Amazonlarla Birlikte Yanan Şeyler

 

“Tanrı bizi affedebilir mi? Bu dünyaya yaptıklarımız için?”

Bu soruyu, First Reformed filminde genç bir çevreci aktivist, bir rahibe sorar. Sorunun cevabını bilmeyen rahip, film boyunca aynı soruyu kendine sormaya devam edecektir. Başrollerini Ethan Hawke ve Amanda Seyfired’ın paylaştığı ve 2019’da en iyi özgün senaryo dalında Oscar’a aday gösterilen film, hayatın umutla umutsuzluk arasında süregiden daimi bir salınış olduğunu gösterir bize. Bu salınış içerisinde “hayatına devam etmek” tam bir cesaret işidir. Filmde, 250 yıllık bir Protestan Kilisesi olan İlk Reform Kilisesi’nin rahibi Peder Toller’in, Michael adında, hapisten yeni çıkmış, evden dışarı adımını atmayan, 33 yaşında bir aktiviste umut aşılamaya çalışmasını izleriz. “Yeşil Gezegen” adlı çevre hareketine katıldığı için Kanada’da hapis yatarken, karısının hamileliğinden dolayı mazeretle erken salınan Michael, bu dünyaya çocuk getirmenin yanlış olduğunu düşünmektedir.

“2050 yılında dünyanın nasıl bir yer olacağını biliyor musun?” diye sorar Michael ve sorunun yanıtını kendisi verir:

“Yeryüzü sıcaklığı üç derece daha yüksek olacak. Eşik seviyesi, dört derece! 2050 yılına kadar doğu yakasındaki deniz seviyesi bir metre daha yüksek olacak. Dünyanın her yerinde alçak bölgeler su altında kalacak. Bangladeş yüzde 20’lik toprak kaybı yaşayacak. Orta Afrika’da kuraklık nedeniyle ekinlerde yüzde 50 azalma olacak. Batı’daki su depoları kuruyacak. İklim mültecileri, salgın hastalıklar, çok şiddetli hava koşulları… Zor zamanlar gelecek. O andan itibaren ise her şey çok çabuk gerçekleşecek.”

Bunun ardından son soru gelir:

“Küçük bir kızın bu dünyaya gelmesine nasıl izin verebilirsin ki? Genç bir kadın olduğunda, bir gün gözlerine bakıp şöyle derse: ‘Tüm bunları biliyordun, değil mi?’ O zaman ne diyeceksin?”

Bir zamanlar insanların değişeceğine inanan ve bunun için mücadele eden Michael, artık bu dünyadan yana umudunu yitirmiştir. Ancak onun umudunu yitirdiği yerde, Peder Toller’in kilisesine karşı mücadelesi başlayacaktır. Kilise, inandıkları uğruna öldürülen misyonerleri kutsarken, “Tanrının eserini” korumaya çalışan çevrecilerin sesini neden duymaz? Gerçek “azizler”, Michael’a göre çevreyi korumayı çalışırken öldürülen aktivistlerdir. Michael’ın duvarındaki fotoğraflar arasında José Cláudio Ribeiro da Silva ve Maria do Espírito Santo da Silva’nınki dikkat çekicidir. Amazonlarda kaçak ağaç kesenlerle mücadele eden ve 24 Mayıs 2011’de silahlı saldırıda öldürülen Brezilyalı aktivist çiftin fotoğrafıdır bu.  

***

Zé Cláudio lakaplı José Cláudio Ribeiro da Silva, karısıyla birlikte faili meçhul cinayete kurban gitmeden üç ay önce TEDx’te bir konuşma yapmıştı.[1] Konuşmanın sonunda dinleyicilere alevler içinde kuruyup kalmış bir orman fotoğrafı göstererek şöyle sordu: “Amazonların geleceği böyle mi olacak? Gelecek nesillere bunu mu miras bırakacağız?”   

2018’de Brezilya Amazonları’ndaki yağmur ormanlarında 72 binden fazla yangın çıktı ve 2 bin kilometrekarelik orman yok oldu. Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü’ne (Instituto Nacional de Pesquisas Espaciais/INPE) göre, yangınlarda geçen yıla oranla yüzde 83 artış vardı. Bu artışın en büyük nedeni, bölgede madencilik, endüstriyel tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin özellikle son yirmi beş yılda büyük ivme ve yoğunluk kazanmış olması. Brezilya, tarım ürünleri, hayvansal ürünler ve canlı hayvan ihracatında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. ABD ve AB ile rekabet edebilecek düzeyde güçlü bir endüstriyel tarım sektörüne sahip. Tropikal bölgede yer alan diğer ülkelerin aksine Brezilya’nın tarım ihracatı kahve, şeker, kakao, muz gibi geleneksel ürünlerle sınırlı değil. İleri tarım teknolojileri sayesinde ürünlerini çeşitlendirmeyi ve tarımsal üretkenliğini artırmayı başaran Brezilya, soya fasulyesi, pamuk ve etanol gibi endüstriyel tarım ürünlerinin üretiminde, ayrıca sığır, tavuk ve domuz yetiştiriciliğinde çok yüksek bir rekabet gücüne sahip. Diğer yandan bu gücün kaynağında, bugün Amazonların cayır cayır yanmasına yol açan bir doğal kaynak sömürüsü olduğunu görmek zor değil.

Brezilya’da tarımsal üretime ve büyükbaş hayvancılığa ayrılan toprakların artırılması, özellikle 1960’ların sonlarından itibaren, bir yanda küçük üreticilerin topraklarına el konulmasıyla diğer yanda Amazon bölgesinde kamu arazisi konumunda olan geniş toprakların tarıma tahsis edilmesiyle mümkün oldu. 1964 askerî darbesi, son on yılda yükselen toprak reformu taleplerini bastırmış ve kırsal kesimdeki sınıf mücadelesini kontrol etmekte zorlanan latifundia (sömürgecilik mirası büyük araziler) sahibi oligarşinin imdadına yetişmişti. Askerî cuntanın ilk işlerinden biri, latifundia sisteminin temellerini sağlamlaştıracak yasal bir çerçeve hazırlamak oldu. 30 Kasım 1964’te yürürlüğe giren 4504 sayılı Toprak Yasası (Estatuto da Terra), hem toprak dağılımı üzerindeki kapitalist sınıf uzlaşısını pekiştiriyor hem de yeni toprakların tarıma açılması için bir sömürü stratejisi sunuyordu. 1970’te kurulan Tarım Reformu ve Kolonizasyon Ulusal Kurumu (Instituto Nacional de Colonização e Reforma Agrária/INCRA) tarafından uygulanan “kolonizasyon projeleri” ile Amazonlarda 508,8 milyon hektarlık bir alan tarım için tahsis edildi.[2] 1970’lerden itibaren Amazon bölgesindeki tarım merkezlerini birleştirecek ulaşım projeleri, Dünya Bankası ve Amerikalılar Arası Kalkınma Bankası (IDB) gibi büyük uluslararası bankalar tarafından finanse edildi ve bölgeye yatırım yapmak isteyen ulusal ve uluslararası yatırımcılara özel vergi kolaylıkları sağlandı. Amazonların yanı sıra, cerrado adı verilen ve Brezilya’nın yüzde 22’sini kaplayan geniş çayırlıkların yer aldığı araziler de ileri teknolojili üretim koşulları sayesinde tarıma elverişli topraklara dönüştürüldü. Öyle ki soya, tropikal iklim koşullarına uygun olmamasına rağmen, cerrado’larda ABD’den bile daha yüksek bir verimlilik oranıyla üretilir hale geldi.[3] 1973’te kurulan Brezilya Tarımsal Araştırma Kurumu (Empresa Brasileira de Pesquisa Agropecuária/EMBRAPA) tarımdaki bu muazzam “teknolojik devrim”in ana aktörüydü.  

Brezilya’yı dünyanın tarım devlerinden biri haline getiren bu süreç, sürdürebilir tarımsal kalkınma modelinin tamamen terk edilmesi anlamına geliyor. Bitki, toprak ve hayvan verimini artırmaya yönelik kimyasal gübre, ilaç, seralar, büyüme hormonları ve yemler gibi genetik/biyoteknolojik gelişmeler toprakları ve yeraltı su kaynaklarını kirletiyor ve ekosistemi tehdit ediyor. 1970’lerden itibaren sığır yetiştiriciliği ve soya üretimi başta olmak üzere endüstriyel tarım faaliyetlerine açılan Amazonlardaki ormansızlaşmanın en büyük sebebi işte bu metalaşma süreci. Amazon bölgesindeki ormansızlaşma oranı 1978-1988 yılları arasında yılda ortalama 21 bin kilometrekare iken endüstriyel tarımda üretkenliğin hızla artmaya başladığı 1995’te 29 bin kilometrekareyle rekor düzeye ulaştı.[4] Bölgedeki ormansızlaşma oranı, 2012’ye kadar daha düşük seviyelere gerilese de bu tarihten itibaren tekrar yükselmeye başladı. Bugünse yeniden rekoru zorluyor. Temmuz ayındaki (sadece bir ay içindeki!) ormansızlaşma oranı 2 bin 253 kilometrekare; bu da her dakika yaklaşık beş futbol sahasının ormansızlaşması demek.[5] İklim bilimci Carlos Nobre’ye göre, ormansızlaşma bu yıl yüzde 20 ila 30 civarında artabilir ve son on yılı aşkın bir süredir ilk defa 10 bin kilometrekareyi geçebilir.[6] Uzmanlar, Amazonlardaki yangınların son yıllarda artan ormansızlaşma sürecinin bir sonucu olduğu konusunda hemfikir. Üstüne üstlük, Bolsonaro iktidarında Brezilya hükümeti âdeta bir “kıyım makinesi” gibi işliyor.

Brezilya’nın asker kökenli, ırkçı, aşırı sağcı, şiddet yanlısı, kadın düşmanı, homofobik Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, sadece Amazonlardaki yağmur ormanları ekosistemini değil, yüzyıllardır (sömürgecilerden de önce!) orada yaşayan yerlileri de tehdit ediyor. Amazondaki ormansızlaşma sürecinin en büyük direnişçileri olan yerliler, iktidara gelmeden önce de Bolsonaro’nun hedefindeydi. Yerlilere ve quilombo adı verilen, Afrikalı kaçak kölelerin kurduğu yerleşim yerlerinde yaşayan topluluklara devlet yardımını kesmek, ırkçı liderin seçim vaatleri arasındaydı. Bolsonaro, 2017’deki bir konuşmasında “nerede yerlilere ait bir toprak varsa altında servet var” diye konuşmuş ve yerlileri açıkça soykırımla tehdit etmişti: “Ya asimile olurlar ya da yok olur giderler.”[7]

Bolsonaro’nun iktidardaki ilk icraatları, yerli topraklarını koruyan yasaları esnetmeye ve Amazonları imara açmaya yönelikti. Geniş çaplı bir ormansızlaşma hareketinin önünü açacak bir dizi hamle sırada bekliyordu.

***

Amazonlardaki ormansızlaşma sürecinin en yakın tanıklarından biri de yedi yaşından beri kestane toplayarak geçimini sağlayan Zé Cláudio’ydu. Amazon bölgesindeki Pará eyaletinde, Nova Ipixuna adlı küçük bir yerleşim yerinde yaşıyordu. Bu bölgede yaygın olarak Brezilya kestanesi ya da Brezilya cevizi olarak bilinen castanha ve Amazon’un tipik türlerinden, kakao benzeri bir meyve olan cupuaçu ağaçları vardı. 1997’de bölgedeki bitki örtüsünün yüzde 85’i bu ağaçlardan oluşuyordu. Ancak giderek yoğunlaşan demir madenciliğinin ardından bu oran yüzde 20’ye kadar düştü.  

Bu kare, 27 Ağustos 2019’da Brezilya Amazonlarında çekilmiş.[8] Zé Cláudio’nun 2011’deki TEDx konuşmasında “Amazonların geleceği böyle olmasın” diye gösterdiği fotoğrafta da, tıpkı bu şekilde karenin tam ortasında, alevler içinde tek başına bir ağaç gövdesi yer alıyordu.

Zé Cláudio, kendi deyimiyle “ormanın çocuğu”ydu. Ormanda yaşıyor, ormandan geçiniyor ve kendisini ormanın parçası olarak görüyordu. Bu sürece sessiz kalamazdı. Bölgede yasadışı ağaç kesenleri, izinsiz çiftçilik ve madencilik yapanları ihbar etti, protesto eylemlerine katıldı, basına verdiği demeçlerle soruna dikkat çekmeye ve herkesi uyarmaya çalıştı. Onun mücadelesi, birilerini rahatsız etmişti. Ölüm tehditleri alıyordu. TEDx’teki konuşmasında, kafasına doğrultulmuş bir kurşunla yaşadığını, korktuğunu ama ormanlara zarar verenlere karşı koymaktan asla vazgeçmeyeceğini söyledi. “Beni de Chico Mendes ve Sister Dorothy gibi ortadan kaldırmak istiyorlar. Bugün burada konuşuyorum ama bir bakmışsınız bir ay sonra ortadan kaybolmuşum,” dedi ve üç ay sonra, beklediği son, onu ve karısını evlerinin çok yakınında bir kuytuda buldu. Zé Cláudio ve Maria’nın ölümü, herkesin işleneceğini bildiği bir cinayet öyküsüydü, seyirci kaldığımız “Kırmızı Pazartesi”lerden yalnızca biri…  

Çevre mücadelesi çetin bir mücadele… Karşınıza dev şirketleri ve onları destekleyen hükümetleri, hatta tüm kurulu düzeni almanızı gerektiren bitimsiz bir mücadele… Yerlilerin, kadınların, topraksızların, kent yoksullarının mücadelesinden ayrı düşünülemeyecek, bu yüzden ulusaşırı düzeyde örgütlenmeyi mecbur kılan bir mücadele… Dahası yediklerinize, giydiklerinize ve satın aldıklarınıza kadar hayatınızdaki her şeyi yeniden düzenlemenizi gerektiren radikal bir mücadele… “Gelecek bizim elimizde,” demişti Zé Cláudio. Amazonlardaki yangınla birlikte ellerimizin arasından kayıp giden gelecek, hepimizin geleceği.


Yazının girişindeki fotoğraf: Bugün “orman kahramanları” (heróis da floresta) olarak anılan Zé Cláudio ve Maria.


[1] Zé Cláudio’nun 24 Şubat 2011 tarihli konuşması, İngilizce altyazıyla şu linkten izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=XO2pwnrji8I

[2] G. F. T. Prieto, “The Alliance Between Land and Capital during the Brazilian Dictatorship”, Mercator (Fortaleza)16, 2017, s. 11.

[3] K. Hopewell, “The Accidental Agro-power: Constructing Comparative Advantage in Brazil”, New Political Economy21(6), 2016, s. 545.

[4] P. M. Fearnside, “Deforestation in Brazilian Amazonia: History, Rates, and Consequences” Conservation biology19(3), 2005, s. 681.

[5] H. Cockburn, “Amazon rainforest fires and deforestation approaching disastrous irreversible tipping point, scientists warn”, The Independent, 23 Ağustos 2019. https://www.independent.co.uk/environment/amazon-rainforest-fire-deforestation-global-warming-latest-a9076876.html

[6] J. Watts, “Amazon Rainforest Fires: Global Leaders Urged to Divert Brazil from 'Suicide' Path”, The Guardian, 23 Ağustos 2019,  https://www.theguardian.com/environment/2019/aug/23/amazon-fires-global-leaders-urged-divert-brazil-suicide-path

[7] E. Lordoño, “As Brazil's Far Right Leader Threatens the Amazon, One Tribe Pushes Back”, 10 Kasım 2018, The New York Times, https://www.nytimes.com/2018/11/10/world/americas/brazil-indigenous-mining-bolsonaro.html