Zeytin Ağacının Metni
Işıl Kurnaz

John Berger’in az kelimeyle çok şey söyleyen o kitabında, Hoşbeş’te vardı bu ifade: Zeytin Ağacının Metni. İfadeden ziyade, bir desen olduğunu sanıyorum. Berger, dilin en az kelimeler kadar, desenlerle var olduğunu anlatmaya çalışırken kullanmıştı, sayfanın ucuna adeta bir epilog gibi zeytin ağacı deseni çizmişti. Desene de “zeytin ağacının metni” ismini verivermişti. Kelimeler ve şekiller arasındaki birbirinden ödünç alınabilir o anlamın, sadece tek bir yordamı olmadığını anlatması bakımından ilginçti sanıyorum.

Anlatmayı, kelimeler ve şekiller, desenler ve fotoğraflarla bir bütün olarak kurgulayan bir yazar için çok da şaşırtıcı değil belki de bu iç içe girişler… (Görme Biçimleri’nin yazarından, böyle bir şey beklenirdi tabii.) Zeytin ağacının metninin sonuna şunu yazıyordu Berger: “Kendimi ağırlığı olan profesyonel bir yazardan ziyade, boşlukları kapayan biri gibi görüyorum.” Yazının ağırlığı kadar, boşlukları olduğunu da anlatıyordu bir şekilde. Yazının ağırladığı tek şeyin kelimeler olmadığını, bazen bizzat boşluğun cismi ve metnini de ağırladığını söylemek gibi.

1 Mart Salı günü, Resmî Gazete’de bir yönetmelik yayımlandı, zeytin ağacının metnini de ilgilendiren bir şey: Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. Bunun zeytin ağacıyla ilgisi nasıl olabilirdi? Aslında maden yönetmeliğiyle, zeytin ağaçlarını tahrip ve talan etmek, ilk kez akıl edilen bir şey değildi. 2008 yılında Zeytin Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle, belediye sınırları içindeki zeytin sahaları bir şekilde imara açılmıştı: Zeytinlik eğer imar hudutları kapsamına alınırsa, orada altyapı ve sosyal tesisler dahil yapılaşmaya izin verileceği hüküm altına alınmıştı. Yine buradaki ağaçların, Bakanlık’ın izin vermesi halinde sökülebileceği de. 2012’de zeytin sahası tanımı, madencilik faaliyetini içine alacak şekilde genişletildi.

Zeytinlikleri imara açma inadı bitmemişti tabii. Siyasal iktidarın öğrettiği şeylerden biri de şuydu: Geri adım atar gibi görünmek, ses çıkartılan, kamuoyu oluşan bir kanun teklifini dondurmak, icra etme ve yapma inadından vazgeçmek değildi, sadece uygun ve sessiz bir zamanını beklemekti. Bunu minik bir Resmî Gazete takibiyle görmek bile mümkündü. Yine 2017 yılında “Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın Üretim Reform Paketi Kanun Taslağı” adıyla bir taslak yayımlandı. Burada, Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Kanun’un (Zeytin Kanunu) zeytinleri koruyan en önemli maddesinin, 20. maddesinin değiştirilmesi önerildi. Bu 2002’den beri zeytinliklerin imara açılması amacıyla peşinde koşulan bir değişiklikti. Bu öneride, o zamanki adı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olan Bakanlık, kamu yararı kararı aldığı yatırımlar için zeytinliklerin imara açılmasına izin verebilecek ve hatta yetkisini, valiliklere devredebilecekti.  Bu kanun taslağı, o zaman da çok tartışıldı, ilgili önerinin kanun taslağından çıkarılması istendi. Zaten mevcut kanunda 2008’de yapılan değişiklik de, imar iznine imkan tanıyordu.

Ancak 2017’de gelen yeni tasarıyla zeytinlik sahaların daraltılamayacağına dair kurala istisna getiriliyor ve Bakanlık eğer "kamu yararı kararı” alırsa, o yatırımlar için imar izninin yolu açılıyordu. Bu kamu yararı sihirli sözcüğünün, ormanlık alanları imara açmak için nasıl kullanıldığını yine Orman Kanunu’nda 30 Kasım 2021’de yapılan bir değişiklikle de görmüştük. Ormanlardan zeytinlere…

Çevre ve ekoloji mücadelesi verenler, zeytinliklere yatırım adı altında kimyasal atık bırakacak tesislere izin verileceğini, zeytinliklerin imara açılacağını söyleyerek önerilen maddenin Komisyon’a geri çekilmesini sağladı. O zamanki Tarım Bakanı "Türkiye’de bir yasa var. Bu yasa 'Zeytin ağaçlarına üç kilometreden itibaren yaklaşma' diyor." diyerek, yasadan şikayetini de, zeytin ağaçlarına yaklaşma isteğini de dile getirivermişti. İmar izninin neden olacağı hava kirliliği, zeytin ağaçlarında birikecek ağır metaller ve bu ağır metallerin hem zeytinleri hem de insanları ne kadar tehdit edeceğinden bahsetmek, gerekli görülmemişti tabii. Devlet dilinde vücut bulan gereklerin, bazı şeylerin gereksizliğine hükmetme iktidarı olduğunu, Tanıl Bora ne güzel anlatmıştı zaten. O kanun görüşülürken ve çevre dernekleri yine rüzgâra karşı o muazzam mücadeleyi verirken, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş gereği düşünüleni söylemişti: “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı'nın, "köpürtülerek, doğru olmayan bir şekilde 'zeytin yasası' haline getirildiğini.” Siyasetin, bu durumda köpüklerle işi olmaması gerekiyordu sanırım. Köpürtüldüğüne göre…

Zeytin ağaçlarına yapılacak şey, bu sefer, yani 1 Mart’ta Zeytin Kanunu üzerinden yapılmadı. Maden Yönetmeliği’yle yapıldı. Yani zeytinleri korumak için, sadece zeytinlere dair düzenlemeleri değil, türlü çeşitli torba kanunun, binlerce yönetmeliğin, bu dönemin sihirli sözcüğü olan imar ve icraatın izninin sürülebildiği her bir küçük düzenlemenin de takip edilmesi gerekiyordu. Maden Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, madencilik faaliyetleri, bir zeytinliğe denk gelirse ve madencilik şirketi zeytinliği rehabilite etme ve eski hale getirmeyi taahhüt ederse, artık zeytinlik taşınabilecek. Madencilik faaliyetinin denk geldiği zeytinliğe, Bakanlık imar izni verebilecek, tesis inşa edebilecek. Zeytin ağaçları ve bahçesi eğer taşınacak durumda değilse, tam da o bölgede madencilik devam edecek. Zeytinlik ölecek tabii… Ama madencilik faaliyeti yapacak şirketten, eş değer büyüklükte zeytin bahçesi tesis etme taahhüdü alınacak. Ama bu taahhüt alınsa da bunun kim tarafından denetleneceği, süresinin ne olacağı, hangi bölgeye o zeytin bahçesinin tesis edileceği bir boşluğa bırakılmış bile... Taahhüdün şartlarına dair tek bir düzenleme dahi yok. Üstelik zeytin ağaçlarının kesilmesinden ve tüm bahçenin taşınmasından sonra, rehabilitasyonun ne anlama geldiği yazmıyordu bile. Yani olan şuydu: Zeytinleri korumaya dair bir Kanun vardı, bu kanundan bahsedilmeden bir yönetmelik değişikliğiyle zeytinlikler, maden şirketlerinin imarına açılıyordu.

İlginçtir ki 2012 yılında bunun önünü açan başka bir şey olmuştu. Zeytin Yönetmeliği’nin “Zeytinlik Sahalarda Sanayi Tesisi Kurulmasının Önlenmesini” düzenleyen 23. maddesi değiştirilmişti ve zeytinlik saha tanımına, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar, elektrik üretim tesisleri, madencilik faaliyetleri, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlara yönelik yatırımlar da eklenmişti. Yani tüm bu yatırımlar yoluyla zeytinliklerde yapılaşmanın yolu o zaman açılmıştı.

Aynı yönetmelikte yapılan bir değişiklikle, zeytin sahasının tanımı da değişmiş ve 25 dekardan küçük alanların zeytinlik olarak sayılmayacağı öngörülmüştü. Yani zeytin ağaçlarını koruyan kanunlar, bir yönetmelikle devre dışı bırakılmıştı bile. Neyse ki 25 dekarın altını zeytinlik saymadığı için koruma kapsamı dışında bırakan düzenleme, 2015’te bir Danıştay Kararı ile iptal edildi. Ama hem maden şirketleri hem kamu yararı gibi şekilsiz düzenlemelerle zeytinliklerde imar ve yapılaşma riski içeren düzenlemeler hala ve genişleyerek yürürlükte.

Türkiye’de 1939’dan beri zeytin ağacının metinleri var, Berger’in çizdiği gibi diyelim, zeytin ağacının metninin hukuku: Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik, Zeytin Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele Birliklerinin Kuruluş ve Çalışma Esaslarına Dair Yönetmelik, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği…

Ne kadar çok korunmak istenmişse, o kadar çok talan edilmek istendiğini de anlatır gibi. Geri dönüşler, ileri gidişler. Zeytin ağacına kanun yazıldıkça, madene ve imara da zeytin yazılmış gibi… Anlatmaya çalıştığım şey, sanırım şu: Hiçbir şey birdenbire olmadı. Bugün maruz kaldığımız her bir talan, siyasal iktidarın zihninde bir yerde bir adım olarak hep atıldı. Ve sonra, mücadele edildi ve adımlar geriye gitti. Ve sonra zamanlar kollandı, o adımlar misliyle tekrar tekrar atıldı. Yeni düzenlemelerinde diyorlar, “madencilik faaliyetinin denk geldiği zeytinlik” diye… Sahiden, bir madencilik faaliyeti, öylece, kendiliğinden, sanki hiçbir şey yapılmadan zeytinliğe nasıl denk gelir? Mesela madencilik yapılırken, zeytin ağaçları yürüye yürüye faaliyete mi çarpar? Memleketin bir imar ve coğrafya planı yokmuş gibi, o madencilik faaliyetinin nasıl yürütüleceğine dair önceden bir güzergâh çıkarılması mümkün değilmiş gibi? Madencilik faaliyetinin planı yapılırken, kartografik yöntemlerle, haritalarla zeytin ağacına denk geliyorsa, başka bir güzergahın çizilmesi ihtimali yokmuş gibi?

İstanbul Havalimanı’nı yapılırken, inşaatın kuşların göç yolu üzerinde olduğunu söylemişti doğa dernekleri. “O zaman kuşlar, göç yollarını değiştirsin.” demişlerdi. Bu denk gelme de sanırım böyle bir şey, durduk yere zeytin ağaçları, maden şirketlerine denk geliveriyorlar. O zaman onlar da güzergahlarını değiştirsinler. Sonra… Sonrası talan ve rant, yağma ve söküm, yıkım ve kesim.

Sonra “Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma/ Şuramda bir su vardı ve şuramdan/ Neşeyle akardı aşağıya.”


* Yazıda kullanılan desen, John Berger, Hoşbeş, Metis Yay., Kasım 2021.

**  Mevzuat Metni

*** Aziz Orhan Çimen, Zeytin Hukuku, 4.

**** Tarım Hukuku

***** İlgili Mevzuat

Gereği Yapılır-Birikim Haftalık

Birhan Keskin, Zeytin Ağacı