1789’da resmileşen Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nda sonradan yapılan değişikliklere “amendment” deniliyor. Bunlardan 1791 yılında tek seferde kanunlaşmış ilk on tanesi topluca “Bill of Rights” olarak anılıyor. Bu sözlükte [1] ele alacağımız “amendment” ise “Bill of Rights” kapsamındaki silah sahibi olma hakkını ilgilendiren ikinci (“second”) anayasal değişiklik.
Söz konusu değişiklik şöyle buyuruyor: “Düzenli milis güçlerin, özgür bir devletin [2] güvenliği için gerekliliğinden hareketle, halkın silah bulundurma ve taşıma hakkı engellenemez.” İngiltere’ye karşı verilmiş bağımsızlık savaşının hemen akabinde ABD halkının nefs-i müdaafası adına böyle bir hakkın anayasal güvence altına alınmış olması şaşırtıcı değil. İlaveten, anayasanın federal hükümete sillahlı kuvvetler üzerinde verdiği yetkiler karşısında o federasyonu oluşturan eyaletlerin özerkliğini korumak için dengeleyici bir unsur olarak bu hakkın anayasaya girmiş olması doğal. Özetle, harici ve dahili tehditlere karşı sivil bir direniş zemininin garantiye alınmış olması o günün koşullarında gayet normal.
Ve fakat bu hakkın milis güçler şeklinde örgütlenmiş gruplara mı yoksa bireylere mi tanındığı hususundaki anlaşmazlığın o gün bu gündür ABD’de muazzam bir sivil silahlanmaya neden olmuş olması tuhaf. Kurtuluş Savaşı nedeniyle TC’de bireysel silah edinmenin anayasal hak statüsü kazanması ne kadar tuhaf olurduysa o kadar tuhaf. Gerçi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası TC’de iyice hızlanan silahlanmaya bakılırsa resmen olmasa da fiilen yerli bir “Second Amendment”e doğru gidiş var denilebilir:[3] “Vatanperver sivil güçlerin, demokrasinin muhafazası için lüzumundan hareketle…”
ABD’nin bireysel silahlanma açısından dünya genelindeki istisnai durumunu 2011 yılından şu istatistik çarpıcı bir biçimde özetliyor: 100 kişi başına düşen ateşli silah sıralamasında neredeyse 100 silah ile ABD’de dünya genelinde açık ara birinci sırada. Sıralamada ikinci sıradaki ülke Yemen’deyse 100 kişiye 55 silah düşüyor.[4] Buna karşın silahla ölüm oranlarında ABD dünya birincisi değil; 2016 rakamlarına göre her 100 bin kişi başına 3.85 ölümle dünya 31’incisi.[5] Ne var ki ABD, refah düzeyi bakımından kendi benzeri ülkelerle kıyaslandığında yine birinciliği kimseye kaptırmıyor. Örneğin, aynı istatistik Japonya için 0.04, Ingiltere için 0.07, Almanya için 0.12, Kanada içinse 0.48. Diğer bir deyişle, Kanada’dan sınırı geçip ABD’ye geldiğinizde bir kurşun marifetiyle terk-i dünya eylemenizin olasılığı sekiz kat artıyor. Aslında ABD’yi kendi liginde olmayan ülkelerle kıyasladığımızda da durum çok iç açıcı değil. Mesela, yine silahla ölüm oranlarına baktığımızda T.C. için bu rakam 1.34; yani, ABD’nin neredeyse üçte biri.
Bu marazi istatistiklerde ABD’yi ayrıştıran vakalardan biri geçenlerde Las Vegas’ta yaşandı. 2017 Ekim’inde, kaldığı otel odasından aşağıdaki konsere giden kalabalığın üzerine ateş açan bir adam 58 kişinin ölümüne, 851 kişinin yaralanmasına neden oldu. Binden fazla mermi kullanan ve sonrasında intihar eden saldırganın odasında, aralarında Kalaşnikof ve AR-15 gibi ağır silahların bulunduğu toplam 23 adet tüfek ve tabanca ele geçirildi. Ve ilginçtir ki kendisi bu silahların hepsini yasal yollarla temin etmişti! Ne var ki silah mağazaları ya da ikinci el piyasasında kolaylıkla satın alınabilen silah ve mühimmatla donanmış şahısların ilkokullarda (Sandy Hook İlkokulu’nda 20 çocuk ve 7 yetişkin), üniversitelerde (Virginia Tech Üniversitesi kampüsünde 32 kişi) ya da eğlence mekânlarında (Pulse adlı gay gece klubünde 49 kişi) gerçekleştirdiği toplu katliamlara rağmen ABD’de silahlanmaya karşı bir türlü dişe dokunur kısıtlamalar getirilemiyor. Örneğin, terörle mücadele kapsamında uygulanan uçuş yasağı (No-Fly) listesinde olup yine de legal biçimde silah satın almak mümkün. Ya da ruhsatlı mağazaların değil de özel şahısların birbirine yaptığı satışlarda sabıka kaydına bakılması gerekmiyor. Dahası, bazı eyaletlerde kör olmak bile silah bulundurmaya engel değil!
Absürt seviyelere ulaşmış bu silahlanmayı dizginlemeye çalışan her türlü girişimi baltalayanların başında National Rifle Association (Ulusal Tüfek Derneği) geliyor. 1871 yılında kurulan bu örgüt başlarda avcılık ve nişancılık meraklılarından oluşuyorken zamanla ve özellikle 1977’den itibaren “Second Amendment”i en geniş şekilde yorumlayan bir lobi makinasına dönüşüyor. Yaklaşık beş milyon üyesi olan NRA, siyasetçilere silah kullanma ve bulundurma hakkı konusundaki duruşları üzerinden karne vererek hem onların seçim kampanyalarına yapılacak bağış miktarını belirliyor hem de üyelerinin oylarını yönlendiriyor. A’nın en yüksek, F’in en düşük not olduğu bu karnede çoğunlukla Demokratlar kırık not alırken Cumhuriyetçiler yıldızlı pekiyi alıyor. Örneğin, Hilary Clinton’ının en son notu F, Bernie Sanders’inkisi eksi D.[6]
Donald Trump için beyan edilmiş bir not olmamakla birlikte NRA’in kendisinin başkanlık adaylığına verdiği destekten notunun yüksek olduğu belli. Notun açıklanmamış olmasının sebebi geçmişte ağır silahlara yönelik kısıtlamalar lehine takındığı tutum yüzünden Trump’ın notunun muhtelemen A’dan düşük olması. Ama Beyaz Saray’a taşınalı beri Trump NRA’i hayalkırıklığına uğratmadı ve 2016 seçim kampanyası için dernekten aldığı 30 milyon doların hakkını ziyadesiyle vermekte. Onun ve silah-şinas Cumhuriyetçiler’in set çekmesi sayesinde yukarıda bahsi geçen Las Vegas hadisesi -ABD’nin yakın geçmişindeki en kanlı silahlı saldırısı olmasına rağmen- göstermelik bir düzenlemeye dahi vesile olmadı. NRA ve desteklediği siyasetçilere göre okullarda, gece klüplerinde, vs. daha fazla insan silah taşıyor olsa saldırganları etkisiz hale getirmek kolaylaşır!Diğer birçok hususta olduğu üzere bireysel silahlanma mevzuunda da muhafazakârlar özgürlük söylemi (daha doğrusu, hamaseti) üzerinden bir hegemonya kurmaya çalışıyor ve büyük ölçüde başarılı da oluyorlar. Çevre tahribatını önlemeye yönelik düzenlemeler ya da sağlık sigortasının yaygınlaştırılmasını amaçlayan reformlar gibi silah enflasyonunu kontrol altına almaya çalışan yasa tasarıları da devletin bireysel özgürlükleri çiğnemesi olarak sunuluyor. Gerçi aynı özgürlük havarileri mesele kürtaj ya da eşcinsellik olunca -“liberter” değillerse şayet- bireyin-tercihleri-kutsaldır düsturunu hemen bir kenara bırakıp bu “sapkınlıklar”la mücadelede devletin olanaklarını seferber etmekte beis görmüyorlar. Düzinelerce insanı katletmeye yetecek silah ve mühimmatın satışı serbest ama doğum kontrol hapı insan hayatının kutsallığına saldırı. Özetle, “Second Amendment”ın bireysel özgürlüklere dayandırılması tutarsızlıklarla malûl ama ideolojiler güçlerini ne zaman iç tutarlılıktan aldı ki…
[1] Bu Sözlük’ün maksadına dair bir giriş yazısı için bkz.
[2] Burada “devlet”, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “devlet”; yani “eyalet” manasında.
[3] https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/186240-2017-nin-ilk-3-ayinda-bireysel-silahlanma-10-artti
[4] www.bbc.com/news/world-us-canada-41488081
[5] www.npr.org/sections/goatsandsoda/2017/10/06/555861898/gun-violence-how-the-u-s-compares-to-other-countries
[6] Sanders’ın notunun bir nebze daha iyi olmasının sebebi geçmişte NRA’in tasvip ettiği bazı yasal düzenlemeler lehine oy kullanmış olması. Örneğin, 2005 yılında silah imalatçılarına, ürettikeri silahlarla işlenen suçlarda büyük ölçüde muafiyet getiren yasaya Sanders destek vermişti.