CHP kurultayı davasının Eylül’e ertelendiği duruşmadan birkaç gün önce, bu davayı bağrına basan TGRT’nin yayınında bir kanaat operatörü, CHP yönetiminin iptal kararı çıkacağı algısını “satın aldığını” söylüyordu. Orijinal bozuk ifadesiyle, şöyle: “CHP genel merkezi, mutlak butlan kararını çıkabileceği ve yönetimin eski yönetime devrilebileceği algıyı satın aldı." Sosyal medyada da "CHP, mutlak butlan kararını satın aldı," "piyasalar Kemal Kılıçdaroğlu'nu satın aldı..." gibi yorumlara rastlanıyor.
Davadaki suçlama: Delegelerin satın alındığı. Delegelerin gerçekten satın alınıp alınmadığı, itham sahipleri için bile, galiba o kadar önemli değil. Algının satın alınması – asıl önemli olan işte o!
***
Kabullenme, benimseme, aklın yatması… anlamında “satın alma” tabiri Türkçeye ekonomi haberleriyle girdi. İlk kullanımlarına örneği, Güngör Uras’ın 15 Ocak 2009’da Milliyet’teki yazısından verebilirim: “IMF ile anlaşma imzalamadık ama ‘Türkiye nasıl olsa anlaşacak’ havasını piyasalar satın aldı.” Zaten deyim tam olarak “piyasalar satın aldı” kalıbıyla kullanılıyordu. Nitekim bu kalıp yaygın olarak kullanılmaya devam etti, hâlâ da kullanılıyor.
Aralıklarla üç örnek vereyim. 2015 Haziran’ında Hürriyet'te Erdal Sağlam, bankacıların "AKP-CHP koalisyonunu satın aldığını" yazmış (AKP’nin iktidar çoğunluğunu kaybettiği 2015 Haziran seçimi sonrası). 17 Nisan 2017 referandumundan önce, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli “piyasaların 17 Nisan’ı şimdiden satın aldığını” buyurmuş. 2018 Ekim’inde Yeni Akit’te, “terör destekçisi Brunson’u serbest bıraktırmak isteyen” çevrelerin, “Tahliyeyi piyasalar satın aldı” yorumu yaptıkları tezviratı yer aldı (bundan kısa bir süre sonra Brunson serbest bırakıldı). 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kısa süre önce Gerçek Gündem bir piyasa uzmanının, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun hafta sonu yapılacak seçimleri kazanmasının piyasa tarafından satın alındığı” yorumunu aktardı.
Lakin epey bir zamandır, bu kalıp artık sadece piyasalara atfen kullanılmıyor. Millet, seçmen, kamuoyu da bir şeyleri (esasen “algı”yı) “satın alır” oldu.
Mesela, 19 Mart 2015’te AKP Grup Başkanvekili Ahmet Aydın, Kürt sorunundaki Çözüm Süreci’ni halkın/vatandaşın satın aldığını söylemiş: “ Bu süreci halk satın aldı. Vatandaşta ciddi karşılık buldu, artık Türkiye’de yaşayan 77 milyon insan bu kan dursun, gözyaşı dursun, acı dinsin diyor. (…) Vatandaşın satın aldığı bir süreç bu çözüm süreci artık.” Mesela, 2015 Kasım’ında Abdülkadir Selvi (o vakitler Yeni Şafak’ta), “Cumhurbaşkanı Erdoğan-Başbakan Davutoğlu uyumunu millet satın aldı,” diye yazmış. Mesela Meral Akşener, 2021 Nisan’ında “iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönüşü seçmen satın aldı” beyanında bulunmuş. Mesela 19 Ocak 2023’te AKP Bursa İl Başkanı Gürkan, seçim tarihinin öne alınmasını “kamuoyunun satın aldığı” tespitinde bulunmuş. O aralar, “Kemal Bey'in adaylığını kamuoyu satın aldı” beyanları kol geziyor. Mamafih 2023’teki seçimin 2. turundan önce bir haber sitesinin “yurtdışı basın Kılıçdaroğlu'nun yenilgisini satın aldı” ‘haberini’ göreceğiz. Bu defa satın alıcı, yurtdışı basın. Son örnek: Yine bu seçimin ardından DEVA Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, “Sanki ilk turda bitecek gibi bir algı satın alındı. Bu son derece yanlıştı,” demiş.
Görüyorsunuz, neler neler satın alınmış… Daha doğrusu, satın alındığı söylenmiş. Yani, satın alınsın istenmiş.
***
Kelime, eski Türkçede "eşdeğer, bedeli" anlamına gelen satum veya satun’dan evrilmiş. Sözlük anlamı: Mülkiyetini almak, sahip olmak… Zamanın kelimeleri bâbındaki “satın almak” ise İngilizceden geliyor. İngilizcede "buy something" deyimi, "bir şeye inanmak, bir şeyi kabullenmek" veya bir adım ötesinde, bir iddiayı (bir palavrayı) yemek, yutmak, yani kanmak demek oluyor. İngilizce dedik ama aslında daha ziyade Amerikan İngilizcesine (Amerikancaya) özgü bir kullanımdan söz ediyoruz.
Amerikancada bu deyim, daha çok günlük hayatta, informel kullanılıyor. Genellikle olumsuz anlamda, bir şeye ikna olmamak veya bir şeyi “yememek” anlamında. Mesela bir iddiayı, açıklamayı ikna edici bulmayınca, “I don't buy your main argument” (argümanını satın almadım) diye mukabele ediyorlar. Tersi ise pek söylenmiyor; yani “argümanını satın aldım,” alışılagelen bir ifade değil.)
Gündelik kullanım dışında, medyada, kamusal dilde “satın almak” deyimi Amerikancada sadece ekonomi alanında kullanılıyor. Yani bir iddiayı, argümanı vs. “satın alanlar,” sadece piyasalar oluyor. Genellikle de, bir iyimser beklentiyi anlatma maksadıyla başvuruluyor bu ifadeye. Mesela: “Markets bought into the idea that the Fed will pause rate hikes.” (Piyasalar FED'in faiz artırımlarını durduracağı fikrini satın aldı." – CNBC) Mesela: “Investors bought into the ECB’s signal of extended stimulus.” (Yatırımcılar Avrupa Merkez Bankası'nın teşvikleri genişleteceği sinyalini satın aldı. - Reuters) Mesela: “Markets bought into the government’s pledge of fiscal support.” (Piyasalar hükümetin malî destek vaadini satın aldı. - Bloomberg) Mesela: “Stocks rose as markets bought into renewed trade optimism.” (Piyasalar ticaretteki iyimserleşmeyi satın alınca hisse senetleri yükseldi.- Financial Times)[1]
***
“Satın alma”nın menzilinin bu kadar genişletilmesi, literatüre Türkçenin bir katkısı oluyor yani. Belli ki “satın alma” söylemini Türkler büyük bir hevesle satın almış!
Öznesi piyasa olan teknik bir deyişin, neredeyse hayatın her alanına yayılması; kamuoyunun, seçmenin, vatandaşın, halkın, milletin satın alıcı pozisyonuna yerleştirilmesi… Tersinden düşünürsek, kamuoyuna, seçmene, vatandaşa, halka, millete bir şey satmaya çalışmak… Başka türlü söylersek: kamuoyunu, seçmeni, vatandaşı, halkı, milleti hep piyasa gibi düşünmek…
Neoliberalizmin zihniyet dünyasında hegemonyasının bir işareti sayamaz mıyız bunu; kamuoyunun/halkın/vatandaşın hayatî siyasî-toplumsal meselelerdeki birtakım kararlara, tercihlere, tavırlara rıza göstermesini “satın alma” lâfıyla anlatma hevesini? Neoliberal zihniyetin veciz özeti, ekonomik olmayanı da ekonomikleştiren, piyasa ‘habitatının’ dışında varolageleni de piyasalaştıran bir tahakküm değil mi?
***
Elbette, siyasetin piyasalaşmasıyla, halka ilişkiler ve anket merkezli[2] hale gelmesiyle de alâkalıdır. Buna bağlı olarak, "algı yapma" oyunlarının bir millî spor haline gelmesiyle alâkalıdır. “Algı operasyonu” lâfını[3] bile demode hale getiren “algı yapmak” deyişi, manipülasyonu yemek içmek yürümek kadar gündelikleştirirken; argümanların kendisinin (içeriklerin) değil kimin tarafından ne maksatla piyasaya sürüldüklerinin teşhisinden ibaret bir zihnî çabanın tekerini döndürüyor. Bu zihniyet dünyasında tek ölçü, “algı”nın “satın alınmasını” sağlamaktır. Ve her zaman bir satıcı, bir satıglı vardır; eski Türkçede, “satmaya niyetli” bir fail.
***
19 Mart sonrası protesto hareketinin kampanyalarından biri, satın alma boykotuydu. Şu “algı”larla ilgili bir “satın alma” boykotuna da ihtiyaç var.[4] Bizzat “satın alma” lâfını da boykot etmeye…
[1] Deyimin kullanım tarzıyla ilgili, ABD’de ve Amerikancanın içinde yaşayan arkadaşlarım Saltuk Özertürk'e ve Yiğit Akın danıştım, ikisine de çok teşekkür.
[2] “Anket demokrasisi” üzerine bir buçuk yıl kadar önce yazmıştım: https://birikimdergisi.com/haftalik/10887/anket-demokrasisi
[3] “Algı operasyonu” yazısını hatırlatayım: Zamanın Kelimeleri, İletişim Yayınları, İstanbul 2024 (4. baskı), s. 148-151.
[4] Kerem Ünüvar, bu deyiş üzerine 2015’te yazdığı yazıda, “siyasetin ve demokrasinin basit bir alım satım derekesine indirgenmesine” karşı tüketici haklarından imdat isterken, yine aynı zihniyet dünyası içinden bir teşbih yapıyordu.
