Feminist Odalar (X): Feminizm ve Tiyatro

Susun! Dünya Tutulduğundan Bu Yana Üç Yüz Yıl Sayılmadık!

Venüslü Kadınların Serüvenleri, 1965’te TRT’nin arkası yarın kuşağında yedi gün boyunca peş peşe yayınlanan, Sevgi Soysal’ın oyunlaştırdığı feminist bir distopyadır. Çalışma arkadaşı Erman Okay’ın radyoda dinlediği andan itibaren dikkatini çeken, Sevgi Soysal’la birkaç kez oyunlaştırılması için birbirlerinin masasına götürüp getirdikleri metin, en sonunda Sevgi Soysal’ın, “Bu, tek sende, al bakalım bir bak, belki sahnelersin…” önerisiyle yönetmenine de kavuşmuş olur. 1983 yılına kadar Erman Okay’da kalan oyun, 12 Eylül’ün ardından Almanya seyahatinde bavulunda bulunan belge ve kitapların arasında ilk ve önemli yolculuğuna çıkar. Münih’te Theater der Jugend adlı bir gençlik tiyatrosunda 5-6 kez sahnelenir.

1980’li yıllarda Venüslü Kadınların Serüvenleri yeniden dolaşımdadır. Oyun 4 Kasım 1983 tarihinde Münih’te Erman Okay tarafından birden çok kez sahneye konulurken, 1986’da Türkiye’de de Sanat Olayı dergisinde oyundan bazı bölümler yayımlanır. Aynı sayıda kadın edebiyatçılarla bir soruşturma düzenlenir. İnci Aral ile Pınar Kür, metni yazarın ilk çalışmalarından biri, çıraklık dönemi ürünü olarak değerlendirir. İnci Aral’a göre “heyecanla ama çalakalem yazılmış, yeterince üzerinde durulmamış, duygu yükü zayıf, salt bilinçle sorunlara yaklaşan, bilgiçlik kokan” bir metindir. Pınar Kür’e göre oldukça “İlkel bir Brecht uygulaması, öykülerindeki ustalıktan uzak, diğer yapıtlarındaki düşünce derinliğinden, kişilik zenginliğinden, anlatım inceliklerinden” yoksundur. Ayla Kutlu ise metne biraz daha nüfuz etmeye, Sevgi Soysal’ın bu oyunu yazarken neyi amaçladığını, kadın erkek arasındaki ilişkinin toplumsal gerilimlerini anlamaya gayretlidir. “Tek acıklı söz etmeden oluştuğu bir trajedi” olarak tanımladığı bu oyunda Sevgi Soysal’ın üslubundaki “zehir gibi şeylere gülerek bakan o bildik yanı”nı arayıp bulur.[1]

Venüslü Kadınların Serüvenleri Türkiye’de sahneledi mi diye bir soruşturma yaptım, bilgi edinemedim. Didem Ardalı Büyükarman’ın İsyankâr Neşe: Sevgi Soysal Kitabı adlı derleme kitaptaki makalesinde oyunun Türkiye’de sahnelenmediğini belirtilir. Bu yazı belki de oyunun Türkiye’deki serüveni açısından bilgi edinmemize yardımcı olur. Oyunun İstanbul’da sahnelendiğini anımsayan bir arkadaşım net bilgilere sahip değildi. Feminist tiyatrolara, tiyatro yönetmenlerine ve oyuncularına çağrımız olsun, hem yeniden sahnelenmesi hem de daha önce sahnelendiyse bilgilerin paylaşılması[2] için…

Oyunun Girişinde Yalnızca Erkekleri Sayan Numaratör

“4 Kasım 1983’te perde açan oyunun sahne düzeninde ortada fallik kocaman bir anıt vardır ama Okay’ın gözünde asıl başarılı fikir, girişe koydukları 4 numaratör olur. Oyunu seyretmeye gelenlere kaç kişisiniz, diye sorulur ama sadece erkeklere numara verilir.”[3]

Sahne, bir erkeğin kadının başına bağlı halatın ucunu rahatlıkla çekebildiği, erkek önde, kadın arkadayken açılır. Sofitadan bir tabela iner, üzerinde “Venüs’te Sayım” yazmaktadır.

Venüslü Kadınların Serüvenleri açılış sahnesinden finale kadar kadınların niceliksel/niteliksel sayımını, çelişkileriyle birlikte kolektif kadın düşünüş biçimlerini, mücadelelerini işler. Bu mücadelede kadınlar her zaman hemfikir değillerdir. Ataerkinin baskısı arttıkça onlar da aralarında bölünürler. Yukarıda aktardığım 1980’lerde oyun üzerine yapılan soruşturmada kadın yazarlar, henüz feminist hareketin yeni geliştiği bir dönemden geçmekteyken, -Ayla Kutlu, Pınar Kür ve İnci Aral’ın yorumlarında da cisimleşen- kadınlar arasındaki fikir ayrılıkları, aslında oyunun da işlediği temel izlekler arasındadır.

Oyunun girişinde Erman Okay’ın kullandığı yalnızca erkeklerin sayıldığı numaratör, kadınların yok edilmiş tarihinin simgesi olarak en az oyundaki anıt (fallik nesne) kadar seyircilerin ve okurların zihninde iz bırakır. Erkeğin efendiliğinin, iradesinin, hükmünün de simgesi olan anıtın, oyun girişindeki izdüşümü olarak numaratörün konulması, metnin tekrar okuması açısından “hakikatten gerçekliğe düşürülme” girişimi olarak yorumlanabilir.

Kadınların Tarihindeki Feminist Simgeler

Hâkim ataerkil kültüre alternatif bir kültürün yaratımında, geleneksel -eril- tiyatroya alternatif gelişen feminist tiyatro, kadınların kendi aralarındaki kültürel imgelere ve ritüellere yönelik araştırmalar[4] sonucunda ortaya çıkan simgelere dikkatle bakar. Bu bakış kadınların ezilen pozisyonundan ziyade güçlü ve mücadeleci bir biçimde tasvir edildiklerini gösterir. Feminist cadılar veya tanrıçalara tapanlar, erkek egemenliğinin tüm tarih boyunca ortaya çıkan şiddet edimlerinden -tecavüzün acısı, travması- konusunda da ritüeller yaratmışlardır. Z. Budapest tecavüzcüyü büyülemek için yapılan bir ritüeli şöyle anlatır:

Ay batarken penise benzeyen siyah bir mum alın ve üzerine tecavüzcüye olmasını istediğiniz şeyi yazın, Ana Tanrıça resminin önündeki sunakta bulunan kazık yağı ve idrarla yağlayın. Mumu yakın, Hekate’ye ilahi okuyun, mum yanarken tecavüzcüye neler olabileceğini hayal edin ve bilin ki “Tecavüz ataerkinin temelidir”.[5]

Penise benzeyen, üzerine not düşülmüş, kazık yağı ve idrarla yağlanmış mum, Sevgi Soysal’ın metninde büyük bir taş anıt olarak karşımıza çıkar. Sayılmamanın belgesi taş bir anıt…

Yaşlı Bilge: Susun!

  1. Kadın: Hadi baştan sayalım.

KADIN: Saymakla olmaz.

  1. Kadın: Niçin?

KADIN: Olmaz işte. İhtiyar! Yanında bana da yer ver.

Yaşlı Bilge: Ne yeri?

KADIN: Bana, kadınların bilgesine yer ver.

Yaşlı Bilge: Kadından bilge olur muymuş?

KADIN: Olur.

Yaşlı Bilge: Hani?

KADIN: İşte ben.

Yaşlı Bilge: Konuş.

KADIN: Biz kadınlar düşündük. Düşündük ve diyoruz ki, sayılmıyorsak, saydırırız.

Yaşlı Bilge: Nasıl?

KADIN: Yaptıklarımızı anıta yazılmaya değer bulmuyorsanız, biz de onları yapmayız.

Yaşlı Bilge: Ne?

KADIN: Anıta geçecek önemi olmayan işleri niye yapalım? Niçin doğuralım? Niçin emzirelim bebeklerimizi? Niçin büyütelim? Niçin pişirelim av etini? Ve niçin sürdürelim hayatı savaşa giden erkeklerimiz yerine?

Yaşlı Bilge: Peki sizler ne yapacaksınız?

KADIN: Anıta geçecek kadar önemli işleri. Sizin yaptıklarınızı.

Yaşlı Bilge: Sizin yaptıklarınız kim yapacak?

KADIN: Gerekliyse siz yapın.

Kadınlar: Ve sayılmayın![6]

Sevgi Soysal, Türkiye’deki feminist hareketin 80’li yıllara damgasını vuran, annelik, cinsellik ve doğurganlık rollerinin sorgulanması gibi temel tartışmalara, ölümünden sonra yayımlanan Venüslü Kadınların Serüvenleri adlı oyunuyla, Tante Rosa’daki öğrenen ve sorgulayan tikel kadının, kolektif ve mücadeleci bir evrensel kadınlığa doğru evrilmesini sağlayarak katılır.

Tiyatroda feminist yazar, toplumsal cinsiyeti ve kadınlık rollerini yeni baştan keşfedebileceği bir laboratuvarda çalışır. Eski Yunan ve Roma sokaklarında, pazar yerlerinde ve tiyatro önlerinde ilk gösterileri yapan kadın mim sanatçılarından bu yana, metinlerini bedenleriyle üreten kadınların giderek “oyun yazarı” kimliğini edindikleri günümüze gelene kadarki süreçte, Halide Edip Adıvar’dan Adalet Ağaoğlu’na, Nezihe Meriç’ten Sevgi Soysal’a uzanan tiyatro edebiyatı, feminist edebiyat eleştirisinin çalışma nesnesi olarak seçtiği önemli bir alan haline geldi.

Venüslü Kadınların Serüvenleri’nin açılışında, kadını başından bağlı halatla sürükleyerek sahneye çeken erkek, oyunun sonunda şöyle görülür: “Soldan ERKEK halatı çekerek çıkar. Halatın ucuna da KADIN asılır. Karşılıklı çekişirlerken KADIN halatı koy verir, ERKEK yere yuvarlanır. Oyun biter.”[7]

Kadınların yazdıkları, oynadıkları, kostümlerini hazırladıkları ve yönettikleri oyunlar bitmedi, tekrar tekrar yorumlanacaklar veya ilk kez sahnelenecekler.


[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2019/07/18/erkeklik-oldu-mu-venuslu-kadinlarin-seruvenlerinde-toplumsal-mutabakat-olarak-erkeklik

[2] İletişim için: [email protected]

[3] Sevgi Soysal, Venüslü Kadınların Serüvenleri: TRT Günleri, İpek İpek Şahbenderoğlu (der.), İletişim Yayınları, İstanbul, 2017, s. 21.

[4] Bazı feminist tiyatro gruplarının eserleri de bu fikirlerin etkilerine örnektir. Örneğin Crub’a göre, Kansas City Missouri’deki Actors Sorority Theatre [Oyuncular Derneği Tiyatrosu] tarafından icra edilen Lidya E. Pinkham’ın Âdet Gösterisi (1979) “şiddete bulaşmadan kanın sihrini” kutlar. New York Ithaca’daki Afacan Mim Kumpanyası tarafından hazırlanan Aybaşı Piyesi (1980) bir rahim ve bir tampon arasındaki ilişkiyi mizahi bir dilde anlatır.

[5] Sue-Ellen Case, Feminizm ve Tiyatro, çev. Ayşan Sönmez, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 114.

[6] Venüslü Kadınların Serüvenleri: TRT Günleri, s. 48-49.

[7] A.g.e., s. 108.