İşçi Eylemleri
Polat S. Alpman

1990’lı yıllardan beri, Sovyet bloğunun çökmesiyle birlikte, dolaşımda olan söylemlerden biri sağ-sol ayrımının bittiği, liberalizmin toplumsal alanlarda mutlak bir egemenlik kazandığıydı. Özellikle sağ siyasetin içerisinde yer alanların hevesle tekrarladığı bu önermenin pek gerçekçi olmadığını belirtmek gerek. Hatta zamanın getirdikleri karşısında sağ-sol arasındaki ayrımın gittikçe daha belirgin hale geldiği, sağ ve sol siyasetlerin içeriklerinin değişmesine rağmen politik iddialarını devam ettirdiği, neredeyse elle tutulacak kadar somut.

Yine de işçilerin, ücretli çalışanların, çalışarak yaşamak zorunda olanların kendi siyasetlerini kuramadığı, aksine sağın siyasal söylemlerinin yörüngesine yerleştiği de bir vakıa. Sağ-sol ayrımının siyasal bir anlamı var, ancak sol siyasetin öznesi olan sınıfın nerede olduğuna ve durduğuna ilişkin kafa karışıklıkları var. Türkiye özelinde bu meseleyi açıklamayı hedefleyen kapsamlı çalışmalar yok. Bunun yerine, sol mahfillerde sıklıkla tekrarlanan, işçi sınıfının sağcılaştığı, milliyetçileştiği, muhafazakârlaştığı yönünde tespitler var. Bu tespitlerin haklılık payı olmakla birlikte sınıf siyasetinin bunu aşan bir perspektif ile gerçekleştirilmesi ve sınıfın muhayyel bilincinden daha çok eylemine, eyleyebilme gücüne odaklanması gerektiği de tartışmanın bir başka boyutu. Buradaki kritik soru, içinde bulunduğu koşullara itiraz edebilme, bunu kolektif eylemlerle ifade edebilme gücüne sahip bir sınıfın olup olmadığı olsa gerek.

* * *

Korkut Boratav, DİSK raporunun verilerini değerlendirdiği yazısında, son 16 yılda Türkiye’deki işçilerin yaşadıkları süreci anlatırken işçi sınıfından söz edebilmenin ilk koşulunun örgütlülük olduğunu söyler. Çünkü “[Ö]rgütlenme yoksa işçi sınıfı yoktur; sadece işçiler vardır. Örgütsüz işçilerin toplamı, olsa olsa kendiliğinden (‘öylesine’) bir sınıftır; ‘kıymet-i harbiyesi’ yoktur. Ücret düzeylerini, çalışma koşullarını işverenle örgütlü olarak pazarlık edebiliyorlarsa işçi sınıfının asgarî koşulları oluşmuştur. Bu anlamdaki ekonomik örgütlenme, kapitalizmin bugünkü ortamında sendikalaşma, toplu sözleşme yapma ve bunu tamamlayan grev hakları ile belirlenir” [1]. Korkut hoca, son 16 yılın işçiler açısından ne tür kayıplarla geçtiğini hatırlatırken bölüşüm ilişkilerindeki eşitsizliğin işçi sınıfının aleyhine nasıl değiştiği de açıklar. Buna ek olarak 1980 sonrasında, işçilerin fiili siyasal güçlerini hızla yitirdiklerini ve etkilerini kaybettiklerini de eklemek gerek.

DİSK’in raporunda, son 16 yılda işçiler açısından ne tür gerilemelerin yaşandığına ilişkin genel bir analiz sunuluyor ve  iş cinayetlerinden asgari ücretlere, sendikal haklardan emekli aylıklarına kadar birçok alanda mevcut durum özetleniyor [2]. Raporda dikkat çekilen hususlardan biri grev hakkı. Rapora göre “AKP döneminde 15 grev erteleme kararnamesi yayımlandı ve 193 bin işçinin grevi ertelendi (fiilen yasaklandı). 15 grev ertelemesinin 7’si OHAL döneminde (2016-2018) gerçekleşti. … Grev ertelemelerinin (yasaklamalarının) büyük bölümü “milli güvenlik” gerekçesiyle yapıldı. … AKP döneminde grev erteleme ve yasaklarının kapsamı genişletildi. … 22 Kasım 2016 tarihli ve 678 sayılı KHK ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63. Maddesinde yapılan değişiklik ile daha önce var olan ‘milli güvenlik ve genel sağlık’ gerekçelerinin yanına ‘büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu’ olduğu düşünülen grevleri erteleme (yasaklama) imkanına kavuştu. … AKP hükümeti Aralık 2012’de Sermaye Piyasası Kanunu’nun 137. Maddesi’nin 2. fıkrası ile borsa hizmetlerinde çalışanlara grev yasağı getirdi. Yasak sadece İMKB’yi değil tüm borsaları, teşkilatlanmış pazar yerlerini ve takas kuruluşlarını kapsıyor. Öte yandan AKP hükümeti THY’de grevin gündeme gelmesi üzerine Mayıs 2012 tarihinde TBMM’de kabul edilen 6321 sayılı torba yasa ile havacılık hizmetlerinde grev yasağı getirdi.” Bu yasağın büyük tepkilerle karşılaşması nedeniyle daha sonra kaldırıldığını belirten rapor, AKP hükümetleri döneminde işçilerin kazanımlarının sermaye lehine ortadan kaldırıldığını gösteriyor.

* * *

193 bin işçinin çalışma koşullarına itiraz etme haklarının, grev haklarının ortadan kaldırılması Türkiye’deki işgücünün yaşadığı sorunlardan sadece biri. Bu konuyla ilgili yakın zamanda yayımlanan bir rapor daha var. Emek Çalışmaları Topluluğu  (EÇT) tarafından hazırlanan rapor [3] 2017 yılında yapılan işçi eylemlerinin analizini yapıyor. Raporda işçi eylemleri dört kategoriye ayrılmış. İşyeri temelli eylem vakası, dayanışma eylemleri, genel eylem vakası ve tekil eylem.  Tekil eylem konusu, özellikle OHAL ve KHK’lar ile birlikte düşünüldüğünde özel bir öneme sahip. Eylemlere ilişkin bilgiler internet siteleri ve yazılı basın taramalarıyla gerçekleştirilmiş. Bazı durumlarda sendikalarla doğrudan iletişime geçilmiş. Böylelikle 2017 yılındaki işçi eylemlerine ilişkin derli toplu bir rapor ortaya çıktığı söylenebilir.

Rapor, hak mücadelesi veren işçilerin genel görünümü göstermekle birlikte Türkiye’deki güvencesizliğin ulaştığı boyutlar hakkında da ipuçları veriyor. Örneğin raporda, yaklaşık iki bin işçinin hak mücadelelerine katıldığı ya da sendikalaşmaya çalıştığı için işten atıldıkları ve 2017 yılında eylemlere katılan işçilerin oranının azaldığı belirtiliyor. Ayrıca eylemlerin bir kısmı kolluk kuvvetlerinin doğrudan müdahalesi, grev ertelemeleri ya da valilik kararıyla engellenmiş.

Raporun bir başka özelliği eylemleri türlerine, istihdam biçimine, cinsiyet dağılımına, katılımcı sayısına, süresine ve nedenlerine göre analiz etmeye çalışması. Bu analiz birimlerinin herbiri, işçi eylemlerinin niteliğine ilişkin önemli bilgiler içeriyor. Raporun son kısmında yer alan ve toplu iş sözleşmelerinden sayacılara kadar çeşitli örnek eylem vakalarını analiz eden kısım ise Türkiye’deki işçi eylemlerinin genel görüntüsünü özetliyor.

* * *

Türkiye’de güvenceli çalışma koşullarının giderek ortadan kalktığı ve kamuda bile birçok güvencenin aşındırıldığı, özellikle OHAL ile birlikte  neredeyse hiçbir kurumda ya da işletmede iş güvencesinin kalmadığı sıklıkla ifade edilen bir durum. Bu koşullar altında yaşayan işçilerin kendi çıkarlarının, menfaatlerinin siyasal enerjiye dönüşmemesinin nedeni, işçi sınıfının sağcılaşmasıyla ilgili değil. İşçi sınıfı sağda duruyorsa, solda durmaya değer bir yer bulamadığı için orada duruyor. Yoksa raporların da gösterdiği üzere işçiler, bunca ideolojik, ekonomik, siyasal ve sosyal baskılara rağmen eylemeye devam ediyorlar.

* * *

[1] Korkut Boratav, “İşçiler 16 yılda neler kaybetti?” Online Erişim: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/isciler-16-yilda-neler-kaybetti-238969 [01.06.2018].

[2] DİSK Raporu - “AKP Döneminde Emek”, Online Erişim: http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2018/05/AKP-Döneminde-Emek-DISK-RAPORU.pdf [30.05.2018].

[3] Emek Çalışmaları Topluluğu, “İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu”, Online Erişim: http://emekcalisma.org/Raporlar/Isci_Sinifi_Eylemleri_Raporu_2017.pdf [23.05.2018].