Sıradan liderin bir günü
Genelde Kuzey Avrupa ülkelerinde rastlanabilecek bir sahne vardır; ülkenin sıradan görünüşlü siyasi lideri, bisikletiyle seyrederken ya da metroda ayakta beklerken resmedilir. Etrafındaki yurttaşlarda da bu hallerine ilişkin bir şaşkınlık göze çarpmaz. Benzer şekilde siyasetin seçilmiş lideri de, devletin bir memuru gibi mevcut haline kayıtsız pozlar verir. Üstelik kent merkezinde en güvenli seyahatin de böyle olduğu bilgisiyle davranır. Onlarda ya da etraflarında, olağandışı bir duruma ilişkin bir duyu bulunmaz. Yürüttükleri siyasetin olağanüstü hal koşullarında türlü manevralar, istisnai durumlar içinde kararlar almak olmadığını herkes bildiğinden, aşırı siyasetin tehlikelerinden kendilerini uzak sayar, kalın ve paranoyak bir güvenlik çemberi içinde durmaları gerekmez. Belli bir devlet aklının, neredeyse bürokratik bir çevrimin basit bir faili gibi mütevazı davranırlar.
Bu duruşta, gösteri dünyasının parçası olmuş, hakikat-sonrası dünyaya ait siyasetin belirtileri olsa da, yine de makul bir tarafı vardır. Gün içinde çok yoğun mesai yapsalar da, dünyanın başka yerlerindeki meslektaşları gibi, büyük siyasal kararlara imza atmazlar; her gün bir başka toplum sözleşmesini feshetmez, asırların birikimi hakları tasfiye etmezler; kendi yurttaşlarını mağdur eden, bisikletleriyle rahat ilerlemelerine engel bir vebalin altına fazla girmezler. Yasalar ve ondan neşet eden manzumeler zaten günlük fiillerini belirler, hangi toplumsal ve bireysel kazanımı ilga edecekleri konusunda bir telaş içinde olmazlar. Zaten bir işbölümü ve dayanışma içerisinde çalışır, makul, sorumluluk ve hak sahibi mesai arkadaşlarıyla, bu yasaların yaslandığı bir aklı hayata geçirmekle kendilerini memur edilmiş sayarlar. Bu yüzden pek kimse ortadan kalkmalarını, başlarına türlü musibetler gelmesini istemez. Metroda hemen yanındaki yurttaş gibi, pek az kişi kendisini tanır, varlığından haberdar görünür. Çünkü gündelik yaşam böyle bir ilgiye yer açmaz.
Bu yüzden seçim dönemlerinde ilgisiz davranırlar. Seçilmiş bir şahsiyetin atanmış olandan çok da farklı olmadığını düşünür, bir bürokratı seçmek için sandık başına gitmeyi gereksiz görürler. Yurttaşların en büyük beklentisi, siyasetçinin ülke sınırlarını iyi tutması, dışarıdaki yabancıları içeri almaması, içeridekileri mümkün olduğunca yıldırmasıdır. Yurttaş, içeride birikmiş olan her türden sermayenin herkese yeteceğini bilir, telaşlanmaz, türlü afaki ticari fikirler, kayıtdışı kazançlarla zihnini yormaz. Böyle işleri içerideki yabancılara terk ederek hem onlara istihdam sağlar hem de elini kirletmemiş olur.
Bu yüzden yanından geçip gidenin memleketin lideri olduğunu fark etmez çoğunlukla. Böyle bir muhitte, olağan olmayan koşullarda kararlar almak demek olan siyasetin bir memuriyetten farkı kalmamıştır. Sıradan liderlerin, kutsal bir varlık gibi, ürkütücü ve büyüleyici, boyun eğilecek ya da lanetlenecek yanları yoktur. Bu yüzden ortalıkta bisiklet sürmeye, metroya binmeye hak kazanmışlardır. Siyasetçinin bürokrat gibi iş gördüğü böyle ülkelerin sakinleri, sadece kendi yakın çemberine, ailesine, birkaç komşuya, iş arkadaşına dikkat kesilir. Kendi üzerinde oynanan oyunlar konusunda türlü senaryolar, peşin fikirler geliştirmez. Zihnini tüketici tartışmalarla yormaz.
Olağanüstü liderin bir günü
Diğer yandan, olağanüstü fiiller içerisinde poz veren başka liderler, nadiren güvenlik çemberi dışına çıkar, tebaasını uzaktan selamlarlar. Bu çemberin dışında, onları çok seven veya hiç sevmeyen yurttaşlar vardır. Bu yurttaşlar ikiye ayrılırlar: yandaşlar ve dışarıda bırakılmışlar (veya madunlar). Bu liderin ve onu çevreleyen siyaset ve bürokrasi çetesinin yaptığı işi kimse basit bir memuriyet gibi tarif etmez. Fazladan bir şeyler yapıp, çoğu zaman keyfî davrandıklarından, güvenli alan dışında, kendilerini seçen ya da seçmeyen iki kalabalıkla karşılaşırlar. Herkesin onlarla bir meselesi vardır; seçimlere katılmışsa da onları seçmemek içindir. Onlara tabi olmak ya da tepki vermenin dışında, bu olağanüstü liderlerin fiillerine kayıtsız kalmak gibi bir seçenek yoktur.
Küresel sahnede giderek sayısı artan bu lider tiplemesi, keyfî nitelikte yandaş ekonomisine uygun açıklıklar yaratmak üzere ortaya çıkar. Bu lider, yurttaşları ikiye, üçe bölen eski ideolojik, sınıfsal, dinsel göndermelere başvurmaz; kendisinin ortada olduğu bir ölçüyü uygular; yanında olanlar ve olmayanlar diye yalın bir ölçüye başvurur. Yurttaşlar yerine, siyasetin yeni faili yandaşları bir kenara ayırırken, sadece kendisinin sağındaki ya da solundakileri tasnif etmesi yeterli olur. Yasal, toplumsal sözleşmeleri güvenceye alan Leviathan'ın yerine, bir devlet aygıtı değil de kendisi yerleşir. Böylece bütün kurumları da kendi rengine boyar. Ferdi mizacı siyasal değer edinir. Tüm kurumları sonlu bedenine bağlayarak, kendisine bağlı olan ya da olmayanlarla doğrudan konuşmanın yollarını arar. Kendi hassasiyeti, gündeme dair seçimleri belirleyici olur; basit bir işareti, iması, sızlanması ile ekonomik dengeler dalgalanır, siyasal bir aygıt bu belirsiz işaretle, şahsi eleştiriyle, diklenme ile harekete geçer.
Değişik coğrafyalarda sayısı giderek artan bu liderlerin hepsinde, büyük ve soyut olması beklenen aygıtlar ardında keyfî bir şahsiyet, delilik, manyaklık, abeslik gibi ruh halleri bulunur. Liderin hakim mizacına göre, siyasetin sahnesinde türlü tartışmalar cereyan ederken, arkada toplumsal, bireysel, çevresel kazanımlar tasfiye edilir. Sözgelimi emekliliğini bekleyen bir çalışan, bir gün muhtemel emekli geliri elinden alınacağı için endişe duyabilir. Ama olağanüstü lidere bağlılıkta, bu türden akli çıkarımlardan çok, bir spor takımına taraftar olmak gibi iptidai bir kazanma ve kaybetme mantığı hakim olduğundan, lidere, başkana, şefe, reise bağlılık, mutlak bir yönetimdeki gibi, doğa durumuyla kutsallık arası bir göndermeye konu olur. Bu liderin başarısız olması mümkün değildir; çünkü o kendi etrafındaki yandaşların da dahil oldukları bir mukadderatın harekete geçmiş halidir; talihin kendisidir.
Küresel sahnede sayıları giderek artan bu liderler, kendilerine özgü davranışlar gösterirken, oldukça akılcı bir iradeyle yürütülen bir barbarlığı da vesayeti altına alırlar. Belirsiz, ara yerde duran, yasalar içinde tarifi mümkün olmayan bu lider tiplemesi, modern bir hukuk devletinden bir zamanlar feyiz almış devlet aygıtına totaliter şekiller vermek üzere modern sözleşmeleri kendi tuhaf mizacıyla perdeler; arkadaki yarı-komplolu kaynaşmayı karartan bir aldatmaca gibi zihinleri meşgul eder. Girişken halleriyle, herhangi bir komplo düzeneğinin içerisine yerleşebileceği boşluklar yaratır. Küresel sahnede iş gören din temalı örgütler, yapılar gibi, ön taraftaki akıl-dışı sahneye bakarak oyalanan, odaklanan için, gizli bir başka boyutta, sayısız sözleşmeyi ve adaletli kamusal hayatın payandaları, yurttaşları birbiriyle irtibatlı kılan yapıları söken bir işleyişe yer ve zaman yaratır. Yurttaşı yandaşa tercüme etmeyi imkânsız kılan, bu masraflı yapıların bozulması, geri alınması zorunlu sayılır. Çünkü bu tipten ve hemen yanındaki çete türünden siyasal örgütün üyelerine göre, dünyada eşitlikçi retoriği sürdürmek olanaksızdır. Onlara göre, çevresel sorunlar ve kıt kaynaklar, erkenden tükenen yeryüzünün verimi, bazılarını dışarıda bırakmayı zorunlu kılar. Mevcut zenginlik, sadece liderin varlığıyla yaşam bulan bir aygıta kayıt olanlara ayrılır. Doğal ya da gönüllü olarak bu yandaşlık ağına dahil olanlar, ortadaki kaynağı bölüşmeye aday olurlar. Kendi sağı ve solundakileri ayırt eden olağanüstü lider ve ona bağlı kurumları dolduran rehine türünden bürokratlar, ilk önce bu tasnifi yaparlar. Ama bu sırada, modern devlet yapılarından farklı olarak, yasalara gönderme yapmazlar.
Bu sırada belirgin bir fiziksel şiddet, işkence de görünür olmayabilir. Kendisini dışarıda bulan madunlar, zamanla sefalete ve hatta ölüme terk edilmiş olduklarını daha derinden fark etmeye başlarlar. Yandaşlar gibi görünen, geniş ve gevşekçe birbirine bağlı akrabalık ve çıkar çetelerine, ırsi ya da ideolojik gerekçelerle zamanında kayıt olamadıklarından, güvenceye alınmış, liderin sağ tarafında tahkim edilmiş yaşam kaynaklarına erişemezler. Tüm bunların sorumlusu genellikle, kendine özgü bir manyaklık türüyle malul bir liderin keyfî kararları gibi tarif edilir. Ama bu değişimin ardında sadece ferdi haller değil, küresel bir kaynaşma, çevresel felaketler, yeni kıtlık biçimleri de vardır. Bu koşullarda, daha girişken, yurttaşlara değil de yandaşlara kaynakları ayırmaya uygun mizaçlara sahip lider arayışları ortaya çıkar. Üstelik onların yarattığı haksız rekabet ve küresel telaş, bisiklet veya metro marifetiyle işine gidip gelen sıradan liderlerin de huylarını bozar.