Donald J. Trump’ın 2024 seçimleri için genç Ohio senatörü J. D. Vance’i başkan yardımcısı adayı ilan etmesiyle birlikte “hillbilly” kelimesini sıklıkla duymaya başladık. Zira Vance’in 2016’da yayımlanan özgeçmişinin başlığı “Hillbilly Elegy” idi. Netflix’in 2020 yılında aynı isimle filme uyarladığı kitap Vance’in başkan yardımcısı adaylığıyla birlikte tekrar çoksatarlar listesinin zirvesine oturdu.
Bu Sözlük’te yer alan birçok kavramda olduğu gibi, Vance’in kitabında ağıt (elegy) yaktığı “hillbilly”nin de Türkçe’de birebir bir karşılığı yok. Keza “hillbilly”i Türkçe’ye çevirmek “efe” ya da “yörüğü” Ingilizce’ye çevirmek kadar zor ve bir bakıma imkânsız.[1] “White trash”, “redneck”, “hobo” gibi buram buram ABD’li bir fenomen. Üstelik hillbilly’nin etimolojisi tartışmalı. Bir açıklamaya göre İskoçya’da yoldaş, refakatçi manasında kullanılan “billy”nin, 17 yy’da dini inançları yüzünden dağlık (hill) bölgelere kaçan İskoçlular’a uyarlanması sonucu türemiş bir tabir. Başka bir iddiaya göreyse kökeni İngiltere’nin “King Billy” lâkaplı Protestan Kralı 3. William’ın (1650-1702) taraftarlarına dayanıyor. Bu Billy’cilerden, ABD’nin Kuzeyi’ndeki dağlık bölgelere göç edenlere zamanla hillbilly denmeye başlıyor. Ne var ki bazı araştırmacılar ABD bağlamında bu tabirin söz konusu göçlerden çok sonra, 19. yy’ın sonunda tedavüle girdiğini, dolayısıyla menşeinin İskoçya, İrlanda olmadığı görüşünde. ABD’nin Appalachian ve Ozark dağlarını mesken tutan bu toplulukların Büyük Buhran sonrası ülkenin başka bölgelerine yayılmasıyla birlikte “hillbilly”nin kullanımı da yaygınlaşıyor.
Hillbilly tipolojisinin başlıca unsurları arasında içe dönüklük, akraba evliliği, ailevi geçimsizlik, şiddet eğilimi, uyuşturucu ve alkol düşkünlüğü, küfürbazlık, cehalet ile tembellik sayılabilir. Neredeyse yedi ölümcül günahın hepsini bünyesinde toplamış bir grup. Sinemadaki en çarpıcı tasvirlerinden birini Deliverance filmindeki tecavüzcülerde bulan tekinsiz bir ahali. En karikatürize haliyle ağır Güneyli aksanlı, tütün çiğneyen, ağzında saman sapı sallanan, kendi imalatı içkiyle (moonshine) kafası kıyak, av tüfeği omzundan eksik olmayan, askılı tulumu üniforma bellemiş bir tipleme.[2]
Disney’in “The Martins and the Coys” (1946) çizgifilminden bir kare
Daha nüanslı ve empatik olmakla birlikte J. D. Vance’in “Krizdeki bir Aile ve Kültüre dair bir Hatırat“ altbaşlıklı kitabı da bu temaları işliyor. Çocukluk ve gençliğini geçirdiği Ohio’da diğer birçokları gibi kendi ailesinin de muzdarip olduğu sorunlara dair anektodlarla bezeli özgeçmişinde çalışma etiğinden yoksun, kabahati hep başkalarında bulan, eğitimi önemsemeyen, evliliği yürütemeyen, kavgacı, kaderci bir insan profili çiziyor, Vance.
Kitap ilk çıktığında Demokratlar arasında da beğeniyle karşılandı çünkü Vance muhafazakâr ideolojiyi ve din tüccarlığını eleştiriyor; bunların, LGBT’lileri, feministleri, liberal akademisyenleri, kürtaj yanlılarını, federal hükümeti, vb. günah keçisi ilan etmekten öte sıradan ABD vatandaşlarına bir çare sunmadıklarından yakınıyordu. Erken kalkmaktan hazzetmediği için işe sürekli geç kalan ve bu yüzden kovulan bir arkadaşının sosyal medyada işsizliğinden “Obama ekonomisi”nin durgunluğunu sorumlu tuttuğunu aktarıyordu, Vance. “Doğru insanları horgördüǧünüz sürece, muteber bir şahıstınız” diye özetliyordu bu durumu. Diğer bir deyişle, “woke” karşıtı ol, canımı ye.
Muhafazarkârlıǧa ve kiliseye karşı bu eleştirel tutumuna rağmen “Hillbilly Elegy” Cumhuriyetçiler arasında da takdir topladı çünkü dönüp dolaşıp vardığı çözüm bireysel kurtuluştu. Kitabın altbaşlıǧının işaret ettiği üzere dert de derman da aile ve kültürdür. Aslî misyon, “öğrenilmiş çaresizliǧi“ besleyen çarpık aile yapısını ve toksik kültürü dönüştürmektir. Örneğin, son dönemde Vance’in özgeçmişinde bahsettiği coğrafyalarda da ağır tahribata sebep olan ve bizzat annesini de ölümün eşiǧine getirmiş opioid krizinde çözüm, o ilaçları pompalayan şirketlere yönelik yaptırımlar değil[3], bireylere kötü alışkanlıklardan uzak duracak disiplin ve ahlakı aşılamaktır.
Vance’in siyasi yatırım olarak kaleme aldığı aşikâr özgeçmişi siyasi yelpazenin geniş bir kesimince övgü yağmuruna tutulurken çıkan çatlak seslerden biri Nancy Iseberg’e aitti. Amerikan tarihi profesörü ve “White Trash: Amerika’da Sınıfın Anlatılmamış 400 Yılllık Tarihi“nin yazarı Isenberg The New York Review dergisinde yayımlanan yazısında[4], bir başka tarihçi Steven Stoll’un araştırmasına referansla hillbilly’liǧin tarihinin devlet ve sermaye eliyle bir mülksüzleştirme tarihi olduğunu hatırlatıyor, Vance’in folklorik anlatısının görünmez kıldığı sınıfsal çatışmalara dikkat çekiyordu.
Appalachia bölgesine kapak atmış Avrupalı yerleşimciler geçimlik ekonomiyle kendi yağlarında kavrulmaya çalışan topluluklardan oluşuyordu. Bu ekonominin önemli bir öğesi hayvan otlatılan, balık tutulan, avcılık ve toplayıcılık yapılan, kereste tedarik edilen arazilerdi. Nasıl İngiltere’de çitleme (enclosure) vasıtasıyla köylüler müşterek kullandıkları topraklardan sürülüp proleterleşmeye mecbur bırakıldıysa Atlantik’in öteki tarafındaki Appalachia ahalisi de benzer bir mülksüzleştirmeye maruz kalmıştı. Örneğin, Stoll’a göre, George Washington’ın başkanlığı sırasında cereyan eden Viski İsyanları (1791-1794) sadece dayatılan içki vergisine değil, bu üretimin devlet zoruyla metalaşmasına karşı bir başkaldırıydı. İç Savaş (1861-1865) sonrası ormanlık arazilerin, kereste tüccarlarının, kömür madenciliği şirketlerinin talanına açılmasıyla birlikte bu bölgelerde yaşayan halkın mülksüzleşmesi hız kazanmıştı. Özetle, Stoll hillbilly’leri medeniyetten nasibi almamış, bağnaz, vahşi bir güruh değil, modernleşme, endüstrileşme ve kapitalizm karşısında hayata tutunmaya çalışan onurlu bir topluluk olarak betimliyor.[5]
Yaygın hakaretamiz, alaycı kullanımına rağmen popüler kültürde Stoll’unkine benzer bir şekilde hillbilly’e olumlu vasıflar atfedildiği de oluyor. Doğayla içiçeliǧi, akrabalık ilişkilerinin sıkılığı, sahiciliği, lafını esirgemezliǧi, ABD’ye ilk yerleşen Avrupalılar’ın öncü (pioneer), özgür ruhunu taşıması gibi nitelikleriyle sahipleniliyor kimi zaman hillbilly aidiyeti. Hillbilly’e yüklenen olumsuz ve olumlu anlamları ustalıkla sentezleyen Anthony Harkins[6], bu yaftanın çelişik gibi görünen iki işlevi birarada yerine getirdiğini söylüyor. Hilllbilly imgesi, kentli, orta-sınıf beyaz Amerikalılar’a, bir yandan romantize edilmiş bir geçmişi tahayyül ederken öte yandan kaba, gerikalmış bir karikatür figürü üzerinden modernliği onama, yüceltme fırsatı veriyor.
Bu bakımdan, Türkiye’deki köylü ethos’una benzer bir amaca hizmet ediyor, hillbilly. Yeri geldiğinde “milletin efendisi”, yeri geldiğinde “Allah’ın köylüsü“ olan ama herhalükârda kentli bakış açısından tanımlanan bir “öteki“. Bazen Anadolu irfanının temsilcisi, bazen “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?“ şiirine ilham olan Hillbilly Veli emmi.
[1] “Hill”, dağ, tepe, bayır demek olduğu için “dağdan gelip bağdakini kovan” deyişindeki anlamıyla belki “dağlı” idare eder bir karşılık işlevi görebilir ama yine de çok yetersiz kalır.
[2] Bu tipolojinin en karikatürize ve ironik tasvirlerini Harold & Kumar ikilisinin maceralarını konu alan komedi filmlerinde görebilirsiniz.
[3] Nitekim Vance’in çalıştıgı bir avukatlık şirketi söz konusu ilaç firmalarından en azılısı olan Purdue Pharma adına lobi faaliyetleri yürütüyordu. Opioid krizi için bkz. https://birikimdergisi.com/haftalik/8860/abdye-ozgu-kavramlar-sozlugu-opioid-krizi
[4] https://www.nybooks.com/articles/2018/06/28/left-behind-hillbilly-elegy-appalachia/
[5] Isenberg, bu okumayı külliyen reddetmese de fazla romantik buluyor. Müştereklerin istimlak ve özel mülkiyete geçirilme sürecinde pastadan pay kapmaya çalışmış birçok hillbilly’nin diğerlerinin gözünün yaşına bakmadığını, onları artık “kendi“ toprakları ilan ettikleri bölgelerden sürdüklerini hatırlatıyor. Bu mücadelenin başlıca mağdur ve madunlari arasında Amerikan Yerlileri ve göçebe yaşayanlar yer alıyor.
[6] Harkins’in “Hillbilly: Bir Amerikan İkonunun Kültürel Tarihi” (2004) adlı kitabı bu kavram üzerine yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri.