isteyen öğrencilerin, adaletsiz vergi sisteminden şikâyetçi küçük esnafın, sosyal yardımların kırpılmasından zarar gören işsizin, toplumdan dışlanmış göçmenlerin lideri. Başkan olarak katıldığı parti konferansında yaptığı konuşmasında kendi liderliğini “dayatan, kendi öngörülerini tekelleştiren değil, bütün eleştirilere açık, herkesi dinleyen bir başkanlık” diye tanımladı.
J. Corbyn’nin İşçi Partisi, yeni politikalarını oluştururken; özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde 21. yüzyılda emeğin yeni görüntüsü “mavi yakalıları” tanımlarken “ağ aracılığıyla birbirine bağlı bağımsızlar”[8] kavramını geliştiriliyordu. Başka araştırmaların konusu olabilecek, emeğin farklılaşması tartışmalarına bu aşamada, İngiltere’de işçi sınıfının (klasik anlamda) sayısal olarak azalmasını gösteren grafiği vererek katkı yapalım. Bu veri J. Corbyn önderliğindeki İşçi Partisi tarafından yeni politikaların belirlenmesini sağlayan bir kaynak mıdır, bunu bizim söyleme şansımız tabii ki yok.
Decline of the British Working Class (İngiliz İşçi sınıfında -sayısal olarak- düşme eğrisi), 1964-2012.
(Kaynak: “British Election Studies 1964-1983 British Social attitudes 1984-2012”, Social class measured using the Goldthorpe-Healt5 category class schema)
Belki bu veriden dolayı J.Corbyn’in politikaların destekleyen bazı sosyalıst yazarlar “Marx’ı anmadan sosyalist politikalar uygulamalar mümkündür,” diyerek İşçi Partisi’nin seçim çalışmalarında sosyalist kavramları kullanmamasını anlayışla karşılıyorlardı.[9]
Seçime giderken
J. Corbyn başkanlık için gerekli imza sayısına çok zor ulaşıp partide başkanlık yarışına katıldığında parti içinden elit sağ, parti dışından muhafazakâr, gerici basın tarafından topa tutuldu. Kendisi ve ailesi hakkında yalan yanlış karalama kampanyaları yapıldı. Fakat bu durum partiye başkanlık seçimleri sürecinde üye olan, özellikle “Momentum” aktivisti gençler sayesinde ters tepti. Partide kuruluşundan beri belirleyici unsur olan sendikaların -kurucu unsur- etkinliğinin azaltıldığı T. Blair döneminde yapılan tüzük değişiklikleri parti yönetiminde üyelerinin ağırlığını artırmış, her üye bir oy yöntemi başkanlık yarışı sürecinde partiye üye olan gençlerin -özellikle momentum aktivistleri- desteği daha ilk turda J.Corbyn’i %60 oy alarak partiye başkan seçtirdi. Bu durum parti sağ elitleri tarafından kabullenmesi çok zor durum olduğundan başkanlık şeçimleri yapılan ayak oyunlarıyla -yeni başkan- adayları çıkartılarak yeniden dayatıldı. Farklı adaylarla yapılan ikinci başkanlık seçiminde Corbyn parti tabanından aldığı desteği artırarak liderliğini tescilledi. Parti tabanının, özellikle gençlerin Jeremy’ye desteği; yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz siyasi görüşlerinin kabul görmesinden kaynaklanıyordu. Parti içinde ayak oyunlarıyla Corbyn’in ipini çekemeyenler bu kez, Jeremy’le başlayan yeni söylemlerin genel seçimlerde partiye seçim kazandıramayacağı iddasıyla seçim tahminleri üzerinden felaket tellalığına soyunuyordu. Bunlardan biri de partinin Tony Blair’in istifasından sonra onun seçim bölgesinden milletvekili seçilen Phil Wilson’du ve Corbyn için şöyle bir tweet atıyordu: “J. Corbyn İşçi Partisi’ni şeçim karanlığına atıyor ve durum İngiltere için felakettir.”[10]
Jeremy’nin başkan olduğu, gençleri öne çıkaran yeni parti politikaları oluşturduğu bu zor süreçte farklı bir toplumsal oluşum gerek İngiltere kamuoyunda ve gerekse İşçi Partisi’nin yeni yapılanmasında dikkatleri üzerine çekiyordu. Bu toplumsal oluşumun adı “Momentum”du.
Momentum
J. Corbyn’in başkanlık şeçimi ve partiyi yeni bir yörüngeye oturtması sürecinde öne çıkan Momentum hareketi dikkatle incelenmesi ve Türkiye’ye bir biçimde uyarlanması gereken örgütlenme şekli olmalıdır.
Momentum; partiden bağımsız 150 yerel gruptan teşekkül 25 bin ile 30 bin arasında üyesi olan bir yapılanma.
Amaçlarını adil ve eşit bir toplum oluşturmak ülküsüyle gönüllülük esasıyla bir araya gelmiş kişilerin, demokratik esaslara dayalı parti yapılanmasına inanç ve bunun gerçekleştirilmesi için çalışma olarak belirtiyorlar.
‘Momentum’un etkinlik alanları ve hedefleri kısaca şöyle sıralanabilir:
-Refahı ve gücü azınlıktan çoğunluğa doğru yeniden bölüştürmek
-İnsanı ve gezegenimizi “kâr”ın ve “dar şirket menfaatleri”nin önüne koymak
-Bütün kısıtlamalardan ve ayrıcalıklardan arındırılmış bir toplum yaratılması
-Özelleştirme politikalarına karşı çıkılması, daha önce özelleştirilen, özellikle kamu hizmeti veren şirketlerin yeniden devletleştirilmesi
-Açık ve demokratik esasları İşçi Partisi’nin değişmez politikaları haline getirmek
-Toplumu ilgilendiren bütün konularda, gerek kişisel, gerekse toplumsal duyarlılıkları arttırmak.
Momentum üyeleri kısaca sıraladığımız bu prensipleri kapsayan görüşlerini İşçi Partisi’nin her düzeydeki platformlarında dile getirip partiye değişik etnik ve katmanlar düzeyinde duyarlılıklar yaratılması esasında çalışarak, gerek partinin halkla buluşmasının ve gerekse de parti politikaların oluşumunda tüm tabanı kapsıyan bir katılım süreçinin yaşanmasını amaç edinmektedir.
Seçim sonuçları
Parti içindeki elit sağ kesimin tartışmasız şekilde Corbyn’in başkanlığını kabul etmek zorunda kaldığı, yukarıda açıklamaya çalıştığımız yeni politikaların şekillenmesiyle girilen genel şeçimlerinde parti büyük bir oy patlaması gösterdi. %9,6 ile parti tarihindeki en büyük oy artışı sonucunda, ülke genelinde partinin oy oranı %40’a ulaştı. 30 yeni milletvekilliği kazanılarak toplam milletvekilliği sayısı 262’ye yükseldi. Milletvekili seçilenlerde, gençlerin, özellikle genç kadın sayısının artışı dikkat çekiyordu. Şeçim sonuçları detaylı incelendiğinde gençlerin İşçi Partisi’ni destekleme oranının çok yüksek olduğu görünüyor.
https://yougov.co.uk/news/2017/06/13/how-brıtaın-vated-2017-general-electıon
Gençler
Yukarıdaki görselden net bir şekilde anladığımız J. Corbyn’in liderliğiyle değişen parti politikaları, gençler nezdinde kesinlikle karşılığını bulmuştur.
18-19 yaş grubundaki gençlerde İşçi Partisi’ni desteleme oranı %66 oranıyla en yüksek seviyesindedir. Bu yaş grubunda Muhafazakâr Parti’yi destekleyen gençlerin oranı sadece %19’dur. Seçmen kitlesini yaşlılık üzerinden takip ettiğimizde 40-49 yaş dilimindeki seçmenlerde İşçi Partisi’ne desteğin %44’e düşmesine rağmen yine de Muhafazakâr Parti’nin 5 puan üzerindedir. Seçmen kitlesi yaşlandıkça Muhafazakâr Parti2yi destekleme oranı yükselmekte, 50 yaş-üstü gruplarda Muhafazakâr Parti’yi destekleme öne geçmektedir. 70 yaş üzerindeki grupta bu oran Muhafazakâr Parti lehine %69-%19 seviyesine ulaşıyor.
Dikkati çeken bir başka very de genç seçmen nüfusunun yaşadığı bölgelerde seçime katılma oranın ülke ortalamasının üzerinde olmasıdır.
Birleşik Krallık’la karşılaştırıldığında gerek sayısal ve gerekse oransal olarak çok daha genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’de partilerin politikalarını saptarken İngiltere örneğini dikkatlice incelemeleri gerekir. Genç eğitimsiz işsizlerin, genç üniversite mezunu işsizlerin milyonları bulduğu bir ülkede parti politikalarını gençler, emekçi gençler üzerine oturtmayan partiler daha işin başında kaybetmiş olurlar.
https://yougov.co.uk/news/2017/06/13/how-brıtaın-vated-2017-general-electıon
Eğitim seviyesi
Demokratik bütün ülkelerde eğitim seviyesi yükseldiği ölçüde sol ve sosyal demokratik partileri destekleme oranı artmaktadır. 2017 Birleşik Krallık seçimleri bunu bir kez daha doğrulamıştır. Yüksek okul mezunları büyük bir farkla İşçi Partisi2ne oy vermiştir. Fark %49’a karşı %32 dir.
Ulusal sorun
Ulusal sorun sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değildir. Avrupa’da birçok ülke -özellikle İspanya- bu sorunu yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Biz bu araştırmamızda ulusal sorunun Birleşik Krallık seçimlerindeki yansımasını sadece seçim sonuçlarına bakarak yüzeysel bir şekilde değerlendireceğiz. Ulusal sorun; çok farklı yönleriyle değerlendirilmesi gereken, her ülkenin özgün koşullarında farklılıklar gösteren bir olgudur. İncelediğimizde; J. Corbyn’in başkanlığı ile İşçi Partisi’nde değişen önceliklerin partiye kazandırdığı ivmenin ulusal sorunun yaşandığı İşkoçya’da seçim sonuçları anlamında hiç de olumlu sonuç vermediğini net bir şekilde gördük. Ulusal sorun; ülkeler bazında çok farklı parametreleri olan, farklı açılardan okumalar yapılması gereken sosyal bir olgudur. Biz burada kısaca son yıllardaki seçim sonuçlarını vererek kapsamlı değerlendirmeyi sizlere bırakıyoruz.
1997’de İskoç Muhafazakârları, zamanın İşçi Partisi lideri Tony Blair tarafından tüm İşkoçya’da silinmişlerdi. Tüm İskoçya -bizde 70’ler öncesi CHP’nin genellikle en büyük parti olduğu doğu bölgesi örneği- her zaman İşçi Partisi’nin oy yatağı olmuştur. Yukarıda değindiğimiz gibi 1997 seçimlerinde Muhafazak3arlar İskoçya’dan tamamen silindiler.
1934’te iki partinin birleşmesiyle kurulan (National Party/Scottish Party, Ulusal parti/İskoçya Ulusal Partisi-SNP), İngiliz parlamentosuna ancak ilk kez 1967’de girmeyi başarmış, 2000’li yıllara değin dikkate değer hiçbir başarı kazanamamıştır.
Ne olduysa; 2014 seçimlerinde İskoçya’da her şey SNP adına değişiyordu. 59 seçim bölgesinden 56’sını SNP kazanıyor, İşçi Partisi tüm İskoçya’dan siliniyordu. İskoçya’daki seçim sonuçlarını değerlendiren zamanın İşçi Partisi Başkanı Ed Miliband “İskoçya’da yükselen milliyetçilik partimizi alt etmiştir” diye yakınıyordu. Yukarıda değindiğimiz gibi Muhafazakârlar zaten 1997’den beri yoktular. Fakat 2017 seçimlerinde SNP tarafından daha yüksek sesle vurgulanan (özelllikle 2014 seçimlerinde alınan yüksek oydan sonra) bağımsızlık söylemlerine karşı oluşan Muhafazakâr birlik söylemleri SNP’nin milletvekili sayısını 59’dan 34’e düşürüyor, birlik söylemleri Muhafazakârlara, İşkoçya’da yıllardan sonra oy patlamasıyla 13 milletvekilliği kazandırıyordu.
İskoçya’ya dair çok net bir gerçek 2000 yıllara değin çok yüksek oranda İşçi Partisi’ni destekleyen İskoçya halkı ulusal yüzünü ve gönlünü kendi ulusal partileri SNP’ye çeviriyordu. Burada dikkati çeken bir benzerlik; Türkiye’nin doğusunda CHP’nin silinip yerine ulusal söylemler dillendiren Kürt partilerinin geçmesi ve karşısında ise muhafazakâr dindar söylemleri vurgulayan AKP’nin kalması. Avrupa’nın en doğusuyla en batısında farklı coğrafyalarda aynı siyasi sonuçların görülmesi ilginç.
Kısaca, ulusal sorun her ülkenin özgün koşullarında, özgün öneriler gerektiren, farklı bakış açıları içeren karmaşık bir problemdir. J. Corbny’in İşçi Partisi’ne büyük bir sıçrama yaptıran yönlendirmeleri bile Birleşik Krallık’ta ulusal sorunun yaşandığı İskoçya’da görüldüğü gibi olumlu sonuç vermeyebiliyor.
Türkiye, CHP
Türkiye’de demokrasinin, birçok alanda olduğu gibi örgütlenme özgürlüğünü daraltan, yasaklayan karakteri; sosyalist parti ve örgütlenmeleri çoğunlukla illegal boyuta itmiş, legal politikanın faktörlerden biri olmasını engellemiştir. Avrupa demokrasilerinde legal politikanın dışında kalma sosyalist örgütlenmeler açışından zorunlu bir tercih olmadığından bu yapılar (partiler) sosyal demokrat yapılardan bağımsız şekilde var olmalarına rağmen Türkiye’de sosyalist partiler açışından var olabilmek uzun yıllar sadece gizlilik koşullarında mümkün olmuş, bu süreçte CHP sol politik arenadaki boşluğu de facto doldurma anlamında ve özellikle devletin (egemen sınıfların) bilinçli çarpıtmasıyla tarihsel ve sınıfsal olarak hiçbir zaman olmadığı halde “sosyal demokrat” tanımlamasıyla anılmıştır.
Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi Avrupa’daki -İngiltere hariç- tarihsel serüveninin aksine bizdeki sosyal demokrasinin tarihsel kökenleri farklıdır. Türkiye’de sınıfsal kökeni ve oluşum süreci bağlamında sosyal demokrat parti yoktur. Bugün sosyal demokrat olduğunu savunan CHP’nin tarihsel kökenleri kurtuluş savaşı sürecinde oluşmuştur. Kuruluş aşamasında ve sonraki dönemlerde partinin sınıfsal özelliğini ve tercihlerini ortaya koyan, bize kaynaklık edebilecek verileri bulmak hiç de kolay değildir (İzmir İktisat Kongresi gibi bazı istisnalar dışında). İmparatorluğun yıkılmasından sonra, Cumhuriyet’in ilk yıllarında sermaye birikimi eksikliği, burjuva sınıfının -esnaf, kasaba tüccarı dışında- olmaması, gelişme ve sermaye birikimi modelini; “devlet eliyle sermaye birikimi”, “devlet aracılıyla zengin yaratmak”, fabrikalar kurmak, kurucu kadroların zorunlu tercihidir. Buradaki devletçilik, sınıfsal değil, zorunlu bir tercihtir. CHP her fırsatta devleti kuran parti olduğunu söyleyerek, tarihsel bir doğruyu dillendirse de, partinin sınıfsal yapısını 1970’e kadar hiçbir zaman açıkça tanımlamaz. Tanımlama tartışmaları Ecevit’le başlasa bile bu durum bugün bile netliğe kavuşmamıştır.
Yazımızın girişinde vurguladığımız gibi Türkiye dönemeçte, her siyasi oluşum, her siyasi parti kendisini bu yeni koşullarda yeniden tanımlamak, netleştirmek zorunda. Bu durum çok doğal olarak CHP için de geçerlidir. “Biz Cumhuriyet’i oluşturan kurucu partiyiz” söylemi tarihsel bir doğru olsa da bu saptama yeni koşulları tanımlayan, yeni sorunları çözümleyen, yeterli bir yanıt ve açıklama değildir.
CHP’nin yeni koşullara yanıtlar üretirken “biz (CHP) herkesin partisi” toptancılığından vazgeçip şu soru(n)larla yüzleşmesi gerekiyor:
-Parti olarak biz hangi sınıf ve katmanlara dayanıyoruz?
-Parti olarak kalkınma ve refahın bölüşümünde politikalarımız ne?
-Parti olarak gençlere yaklaşımımız ne?
-Parti olarak kadınlara nasıl bakıyoruz?
Bu gibi can alıcı soruları hiç korkmadan ve ertelemeden kendisine sorması gerekiyor.
Biz bu çalışmamızda CHP’nin bu sorulara yanıtlar verip, geleceğe ait politikalarını saptarken kendisine örnek alabileceğini düşündüğümüz J. Corbyn’li İşçi Partisi’nin geçirdiği değişimi ana hatlarıyla işlemeye çalıştık.
Politik mücadeleler her ülkenin kendi özgün farklılıklarını içeren kaçınılmaz değişiklikler gösterir, ama bunun yanında politika, eğer sınıfsal ve katmansal tercihler ise, dünyanın her yerinde aynıdır. Politik karanınızı ya emek eksenli sınıf ve katmanlara ya da sermaye öncelikli temellere oturtursunuz, neredeyse iki yüz yıla yaklaşan kapitalizm tarihi farklı bir üçüncü tercihi yaratamamıştır.
CHP neoliberalizmin mantığını -mantıksızlığını- kamuoyunun, emekçi yığınların gözünde anlatmalı; adalet, adil bölüşüm modelleri yönünde tercihini yaptığını göstermelidir.
Siyasi makanizmalar (partiler) açısından yerleşmiş anlayışları değiştirmek iki boyutlu mücadele alanı demektir. Mücadenin içe dönük boyutu -CHP örneğinde- kimi kez miliyetçiliğe kaçan politikaların -kadroların- reddi, ikinci ise dışa dönük toplumda oluşmuş “devletin”, “ordunun partisi” görüntüsünü, yargısını değiştirmesidir.
Emek merkezli, gençleri ve kadınları öne çıkartan politik duruş, uzun dönemde oluşturulacak sağlam zemin, partinin gelecek kuşaklara daha mutlu günler vaat etmesini getirecektir.
Partinin önceliklerinde (tercih) yapacağı değişiklikler, partiden bazı kesimlerin (ulusalcı) kopma riskini içerebilir.
CHP’de yapılcak sol siyaset, sosyalist kavramlar, söylemleri üzerinden değil, sosyal demokrat anlayışlar vurgulanarak da yapılabilir. Ama bu, adaletsizliğin her türlüsünün -gelir, hak arama, örgütlenme özgürlüğü- daha birçok demokratik kriterin yerlerde süründüğü Türkiye gibi ülkelerde bazen çok zordur ve çoğu zaman sosyal demokrat partileri aşabilir. Demokrasinin kökleşmiş olduğu İngiltere gibi ülkelerde sosyal adaletsizliği, ekonomik tercihlerle düzeltebilirsiniz ama, gericiliğn tehlikeli boyutlara yükseldiği Türkiye’de bu çok zor olabilir.
Bunların hepsini, en azından bir kısmını bu CHP’nin gerçekleştirmesi olası mı? Bu sorunun yanıtı şartlı evettir.
Bunun ilk şartı CHP’nin kendi içinde dönüşüme uğraması; parti içinde demokrasinin, demokratik standartların geliştirilmesi, özümsenmesi; ikinci şartı da partiyi emek eksenli tabana oturtup siyasetini bu sınıf ve katmanların önceliği üzerinden yapabilecek bir önderliğin oluşmasıdır.
CHP politikalarının olmazsa olmazı 2017 İngiltere seçimlerinin bize gösterdiği gibi gençler olmalıdır. Özellikle Türkiye gibi genç bir nüfusa sahip bir ülkede, saptanacak politikalarda gençlere öncelik ve ayrılacalık vermeyen hiçbir politik oluşumun iktidarlara oynama şansı yoktur. Parti kadrolarında gençlere ve kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. İngiltere’deki İşçi Partisi’nde uygulaması görüldüğü gibi Momentum hareketi benzeri yapılar, partiden bağımsız ama partiyle çalışan şekilde hayata geçirilmelidir.
Sonuç
İngiltere’de İşçi Partisi’nde J. Corbyn ile başlayan değişim Türkiye’de CHP için iyi bir örnek teşkil edebilir.
Corbyn’in başkanlığıyla başlayan süreç, Türkiye’nin özgün koşullarının çok doğal olarak içerebileceği farklılıkların yanında CHP’nin oluşturması gerektirdiği yeni politikalara yanıt veren ipuçları içermektedir.
J. Corbyn liderliğinde yazılan manifesto İşçi Partisi’nin kuruluşuna neden olan, 100 yıl öncesi sorulan sorunun (“Niye bu kadar yoksul var?”) 21. yüzyılda birkez daha sorulması ve bu soruya yanıt verilmesi arayışıydı.
J. Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi, Corbyn’in sosyalist kişiliğine rağmen kendisini sosyalist olarak tanımlamıyor, fakat bu durum parti politikaların saptanmasında sol içerik göstermesini engellemiyor. Bu uygulama Türkiye gerçeğinde CHP’nin uygulabilaceği bir yöntem olamaz mı?
CHP de “Niye bu kadar yoksul var?” sorusunu sormalı ve bu sorunun yanıtını vermelidir. Açıkça gerek tarihsel kökenleri gerekse sınıfsal dayanakları açısından sosyal demokrat parti olmayan CHP sosyal demokrat bir kimliği inşa etmelidir.
AKP’nin ekonomik uygulamalarının, özellikle 2013’ten sonra liberal açılmalar yerine, kendi yandaş sermaye yönünde toplanması, toplumsal diğer bütün dinamikleri de içerecek şekilde bastırması nispeten liberal sermaye gruplarının bu süreçten hoşnutsuz olması, toplumsal katmanların örgütlenmesinde CHP yönünden kolaylık ve farklı açılım verebilir. Baskı gören, nispeten daha liberal kesimlerle birlikte hareket etmek dönemsel bir durum olarak kullanılabilir ama bu dönemsel ortaklık asal sınıfsal dayanakların, önceliklerin değişmesi anlamına gelmemelidir.
Gerek içinde yaşadığımız ülkede, gerekse bir parçası olduğumuz dünyada karamsar olmak için o kadar çok neden var ki... Ama bütün olumsuzluklara rağmen bu karabulutları dağıtabilecek bir büyük iyimserlik kaynağımız da var; tarihsel iyimserliğimiz.
Ben, Lincoln Steffens’ın dediği gibi “Geleceği gördüm, çalışıyordu” diyenlerdenim.
Momentum hareketi için bağlantılar
https://www.independent.co.uk/.../jeremy-corbyn-s-moment
https://www.theguardian.com/politics/momentum
www.peoplesmomentum.com
www.theguardian.com/.../momentum-labour-transform-heartlands-corbyn-vision
[1] Ursula K. Le Guin, Mülksüzler.
[2] “English Civil War”, History.com (erişim tarihi: 4 Ekim 2014).
[3] Raymond Williams, The Long Revolution.
[4] Socialism and English Politics, 1884–1918. Cambridge: Cambridge University Press, 1962.
[5] Backbencher sözcüğü gerek iktidar partisi gerekse muhalefet partisi içinde parti görüşlerini açıklama yetkisi olmayan, aminaye tabir ile “önemsiz” üyeler için kullanılır.
[6] J. Corbyn, “Is the real danger”, Morning Star, Mayıs 2014.
[7] John McDonnell, 28 Eylül 2015, BBC.
[8] “The networked individual”, Paul Mason, PostCapitalism: A Guide to our Future.
[9] Paul Mason, “Labour has quite rightly tried to keep Karl Marx out of thew electıon”, 13 Haziran 2017, The Guardian.
[10] Oven Jones, 6 Temmuz 2017, Guardian.