Neoliberalizm Tıkandı, Bilişsel Kapitalizm Verelim

Covid-19 dünya çapında bir salgın. Ne ilk, ne son tarihteki. Can alıyor. Matematik ve eğriler korkutuyor. Henüz Kök-L mi yoksa Kök-S hücrelerden mi geçtiği bilimsel olarak kanıtlanmadı. Virüs sürekli mutasyona uğramaya devam ediyor ama yine de aşı umudu var. Virüsün geçirdiği mutasyonların yapay mı (insan eliyle) yoksa doğal yollardan mı gerçekleştiğini bilmiyoruz. Pasteur Enstitüsü’nün (yalan yanlış haberlerin ayyuka çıktığı bu kakofoni ortamında nispeten(!) güvenilir bir kaynak olarak alırsak) resmî internet sitesinde yayımladığı habere göre, virüsün insanlara memeli bir hayvan aracılığıyla yarasalardan geçmiş. Bu memeli hayvanın Pangolin olduğu yönünde bir şüphe var ancak bu henüz sadece bir hipotez.  

Dünya genelinden Fransa özeline hızlıca gelirsek karşımızda yaklaşık bir buçuk senedir halkın rızasını alamayan, rıza almakta zorlandıkça anayasanın kuytuda kalan yırtıklarını zorlayan bir hükümet var. Etrafı bilinmeyen, tanınmayan insanlarla, ki bu bilinmeyen, tanınmayan insanların etrafı da yine bilinmeyen tanınmayan insanlarla çevrili bir cumhurbaşkanı. Sarı Yelekler Hareketi’nin ülkeyi iç savaştaymış görünümü veren fotoğraflarından sonra, emeklilik sisteminin altına bomba koyan reformlara direnen sendikaların hareketi, Alain Badiou’nun tabiriyle sihirbazın şapkasından son çıkan tavşan Makron hükümetini zorladıkça zorluyor. 1980’lerde yapamadığı neoliberal dönüşümü, kırk sene sonra tam da neoliberalizm çatlarken yapmaya çalışan bir hükümet. Acaba ülkeyi yönetenleri yetiştiren bu elit okullarındaki müfredat demode, biraz değiştirsek mi dedirtiyor kimilerine. Hapishaneler, hastaneler (özellikle acil servis), avukatlar ve öğretmen grevleri birbirini izliyorken bir anda covid-19 ev hapsi tüm bu tabloyu düzledi. Suyu bıçakla kesti!

Gidin evinize ve sakın çıkmayın demeyi en çok istediği zamanda hükümetin ekmeğine bal sürdü. Sokaklardaki kemikleşen ajitasyonu defetmek için bundan güzel bir ortam istesen olmazdı. Sanki su bıçakla kesilebilirmiş gibi... Kapitalizmin, toplumun atomizasyonu projesinin son aşaması bu sayede tamamlanmış oldu. Hayatı yok ederek hayatı kurtaralım!

Savaştayız! Canavar geliyor! Sakın çıkmayın! Şu âna kadar salgın nedeniyle toplam ölüm Fransa’da 1.100 (25 Mart 2020). 2003 yılındaki aşırı sıcaklarda toplam 10.000 kişi hayatını kaybetmiş. Diğer yandan, her iki günde bir hayvan yetiştiricisi Fransa’da intihar ediyor yaklaşık on yıldır, bahseden yok.

Etienne Balibar’ın 18 0cak 2020’de özel bir ticaret okulunda Avrupa Birliği üzerine verdiği bir konferansta kullandığı bir ifadeyi ödünç alırsak, bireylerin tek başlarına şiddetle cıscıbıldak baş başa kalmalarına karşılık gelen son kertede şiddet bu ev hapsi durumuna da uyuyor. Hastaysanız da evden çıkmayın, hastalığınızla ailenizle kalın. Çocuğunuza eşinize bulaştırabilirsiniz ama o kadar! Test yapamıyoruz kusura bakmayın. Sadece ölmeden biraz önce gelin, yer varsa bakarız. Ama ne kadar ilginçtir ki birilerinin evden çıkmaması için diğerlerinin mutlaka evden çıkması gerekiyor. Süpermarketlerde çalışan kasiyerler, çöp toplayıcıları ya da sokakta, evden çıkma izin belgesini doldurup imzalamadan çıkanlara ceza kesmekle görevli binlerce polis, doğuştan bağışıklık kazanmış ve asla virüsü başkasına geçiremeyecek seçilmişlerden mi oluşuyor?

Bilgisayarınızla evden tele-çalışma yöntemiyle işinize devam edin deniyor sürekli. Ama evden bilgisayarı ile çalışabilecek beyazlıkta yakalı çalışanların toplam proletarya içindeki payı nedir? Bu durum, 20. yüzyıl başında Avrupa, mesela Belçika’daki dantel tekstil işçilerini hatırlatıyor. Evden 18 saat çoluk çocuk, ailecek çalışan ev işçileri. 

Bütün dükkânlar kapalı. Ne güzel! Ama Amazon açık. Amazon hangarlarında idrar yapma hakkı ellerinden alınmış çalışanların virüs kapma ya da bulaştırma riski yok anlaşılan. Köyden kente gelen üretici köylünün, domatesini patatesini sattığı açık halk pazarları yasak ama bütün süpermarketler açık. Restoranlar kapalı ama ne kadar ilginçtir ki uber-yemek platformları açık. Tost almak istediğinizde hayır diyor kebapçı. Aplikasyondan geçin! Beyefendi karşınızdayım. Tost burada, para burada. Oturup yemeyeceğim, sadece alıp götüreceğim: Hayır, yasak Madame! Restoranın önünde beş Afrikalı derme çatma bisikletleri ve ellerinde geniş ekranlı telefonlarıyla bir algoritma tarafından dağıtılacak işi bekliyorlar. Bu arada kâğıt parayı kimse istemiyor. (Danimarka tamamen kâğıt metal paradan çıkıyor).[1] Çok pis. Mümkünse temassız ödeme Madame! Temassız ödeme, temassız aşk, temas etmesin kimse kimseye. Tüm temaslar aplikasyonlar üzerinden. Bazı yetişkinler, ölüm haberi gelen yaşlı anne babalarının cenazesini virüs bulaşır korkusuyla almaya gelmiyorlar diye yakınıyor bir hastabakıcı. Temassız cenaze. Tüm eğitim müfredatı internet üzerinde artık. Peki, o zaman öğretmenlere maaş vermeye ne gerek var dese birileri? Herkes internetten eğitiliyor nasılsa. Sınavlar platform üzerinden. Temassız eğitim. Temassız yaşam!

Paris’te bale öğretmeni çifte kanser bir arkadaş telefonda. “Biyopsi yapılacaktı ama ne olduysa jinekoloğum beni bir servise gönderdi. Bu servis telekonferans ile beni muayene edecekmiş,” diyor üzüntülü bir sesle. Harika. WhatsApp üzerinden biyopsi nasıl yapılacak? Sonra telefonla o anda yemekte olduğu güzel salatanın ve şişesi x avro olan şarabın fotoğrafını gönderiyor. Aynen Lars Von Trier’in Melankolia filmindeki son sahneyi hatırlıyorum. Meteor dünyaya yaklaşırken Charlotte Gainsbourg’un son arzu olarak şarap içmek istemesi gibi…

Hanehalkları, devletler, kamu ve hiç kimsenin bahsetmediği kamu borcundan katbekat fazla özel sektör borcu, 2008’e neden olan toksik ürünlerin finansal bünyedeki varlığı ile zaten can çekişen kapitalizm yoluna kaldığı yerden kalan sağlar bizimdir ile devam edecek gibi duruyor… Şimdi su bıçakla kesildi ve tüm bu pürüzler düzlendi. Ergin Yıldızoğlu’nun 19 Mart 2020 tarihli yazısında dile getirdiği gibi bu covid-19 ortaya çıkmasaydı icat etmek gerekecekti!

Fiziksel gerçekliği sanal gerçekliğe geçiriyoruz da tersini nasıl yapacağız ihtiyaç duyulduğunda? Hapse tıkıldığımız yerden veri üretmeye (big data olmadan yapay zekâ diye bir şey yok) ve bu verileri her birimiz kendi rızamızla sürekli ekliyoruz, aaa bedavaymış dediğimiz her üründe avanak av oluyoruz, ava gittik zannederken avlanıyoruz. Profil oluşturmaya ve internet sitesi şifreleri yaratmaya artan bir hızla devam ediyoruz. Deleuze’ün dediği gibi artık slogan parola (mot d’ordre): (internet) şifresi (mots de passe). Haydi Bastille’e değil! Profilinizi oluşturun, şifrenizi yaratın ve kullanım şartlarını kabul edin. Özel hayatınıza saygılıyız!

Yann Moulier Boutang’ın 2008’de bahsettiği “Bilişsel Kapitalizm”e geçiş için ne kadar da güzel bir ortam oluştu. Şimdi kapitalizmin bu bilişsel aşaması testte! Neoliberalizm tıkandı, “Bilişsel Kapitalizm” verelim!


[1] Buradan hemen halen kullanılan kripto-paralar ve bu teknolojinin sürdürülebilirliği ve teknik sıkıntıları geliyor insanın aklına.