AKP’den Önce
Tanıl Bora

Ayşe Zarakolu’nun harikulade Batı’dan Önce kitabından ilhamla koydum başlığı. O kitap, Batı’nın dünyanın merkezi haline gelmesinden ve ezel-ebed dünyanın merkezi imiş zannının oluşmasından önceki çağı analiz eder. Güven Gürkan Öztan’ın Merkez’den “Uç”lara (Ayrıntı Yayınları) kitabının adı da bence AKP’den Önce olabilirdi. Zira AKP’nin hükümran hale gelmesinden ve ezel-ebed hüküm sürmekteymiş hissinin oluşmasından (hissedilen hava sıcaklığı misali, hissedilen iktidar diyelim buna) önceki ‘çağın’ sağ siyasetine mercek tutuyor.

Emek ürünü, bol malzemeli pizza misali, zengin ayrıntılı bir kitap var önümüzde. 1983-2002 arasındaki sağ içi siyasal mücadeleyi didik dikik inceliyor. Bu dönemde sağ içi mücadelenin reel siyasetin ana eksenlerinden biri -hatta ana ekseni- haline gelmesi, her şeyden önce sağın hükümran hale gelmesinin bir alâmeti olarak,  başlıbaşına altı çizilecek bir fenomen. Öztan bu eksenin zeminine, merkez sağ ile doktriner/uç sağ arasındaki ilişkilerin, nispetlerin tedricî dönüşümünü oturtuyor.

***

Terminoloji üzerinde iki satır duralım. Ben haritalama itibarıyla radikal sağ veya ideolojik muhteva itibarıyla milliyetçi-muhafazakâr sağ demeyi tercih ediyorum. Sanırım İlker Aytürk'ün yerleşmesine katkıda bulunduğu uç sağ tanımı, Anglosakson "aşırı" sıfatına tekabül ediyor, onun uyarlaması diyebiliriz. "Aşırı" sıfatını, sola da uygulanan bir ılımlıcı-'merkezcil' tazyiki (merkezci otoritarizmi) imâ ettiği için pek tercih etmiyorum; "uç," ona göre daha serinkanlıdır. Doktriner sıfatı ise epey eskidir ve nicedir tedavülden çıkmıştı. Oysa mesela MHP, ilk on yılında kendini doktriner Türk milliyetçisi olarak tanımlardı. Bu sıfatın sandıktan çıkarılması da, Güven Gürkan Öztan'ın hayırlı bir hizmetidir!

***

Merkez’den “Uç”lara kitabında, merkez sağın kendi içinde ayrışması (ANAP-DYP), itiş kakış içinde mecalsizleşmesi ve radikal/uç/doktriner/milliyetçi-muhafazakâr sağın gitgide gürbüzleşmesi; merkezin siyaseten "içerik üretemez" hale gelirken uçların toplumsal taleplere hitap etme ve bilhassa Refah Partisi'nin o talepleri biçimlendirme kabiliyetinin artması, ayrıntısıyla tasvir ediliyor.

Bu gidişatın son evresinde, başta büyük sermaye olmak üzere müesses nizam aktörlerinin merkez sağda birleşme veya büyük koalisyon için gösterdiği gayretin sonuç vermemesini, ANAP ile DYP'nin temsil ettiği sınıfsal ayrışmanın derinliğiyle açıklıyor Öztan. Özellikle 1991 öncesinde, bu ayrışmanın kaba hatlarıyla eski usul sosyal liberal siyasetle (DYP) neoliberalizm (ANAP) arasında bir gerilime tekabül ettiğini düşünüyorum. Büyük ölçüde eski usul sosyal refah siyasetiyle mukayyet olan merkez sağın çöküşünü de neoliberal rejimin tam tekmil oturmasına ve tabii solun yitişine bağladığımı, -Demirel lisanıyla formüle edeyim-, bugün söylüyor değilim, söyledim geliyorum.[1] Eski merkez sağın siyasî heyetleri, sermayenin genel çıkarını temsil kabiliyetini dahi gösteremez hale gelince, dış kulvardan atak yapan Millî Görüş'ün mutasyonu (Adalet ve Kalkınma Partisi), o arsayı istimlâk etti.

Güven Gürkan Öztan'ın girişte ve sonuçta üç yerde tekrarladığı deyişle, "yöneten siyasî gelenek," "ülkeyi yöneten," "yöneten/muktedir" olma "miti," böylece merkezden uça intikal etti.

***

Kitap, birkaç noktadaki dikkatleriyle, ANAP’ın AKP’ye selefliği üzerine düşünmeye sevk ediyor. Öztan'ın, ANAP'ın AKP'ye hazırladığını gösterdiği bu alışkanlıkları sıralamayı deneyeyim. Birisi, sağın ananevî pragmatizminin, bir ultra- veya süper- hatta meta-pragmatizm seviyesine yükselmesidir (nihilizm seviyesi!). Birisi, neoliberalizmle milliyetçi-muhafazakârlığı meczetme kabiliyetidir. Birisi, Özal'ın “1. sınıf ülkeler arasına girme” ihtirasıdır - yeni Osmanlıcı duygu siyasetinin ve Make Türkiye Great Again ruhunun öncülü... Birisi, geçerken değinilen, “iç kabine” ile yönetme yordamıdır. (Söylemeye gerek var mı: aynı cadde değil elbette, devamlılık patikalarından söz ediyorum.)

***

Kadı kızı kusurlarına geleyim. Kitapta iki Olay, akış içinde kaynıyor. ‘Önemli’ oldukları belirtiliyor fakat anlatıda bu önemin izi biraz solgun kalmış. Kürt meselesi ve 28 Şubat'tan bahsediyorum. Kürt meselesi, milliyetçiliğe ve "güvenlikçiliğe" metastaz yaptırırken, "uç" sağın iki kanadının birisi (MHP), bu dalganın üzerinde yükseldi. Kitapta “restorasyon” (girişimi) olarak tanımlanan 28 Şubat da, öteki kanadın altına bir dalga  serdi. Asıl önemlisi, 28 Şubat karşısındaki tavrın, sağdaki ayrışmayı derinleştirmesi, öyle ki, bir yeniden şekillenme, yeniden kuruluş havasının oluşmasıydı. AKP fikri ortada yokken, oluşmuştu böyle bir hava. Bir de, ordunun siyasal parti gibi davranmasını konu eden kitabın, gayrı nizamî harp aygıtının gürbüzleşmesinin etkilerine (ve ‘Ağar Partisi’) pek fazla eğilmemiş.

***

Merkez’den “Uç”lara, konusunu zır siyaset üzerinden tüketen bir metin. Reel politika sahnesinin tozunu atmış. İdeolojik arka plan, fikir tartışmaları ise, arada derede kısaca zikredilse bile, kapsama alanı dışında. Dönemin atmosferi de, eksik kalıyor. Bu yönden tamamlayıcı olarak,  bir tablet, H. Bahadır Türk’ün AKP-101 (İletişim Yayınları, 2024) kitabının yaklaşık elli sayfalık "Ahir zamanlar için geri sayım" bölümünü tavsiye ederim - Öztan'ın evvel zamanına, âhirden bir soluk.


[1] https://birikimdergisi.com/haftalik/11471/merkez-sag-hayaleti