Sanal Cemaatler

İçinde yaşadığımız çağda, bir taraftan “parçalanmışlık”, “hiper-bireysellik” ve artan “yalnızlaşma” yaşanırken, diğer taraftan da “postmodern kabileleşme” olarak adlandırılan bir tür cemaatleşmeye yönelik ilginin artışına tanık olunmaktadır.

Post-endüstriyel çağın teknolojik altyapısını oluşturan “enformasyon - iletişim teknolojileri” (ve özellikle de bunların içerisinde İnternet/Web), daha önce tarihte hiç tanık olunmamış tarzda, “yeni tür ilişkiler”i ve “sanal cemaatler”i (virtual communities) gündeme getirdi. American Online ya da WELL örneklerinde görüldüğü gibi, bu “cemaatler”in (communities) üyeleri, daha şimdiden milyonlarla ifade edilmeye başlanmıştır.

Aslında “modern insan”a ilişkin en büyük vurgu, onun “tek başına”lığınadır. Jung’un deyimiyle, bu özellik onu, daha bilinçliliğe doğru atmış olduğu adımda, kitle insanı ile mistik katılımdan ve ortak bilinçdışına dalma tehlikesinden uzaklaştırır. Modern insan, “sorgu” ve “şüphe” altındadır; Ortaçağ insanının metafizik kesinliklerinin hepsini yitirmiştir ve derin bir “belirsizlik” içerisinde, öldürücü bir şokun acısını çekmektedir.

Peter L. Burger’a göre, modern dünyada ana özellik teknolojik üretim haline gelmiştir. Modernleşmeyle bağlantılı her şeyin, temel sebebi, teknoloji tarafından dünyanın dönüştürülmesidir. Artık hiçbir şey güvende değildir ve hiçbir şey kutsal değildir. Bilimde, teknolojide ve ekonomideki gelişmeler, geleneksel bakış açısını aşındırmıştır. Teknolojinin getirdiği yüksek hayat standardı, cemaatlerin çözülmesine ve yeni tür bireyciliğin yükselmesine yolaçmıştır. Kişinin kendi öz çıkarı, gruptan daha önemli hale gelmiştir. Şehir yaşamı ve ekonomik gelişmeler, bireyciliği ve izolasyonu güçlendirmiştir. Modern insan Burger’a göre “yurtsuzluk acısı” çekmektedir (Morley, Robins, s.124; Rose, P. Burger vd., s.34-52).

Geçtiğimiz yüzyılda, Tocqueville’in (s. 266) uzak görüşlülükle Amerika’da Demokrasi kitabında belirttiği şekilde, yabancılaşmış bu insan, “yurttaşlarıyla birlikte yaşar ama onları göremez, onlara dokunur ama onları hissetmez, kendi içinde ve yalnız kendisi için varlığını sürdürür” hale gelmiştir.

20. yüzyıl, modern insanın yurtsuzluk acısının doruk noktasına çıktığı ve cemaat kavramının en çok saldırıya uğradığı yüzyıl olmuştur. Cemaat ilişkilerinin temelini oluşturan bağlar, modernleşme sürecine paralel bir şekilde çözülmüş, Sennet’in (1996) ünlü çalışmasında vurguladığı şekilde, “kamusal alan” sürekli daraltılmıştır.

GEMEINSHAFT’TAN GESELLSHAFT’A

Geleneksel/coğrafi cemaat kavramı konusunda çalışmaları en fazla tanınan sosyolog Tönnies olmuştur. Tönnies’e göre, modern/endüstriyel toplumların gelişimine paralel olarak “gemeinshaft” (cemaat) ilişkileri yerini “gesellshaft”a (toplum/society) bırakacaktır.

Gemeinshaft, pre-endüstriyel toplumlara özgü toplumsal ilişkiler ağıdır. Burada ortak geçmiş yaşam tecrübelerine sahip insanlar, bir cemaat duygusunu birlikte yaşarlar. Bu ilişkiler içinde toplumsal ilişkiler “samimi”dir. “Dayanışma ruhu” ve “ortak bir irade”nin mevcudiyeti söz konusudur. Aile hayatı esastır. Köy topluluğu kendini geniş bir aile olarak hisseder. Miras alınan statüler söz konusudur. Gemeinshaft, durağan bir toplumdur; dolayısıyla, toplumsal değişme sınırlıdır. Güçlü bir dayanışma ruhu mevcuttur. Görevler ve sosyal ilişkiler birbirinden ayrılamaz.

Buna karşılık gesellshaft tipinde, ilişkiler, hukuk, sözleşme, kamuoyu, para ekonomisi, ve rasyonellik öne geçer. Mekâna bağlılık azalır. Kişisel çıkar öncelik kazanır. Özel yaşam değerli hale gelir. Kent tipik bir gesellshaft’tır (Tönnies ve Skidmore, s.168-169). Modernleşme sürecine paralel olarak, gemeinshaft yerini gesellshaft’a bırakmıştır. Ancak modern dünyada gerileyen “cemaat”, post-endüstriyel dönüşüm sürecine paralel olarak, yeniden gündeme gelmiştir.

CEMAAT YA DA “YIKICI GEMEINSHAFT”

Her ne kadar, Tönnies’in “gemeinshaft”ı iyi tanımlanmış, sınırları belirli bir kavram olsa da, sosyoloji literatüründe sık sık kullanılan cemaat kavramı, oldukça belirsizdir. O komşuluktan ulusa kadar geniş alandaki gruplar için, söz konusudur. Kişisel düzeyden mesleki düzeye kadar uzanan bir dayanışmayı ifade eder. Cemaat belli bir amaca yönelik olabileceği gibi, aksi de olabilir. Dayanışma cemaatin bir karakteristiğidir. Ancak cemaatler sadece dayanışmacı değil rekabetçi de olabilirler. Cemaatler ortak fikirler, algılar ve anlayışlar üzerine kurulur (Smith).

Colley, her normal insanın, cemaate doğal bir yakınlık eğilimi içerisinde olduğunu belirtir. Ona göre, cemaatlerin oluşmasını engelleyen en önemli faktör, ölçek sorunundan ziyade, örgütlenmedir. Bunun için ise, en önemli sorun iletişimdir. Zira iletişim olmaksızın toplumsal ilişkileri örgütleyecek eylemin de olması mümkün değildir. Bu ilişkinin yakın doğası en iyi cemaat (community) ve iletişim (communication), sözcüklerinde kendini gösterir. Her iki sözcük de ortaklık (common) ifade eden, communis sözcüğünden gelir (Fernback & Thamson).

Geleneksel/coğrafi cemaatın özü, “mekân” ve “cemaat duygusu”dur. O, daima bir toprak parçasını kaplar. Cemaatin üyeleri yeryüzünde belirli bir yeri birlikte işgâl ederler. Cemaatlerin çoğu yerleşikliğin ve güçlü bir dayanışma bağı oluşturan mekânlarının koşullarından oluşurlar. İletişim kolaylıklarının yayılması ile modern dünyada bu bağ nispeten zayıflamıştır. İletişimin yaygınlaşması mekânın önemini tümüyle ortadan kaldırmaksızın, cemaatin boyutlarını genişletmiştir. Ortak bir yaşam alanı olan cemaat, ortak hayat tarzından “haberdarlık” ile birlikte bulunur (MacIver ve Page, s. 15-6).

Bir diğer ifade ile, belli çıkarların ve değerlerin paylaşımı, insanların birbirine özen göstermesi, ortak moral değerlerin mevcudiyeti, işbirliği, iletişim, süreklilik, istikrar, birbirine bağlılık, karşılıklı sorumluluk, cemaatın en önemli unsurları arasındadır. Cemaatin temelinde “yetersizlik ilkesi”nin yaratmış olduğu, bir birliktelik söz konusudur. Başarılı cemaatler, bireysel farkları azaltarak, itaati, sadakati ve sevgi bağını tesis eden topluluklardır. Bağları muhafaza etmek için bazı risklere ortak göğüs gerilirken, kollektif yararlar da birlikte paylaşılır (Scime; Smith; Blanchot, s.14).

Cemaat kimliği, en basit şekilde, savaş ya da doğal felaket gibi nedenlerle bir grubun yaşamının tehdit edilmesi durumunda oluşur. Bu tehdit karşısında insanlar, kollektif eylem içerisine girerken, kendilerini birbirine yakın hissetmeleri gibi, onları sıkı sıkıya bağlayacak imgeler ararlar. Kollektif imgeyi besleyen kollektif eylem: Bu ittifak, Yunan politik düşüncesindeki ideallerden 18. yüzyıl kahvehane ve tiyatrolarındaki konuşmalara kadar uzanır. Karşılıklı konuşmalar insanlara biraraya gelerek bir “kamu” oluşturdukları hissini verir. Genelde güçlü bir kamusal yaşamı olan bu toplumdaki “cemaat duygusu” ortak eylemin yarattığı bu birlikten ve paylaşılan bir kollektif benlik duygusundan doğar. (Sennet, s. 179).

Geleneksel cemaatin, Sennet’in Dreyfus davası (s. 300-13) örneğinden hareketle “yıkıcı gemeinshaft” dediği bir tarafı da vardır. Cemaat duygusu, bir anlamda “öteki”ni dışlayarak gerçekleştirilen bağlılıktır. Bireysellik ve farklılıklar büyük ölçüde bu tarz cemaatler içerisinde ortadan kaldırılır. Gerçek veya hayali düşmanlar yaratılır. Özellikle cepheleşmeyle oluşturulan cemaatte iki rakip taraf olmalıdır. Sizin ve kardeşinizin ancak ortak düşmanınız olursa gerçek kardeşlik ruhunu hissedebilirsiniz.

Oysa gününüzün postmodern kabileleri olarak adlandırabileceğimiz “sanal cemaatler” için aynı durumdan bahsetmek pek mümkün değil. Günümüzün enformasyon elitleri, İnternet gibi enformasyon ve iletişim teknolojileri sayesinde “yeni tür cemaat”ler oluşturma sürecine girmişlerdir. Adına “sanal cemaatler” denilen bu toplulukların geçmişi bir kültürel dönüşümden bahsedilemeyecek kadar yenidir. Bu oluşumların kökleri 1969 yılındaki ARPANET teknolojisine dayansa da, bu dönüşümün teknolojik altyapısını oluşturan Web’in popülerlik kazanması ancak 1990’lı yıllarda olmuştur. Bu tarihten önceki yıllarda, bu Web’de biraraya gelen insanların sayısı son derece sınırlı kalmıştır. Çoğunluğu bilgisayar operatörlerinden oluşan bu enformasyon elitleri sanal cemaatlerin ilk işaretlerini vermişlerdir.

“SANAL CEMAAT” KAVRAMI

Sanal cemaat kavramı insan ve teknolojinin şaşırtıcı bir biçimde biraraya gelmesinden doğmuştur. Aynı anda her yerde bulunan bilgisayar networklerinin, fiziki mekândan bağımsız, milyonlarca insanı “siberuzay”da biraraya getirmesi ile oluşmuştur. Sanal cemaatlerin en çok kabul gören tanımı, kendisini bir İnternet bağımlısı olarak değerlendiren ve birden fazla sanal cemaatin kurulmasında ve sürdürülmesinde birinci derecede rol alan Howard Rheingold’a aittir. Rheingold aynı zamanda bu alanda en çok tanınan kitaplardan birisinin yazarıdır. Ona göre sanal cemaatler: Kişisel ilişkiler ağının yaratılması için yeterli sayıda insan biraraya geldiğinde, networkler (İnternet) vasıtasıyla yaratılan sosyal gruplardır.

Sanal cemaatlerde geleneksel cemaatlerde olduğu gibi, coğrafi/fiziki bir mekândan bahsetmek mümkün değildir. Sanal cemaatlerin mekânı “siberuzay” (cyberspace)dır. Siberuzay kavramı, bilimkurgu roman yazarı olan Gibson’a (s. 6) aittir. Ona göre siberuzay: “Her ulustan milyonlarca yasal kullanıcının, matematiksel kavramları öğrenen çocukların her gün yaşadığı anlaşmalı halüsinasyon”dur. Gibson’un Neuromancer’ında bir bilim kurgu kavramı olarak doğan siberuzay bugün sayıları yüz milyonları bulan İnternet kullanıcılarının biraraya geldiği yer anlamında kullanılmaktadır.

Rheingold’un da belirttiği şekilde sanal cemaatlerde insanlar, espri, bilimsel tartışma, ticaret ve planlar yaparlar... Duygusal ilişkileri paylaşırlar... Beyin fırtınası, dedikodu ve düşmanlık yaparlar... Aşık olur, arkadaş bulur ve onları kaybederler... Oyun oynar, flört ederler... Sanatla uğraşırlar veya amaçsız dolaşırlar. Sanal cemaatlerde insanlar, vücutlarını geride bırakarak, gerçek hayatta ne yapıyorlarsa onu yaparlar. Çünkü sanal dünyada kimse öpülemez; ya da kimse bir başkasının burnuna yumruk indiremez. Fakat bu sınırlar içinde çok şeyi yapmak mümkündür. Birçok insan için, sanal dünyanın çeşitliliği ve kültürel zenginliği büyük bir çekiciliğe sahiptir. Sanal cemaatler içinde, kitap satın alınabilir, basılmamış akademik yayınların elektronik versiyonlarına ulaşılabilir, toplantı düzenlenebilir ve psiko-terapi yeri olarak kullanılabilir.

Sanal dünyanın en önemli mimarı olan Bill Gates’e göre, Web’in insan ilişkilerini geliştirici yönlerinden en güçlüsü, aynı şekilde düşünen insanları, zaman ve coğrafya dilimlerine bağlı kalmadan biraraya getirmesidir. Heyecanlı oyunculardan bir grup oluşturmak ya da sizinle aynı siyasî görüşü paylaşan insanlarla gündelik konularda tartışmak veya dünya üzerinde yayılmış ırkdaşlarınızla teması sürdürmek istiyorsanız Web’de bundan kolay bir şey yoktur. Yine doğduğunuz kentte olup bitenleri öğrenmek için de Web’den yararlanabilirsiniz. Web dünya üzerindeki cemaatlere katılmanızı ve kendi bölgenizdeki ilişkilerinizi güçlendirmenizi sağlıyor.

Öte yandan geniş bandlı kablo döşenen yerlerin hepsi, büyük yerleşim birimi değildir. Örneğin, Fransa’da 12.000 kişilik küçük bir kasaba olan Parthenay’da Avrupa IMAGINE projesi çerçevesinde, vatandaşlar toptan gıda malzemesi ısmarlamak gibi işlerinde Web’i kullanmaktalar. Fransız aileleri hâlâ cumartesi günleri pazara geliyor; ancak, bu kez daha çok özel şeyler almak için küçük bir sepet taşıyorlar, böylece pazara gitmek toplumsal bir faaliyete dönüşüyor. Online çalışan Filozoflar Kahvesi fikri tartışmalarını desteklemektedir; büyükbaş hayvan yetiştiricileri, her çarşamba chat (sohbet) odasına gelerek ortak sorunlarını görüşmektedirler (Gates, s.139-1).

MUHALİFLER VE TARAFTARLAR: “SAHTE” CEMAATLER Mİ?

Sanal cemaatlerin günümüzde taraftarları olduğu kadar muhalifleri de var. Muhaliflere göre sanal cemaatler, “sahte cemaatlerdir” (pseudo-community); samimiyetten uzaktır.[1] Sanal cemaat kavramına daha eleştirel yaklaşan bu gruba göre, bu tarz ilişkilerin yaygınlaşması, insanların gerçek yaşamdaki ilişkilerini başka istikametlere yönlendirir; dolayısıyla gerçek yaşamdaki ilişkileri yoksullaştırır (Ryan, s.1167).

Sanal cemaatler, insanların son derece değerli olan zamanını, ailelerinden ve dış etkinliklerinden çalmaktadır (Matcalfe, s.109). Yine muhaliflere göre, bu cemaatlerde “güvenilirlik” son derece azdır ve sanal topluluklar “yabancılaşma”yı arttırabilir. Yüz yüze ilişkinin olmadığı siberuzayda insanlar, birbirlerine karşı gerçek taahhütlere sahip değillerdir. Ayrıca bazı firmalar, online iletişimin, kurum içerisindeki toplumsal ilişkileri zayıflatacağı gerekçesiyle, firma içinde e.mail kullanımını dahi sınırlamak yoluna gitmektedirler.

Ancak birçoklarına göre bu kaygılar temelsizdir (Ryan, s.1167). Örneğin yapılan bazı çalışmalara göre, İnternet kullanımı, insanların fiziki dünyadaki ilişkilerinden ziyade, TV’den zaman çalmaktadır. Samimiyetten uzaklık konusunda ise, sıkça vurgulanan, gerçek dünyada olmayan samimiyetin, sanal dünyada da tesis edilemeyeceği şeklindedir.

Rheingold gibi sanal cemaatlerin en sıkı savunucuları, sanal dünyada da cemaatlerin olabileceğini iddia etmektedirler. Özellikle birçok insanın dışarıya çıkmaya korkar hale geldiği, birçok ülkede, sanal cemaatlerin önemini, mevcut sanal cemaatleri ortadan kaldırdığımızda daha iyi anlayacağımızı savunuyor. Ona göre, bugün sanal dayanışmanın ortadan kaldırılması halinde belli hastalıklar artacaktır. Özellikle özürlüler, sakatlar ve yaşlılar için sanal cemaatler yeni iletişim alanlarıdır.

Sanal cemaatlerin taraftarları sık sık insanların sanal ortamda, gerçek dünyada yapabilecekleri her şeyi yapmalarının mümkün olduğunu vurgulamaktadır.

Öte yandan İnternet kullanımına baktığımızda, insanların çok büyük bir bölümün onu chat (sohbet) yani toplumsal ilişki için kullandıklarına tanık oluyoruz. Bir diğer ifade ile insanlar siberuzayda enformasyondan ziyade toplumsal ilişki aramaktalar. Ancak fiziki dünyada insanların kimlikleri ve yerleri bilinmektedir; onlar, sabittir ve görseldir. Oysa siberuzayda, herkes karanlıktadır. Dolayısıyla bu cemaatlerin üyelerinin bağlılıkları gerçek de olabilir sahte de.

Öte yandan sanal ortamda tanışan insanlar, fiziki dünyada da biraraya gelerek ilişkilerini sürdürebilirler. Nitekim bu çalışmanın hazırlanması sürecinde, konuya ilişkin görüşmeler (chat) yaptığımız, çok sayıdaki farklı ülkeden İnternet kullanıcısı, sanal ilişkileri, fiziki dünyada biraraya gelmek istedikleri insanlarla bir tanışma yeri olarak kullandıklarını belirtmişlerdir. Bazıları da bu ilişkileri geçmişteki mektup arkadaşlığı şeklinde değerlendirmişlerdir. Yine örneğin Bursa’da İnternet’te tanışan gençlerin, futbol maçı yapmak için fiziki dünyada biraraya gelmesi, sanal ilişkilerin, bir başka boyutunu ortaya koymaktadır. Yani birçok insan için “siberuzay”daki ilişkiler, fiziki dünyadaki ilişkilere bir alternatif olmaktan ziyade, fiziki mekânda birarada olmak istediği insanlarla tanışma yeri, bir tür agora olarak görülmektedir.

Ancak “siberuzay”daki cemaatleşmeye yönelik ilişkileri, Tönnies’in pre-endüstriyel toplumlara özgü, “gemeinshaft” kavramı şeklinde de düşünmemek gerekir. Aralarında aidiyet duygusu bağlanımında bir benzerlik olsa bile, birincisi, büyük ölçüde cemaat dışından gelen tehdit karşısında, zorunlulukların yarattığı (ötekine karşı) bir ittifak olmasına karşılık, ikincisi, daha ziyade, ötekisiz bir şekilde, ilgi alanlarına göre biraraya gelmedir.

Sanal cemaatlerin oluşmasında Web teknolojisi şüphesiz son derece belirleyicidir; ancak bu ilişkiyi teknolojik determinist mantık içerisinde tek yönlü düşünmemek gerekir. Nihayetinde mevcut teknolojilerin nasıl kullanılacağını da “insan ihtiyaçları” belirleyecektir.

Sanal cemaatleri oluşturan alt-kültürler içinde monolitik bir yapıdan bahsetmek mümkün değildir. O daha ziyade alt kültürlerin bir ekosistemi olarak değerlendirilmektedir. Sanal kültürler temelde heterojen kültürlerdir; son derece gayrı ciddi taraflarının yanında, oldukça düzeyli bilimsel tartışmalara da tanık olmak mümkündür.

Siberuzay “hiyerarşinin düzleştiği” bir alandır. Daniel Bell ile sıradan bir öğrencinin yazılarını yan yana görebilirsiniz. Sanal cemaatler konusunda çalışma yapan bir öğrenci rahatlıkla çalışmalarını Howard Rheingold ile tartışabilir; ya da onun oluşturduğu sanal cemaate üye olabilir. Geleneksel cemaatler, ortak inanç ve güven üzerine kurulur; kilise, cami, sinagog vb. işgâl edilen bir bölge vardır. Oysa sanal cemaatlerde, mekân bir metafor olur, duyularsa ikon (Digital Thinking).

Weber tarihsel materyalizmin temel varsayımına katılmaksızın ekonomi ile cemaat arasındaki ilişkiye işaret ederek, ekonomik olarak belirlenmeyen cemaatlerin çok nadir olduğunu belirtir. Bu durum kısmen sanal cemaatler için de söz konusudur. Sanal cemaatlerin üyeleri sembolik unsurlar yanında, ekonomik ilişkilerle de birbirine bağlanırlar. Nitekim bazı sanal cemaatlere üyelik belli bir ekonomik bedel karşılığı sağlanmaktadır. Aynı şekilde cemaat içinde belli ekonomik eylemler de gerçekleştirilmektedir. Yani insanlar ekonomik içeriği olan sanal cemaatlerde, ödedikleri üyelik aidatının karşılığını bir hizmet ile almaktadırlar.

Yaşlılar, özürlüler, marjinaller ve tabii anti-sosyal kişilikler gibi handikaplı olanlara ve sağlıklı/doyurucu ilişkiler kuramayanlara siberuzay uygun bir ortam sunar.

Ancak sanal cemaatlerin üyelerinin tümünü aynı grup içerisinde değerlendirmek doğru değildir. Fiziki dünyada son derece sağlıklı ilişkileri bulunan insanlar da yaşamlarını (ilgi alanları doğrultusunda) zenginleştirmek amacıyla sanal cemaatler içinde yerlerini almaktadırlar.

Sanal cemaatler (ve onların üyeleri) homojenlikten son derece uzak olmaları dolayısıyla, bir cemaat için “hucker” sayılan kişi, başka bir cemaatte “kahraman” ilân edilebilmektedir.

Bugün sanal cemaatlerin üyeleri çoğunlukla bilgi temelli iş yapan profesyonellerdir. (Rheingold). Bu kişiler, masa başında bir taraftan işlerini yaparken, kahve molalarında, aralarında binlerce kilometrelik mesafe olsa bile, bir başka cemaat üyesi ile, “chat room”da sohbet edebilir.

ÖZEL BİR DİL

Sanal cemaatler (en azından şimdilik) bir metin (text) etrafında oluşturulmaktadırlar. Kendilerine özgü bir dilleri vardır. Kelimeler mümkün olduğunca kısaltılır.[2] Örneğin bu ilişkiler içinde ilk sorulan soru “a/s/l ?” dir; yani yaş (age), cinsiyet (sex), yer (location); veya Türkçe chat’lerde slm (selam), heehee veya eheihee... (gülmek/kahkaha atmak) şeklinde kullanılmaktadır.[3]

Sanal iletişimde kullanılan özel dilin başka bir boyutu da muhtelif sembollerle duyguların ifadesidir.

Web’de tipik gülümseme/duyguları ifade

şekilleri (ABD –Avrupa):


:- ) veya : ) normal gülümseme

:- ( veya : ( üzgün

;- ) göz kırpmak

:- )) çok mutlu

:- o hayret

:- ı korkunç

:- ıı öfkeli

8- ) gözlüklerle gülümsemek

:^ ) mutlu bir yüz

:^ ( mutsuz

:’-( ağlıyor

:-> aşağılamak

(:-) Yahudi

@:-) türban giyiyor

:-{) bıyıklı

:’-) mutluluktan ağlıyor

:-@ çığlık atıyor