İnfial yorgunluğu (outrage fatigue) psikolojinin dağarcığına görece yeni yerleşmiş terimlerden birisi: Sosyal medya ve online etkileşim çağında dört koldan üzerimize yağan moral bozucu haberlerin sebep olduğu acizlik, umutsuzluk, hayal kırıklığı ve sinizmi; bunların verdiği yorgunluğu anlatmak için kullanılıyor. İnternetin insan hayatında bu denli belirleyici olmadığı yirmi küsur yıl önce kitleleri harekete geçiren hadiseler bugün bir tweet ya da youtube yorumuna konu edilip geçiştirilebiliyor. Dikkati ve öfkeyi kolaylıkla kanalize edebilen “akıllı telefonlar” bir yandan anlık bir kolektif rahatlama sağlarken öte yandan kronik bir yorgunluğu tetikliyor.
Bütün dünyada sağın ekmeğine yağ süren bir ruh hali bu. Zira birbirini izleyen olayların hiçbir şeyi değiştirmediği hissi “statüko”nun kalıcılığına dair bir karamsarlığı kökleştiriyor. İnsanlar üzerlerinde hiçbir etkilerinin olmadığı olaylara seyirci kalmanın acziyle derin bir kayıtsızlığa sürüklenebiliyorlar.
Türkiye bu konuda örnek toplumlardan birisi. Son sekiz-on yılda infial yaratan birçok olaya rağmen (yolsuzluk, hukuksuzluk, tek adam rejiminin kuruluşu, Kürt meselesinde gelinen nokta) AKP hâlâ iktidarda. Destek halkasındaki kısmi gerilemeye rağmen toplumun yüzde 40’ı Cumhur İttifakı’nı desteklemeye devam ediyor. Daha fenası toplumun kalanında “bunlar gitmez” hissi giderek güçleniyor.
“Bunlar gitmez hissi”nin güçlenmesi iktidarın da işine geliyor: Eski bir mafya şefinin olağan bir hukuk düzeninde savcılar tarafından sorgulanması ve araştırılması gereken ağır ithamları dört dörtlük bir kayıtsızlıkla karşılanıyor. Muhalefetin Meclis Araştırma Komisyonu kurma önerisi AKP’li vekiller tarafından “Kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözeriz” diyerek reddediliyor. “Size verilecek hesabımız yok” demektir bu.
Yine olağan bir hukuk düzeninde pek rastlanmayacak bir durum olarak, bir haber spikerinin kara para aklamakla suçlanan birisinin affedilmesi için arabuluculuk ve hakemlik yapmaya çalışması iktidar açısından sadece topluma değil yargıya da verilecek bir hesabın olmadığını gösteriyor.
Bütün bunların katmerlediği “infial yorgunluğu”, Türkiye toplumunun tarihsel olarak “reayalaşma”ya yatkınlığından ötürü kolayca doğallaşma ve normalleşme potansiyeli de taşıyor.
Fakat “infial yorgunluğu”, başta belirttiğim gibi, yalnız Türkiye’ye özgü değil. Rusya’dan Avusturya’ya, Macaristan’dan Brezilya’ya muhalefetin reflekslerini atıllaştıran bu hissin gerisinde yeni iletişim teknolojilerinin (Marksist tabirle “üretici güçler”in) tepkileri –şimdilik– otomatikleştirmesi var.
İnfial yorgunluğunun üstesinden nasıl gelinebilir? Bu his pozitif bir enerjiye nasıl evriltilebilir?
Kuşkusuz sorunun cevabı basit bir ruh hali değişikliği ya da ikna yönteminin icat edilmesi olamaz. “İnfial yorgunluğu” insan doğasına içkin hislerin değil tarihsel gelişmelerin ve üretim ilişkilerinin aldığı yeni biçimlerin sonucu olduğu için cevap da orada aranmalıdır.
Genç Karl Marx, Eylül 1843’te (henüz düşüncesinin temellerini tam anlamıyla atmadığı tarihlerde) Arnold Ruge’ye yazdığı bir mektupta Alman çağdaşları üzerinde etkili olmak istediğini, ancak nasıl davranmak gerektiğini bilmeden harekete geçmenin yanlışlığını vurgulayıp şu gözlemde bulunur: “Akıl her zaman vardır ama her zaman akla yatkın biçiminde değil.” Devamında, “biz insanların karşısına işte hakikat bu, onun karşısında diz çök diye yeni bir ilkeyle çıkamayız; biz dünyaya, dünyanın kendi bağrında geliştirdiği ilkeleri getirebiliriz. Biz insanlara tepkilerinizden vazgeçin diyemeyiz, onlara ancak tam olarak niçin tepki gösterdiklerini gösterebiliriz,”[1] der.
“İnfial yorgunluğu” üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin karmaşık ve çok yönlü etkilerinin bir sonucu. Bunların aldığı yeni biçimler dünyanın asla değişmeyeceği hissini körüklüyor. Bireylerde rastlanan infial yorgunluğunu üretim ilişkilerine indirgeyerek açıklamak olayın özgül ağırlığını yok saymak anlamına gelebilir. Ancak infial yorgunluğu –bugün olduğu gibi– bir toplumsal olgu haline geldiyse onun üstesinden gelmek ancak yapısal nedenler üzerine düşünüp, yeni dünyanın “bağrında geliştirdiği ilkeleri” kavramakla mümkün olabilir.
[1] Karl Marx, Friedrich Engels, Felsefe Metinleri, çev. Kenan Somer, s. 23-24-25, Sol Yayınları, 3. Baskı, 2016.
*Outrage fatigue terimini Tuncay Birkan “infial yorgunluğu” olarak çevirdi, kendisine teşekkür ederim.