Kâht-ı Rical
Tanıl Bora

BBC'nin 1970'lerde yayımlanan Türkiye'yle ilgili bir röportajı, iki üç yıldır sosyal medyada dolanıyor. Ecevit, Demirel, Erbakan ve Türkeş'in çevirmensiz demeç vermelerinden, iyi kötü İngilizce konuşmalarından ibretler çıkarılıyor... siyasetçi profilinin değişimi ve liyakat kaybıyla ilgili... "Devlet adamı" soyunun tükenişiyle ilgili...

Bize mahsus değil, dünyada da çok konuşuluyor bu. Trump ve avenesi, oturup kalkmayı bilmemesiyle, ağzına geleni söylemesiyle, ergen erkek fantezilerini siyasî mamûle çevirmesiyle ve tabii esasen bunları ABD Başkanı olarak yapmasıyla, bir zirvedir. Yoksa mesela Duterte daha müthişti, Milei daha müthiştir. Bir "vizyonu" olan, bilge, feraset sahibi devlet adamlarının Avrupa'da da soyunun tükenmesinden yakınılıyor. Churchill, Olof Palme, De Gaulle, Willy Brandt (hatta Thatcher!) kır'atında liderlerin yokluğunu, global krizlerin çözümsüzlüğe gark olmasının sebepleri arasında görenler çok.

***

Devlet adamı kıtlığı, kâht-ı rical, eski bir konudur. 18. yüzyılda hüküm süren Osmanlı Padişahı III. Mustafa'ya kadar uzatılıyor; hatta bizzat kendisi bu sorunu cisimleştirmiş iken, oturup kâht-ı ricalden yakınan şiir yazması, ironik sayılıyor. (Şöyle yazmış: ‘’Yıkılıpdur bu cihân sanma ki bizde düzele/ Devlet-i çarh-ı denî verdi kamu mübtezele/ Şimdi ebvâb-ı saâdetde gezer hep hezele/ İşimiz kaldı hemân merhamet-i lem-yezele."[1]) 19. yüzyılda Mahmud Celâleddin Paşa, Âsaf mahlasıyla yazdığı "Der-Şikâyet-i Kaht-ı Ricâl" şiiriyle, terimin telif hakkı sahibi bile sayılabilir: "Bilmem ne oldu eski ricâl onlar idi hep/ Hem ehl-i seyf ehl-i kalem hem vazîfe-dâr[2]/ Seyret ricâli kör körüne eylemekdedir/ Osmânlı devletinde hükûmet zarîr-vâr/ İnsân kıyâfetinde yılan görmedinse gör/ Şu saltanat ricâlini ey merd-i hûş-yâr[3]." Popüler tarihsel hamaset neşriyatında da, II. Abdülhamid'in "Bu milletin uğradığı en büyük sıkıntı kâht-ı rical meselesidir" diye şikâyet ettiği aktarılır.[4]

Günümüzde de bu minvalde diz döven çoktur. Delili, başkasından değil, Abdurrahman Dilipak'tan getireyim. 28 Mart 2023'te, Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde, Haber Vakti'nde şunları yazmış:

"... aslında yaşadığımız zaman kâht-ı rical zamanıdır. Cilalı adam devri, insan taklidi yapan birileri var, ama onları çoğu ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat değil, Belhum adal [aşağıların aşağısı]. (...) Bizi bu halde iken, babamız peygamber olsa gelse kurtaramaz. Kaldı ki, artık peygamber gelmeyecek ve peygamberlerin de kurtarıcı gücü yok! Partilerinize, liderlerinize, şeyhlerinize, örgütlerinize de bu anlamda güvenmeyin. (...)Aslında kaht-ı rical tam da budur: Bu kadar kurtarıcı rolüne talip insanın olması da, kurtuluşumuzun önündeki en büyük engellerden biridir."

Devlet adamı kıtlığı meselesini, toptan adam kıtlığı derecesine vardıran bir karamsarlık. (Rical, "erkân, makam mevki sahipleri" demek olsa da, kelime kökü "ayakta duran, iki ayak üzerinde yürüyen" yani "insan" anlamına dayanıyor.)

***

Zaten sağcılar, muhafazakârlar kâht-ı rical bahsine bayılırlar. Meşhur beynelmilel örneği, Alexander Soljenitzin'in 1978'de Harvard Üniversitesi'nde verdiği "Batı toplumunun bir portresi" başlıklı tebliğde, kâht-ı ricale odaklanmasıdır. Tarihte tehdit altında veya çöküşün eşiğinde bulunan toplumlar için, kıyamet alâmeti misali, en önemli alarm işaretlerinden birisinin, "büyük devlet adamı yokluğu" olduğunu söyler. Sağ düşünüş, büyük adam efsununa düşkündür.

Kâht-ı ricale dair bu imdat çağrısının 1978'de yapılması manidardır. Neoliberal çağ, yaklaşmaktadır. Soğuk Savaş'ın, sosyal refah devletinin son demleridir. Yeni zamanlar, gelmektedir.

***

O yeni zamanlar, "büyük adam" imalatının endüstrileştiği bir dünya oldu. Siyaset hızla medya odaklı hale geldi; "liderler"in çıkışında kurumsal-örgütsel yapılar, medyanın tek-adamlaştırıcı star sisteminin gölgesinde kalmaya başladılar. Kurumkırım,[5] neoliberalizmin kurumsal stratejisi olarak, kurumların, örgütlerin altını oydukça oydu. Yönetişim ilişkileri içinde, çıkar ağlarının kesişim noktalarını, iş takip terminallerini tutan "aktör"ler önem kazandı.

Kurumların, kurulların, örgütlerin eleme, denetleme, istişare, denge mekanizmaları aşındıkça, liyakat ve vasıfça en yüksek olmayanların (belki daha doğrusu: liyakat ve vasfı esasen hırs cinsinden olanların) aradan sıyrılması kolaylaşmaz sadece, zaten asıl önemlisi bu değildir. Asıl önemlisi, aradan sıyrılan yüksek vasıflı, üstün liyakatlı biri de olsa, bu kurumkırım vasatında, vidalarının gevşemesi, zembereğinin boşalması ihtimalinin artmasıdır. Müritler şeyh uçuracak kudretten kesilince, şeyhin irtifası da düşer.

Popülizmin karizma parlatma mecburiyetini de ekleyin buna – karizmanın zerresinden, battal boy hâle imal etme mecburiyeti... Popülist siyaset tarzının, hasmı düşmanlaştıran, onu muhatap-olunmaz, müzakere-edilemez mel'un mevkiine ittiren tavrını ekleyin; münakaşadan, cedelleşmeden, ciddi, muhtevalı ve 'sportmence' rekabetten eksik kalmak da, topyekûn aşağı çeker.

***

Büyük adam yokluğu, devlet adamı kıtlığı, kâht-ı rical... Bizim derdimiz, asıl, moda sözle ortak akıl denen şeye, kolektiviteye can vermek olmalı, değil mi? Ortaklıkları onarmak, eşit ilişki zeminlerini geliştirmek... Kâht-ı recâyı, ümit kıtlığını aşmanın yolu da, o.


[1] Sanmayın düzeleceğini, yıkılıp gidiyor dünya;/ Alçak felek devleti teslim etti aşağılık adamlara./ Şimdi bu aşağılık, âdî adamlar dolaşıyor saadet kapılarında/ Kaldı işimiz artık Allah’ın merhametine.

[2] Hem kılıç hem kalem ehli, hem görevine sadık.

[3] Aklı başında mert kişi.

[4] Mesela: Şaban Çibir: Sultan 1. Abdulmecid - Su Uyur Düşman Uyumaz - Ah Vatanım. Parola Yayınları, 2016.

[5] Kurumkırım - Birikim Haftalık - Tanıl Bora