Dreyfus Skandalı, Watergate Skandalı - skandal gibi skandallardı bunlar değil mi? İkisi de yıllarca sürdü, kamu âlem birbirine girdi, sistemi sarstı. İlkinde, bando mızıkalı iade-i itibarlar yapıldı, anti-semitizm kamusal tartışmanın konusu oldu. İkincisinde, Amerikan Başkanı istifa etmek zorunda kaldı, gizli servislerin siyasî rolü en az iki yıl boyunca tartışıldı.
Bir zamanlar, skandallar mümkündü.
Watergate’i çerez edecek yolsuzluklar, usulsüzlükler, ayıplar ve suçlar, Trump’a hiç dokundu mu? Watergate, günümüzde olsa, kaç paralık skandal koparırdı?
Son yıllarda dünyada hiç değilse skandal şöhreti edinmeyi başaran bir dizi büyük yolsuzluk-usulsüzlük olayının, -başta WikiLeaks geliyor aklıma-, hangisinin skandal adını hak edecek sonuçları oldu? Hangi siyasî makam sahibi istifa etti, hangi kurum, hangi kanun, hangi nizam sorgulandı? Olsa olsa, bir daha sızma olmaması için önlemleri gözden geçirdiler. Ve skandalları ortaya çıkaranların peşine düştüler.
***
“Türkiye’de siyasi skandallar”başlıklı Vikipedi sayfasında 14 madde bulunuyor. Yedisi ’90’lı yıllardan, yedisi AKP iktidarı döneminden.
Susurluk’ta, “derin devlet” denen yapılarla ciddi bir hesaplaşmayı umanların eli böğründe kalsa bile, hiç değilse skandal adını hak edecek bir performans görmüştük. Yıllara yayılacak kadar uzun süre ortalığı çalkaladı, bazı defterler açıldı, tartışıldı durdu...
AKP iktidarı döneminde Fethullahçıların servis ettiği “seks videoları,” herhalde seksle alâkalı oldukları için ve hedeftekilere güç yetirebildiği için, netice vermek bakımından ‘başarılı’ skandallardı. “17-25 Aralık” diye ünlenen gizli dinlemeler ise, iktidar mücadeleleri ve güç dengeleri icabı, skandal hükmü kazanamadılar. Vikipedi’deki “Türkiye’de siyasi skandallar” listesinin en kıdemlisi olan İSKİ skandalı, bugün gündelikleşmiş olan emsali vakalarla tartıya çıkabilir mi, bilmiyorum.
“128 milyon nerede?” kampanyası, skandallaştırma gayreti bakımından başarılıydı, fakat o da netice vermedi. Kimse üzerine alınmadı, kimse hesap verme gereği duymadı, kimse istifa etmedi.
***
Yurtta ve cihanda, skandal imkânsızlaşmış görünüyor. Neoliberalizmin siyasî düzeni, skandala mahal vermiyor. Siyasetin gitgide informelleşmesi, kamusal meseleleri şahsîleştiriyor, onları siyasî makam sahiplerinin “samimiyet”ine[1] emanet hale getiriyor. Kurumsuzlaşma, kurumların tahribi,[2] hesap verirliği teminat altına alacak yapıları aşındırıyor. Kamu yararı bir kavram, bir değer, bir ahlâk olarak fiilen tasfiye edildiğinden, kamusal sorumluluğun hükmü yok. Meşruiyete bakılmıyor, sadece yasallık var - o da olduğu kadar… Yurtta ve cihanda, böyle. Yurtta, işte o yasallığın bile pek ‘kırılgan’ olması yanında, “devlet geleneği,” skandalı men eden bir kudret olarak işliyor. Skandal, imkânsız olduğu kadar, zaten yasaktır. Skandalın tasdiknamesi olan istifayı, onun için kimse düşünmüyor.[3]
***
Onun içindir ki, kaç yıldır, skandal vahametindeki olaylardan bahsedenler, iri lâflarla, gözlerini aça aça, “aslında bir skandal,” diyorlar. Aslında skandal olmalı, ama olmaz, olmuyor. “Böyle bir şey olabilir mi?” sözü, onun için tağşişe uğradı. Öyle bir şeyler, mütemadiyen oluyor.
Türkiye’nin iktidar medyası, standart sözel-görsel-işitsel kalıplarla kendi skandallarını köpürtüyor gerçi. Bir CHP’linin, bir HDP’linin ya da herhangi birisinin söylediği bir şey hakkında “skandal açıklamalar,” “skandal sözler” başlıklı patlangaçları gün aşırı görebilirsiniz. Kimsenin infiale kapıldığı yok. Asıl skandal, bu “skandal” köpürtmelerinin cezai muhakemeyi ikame etmesidir; tutuklama siparişidirler.
Yanılıyor muyum bilmem, magazin âleminde bile pek sahici bir skandal olamıyor artık.
Skandal, zamanın yitik kelimelerinden, ‘aslında.’ Skandallar yığınla, hayatı karartacak kadar - fakat kelimenin içi feci boşalmış, adeta kelimeden umut kesilmiş. Büyük ve küçük ekranlardaki ünlemli konuşmalar, majiskül harfler, “inanılmaz!” nidaları, sağdan saysanız soldan saysanız, bir skandal etmiyor.
***
Kısaca etimolojiye uğrayalım. Skandalın sözlük karşılığı (TDK): “Toplumda büyük yankı uyandıran, toplumca hoş görülmeyen, toplumun duygularını inciten, küçük düşürücü, utanç verici olay ya da durum.” Eski Yunanca skándalon’a dayanıyor: tuzak, nahoşluk, gücendirici şey, rahatsızlık, rezalet. Latince scandalum üzerinden, Fransızca scandale kelimesiyle 18. yüzyıldan itibaren günümüzdeki anlamını kazanmış.
***
Skandalize etmek, bir siyasî performanstır. Siyasî olarak ‘kötü’ gördüğünüz bir şeyi toplumsal infial konusuna dönüştürme, rezalete çevirme kabiliyeti… Skandal yaratmak, bir siyasî stratejidir. Kelimenin eski Yunanca ilk anlamını hatırlayın: Tuzak. Tuzak kurmak gibi…
Tarihsel olarak, radikal muhalif hareketlerin başvurduğu bir siyasî stratejidir, skandal yaratmak. Mesela ‘68’de Amerikalı öncü feministlerin güzellik yarışmalarını çıplak memelerini fora ederek basmaları, başarılı bir skandal çıkartma eylemiydi. Güzellik yarışması denen işin cinsiyetçi bir etkinlik olarak görülmesini, böylece skandal olarak damgalanmasını sağlamak için, kendileri bir skandal yaratıyorlardı. Güzellik yarışmasının ‘özündeki’ skandalda, yani cinsel çekicilik teşhirinde eli yükselterek yapıyorlardı bunu.
Peki ya geçenlerde gûya iklim krizine dikkat çekmek üzere van Gogh resmine boya atan “aktivistlere” ne demeli? Güzellik yarışması basma eylemindeki gibi içeriksel bir bağ yok; içeriksiz bir infial yaratma, dikkat çekme performansından ibaret. Filozof André Comte-Sponville, çağdaş sanatın, sanatın aşılması zor zirvelerini aşmak uğruna “saçmalığa ya da provokasyona gideceği bilinen bir yarışa” girmesinden söz etmiş, bunun “skandalı aramak için güzellikten ve heyecandan vazgeçme”ye vardığına dikkat çekmişti. O da, şaşırtmanın, dünyada, -sadece sanatta değil-, şok etmenin gittikçe zorlaştığını saptarken,[4] skandalize etmeye dönük performansların manâsızlaşmasına karşı uyarıda bulunuyordu.
***
Orhan Pamuk, T24’ün "Cumhuriyet’in 100. Yılının Eşiğinde Türkiye ve Dünya Nereye?" konferansının kapanış konuşmasında[5] “Ülkemizin şu anda yaşamakta olduğu en büyük skandal rezil durum, fakirliktir,” demiş. Karl Marx, Fransa’da İç Savaş risalesinde, devlet erkine “skandal” teşhisini koymuştu: “Görünüşte toplumun çok yukarılarında salınan devlet erki, bizzat bu toplumun en skandalöz [skandal niteliğindeki] skandalı ve aynı zamanda onun bütün çürümesinin beşiğidir, folluğudur.”[6] Radikal toplumsal eleştirinin mahareti, müesses nizamda olağanlaşmış olan rezaleti, bizzat rezaleti olağanlaştıran müesses nizamı, skandalın ta kendisi olarak teşhis edebilmekte ve gösterebilmekte değil midir?
***
Evet, herhangi bir şeyi skandalize etmenin çok zor göründüğü bir zaman ve zemindeyiz. Skandal şiddetindeki vahimliklerin skandal olarak tescili imkânsız gibi... En büyük skandal, budur.
Günü köpürten ünlemler altında, rezilliklerin bir skandala dönüşemediği bir vasatta, beklenen infiallerin eksikliğinden dolayı infialine kapılmak yerine sebat etmekten başka çare var mı? Belki de zamanımızın asıl skandalı sebattır. Sebatla devam etmek, en şaşırtıcı, en sarsıcı şeydir. Yaygaranın, gürültünün, avara kasnak gündemlerin içindeki insanları silkindirmenin, “bu ne rezalet!” dedirtmenin yolu, sözünde, uğraşında, mücadelesinde sebat etmektir, belki de.
[1] Tanıl Bora: “Samimiyet?,” Zamanın Kelimeleri, Birikim Kitapları, İstanbul 2018, s. 19-39.
[2] https://birikimdergisi.com/haftalik/7523/kurumlari-yipratmak
[3] https://birikimdergisi.com/haftalik/8158/istifa
[4] André Comte-Sponville: Hayat Yaşamaya Değer, çev. Ercüment Tezcan, İletişim Yayınları, İstanbul 2020, s. 266-267.
[5] https://t24.com.tr/haber/orhan-pamuk-ulkemizin-su-anda-yasamakta-oldugu-en-buyuk-skandal-rezil-durum-fakirliktir,1067791
[6] https://www.marxists.org/deutsch/archiv/marx-engels/1871/05/teil3.htm