Taliban’ın Değişme İhtimali?
Barış Özkul

ABD devlet başkanı Joe Biden, ABD askerleri Afganistan’daki Bagram Hava Üssü’nü tahliye ettikten birkaç gün sonra 8 Temmuz 2021’de Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında Taliban ile Kuzey Vietnam ordusunu kıyaslayanlara şu cevabı vermişti: “Kapasiteleri açısından iki orduyu kıyaslamak imkânsız. Afganistan’da ABD elçiliğinin tepesinden helikopterle kaçırılanların olduğu sahneler asla yaşanmayacak.” Aynı toplantıda Biden, “300 bin mevcutlu ve hava destekli Afgan ordusunun gayet iyi teçhizatlandırıldığını, 75 bin kişilik Taliban güçlerinin ise Kabil hükümetine bağlı askerler karşısında şansı olmadığını” açıklamıştı.

Biden’ın demecinden bir ay sonra Taliban, Afganistan’ın belli başlı şehirlerini –bazılarını tek kurşun atmadan, yerel nüfuz sahipleriyle başarılı pazarlıklar sonucu– bir bir ele geçirdi. 6 Ağustos’ta güneybatıda Zaranc’ın düşmesiyle hızlanan Taliban’ın ilerleyişi, 15 Ağustos’ta başkent Kabil’in teslim olmasıyla son buldu ve Kabil Havalimanı’nda Taliban’dan kaçmaya çalışanlar Vietnam’ı aratmayan manzaralara yol açtı. Afganistan’ın Columbia Üniversitesi doktoralı, Dünya Bankası deneyimli ve Fixing Failed States (Başarısız Devletleri Onarmak) adlı bir kitabı da olan teknokrat-lideri Eşref Gani, Taliban’ın Kabil’e ilerleyişiyle birlikte ülkeyi terk etti. Gani hükümetinde Afganistan’ı terk etmek yerine Taliban’a direnmeyi seçen tek politikacı başkan yardımcısı Emrullah Salih oldu (Eylül 2020’de Salih’in konvoyuna Taliban tarafından bir silahlı saldırı düzenlenmişti.) Panşir Vadisi’ne kaçarak, orada bir direniş başlatmaya çalışan Salih’in Taliban karşısında şansı şimdilik zayıf görünüyor.

Afganistan’dan çekilme kararı Biden’ın buluşu değil. ABD, Afganistan’daki asker mevcudunu 2017 yılında 100 binden 10 bine; 2020 yılında ise Trump’ın bir yandan Taliban öte yandan Eşref Gani hükümetiyle yürüttüğü pazarlıklar sonucu 2 bine indirmişti. Başkanlık seçimlerinde hem Trump hem de Biden’ın vaatlerinden biri Afganistan’dan ABD askerini tamamıyla çekmekti. Ancak çekilmenin gerçekleşme biçimi, Taliban’ın yıldırım harekâtı (bunun tüm dünyada cihatçılara verdiği moral destek) ABD’nin dış siyasetteki beceriksizlikleri ve sonu gelmez fiyaskolarına bir yenisini ekledi. Birçok gözlemci için bu, aynı zamanda, NATO’nun kurulduğundan beri yaşadığı en büyük yenilgiydi.

Yirmi Yıl Sonra Taliban

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a monte ettiği rejimin dağılmasından 2 yıl sonra 1994’te kurulan Taliban, ilk olarak, ülkenin güneyindeki etnik-Peştun nüfus ağırlıklı Kandahar Vilayeti’nin kırsal kesimlerinde ortaya çıkmıştı. Başlangıçta bir “medrese talebeleri” (taliban, talebenin çoğulu) hareketi olan Taliban, uyuşturucu tacirleri ve savaş lordlarının giriştiği çatışmaların ülkede yarattığı otorite boşluğu ve yılgınlıktan istifadeyle 1996’da iktidar oldu ve Afganistan’da bir İslâm Emirliği kuruldu. Emirliğin ilanıyla kız çocuklarının okula gitmesini, kadınların çalışmasını yasaklayan, şeriata aykırı hareketlerde bulunanları toplu katliam ve ampütasyonla cezalandıran Taliban’ın ilk dönemi katıksız bir İslâmî radikalizm ve fundamentalizm deneyi oldu. Öyle ki birinci “Taliban Emirliği”ni dünyada sadece üç ülke tanımıştı: Suudi Arabistan, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri.

115 bine yakın Afgan sivil-asker ve 2 bin beş yüz ABD askerinin hayatını kaybettiği yirmi yıllık dönemin ardından “ikinci” Taliban “uluslararası destek”ten bu kez o kadar mahrum görünmüyor: İlk döneminde Taliban’a ve fundamentalist Sünni ideolojisine şiddetle karşı olan İran ve Rusya, şimdi ABD ve NATO’yu ülkeden kovmuş olmanın rüzgârını arkasına alan Taliban’ı örtük biçimde de olsa destekliyorlar. Rusya’nın Afganistan elçisi Zamir Kabulov, Taliban’ın zaferini tebrik ederken, Taliban yetkililerinin Kabil’deki ABD destekli kukla rejime kıyasla “anlaşmaya çok daha açık” olduğunu ifade etti. Çin ise, daha Taliban’ın zaferi kesinleşmeden, 28 Temmuz’da, aralarında Abdülgani Baradar’ın da bulunduğu bir Taliban heyetini Tianjin’de ağırlayıp dostane ilişkiler geliştirme arzusunu dışişleri bakanlığı nezdinde ifade etti. Afganistan’la Vakhan Koridoru adı verilen dar bir Batı sınırına sahip olan Çin, sınırın öte tarafındaki Uygur Türklerinden mustarip – Taliban’a destek karşılığında Çin'in Uygur Türkleri politikasına sessiz kalınmasının pazarlık konusu olması kuvvetle muhtemel.

Taliban’a koşulsuz bir destek ise eski dost Pakistan’dan geldi: Başbakan İmran Han’a göre Taliban’ın zaferiyle “Afganistan’da kölelik zincirleri kırıldı”.

Taliban Değişmiş Olabilir mi?

Taliban’ın yirmi yıllık ABD-NATO işgalinden dersler çıkarttığı ve geçmişin aksine ihtiyatı elden bırakmadığı yönünde gözlemlere Türk ve dünya basınında rastlamak mümkün. Taliban’ın şimdilik yeni bir dış müdahale endişesiyle –özellikle dışarıya– daha ılımlı gözükmesine dayanan bu yorumlar bize kalırsa abartılı. “İkinci” Taliban Afganistan şehirlerini bir bir geri alırken yaptıklarıyla aslında birincisinden çok da farklı bir çizgide olmadığını gösterdi: Pakistan sınırındaki Spin Boldak şehri düştükten sonra hükümet yetkililerinin topluca öldürülmesi; Afganistan eski medya ve enformasyon direktörü Dawa Khan Menapal’in Kabil’de; komedyen Nazar Muhammed’in ise Kandahar’da katledilmesi; Celalabad’da Taliban bayrağını sallamayı reddedenlere yapılan işkenceler ve Kabil alındıktan bir hafta sonra Taliban’ın kadınların iş hayatından çekilmesini emretmesi, yabancıların tahliyesini hızlandırmaya yönelik bir strateji ve geçici bir hamle olan değişim görüntüsünün yanıltıcılığına işaret ediyor.

“İkinci Taliban”ın lider kadrosunun düşünceleri de “kuruluş” ideolojisine bağlılıklarını gösterir cinsten. Örneğin Taliban’ın “emir-el müminin” lakaplı liderlerinden, “akıl hocalığı” vasfıyla ünlü Hibetullah Ahundzade’nin intihar bombacılığını meşrulaştıran “fetvaları” var (Ahundzade’nin 23 yaşındaki oğlu da bir intihar bombası saldırısı düzenleyerek hayatını kaybetmiş.) Vitrindeki Abdülgani Baradar/Birader de intihar bombacılığı konusunda aynı fikirde.

ABD ve NATO’nun yirmi yıllık müdahalesi Afganistan’da başarılı bir ulus-inşasına dönüşemeden sonlanırken, yeni tabloda en zor durumda olanlar dün olduğu gibi bugün de kadınlar, LGBT-İ’ler, ifade özgürlüğünden yana olanlar. Basiretsizliği ve beceriksizliğiyle Afganistan’ı bulduğundan daha beter halde bırakıp giden Amerika Birleşik Devletleri ile içeriksiz bir anti-emperyalizm ve ABD karşıtlığı adına Rusya ve Çin’deki otokratik-totaliter rejimlerin ipine sarılanlar arasındaki çekişme uluslararası toplumun dikkatlerini Afganistan’dan başka coğrafyalara yöneltirken, Afgan halkı Taliban’la baş başa ve yapayalnız kalmış olmanın çaresizliği içerisinde.

Peştunlar dışında kalan azınlıkların ciddi bir muhalefet potansiyeli barındırdığı, 1990’lara nazaran nüfusun büyük oranda kentleştiği ve katı İslami değerlerden uzaklaştığı, farklılaştığı düşünülürse Afganistan’da Taliban yönetimini daha da baskıcı olmaya iten gelişmeler yaşanması muhtemeldir.