Cumhuriyetin kuruluşunda Türkiye’de bulunan yaklaşık 1.000 arabanın 800’ü İstanbul’da, 100’ü ise İzmir’de bulunuyordu. Kalan 100’ü ise diğer şehirlerdeydi.[1]
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’dan sonra ülkenin en önemli şehri olan İzmir, zaman içerisinde görece ağırlık kaybetti. Ama, geçen yıllar içerisinde İzmir, biraz geriye düşse de ekonomik ve demografik olarak Türkiye’nin ana merkezlerinden biri olma konumunu korudu, bununla birlikte siyasi ve entellektüel tartışmalarda, sivil toplum alanında, medya sahasında buna denk bir konum inşa edemedi.
İzmir’in Türkiye’deki Yeri
İzmir demografik ve ekonomik dinamiklerine kıyasla Türkiye siyasetinde ve kamusal tartışmalarında hak ettiği yerde değil.
Türkiye siyaseti büyük oranda İstanbul ve Ankara etrafında dönmekte. Siyasal anlamda herhalde bu iki kent dışında özgün bir ses inşa eden tek kent Diyarbakır. Diyarbakır’da olan bitenler ya da Diyarbakır’ın ülke geneline ilişkin söylediği sözler çoğu kimsenin ilgisini çekmekte. Oysa İzmir bu tarihsel mirasına, nüfusuna ve ekonomisine denk bir sese, siyasal alanda ağırlığa sahip değil.
2023 yılı itibariyle yaklaşık 4,48 milyonluk nüfusuyla İstanbul ve Ankara’dan sonra Türkiye’nin üçüncü büyük şehri İzmir. Ayrıca, Türkiye’nin öne çıkan dört ekonomik kutup bölgesinden biri. “100. Yılında Cumhuriyet Sermayesi” başlıklı yazımda bu meseleyi detaylı tartıştım. Özetle, yüzyıllık Cumhuriyet deneyimi Türkiye sermayesini dört ana kutup bölgede yoğunlaştırmış durumda: (1) İstanbul-Kocaeli-Bursa, (2) İskenderun Körfezi (Adana, Mersin, Osmaniye, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay), (3) İzmir-Manisa-Denizli ve (4) Ankara-Konya-Eskişehir.
ISO500-2022 verilerine göre Türkiye’deki en büyük 500 sanayi işletmesinin 236’sı birinci bölgede, 88’i ikinci bölgede, 61’i üçüncü bölgede, 55’i dördüncü bölgede bulunuyor. Bu dört bölge toplamda 500 firmanın 440’ına, yani %88’ine ev sahipliği yapıyor.
İzmir’de bulunan sanayi işletmesi sayısı ise sadece 38 (%7,6). Oysa bu rakam İstanbul’da 179 (%35,8), Ankara 44 (%8,8).
Bu 500 işlemenin en büyük ilk 100’üne baktığımızda, İzmir sadece 5’ine ev sahipliği yapıyor, Manisa ve Denizli’dekilerle birlikte bu sayı 7’ye çıkıyor. Öte yandan, en büyük 100 sanayi işletmesinin 53’ü İstanbul-Kocaeli-Bursa bölgesinde, 17’si Ankara-Konya-Eskişehir hattında, 10’u İskenderun Körefezi etrafında.
Bayetav İzmir Barometresi
Bir parçası olduğum Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vafkı (BAYETAV) İzmir Barometresi’nin ilk araştırma raporunu geçtiğimiz günlerde yayınladı. Bayetav İzmir Barometresi bir yandan İzmir’in sosyo-ekonomik, sosyopolitik ve kültürel fotoğrafını çekerken ve İzmir’in sesini yansıtırken bir yandan da İzmir’in Türkiye’yi nasıl gördüğünü ortaya koyuyor.
Üç ayda bir düzenli olarak yapılması planlanan Bayetav İzmir Barometresi’nin ilk araştırması sadece İzmir’i anlamak için değil, Türkiye siyasetini, sosyal hayatını, temel toplumsal çatışma alanlarını anlamak için de birçok veri içeriyor. Sadece belediyeler ve merkezi hükümete değil aynı zamanda sivil toplum aktörleri ile akademiye önemli veriler ve bilgiler sunuyor.
İlk araştırma sonuçlarına göre, son birkaç yılda ekonomik krizle birlikte yürütülen emeğin ucuzlaştırılması ve sistematik sermaye/mülk transferi ülkenin üçüncü büyük şehrinde büyük bir yoksulluğa sebep olmuş durumda.
En düşük emekli maaşı ve TÜRK-İŞ’in yoksulluk sınırı verileri kullanılarak oluşturulan sınıflandırmaya göre, İzmir’de yaşayan her 100 kişiden 14,7’si derin yoksulluk içerisinde. Öte yandan araştırmada alt sınıf olarak tanımlanan grubun oranı ise %46,5. Başka bir ifadeyle İzmir’de yaşayan her 100 kişiden 61’i alt sınıf üyesi ve bunların yaklaşık 15’i derin yoksulluk içerisinde yaşıyor.
Merkeze Aday CHP’nin Yerel Performansı
Araştırma’da öne çıkan en önemli veri ise belediye hizmetlerinden duyulan memnuniyetsizlik. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerinden her 100 kadından 34’ü, her 100 erkekten 27’si memnun. Başka bir ifadeyle her 100 kişiden sadece 30,5’i belediye hizmetlerinden memnun.
Öne çıkan kentsel sorunlar ise temel belediye hizmetleri: temizlik (%33,2), ulaşım (%28,8), altyapı hizmetleri (%14,9).
1999 yerel seçimerinde Demokratik Sol Parti adayı olarak seçimleri kazanan Ahmet Piriştina, 2004 yılında CHP’nin adayı olarak girdiği belediye seçimlerini kazandığından beri İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni CHP yönetiyor.
Ülkeyi yönetmeye aday olan CHP’nin 20 yıllık deneyime rağmen kent genelinde bir memnuniyet üretememesi, ama bununla birlikte yönetimde kalabilmesi sadece CHP için değil DEM Parti dahil tüm muhalefetin üzerinde durması gereken bir mesele. Siyasi partilerden öteye, medyası, sivil toplumu ve akademisiyle siyasetin neden yapıldığı, nasıl yapıldığı ve somut olarak nelerin yapıldığı konusunda hepimizi düşünmeye davet eden bir bulgu.
İzmir bir yönüyle heba edilen bir fırsatın hikâyesi. Başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu yerelden inşa ederek gösterme fırsatının heba edildiği bir hikâye. Siyaseti merkezden değil, yerelden inşa etmenin; makro siyaseti gündelik hayatı yeniden kuran mikro siyasetlerle inşa etmenin kaçırıldığı bir fırsat. Tabii bu durumu şöyle okumak da mümkün: CHP’nin tahayyül ettiği Türkiye, İzmir’de kurduğu Türkiye.
Sosyal Demokrat İzmir
Bayetav İzmir Barometresi’nin ortaya çıkardığı en önemli verilerden biri de İzmir’in kimlik algısı. Kimlik aidiyetleri, en yakın ve en uzak kimlikleri herhangi bir seçenek sunulmadan açık uçlu olarak sorulduğunda İzmirlilerin %71’i kendisini siyasi kimliklerle tanımlarken, kalanı ise dürüstlük, adil olma, pragmatik olma gibi doğrudan politik bir aidiyeti işaret etmeyen ahlaki değerlere atıfta bulunuyor.
Kanımca en yakın ve en uzak kimliklere dair sorulara verilen cevaplar İzmir’den öteye CHP’nin siyasi kimliğine dair bir tablo da sunuyor. CHP sosyal demokrat bir parti olarak kendisini sunsa da kalesi İzmir’de sosyal demokrat kimlik ön sırada değil.
Kendisini tanımlarken en yakın bulduğu birinci kimliği sorulduğunda her 100 İzmirli’nin yaklaşık 30’u “Atatürkçü”, 18’i “Milliyetçi”, 10’u ise “Demokrat” olduğunu belirtiyor. Kendisini “Solcu” olarak tanımlayanların sayısı ise sadece 2,7.
İzmir’in baskın kimliği olan Atatürkçülüğe kendisini en yakın hissedenlerin ilişkilendiği ikinci kimlikler ise milliyetçilik ve demokratlık. Kendisini milliyetçiliğe en yakın hissedenlerin ilişkilendiği ikinci kimlikler ise sırasıyla Atatürkçülük ve demokratlık.
Bu tablo İzmir’in baskın kimliklerinin sırasıyla Atatürkçülük, Milliyetçilik ve Demokratlık olduğunu, bununla birlikte, demokrat kimliğin gerilerde kaldığını gösteriyor.
En uzak birinci kimlik sorulduğunda ise verilen cevaplar ağırlığına göre sırasıyla şunlar: %14,1 “Aşırı Sağcı”, %10,7 “Dine Yakın”, %10,7 “Dini Gruplar” ve %10,1 ile “Mülteciler/Araplar”.
Yukarıdaki tablo CHP’nin kalesi olan İzmir’in sosyal demokrat ya da merkez sol bir siyasi kimlikten ziyade seküler merkez sağ bir kimliğe sahip olduğunu gösteriyor.
CHP ve İzmir’in Kürtleri
Son olarak, İzmir’in Kürtlerine işaret etmek istiyorum. Zira, Bayetav İzmir Barometresi içerisinde yer alan kimi veriler, İzmir üzerinden CHP’nin Kürt politikasını anlamak için de önemli bilgiler sunuyor. Bahçeli’nin DEM Parti’ye uzattığı elle başlayan girişimin nereye varacağının biraz da ana muhalefet partisi CHP’nin alacağı tutuma bağlı olduğunu dikkate aldığımızda bu veriler daha da önem kazanıyor.
Bayetav İzmir Barometresi’nde her 100 İzmirli içerisinde anadilinin Türkçe olduğunu belirtenlerin sayısı 78 iken, Kürtçe olarak belirtenlerin sayısı 13,3.
Anadili Türkçe olanlarla anadili Kürtçe olanlar arasında yapılan kıyaslamalarda çarpıcı sonuçlar ortaya çıkıyor:
Anadili Türkçe olan her 100 İzmirlinin 76’sı İzmir’de yaşamaktan memnunken bu sayı anadili Kürtçe olanlar arasında 63.
Anadili Türkçe olan her 100 İzmirliden 12,3’ü derin yoksulluk içerisinde yaşarken; anadili Kürtçe olan her 100 İzmirliden 31,3’ü derin yoksulluk içerisinde yaşıyor.
Anadili Türkçe olan her 100 kişiden 34’ü orta sınıf içerisinde yer alırken, anadili Kürtçe olan her 100 kişiden sadece 15,6’sı orta sınıf üyesi.
Anadili Türkçe olan her 100 kişiden 20,2’si son 3 ay içerisinde gıdaya erişim sorunu yaşarken, anadili Kürçte olanlar içerisinde bu sayı 37,7’e çıkıyor.
Anadili Türkçe olan her 100 kişiden 32’si İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmetlerinden memnunken, anadili Kürtçe olan her 100 kişiden sadece 20,5’i bu hizmetlerden memnun.
CHP’nin Fırsat Penceresi: Yereldeki İktidar!
İzmirlilerin %73,5’i İzmir’de yaşamaktan memnunken belediye hizmetlerinden memnuniyet oranı ise sadece %30,5. Yaklaşık 20 yıllık kesintisiz CHP yönetimine rağmen yerel iktidar deneyimi bugün itibariyle sokaktaki her 10 kişiden sadece 3’ünün rızasına sahip.
Tüm bu tablo yukarıda altını çizdiğim üzere heba edilmiş bir fırsatın hikâyesi olarak okunabilir. Öte yandan, 31 Mart 2024 seçim sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, CHP’nin önünde büyük bir fırsat penceresi olduğunu da söylüyor. Zira, 20 yıllık yerel iktidar performansı toplamda büyük bir rıza üretmese de İzmir’in ana siyasi tercihi hâlâ CHP’den yana.
Üstelik, son yerel seçimlerde CHP 30 büyükşehir belediyesinin 14’ünü, 51 il belediyesinin 21’ini, 935 ilçe belediyesinin 337’sini ve 263 belde belediyesinin 48’ini kazandı. Başka bir ifadeyle en fazla büyükşehir ve il belediyesini yöneten parti CHP. İlçe belediyelerinde ise CHP, AK Parti’den sonra ikinci sırada.
Bu yerel iktidar olanağı, tahayyül ettiği Türkiyeyi yerellerde inşa etmek için CHP’ye büyük bir fırsat penceresi sunuyor: Türkiye’nin sınıf, kimlik, toplumsal cinsiyet, dindarlık/sekülerlik, kuşaklar, yerellik/göçmenlik, vatandaşlar/vatandaş olmayanlar, ekoloji gibi toplumsal fay hatları üzerinden yükselen eşitsizliklerine çözüm üretmek ve bir arada yaşamanın formlarını ve hallerini üretmek için, başka bir siyasetin mümkün olduğunu göstermek için...
Meseleyi güncel tartışmalara bağlayarak bitirelim. DEM Parti’ye uzattığı el ile son bir ayda siyasetin çerçevesini belirleyen Bahçeli’ye CHP’nin İzmir’de, İstanbul’da, Antalya’da, Adana’da, Mersin’de, Manisa’da vereceği cevaplar merkezi düzeyde vereceği cevap kadar, belki de ondan daha fazla önemli. Zira, yerellerde vereceği cevaplar merkeze gelmesi durumunda vereceği cevapları tahayyül etmemizi mümkün kılacak.
[1] Zeynel Dinler, Bölgesel İktisat (Bursa: Ekin Yayınları, 1994)