Bergama: Moral ve Ders

Bergama’da, aylardır gündemden düşmeyen bir hareketlilik yaşanıyor. Topraklarında siyanür ile altın aranmasına karşı çıkan köylüler, çetin, renkli, azimli bir mücadele örneği veriyorlar. Taşı-toprağı altın olan bir yörede, bu madenin işletilmesi niçin istenmiyor, altın daha başka, daha zararsız yöntemlerle çıkarılamıyor mu, dünyada bu işlem nasıl gerçekleştiriliyor, belki de en önemlisi, muhalefetin uyutulduğu, kameralarla, objektiflerle sınırlandığı, metropollere sıkıştığı bir dönemde hangi bilinç, hangi güç köylüleri hareketlendirip sokaklara döküyor?

Doğada serbest bulunuşu üzerine ve antik çağlardan beri işlenmekte olan altın, başta ziynet eşyası olarak çağlar boyunca kullanıldı. Saf halde oldukça az bulunmasına rağmen mal, hizmet ve değer karşılığı olmasından dolayı insanlık altının peşini hiç bırakmadı. Gelişen teknoloji ile birlikte, altın ve altın alaşımlarının elektrik-elektronik sanayiinden verem tedavisine, dişçilikten fotoğrafçılığa çeşitli kullanım alanları oluştu. Günümüzde yaygın olarak bulunan ve işletilen altın cevherleri düşük tenörlü olup ton başına 10-20 gr. altın içeriyor. Siyanürleme yöntemi ile düşük tenörlü alaşımlara ulaşmak uygulanan en ekonomik ve yaygın yöntem olma özelliğini sürdürüyor. Dünyada başlıca altın rezervleri: Güney Afrika, Rusya, Avustralya, ABD, Kanada, Brezilya, Çin, Filipinler, Kolombiya, Şili, Zimbabwe, Zaire, Venezuella, Hindistan, Kore, Japonya, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Peru’da bulunuyor. Bu ülkeler dışında, dünyanın hemen her yerinde altın alaşımları bulunmakla birlikte, çok düşük tenörlü olan ya da yerleşim yerlerinin içinde bulunan rezervler, ekolojik ve ekonomik boyutu gözönüne alınarak işlenmiyor. Siyanür ile altın aranan ülkelerin çoğunda da, insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyutları dolayısı ile, bu işlem yerleşim bölgelerinden uzakta, dağlık alanlarda, çöllerde vs. yapılmakta.

Anadolu’da cumhuriyet dönemi boyunca uzun yıllar yürütülen çalışmalar sonucu Ege kıyılarından başlayarak Marmara, İç Anadolu ve Doğu Karadeniz’e uzanan rezervler tespit edildi.

Büyük bölümü Ege Bölgesinde olan bu 576 yer İzmir, Manisa, Aydın, Uşak, Eskişehir, Bilecik, Muğla, Niğde, Sivas, Hatay, Erzurum, Malatya, Kars, Gümüşhane, Ordu, Giresun, Rize, Artvin illerinde yer alıyor. Ruhsatların neredeyse tamamının çokuluslu firmalara verildiği Türkiye’de, yürütülmek istenen altın madenciliğinde, Eurogold firmasının Bergama-Ovacık’taki çalışmaları başlangıç niteliğini taşıyor. 80 hektarlık alanda, 45-46 milyar dolarlık yatırım hacimli işletmede, 1997 Kasım ayı sonunda altın üretilmesi planlanmakta idi. Plan işletildiği takdirde, madende, siyanürleme için 3750 ton siyanür kullanılacak, 2.5 milyon ton toprak siyanürlenecek, 2.5 milyon tonun üzerinde siyanürlü toprak, 2500 ton Arsenik, 650 ton kurşun, 1500 ton antimuan, açık havada depolanacak, atıklar 160.000 m2’lik bir gölete (atık barajına) bırakılacaktı. Sekiz yıl faaliyet göstermesi planlanan işletmede yılda 2177-2799 kg. altın üretilmesi, günde 800-1000 ton cevher işlenmesi amaçlandı. Ancak Bergamalılar tüm bu planları bozarak maden işletimine şiddetle karşı çıktılar. Hemen her gün bir araya gelerek gerçekleştirdikleri yürüyüşler, piknikler, yol kesmeler, paneller meyvesini verdi.

Önce madenin çalışmalarını şantiye işgali sonrası bir ay durdurdular, ardından Danıştay’a açılan yürütmeyi durdurma davasını kazandılar. Çevreci, Yeşil grupların, kimi meslek odalarının, aydın, sanatçı, bilim insanı, öğrencilerin kısaca davalarında köylülere destek olan bütün çevrelerin emeğinin olduğu bu kazanım kuşkusuz nihai bir zafer değil. Bergamalılar ise; Sağlık Tanrısı Asklepion’un adına kurulmuş dünyanın en eski sağlık merkezindeki konukluklarına ve hastanenin girişindeki Latince yazıya gölge düşürmemeye kararlılar: Buradan ölüm giremez!

BERGAMA’YA ÖLÜM NASIL GİRER?

Başlangıçta topraklarında altın bulunmasından dolayı sevinç duyan ve madencileri hoş karşılayan Bergamalılar, konunun detaylarını, siyanürü, atık barajını öğrendikçe tehlikenin boyutlarının farkına vardılar. Kabaca birkaç noktayı belirtecek olursak, öncelikle, Bergama-Ovacık’ta maden sahası dağlarda, çöllerde değil, yerleşim birimlerinin tam ortasında ve yeraltı sularının üst katmanında yer almaktadır. 1 gr. altın için yaklaşık bir ton kayanın un haline getirileceği işlemler sonucu oluşacak toz ve gürültü sağlık için belirlenen azami sınırın üzerinde olacaktır. Ayrıca oluşacak toz bulutunun hâkim rüzgârların etkisi ile çevredeki ormanlar ve tarım ürünlerini olumsuz etkileyeceği saptanmıştır. Yılda en az iki hasat alınan, köylülerin ifadesi ile “insandan başka her şey yetişen” 45.396 hektar tarım arazisine sahip Bergama’da zeytin, pamuk, tütün, çam fıstığı, buğday gibi ihraç ürünleri yetişmekte. İzmir ve çevresinin bakliyat ihtiyacının % 30’u yöre topraklarından karşılanmaktadır. Maden işletildiği takdirde siyanürlenen 2.5 milyon ton verimli toprak yitirilecek, maden çevresindeki flora ve fauna hemen hemen yok olacak, yetişebilen ürünler ise atık barajından buharlaşacak, toprağa sızabilecek zehirli kimyasalların etkilerine marûz kalacaklar. Maden için günde 1000 metreküp su (yani Bergama suyunun onda biri) kullanacağını bildiren firmanın su açısından en zararlı etkiyi atık barajları ile gösterebileceğine dikkat çekiliyor. Firmanın, yönetmelik Çevre Bakanlığı’ndan çıkmadan önce, kendi danışmanlarının da yer aldığı bir kadroya yaptırdığı Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda 160.000 metrekarelik alana bırakılacak atıkların etkisinin 50 yıl kadar süreceği belirtiliyor. Firmanın yöre topraklarının alüvyon topraklar olmasından dolayı, atık barajından kimyasalların sızmasını önlemek amacı ile döşemeyi taahhüt ettiği iki kat kil ve 1 kat jeomembran tabakası da güvence vermiyor. Zira teknik açıdan % 100 geçirimsizlik mümkün değil, şiddetli yağmurlar sellerle baraj taşabilir (örneğine geçtiğimiz günlerde Kütahya’daki kül barajının taşarak çevresindeki tüm canlılığı öldürmesi ile tanık olduk) en önemlisi de 1939’da 9 şiddetinde bir deprem geçirmiş. 1. derece deprem bölgesi Bergama’da orta şiddetli bir depremde baraj çatlayıp çökebilir, bunu ne önlemek, ne de tahmin etmek olası...

İnsan sağlığı açısından ise; çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün kullanımı, işletmenin her aşamasında yaşamı tehdit altına alıyor. Tehlike eşiğinin altında kabul edilen düşük dozlara sürekli marûz kalan maden çalışanları ve yöre sakinlerinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklar görülebiliyor. (Etibank’ın Dulkadir Köyü mevkiinde işlettiği gümüş madeni çevresindeki köylerde normalin üstündeki ölüm ve hastalık nedeninin sulara, toprağa karışan siyanür ve diğer zehirli bileşikler olduğu Osmangazi Üniversitesi raporlarında kanıtlandı.)

TC’nin madendeki kâr payı yüzde 10. Tarihî ve turistik değeri bulunan Bergama’da tarım ve turizm oluşabilecek olumsuz propagandadan mutlaka etkilenecek, firma ise ironik bir biçimde, Bergamalılar’a dağıttığı broşürde, altın madenciliğinin turizmi arttıracağını, madeni ziyaret edecek turistler için “seyretme platformları” inşâ edeceklerini beyan ediyor. Aynı broşürde yöre halkından 350 kişiye iş sağlayacağını bildiren firmanın hazırlattığı ÇED Raporu, 15’i yabancı, 117 personelden söz ediyor.

Madenin işletme süresi ve sonrası kontrolörü ise belirsiz olup, örtük biçimde firmaya havale edilmiştir. Herhangi bir kaza ve afet sonucu oluşacak zararın tazmin edici muhatabı belirsiz olup, bu noktada, Türkiye’nin maden kazalarında dünyada birinci ülke olduğunu hatırlamak faydalı olacaktır.

Bergamalıları, öğrendikçe sokağa döken tüm bu sebeplerden ve yaşanan irili ufaklı pek çok kazadan dolayı siyanür ile altın aranması şaibeli ve istenmeyen bir işletimdir. Avrupa Parlamentosunun 17 Kasım 1994 tarihli kararınca (oy kullanan 172 ülkeden 170 kabul, 2 çekimser oy ile) siyanür ile altın aranması üye ülkelerde yasaklanmış, Türkiye’de de yasaklanmasına yönelik tavsiye kararı çıkartılmıştır.

TC’nin imzasının olduğu 1990 Berge Anlaşması uyarınca çevreye olumsuz etkilerde bulunabilecek işletmelerde yöre halkının onayının aranması şarttır. Yurttaşına danışma geleneği bulunmayan devlete, Bergamalılar demokrasi dersi vererek sekizköyde muhtarlık ve belediyenin katkılarıyla gerçekleştirdikleri referandumla “biz istemiyoruz, yapamazsınız” mesajını gönderdiler. Çıplak yürüyüşler, açlık grevleri ile tırmanan süreç 23 Nisan’da binlerce köylünün şantiyeyi basması ile bir ay beklemeye alındı. Yürütmeyi durdurma kararının ardında büyük bir şenlikle zaferlerini kutlayan köylüler mücadelelerinin karşılığını görmenin mutluluğu içindeler.

Bergamalılar’ın bir ders de halka, köylüye “inerek” bilinç taşıma, harekete geçirme sevdalılarına verdiğini düşünüyorum. Politikacıları peşlerinde koşturarak, “bizim derdimizi ne siz, ne bilimadamları bizden iyi bilebilirsiniz. Biz yol göstermenizi değil, yoldaşlık etmenizi istiyoruz” diyen Bergamalıları sevgiyle anıyorum.

ASLI DELİKARA