Hasan Bülent Kahraman 1980’lerde yazılan şiiri tartışırken küçük İskender’e geniş bir parantez açar ve şiirini toplumcu şiirde yeni bir evre olarak nitelendirdiği gibi son dönem “Türk şiirinin yeni bir anlayış ve ifade olanağı geliştirdiğini” savunur ve bu şiir “yeraltı şiiri’dir (Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, Büke, 2000, s. 319). Aynı dönemde Ece Ayhan, Can Yücel gibi öncüllerden başlayarak dil “sivilleşmiş” ve sokağa taşınmıştır, çıkmıştır.
Bunun ileri ve en uç noktasını küçük İskender ve şiirinde buluruz (a.g.e.). küçük İskender ve şiiriyle kurulmaya çalışılan ilişkilere ve bir dönem gözle görülür hale gelmiş etki ve etkilenmelere rağmen bu şiirin tekliğini koruduğunu ve şairin kendi şiirselini oluşturduğunu yazabiliriz. Bu noktada küçük İskender ve şiirinin etkilerini tartışmak için biraz daha beklemek daha doğru bir davranış biçimi olabilir. En azından bu yazının konusunun bu olmadığını baştan belirtebiliriz.
küçük İskender’in şiirin temel özelliği bireylik temelli bir şiir/şiirsel olmasıdır. İskender’in bireyliği ve bu bireyliğin büyük ölçüde tahakküm ve egemenlik ilişkilerinin dışında sokakta ya da yeraltında gerçekleşiyor olması kendine yeraltı edebiyatından ve bunun hem şiirdeki hem de romandaki karşılığından bir tarih bulurken bunu yazmakla kalmaz, tam bir serserilikle yalnız ve birlikte yaşamayı benimser ve savunur. Şiirin/yazının içerdiği ve belirtmeye/bildirmeye çalıştığı da bu yaşadığı serseri hayattır.
Bu hem kültürel hem de hayati görece bir özgürleşme kadar anti-otoriter düşünce ve bu temelde yaşama biçimlerinin yaşamaya ve yaşadığını yazmaya yönelik önemli bir sonucudur. Böylelikle Ece Ayhan’ın estetizmi ile Can Yücel’in edepsizliğini geçecek biçimde bir hayat ve beden tartışması küçük İskender’in şiiri konusu olmakla kalmaz, insan cinslerinin aynı dönemde kendi ifade etme ve gerçekleştirme mücadelesinin de etkisiyle kendini hem toplumsallaştırır hem de politikleştirir.
Baştan kendini aşırılığa açmış, Julia Kristeva’nın demesiyle çok-biçimli bir cinsellik ve bunu yaşama arzusunun belirginleştirdiği insan onun büyük ölçüde erotik olan bedeni özellikle genç kesimler için bir önceleme nedeni olurken İskender’in hem biz’le yaşadığı hayata hem de şiirine “çocuklar” olarak her anlamda çoktan dahil olmuşlardır.
Günümüz karşısında insan bedeninin teknolojikleşmesi ve insan davranışlarının cinsel dahil teknikleşmesi karşısında cinsel olanın erotizminden dolayı hem yaşamaya hem de duymaya, yani hissetmeye yönelik hâlâ bir imkân olduğu söylenebilir. Bu noktada geçmişteki örneklerden farklı olarak küçük İskender’in biz’le yaşadığı çoğunlukla cinsel olanı öncelemiş ama bunu da özgürlük olarak anlamış, öyle yaşanmış ve ifade/şiir edilmiş hayat(lar)ı yaşama arzusunu kışkırtacağı belli olsa da yine de İskender’den dolayı bu şiirde de karşılık bulmuştur. Buysa İskender merkezli entelektüel ama bir o kadar da erotik bulabileceğimiz karşı hayattır ve öyle yaşanmıştır.
Bu yaşanan hayattan dolayı küçük İskender’in bireyliğini yaşadığı biz, yani etraf toplumsal ve politik bir özellik de kazanır. Buradan marjinal bulunabilecek yanlarına ve özelliklerine rağmen ilgi duymayı ve merak etmeyi çoktan geçmiş tek tek bireylerin hayatını etkileyen bir yaşama pratiği çıktığı gibi, bu sokakta ötekinin aynı olana karşı mücadelesiyle yakınlıklar içinde olan bir direnişin de nedeni olmuştur. Ne var ki bu bir zaman sonra epey bir kesim için daha çok bedeninin arzuladığını gizlilikle değil de alenen yapma ve yaşama gibi bir noktaya gelinmesinden dolayı yazılan şiirin ve verilen mücadelenin etkisinin azalmasına neden olmuşsa da bu küçük İskender’de aynı şeye yol açmamış, o başta oluşturduğunu yazmayı ve çoğaltmayı, ikisinden de önemlisi yaşamayı sürdürmüştür.
Dünya karşısında böylesi mücadelelerin otoriterleşmeye de bağlı olarak kendini tekrar ederek karşılık biçimi olarak çoğaltması her zaman mümkündür. Sözünü ettiğimiz çoğaltma ya da tekrar etme çoğunlukla sorun olarak görünmeye ve öyle kabul etmeye sonuna kadar açıksa da hem otoritenin hem de insanın erkek, daha çok insanoğlu olduğu ve her ikisinin erilliğinin dünyayı belirlediği ve insanlığı büyük ölçüde buna razı ettiği bir düzlemde her iki durumu anlayabilir ve kabullenebiliriz. Çünkü hayat ve ifade etmek istediğimiz karşısında kimi zaman estetizmi geride tutabilir ve reddedebilir, çoğaltma ve tekrar etmeyi bile isteye sürdürebiliriz. Hatta popülerlik ve magazinel olanın etkisi ve baskısı karşısında da başka zaafa da düşebiliriz.
Kuşkusuz küçük İskender’in yukarıda sözünü ettiğimiz toplumsallığı bildik toplumsallıktan, özellikle bugünle kurduğu ilişkiden dolayı büyük ölçüde ayrılır. Bugünde yaşama isteği toplumsal olanın gelecek projeleri ile baştan beri kurduğu ilişkiyi geçersizleştirmeden bugün tartışmasına yönelmekle kalmaz, arzu ettiğini birlikte ve yalnız yaşamayı talep eder, bunu savunur. Buysa toplumsallığı ve içerdiğini şimdi ve bugün tartışmasına yöneltirken yaşamayı da fazlasıyla kışkırtır. Bu kesinlikle ve tartışmasız bir şimdi ve bugün yaşama/yaşatma arzusudur/talebidir.
Bu şimdi talebi ister istemez cinsel aşk başta olmak üzere bütün aşk ve cinsellik biçimleri yaşama ve arzusu kadar doğrudan önce bugüne ve sonra geleceğe yönelen, aynı zamanda geçmişi benzer bir bakış açısıyla sorgulayan bir şiirin ve yazının imkânı olurken, şiir ve yazı yaşama arzusunun içerdiği her bir şeyi hem deneyimleme hem de ifade etme alanı haline gelir.
Bu oluşturulana ve önceden belirlenene bakarak sokakta ya da herhangi bir mekânda yaşanan her bir şeyi serseriliğin alanı içinde tutmayı da sağlar. Dediğimiz sokağın asiliği ile son derece de uyumlu bir durum ve yaşama olduğu kadar mekân olarak sokakta ya da zemin kat bir apartman dairesinde geçen kırk sekiz saati şiir ve yazı üstünden bir daha değerli hale getirir. Bu da dünya karşısında anti-otoriter sol özellikleri bünyesinde bulunduran ve hatta öne çıkaran bireysel bir yaşama kadar toplumsallık önerisidir. Dünya bunun üstünden yorumlanırken yaşama kendini bugünde mutlu etme kadar aynı dünyayı tartışmaya ve reddetmeye ve yeni bir dünya talebine kadar gider.
Bu tabii, özellikle küçük İskender’e ve hayatına bakarak belirtirsek, insan cinsleri arasında geçen/yaşanan ama entelektüel olanı baştan kendine dahil eden ve hemen onun yanına gençliği koyan bir aşk ve beden tartışmasıdır. İnsan cinsleri ve orada erkekler arasında geçen aşk ilişkisi ve birlikte yaşama gençlikle ve onun bedeniyle ilgisinden ve her seferinde bir daha keşfetme arzusundan, yani erotizminden dolayı bedeni, onun devinimlerini, atık ve akıntılarını erotizmle pornografi arasında gidip gelen ve bedeni bu temelde ihlal eden bir çizginin üstünde gider gelir, sorun eder ve tartışır. Bu noktada Georges Bataille’ın erkek bedeninin daha estetik ve biçimli, tabii daha kışkırtıcı olduğu saptamasını unutmamak gerekir. Aynı şekilde insan cinslerinin geçmiş ve bugündeki hayatı ve onun oluşturduğu düşünsel ve yazınsal birikim de burada bunu çoğaltan başka bir unsurdur.
Tekrar başa dönersek sokakta yaşamak ya da serseri olmak öğrenilen/öğretilen çoğu şeyden kurtulma ya da hepsini baştan reddetme anlamına geldiği için son derece özgün bulabileceğimiz ve pek deneyimlenmemiş bir özgürlüktür. Burada özgünlüğü oluşturansa her şeyin bugünde yaşama temelli olması ve yaşamaya yönelmesi, yaşamanın dışındaki olguların reddedilmesi ya da geçersizleştirilmesidir. Buysa bir çatışma nedeni olduğu kadar tekrarla söz konusu yaşamayı hem toplumsallaştıran hem de politikleştiren bir durumdur.
Böylelikle Karl Marx’ın söz konusu ettiği “avare kütle” ve onun serseriler başta olmak üzere bireyleri şiirin ya da yazının konusu olduğu gibi bir uçtan toplumsallık daha geniş kesimleri/sınıfları kendine dahil eden bir durum ve olgu haline gelmekle kalmaz, onlara dönük ilgi entelektüel bir düzey ve özellik de kazanır. Buysa dünyaya dönük daha kapsayıcı bir ele almanın bizdeki başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Şairin yaşadığı ve şiirine yansıyan, içinde yoğun bir entelektüel birikim barındıran (ki bu yazdığı şiiri kültürel de yapar) serseri şair hayatı olmasından dolayı küçük İskender’in 1964 yılında açtığı parantez 3 Temmuz 2019’da “yaşadım” diye kapatılmıştır/kapanmıştır.[1]
[1] Bu noktada hazırladığım Küçük İskender Kitabı (İkaros, 2019) bu canlılar arasında geçen/yaşanan serseri hayatın şiir eksenli ama kendini farklı bağlam ve düzeylere açmış tartışmalara iyi bir başlangıç ve edilginliği reddeden bir okurluk çağrısı olabilir.