Yeni CHP: Post-siyasa ya da Siyasetsiz Siyaset

Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası direktörü Necati Özkan, İmamoğlu’nun 2024 yerel seçimlerindeki galibiyetini ve genel olarak bu seçimlerdeki CHP başarısını “siyasetsiz siyaset”e, “proje siyaseti’’ne bağlıyor. Aslında Özkan, İmamoğlu’nun daha 2014’te “İmamoğlu varsa çözüm var!” sloganıyla, “siyaset yapmadan”, herhangi bir ideolojik çağrışıma yol açmaksızın, siyasetçiden çok yönetici kimliğini ve projeleri öne çıkararak “kahramanlık yolculuğuna” başladığını yazmıştı.[1] Siyasetsiz siyaset, ‘’biz siyaset yapmıyoruz’’ söyleminden farklı bir yerde ve basitçe “siyasetsizlik” olarak da yorumlanması mümkün değil. Siyasetsiz siyasetin, “milliyetçi ligi” arkada bırakıp “yenilenen’’ CHP tarafından Türkiye genelinde birinci parti olmak adına sahiplenildiğini söylemek mümkün. Özgür Özel’in belediye başkanlarına yönelik söylediği “genel siyasetten uzak durun’’ uyarısı da siyasetsiz siyaset açısından yorumlanmaya müsait.

Siyasetsiz siyaset, çağın neoliberal ruhunu yakalamak için, siyasilerin/yöneticilerin isteyip de çoğu kez “başaramadıkları’’, daha yerinde bir tabirle “dengeyi tutturamadıkları’’ bir mefhum. AK Parti’yi iktidara taşıyan 2002 genel seçimlerinin karakterini belirleyen, Raşit Kaya’nın da zamanında yazdığı üzere, çatışan iç dinamikler sebebiyle toplumun geniş kesitlerini birleştirebilecek bir hegemonik proje geliştirilememesi neticesinde, siyaseti kötülemek üzerine inşa edilen bir “siyaset’’ ve siyasetin ekonomiye karıştırılmaması, ekonomik kararların siyaset dışında tutulması gibi görüşlerde birleşilmesi idi.[2] Bugüne değin süregiden bu “karmaşa’’, Tanıl Bora’nın da değindiği gibi, siyasetin siyasallaşamaması sorununu teşkil etti. Bu durumu paradigma değişimi ile aşmaya çalışan “yepyeni’’ bir CHP söz konusu.

Anayasal belirlenimlerin dışına taşmadan ve bunları verili kabul ederek, toplumsal tansiyonu kimi siyasal eylemlerle dengede tutarak, demokrasiyi, çoğulculuğu, özgürlüğü ve eşitliği siyasi retorikte yüceltmekle birlikte müzakereci demokrasiyi baskılayarak, hatta menederek, kültür-kişinin neoliberal ekonomi politikalarının hegemonyası için yeterince yalıtılmasını, tarafsızlaşmasını, psikolojik açıdan hazır ve istekli hale getirilmesini siyasetsiz siyaset olarak tanımlayabiliriz. Siyasetsiz siyaset, post-siyasaya tekabül ediyor.[3] Slavoj Zizek, siyaset sonrası siyasetin, siyasallığı basitçe bastırmaya çabalamadığından, onu tümüyle ve kati bir şekilde men ettiğinden bahseder.[4] Buna göre, iktidar için yarışan muhtelif partilerde vücut bulan ideolojik anlayışlar arasındaki mücadele, siyaset sonrası siyasetle beraber yerini aydın-teknokratların (ekonomistlerin, kamuoyu uzmanlarının vs.) işbirliğine bırakır; çıkarlar üzerinde yapılan müzakereler sonucunda bir “uzlaşıya’’ varılır, eski ideolojik bölünmelerin/karşıtlıkların geride bırakılıp, çıkar pazarlığını temel alan daha farklı ve yeni meselelerle yüzleşme lüzumu vurgulanır.[5]

Çünkü neoliberal çağımızın ruhu bunu gerektirir. Oliver Roy’un yazdığı gibi[6], “herkesin, haklarını ve koruma altındaki mekanlarını savunması gereken, tehdit altındaki bir azınlığa mensup gibi yaşadığı, kimliklerin sonsuz bölünmesinin bir şeyleri değiştirmek için yeterli büyüklükte her türlü dayanışmayı kırdığı siyasetsizleşmiş bir toplumda’’ ancak post-siyasa mümkündür. Post-siyasada, kolektif hafızadan “sıyrılmış’’ pazar-insanları ile “partili idealinden sıyrılmış’’ yönetici-lider arasına, tam da bu imkânsız bütünleşmeden ötürü “ayrıştırıcı’’ bir siyasi partinin, ideolojinin girmesi hoş karşılanmaz. Post-siyasada erk, bir grubun telos'unun içine yedirilmez; bunun yerine “siyasal erk, çalışmanın, mübadele etme ve keyif alma türü sekülerleştirilmiş etkinliklerin gücüne yaklaştırılır ve dünyanın ritimleriyle, şeylerin akışıyla, enerjilerin, arzuların ve enformasyonun dolaşımıyla eşzamanlı bir siyaset pratiği amaçlanır’’.[7]

İşimize bakalım

“İşimize bakalım’’ post-siyasasında, yönetici-liderin, pazar-insanları için “gerekli olan’’ ne varsa zaten yerine getirdiği görüşü hakimdir. Pazar-insanları yerine düşünen, karar veren ve bunları “projelendiren’’ akıl, post-siyasanın çok-kültürcü polisliğini de üstlenir. Dışlananların ve kimliksizleştirilenlerin kendilerine yapılan adaletsizlikleri protesto edebildikleri anlaşmazlık alanlarının “gereksiz görülerek’’ men edilmesiyle, ortaya nur topu gibi bir yeni ırkçılık çıkar. Zizek, post-modern ırkçılığın, siyasalın post-siyasal askıya alınması ve devletin, piyasa işleyişinin ihtiyaçlarına ve çok-kültürlülüğü destekleyen hoşgörülü insancıllığa hizmet eden bir polise dönüşmesinin neticesinde zuhur ettiğini yazar.[8] Bu dönüşümün bölünmez kalanı, “resmiyet kazanmamış yabancı’’dır.

Zizek, post-siyasal liberal hoşgörünün iki zıt yüzü arasındaki gizli dayanışmaya da dikkat çeker[9]; bir taraftan gerçek siyasetin yerini siyasetten arındırılmış ‘’insani’’ operasyonlar (insan haklarına ve yurttaşlık haklarına yönelik insani korumalar gibi) alır, diğer taraftan da siyasetsizleşmenin “aşırı’’ boyutlarda bir etnik ya da dinî köktenci şiddet kılığında yükselişine tanık olunur. Mesela, hem “sol, sosyal demokrat’’ kimliğiyle kayyumlar insan hakları bağlamında kınanır, hem de belediye başkanı olduğu vakit belediye kapısından DEM Partililerin giremeyeceğini ilan eden belediye başkanına sahip çıkılır. Aslında “iki zıt yüz arasında gizli dayanışma’’, siyaset sonrası siyasette, toplumsal dinamikleri dengede tutma çabasıdır. Meseleye liberal hoşgörünün farklı yüzleri olarak bakmak yerine, mecburi balans ayarları açısından yaklaşmak daha yerinde olacak. Bu mecburiyetten kaçınmak için, yönetici-liderlerin genel siyasete karışmamasına dair uyarılar yapılır.

Siyasetsiz siyasette, bilinmezlik perdesinin ardındakiler, siyasi eylemlilikleri yalnızca seçim sandıklarında gerçekleşen, demos’tan sonraki post-demokrasinin “pazar-insanları’’dırlar. Bilinmezlik perdesinin gölgesi sadece kamusal alana değil, siyasetsiz alan olarak refere edilen özel alana da sirayet eder. “Herkesi kucaklayan’’ yönetici-lider, örneğin, ekonomik durumu kötü olduğu için omzunda Kürtçe ağlayan bir teyzenin ne dediğini anlamasa da üzüntüsünü hissettiğini söyler ve epistemolojik anlaşılmazlık durumunu “hislenerek’’ geçiştirir, ötekini günlük hayatta bu anlaşılmazlığın içine hapseder. Post-siyasada pazar-insanlarının kimi “renkli’’ talepleri olabilir. Örneğin Kürtler, Kürtçe dilini öğrenmek, geliştirmek istiyorsa, yönetici-lider elbette “uygun yerlerde’’ kurslar açar. Fakat bu dil kurslarının post-siyasadaki ağırlığı, anne-kart dağıtımı, kent lokantaları, metro ve kreş açma gibi faaliyetlerle eşdeğerde değildir. Ekonomik bir göstergesi olmadığı ve anayasal çerçeve dahilinde zaten talep eden kişiler Türk oldukları için, bu kurslar ancak, “normal’’ olarak, ‘’hobi’’ değeri teşkil eder.

Yönetici-liderin, “olaylar ve durumlar karşısında Kürtler ve Türkler arasında belirgin bir algılama, duygudurum ve duygulanım zıtlığının varlığı söz konusudur’’ gibi saptamalarla[10] siyaset sonrası siyasette uğraşmasına ne gerek ne de zaman vardır. Kişiler post-siyasada, siyasal olanın dışında ve yalnızca terminus ad quem-terminus a quo’durlar.[11] Post-siyasada çoğulcu tanınma talepleri, metanın yeniden dağıtımına dair siyasal kararlardan kesin suretle ayrılır. Kemalizm’i tartışmaya açan post-Kemalist paradigmanın siyasetsiz siyasette yeri olmadığından da bahsetmeli. İlker Aytürk, post-Kemalizm’i var eden siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel şartların bir bir ve günbegün ortadan kalkıyor olduğundan, can suyu kesilen post-Kemalist hareketin sendelediğinden, her sorunu Kemalizm’e yıkmanın gittikçe gülünçleşiyor olduğundan, ne şekil alacağı kestirilemeyen yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğundan bahsediyordu.[12] Yenilenen CHP’de siyaset sonrası siyasetin post-Kemalizm’i işlev dışı bırakacağından bahsetmek mümkün. Beklenen post-post Kemalizm’in yerine sahnede, müzakereci demokrasiyi “aşmış’’ post-siyasa arz-ı endam ediyor.

Şu halde, yenilenen CHP, Türkiye’de muhalif bir partidir denilebilir mi?


[1] Özkan, N. 2019. Kahramanın Yolculuğu: Yeni Nesil Siyasetin Zaferi, MediaCat, s. 72.

[2] Kaya, A. R. 2002. “Siyasetsiz Seçimler Üzerine Tartışma Ögeleri”, Yeni Devlet Yeni Siyaset - Doğu Batı, Sayı: 21.

[3] Dean, J. 2009. ‘’Politics without Politics’’, Parallax, 15(3).

[4] Zizek, S. 2003. Gıdıklanan Özne: Politik Ontolojinin Yok Merkezi, çev. Şamil Can, Metis Yayınları, s. 240.

[5] A.g.e., s. 241.

[6] Roy, O. 2024. Dünyanın Düzleşmesi: Kültürün ve Normların Tahakkümü, Metis Yayınları, s. 159.

[7] Ranciere, J. 2007. Siyasalın Kıyısında, çev. Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yayınları, s. 19.

[8] Zizek, S. 2019. “Post Politika Çağında Carl Schmitt’’, Carl Schmitt’in Meydan Okuması (Derleyen: Chantal Mouffe), çev. Hivren Demir Atay ve Hakan Atay, İletişim Yayınları, s.  49.

[9] A.g.m., s. 50.

[10] Bülbül, İ. 2024. “Kürtlerin Duygudurumu Üzerine İki Spekülasyon”, Toplum ve Bilim, sayı:167.

[11] Mouffe, C. 1993. Return of the Political, Verso Books, s. 56.

[12] Aytürk, İ. ve Esen, B. (der.) 2022. Post-post Kemalizm: Türkiye Çalışmalarında Yeni Arayışlar, İletişim Yayınları, s. 37.