Gözlem yapmak için değil akraba olduğum için çağrıldım iki kuzenimin nişan törenine. İkisinde de benden beklenen bir köşede paşa mayası gibi oturmak lafa söze karışmamak, laf sırası düşerse de az konuşup derin bir sükûtla susmamdı. Zaten kız erkek ayrı oturuyoruz törenlerde. İşte erkeklerin oturduğu tarafta oturmak hiç eğlenceli değil. Çünkü erkek kısmı laf bulamaz ortada kalır. Yine öyle oldu. Biraz yerel seçim, arabalar, hayat pahalılığı derken mesele kalmadı. Bir ara damadın işi konuşuldu. Sonra epeyce bir zaman sustuk.
Damadın bir yaşlı akrabası “ehe poha” diyerek boğazını temizledi. Ve sebebi ziyaretimiz diye söz başı yaptı. Kızı istedi. Meğer kız isteme ile söz yüzüğü aynı gün olacakmış. “Eh öyle olsun bari...” dedik ses çıkarmadık. Kızın aile büyükleri de töreni rollerine uygun sürdürdüler. Sonunda “hayırlı olsun” denildi. “Öp babanın elini,” dediler, damat kimi gördüyse ellini öperek odayı turladı. Benim de elimi öpmek istedi ben o an bittim. Demek ki boş yere köşeye otur dememişler. Artık ahbap meclislerinde köşeye oturacak kadar yaşlı idim. Yine de üzerime kondurmadım ve aman estağfurullah diyerek öptürmedim elimi. Hanım kızımız da el öptükten sonra erkeklerin odası sakinleşti. Yine bir müddet sustuk. Kadınlar tarafı ise nasıl hareketli anlatamam. Hani derler ya herkes sakız çiğner ama Kürt kızı tadını çıkarırmış. Ben onu bunu bilmem, nişan işini kadınlar yapıyor. Erkeklere düşen ise zaman doldurmak.
Az sonra kız ile erkek geldiler. Bir hanım kız da elinde bir tepsi içinde yüzükleri ve makası taşıyordu. Bu tepsinin sıradan bir tepsi olmadığını, tepsinin üzerine şekerden mamul harflerle kız ve oğlanın adının yazıldığını belirtmek isterim. Dayım herkesten “yaşlı er kişi” olarak söz yüzüklerini takmakla vazifeliydi. Seksenine merdiven dayamış dayımızın heyecanı görülmeye değerdi. Kırık dökük bir şeyler söyledi. Yüzükleri takacak ama yüzük erkeğin parmağına geçmiyor bir türlü ve dayımız yüzüğü ağzında ıslatıp yüzüğü takıyor. Bu hareketi sonra epeyce konuşulup gülündü. Ama dayının metodu işe yaradı; tükürüklenen yüzük hemence oturdu damadın parmağına. Yüzükler takıldı, sıra pasta kesmeye geldi. Hemen belirtelim pasta erkeklerin oturduğu odada yer olmadığı için kadınların odasında kesilecekti. Beni oraya almadıkları için pastayı nasıl kestiler göremedim. Ama törenden evvel pastayı iyice incelemiştim. Filmlerdeki gibi bir pasta vardı karşımda. Pastanın rengi gelin hanımın sevdiği renk gözetilerek yapılmıştı. Meğer o rengi tutturmak için çok uğraşılmış. Masada türlü çeşit süs vardı. Küçük çikolatalar, şekerden harfler ile kızın erkeğin ismin yazılması, yüzük tepsisi, çiçek, pastanın renginden peçeteler ve duvarda yine aynı renk zeminin üzerine yazılmış kızın ve erkeğin isimleri vardı. Bu malzemenin hepsi hazır satılıyordu. Bu malzemeler için ayrı bir sektör olduğu çok belliydi. Ha bir de küçük tepsi içinde zarfı mazrufu ile bir fincan vardı. Meğer bu tepsiyle gelin kızımız kendi elceğiziyle damat efendiye kahve ikram edecekmiş. Bu 3adet eskiden yoktu. Soruşturma yaparak âdetin bu tepsiyi satanlar tarafından yerleştirildiğine emin oldum. Sosyologlara malzeme çıksın buradan, önce mal satılıyor sonra o malın kullanım usulü, âdeti, töresi yerleşiyor.
Pasta kesildi, pastanın yanı sıra yaprak sarması, börek gibi daha ev mamulü ikramlarla beraber çay verildi. Çocuk için biberon nasıl bir şeyse erkek için de çay aynı vazifeyi yapıyor. Çayı ver geri dur, erkek o çayın hatırına sabaha kadar sessizce oturabilir.
Nişan ile söz yüzüğü farklı şeylerdi fakat o fark ortadan kalktı. Söz yüzüğü daha ince olur ve aile arasındaki bir tören ile takılırdı. Ve sarraflarda söz yüzüğü diye ayrı bir yüzük var idi. Şimdi o yüzüğün akıbeti ne oldu bilinmez. Nişan ise kamuya açık, kalabalık, bir nevi düğün provası gibi bir törendi. Ama aileler belki masraftan kaçmak için belki de işi uzatmamak için, sebebi meçhul, ama söz yüzüğü törenini atlamış durumdalar. Hemen nişan yapılıyor.
Nişan için kıyafet tercihi için yaşadığımız yerde pek seçenek yok. Sadece nişan kıyafeti, düğün elbisesi satan yer de zaten hiç yok. Özel günler için elbise almak isteyen diğer kıyafetlerin yanında nefis körlemesine yetecek kadar az seçenekle idare etmek zorundalar. Benim katıldığım törende gelin kızımızın kıyafeti internetten alınmış. Gelin kız diyor ki “Adama yalvardım ne olur cumaya hazır olması lazım bu kıyafetin”. Nasıl bir siteden alışveriş yaptı bilemiyorum ama gelin kızın yalvaracağı bir muhatabı varmış anlaşılan. Sanal âlemde yalvar yakar alışveriş yapmak da bize mahsus bir güzellik herhalde.
Saçların yapımı için alternatif çok. “Bayan” kuaförlerin erkek olanını yok. Çok eskiden vardı ama şimdi tüm “bayan” kuaförleri kadın. Kuaförlerin camlarında tesettür için de gelinbaşı yapıldığını gösteren fotoğraflar var. Kuaförlerin içinde de kadınların rahat hareket edebileceği bir ortam varmış, ben hanımın yalancısıyım.
Fotoğraf artık profesyonel bir iş olmaktan çıktı, herkes çıkırt çıkırt çekiyor zaten. Ama fotoğrafçılar şimdi yarı ajans gibi çalışıyorlar. Özel günde çekilmiş fotolardan film yapmak, albüm hazırlamak, çeşitli nesneler üzerine fotoğraf basmak, fotoğraftan halı dokutmak gibi türlü çeşit hizmetleri var. Düğün fotoğrafı çekmek için bozkırın ortasındaki memleketimde pek tabiat harikasına rastlamak mümkün olmadığından belediye parklarında ya da fotonun arkasını yeşil ekran yaparak pozlar alınıyor. Düğün fotoğrafı gibi samimi olamıyor nişan fotoğrafları; hem taraflar yeni yeni birbirlerine ısınıyorlar hem de nişan aşamasında cafcaflı fotoğraf bir görgüsüzlük alameti olarak görülüyor. Hemen belirteyim düğün fotosu pahalı bir iş. Biraz paraya kıymanız gerekiyor. Laf fotoculardan açılmışken onlar da berberler kadar hızlı çoğalıyorlar. Bir dükkândan yetişen üç çırağın ayrı ayrı dükkân açtıklarına şahit oldum. Belki bir gün fotocuları da yazarız, kısmet...
Nişan merasimi bitince eve geldik; kadınlar ve çocuklar için eğlence, erkekler için işkence değilse de daha az eğlence manasına gelen bir vazifemizi de alnımızın akıyla atlatmış olduk vesselam...