7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun, 31 Aralık 2020 tarihli 3151 sayılı 5. mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı. Aslında istisnai olan, zorunlu ve acil durumlarda yayımlanan mükerrer[1] şerhli Resmî Gazete basımı, bu “istisnalar kaidesi” kuralı gereği, artık çok sıklıkla başvurulan bir yöntem oldu.
Mükerrer sayıda yayımlanan 7262 sayılı yasa, 16 Aralık 2020 günü Adalet Komisyonu’na sevk edilmiş, taslak metin 17 Aralık’ta komisyon üyelerine tebliğ edilmiş, 18 Aralık’ta meclis komisyon toplantısı çağrısı yapılmıştır. Yasa, 27 Aralık’ta da meclisten geçmiştir.
Her yasal düzenlemenin temel metin olan Anayasa’ya uygun ve alanı düzenleyen diğer mevzuatla da uyumlu olması hukuki güvenlik hakkı kapsamında haklı bir beklentidir.
Yasa metinleri yürürlüğe girmesi (Resmî Gazete’de yayın) ile birlikte icrai hale gelir ancak düzenlediği alana etkisini, asıl olarak uygulama ile gösterirken; bazı dönem yasaları, idari veya genel düzenleyici işlemler (yönetmelik, tebliğ, CB kararnameleri vb.) ise etkisini uygulanmadan gösterebilir. Yasa teklifi gündeme gelir gelmez, düzenlediği alanda etkisini gösterir. Bir nevi tehdit, tenkil içerikli önleyici amacı olan öncelikli düzenlemelerdir. Konuşulduğu anda başınıza neler geleceği film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer. Yasa çıkmadan sizi murat ettiği yönde dizayn etmeye başlar.
Muktedirin kural yığıcı ve koyucu olduğu, kuvvetler ayrılığı ilkesinin silikleştiği yönetimlerde, ilgili metnin meclisten geçmesi ve Resmî Gazete’de yayımlanması sadece bir usul işleminin tamamlanmasıdır.
7262 sayılı sözde Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun, bu amaçla yapılmış torba yasa olarak bu nitelikte bir düzenlemedir. Kamuoyu haklı olarak kitle imha silahlarının finansmanının önlenmesini değil, sivil toplum örgütlenmelerine yönelik istibdat kurallarını tartıştı.
Teklif gerekçesinde, kitle imha silahlarının (nükleer, kimyasal ve biyolojik nitelik taşıyan silahlar) yayılmasının finansmanının önlenmesini temin etmek için etkili, caydırıcı ve orantılı adli ve idari yaptırımların getirilmesi, bu konudaki BMGK kararlarına uyum sağlanması, yaptırım kararlarının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve terörizmin finansmanı suçlarının tespiti ve bağlantılı suç ağlarının ortaya çıkarılmasının amaçlandığı yer alıyor.
Türkiye’nin 1991 yılında üye olduğu Mali Eylem Görev Gücü (FAFT) 2019 değerlendirme raporu gereği Türkiye’nin Gana, Kamboçya, İzlanda, Pakistan gibi ülkelerin de bulunduğu gri listeye alınma ihtimali bulunduğu anlaşılıyor. Muhalefet şerhleri içerisinde, FAFT’nin tavsiye kararları arasında bulunmasına rağmen Türkiye’de siyasi nüfuz sahibi kişiler ve yakınları tarafından gerçekleştirilen işlemlerin yasa kapsamına alınmaması, hükümete yakın birçok kişinin korunduğuna dair eleştiriler yer almış, Rıza Sarraf’ın kara para aklamadaki rolüne değinilmiştir.
Bir kanunla yedi kanunda değişiklik getiren yasa metninin gizlenmeyen asıl amacının, dernekler ve sivil toplum kuruluşlarını İçişleri Bakanlığı’nın denetim ve gözetimine bağlamak olduğu anlaşılıyor.
2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’na getirilen düzenleme ile denetim görevi kapsamında hiçbir kurum ve kuruluşun bilgi ve belge vermeyi reddedemeyeceği, Kişisel verilerin Korunması Hakkında Kanun (KVKK) da dahil diğer kanunlarda yazılı hükümlerin de bu başlıkta dikkate alınmayacağı açıkça düzenlenmiştir.
Düzenleme ile, Anayasa’nın 33. maddesine[2], Medeni Kanun’un 56. ve devamı maddelerine, 5253 sayılı kanunun 3. maddesinde yer alan dernek kurma ve faaliyette bulunma hakkına ciddi sınırlamalar getirilmiştir.
5253 sayılı Dernekler kanununun 3. maddesinde yapılan düzenleme ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53.maddesinde belirtilen süreler geçmiş veya affa uğramış olsa bile; 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlar ile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından mahkûm olanlar derneklerin genel kurul dışındaki organlarında görev alamayacak, dernek organlarına seçildikten sonra yukarıdaki suçlardan mahkûm olanların görevi sona erecektir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlar kapsamında olmakla, terör örgütü propagandası dahil bu suçlardan ceza almış olanlar (adli sicil kaydında bu cezalar silinmiş olsa bile) dernek yönetim ve denetim organlarında yer alamayacakladır.
Artık nasıl bir kapsamda denetim yapılması planlanıyorsa, denetimlerde mülkiye müfettişlerinin sayısının yetersiz kalabileceği gerekçesi mülki idare amirinin (valilik ve kaymakamların) görevlendireceği, diğer kamu görevlilerinin de denetçi yapılabileceği teklife eklenmiştir. Yine gerçek ve tüzel kişiler denetim kapsamında KVKK’daki sınırlara bağlı kalmadan tüm bilgi ve belgeleri sunmak zorunda olup aksi halde ciddi oranda idari para cezalar ile karşı karşıya kalacaklardır.
Dernekler Kanunu 20. maddeye göre, gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda, mülki idare amirinin yazılı emri bulunmadıkça, kolluk kuvvetleri, dernek ve eklentilerine giremez, arama yapamaz ve buradaki eşyaya el koyamaz.
7262 sayılı yasa metninde, yapılacak denetimlerde kolluk kuvveti mensuplarının görevlendirilemeyeceği yazılmıştır. Denetimle de görevli olan mülki idare amiri veya görevlendireceği bir kamu görevlisinin denetim için dernek binalarına girerken, aynı zamanda 20. maddedeki yetkisini de kullanarak kamu düzeninin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi nedenlerinden birine bağlı olarak arama ve el koyma işlemi yapmasında ne engel olacaktır? Arama işlemlerinin sonradan yargı denetimine sunulması zorunluluğu var ise de, siyasi iradenin etkili olduğu işlem ve eylemlerde yargının hukuki denetim görevini yapmaktan kaçındığı da artık istisnasının görülmediği bir haldir.
Kayyım da Atarız, Parasını da Ödettiririz!
En çok tartışma yaratan bölüm ise 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 30. maddesine eklenen 30/A maddesi oldu.
Görevden uzaklaştırma ve kayyım atama yöntemi sadece kamuya yararlı dernekler için ve ancak hapis cezası verilmesini gerektiren suçların işlendiğinin tespit edilmesi halinde (kesinleşmiş mahkeme hükmü) öngörülmüş iken kamuya yararlı statüsünde olmayan dernekler açısından çok daha hızlı ve kolay uygulanabilir hale getirildi.[3]
Düzenleme ile, bir derneğin faaliyeti çerçevesinde, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlar ile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından dolayı derneğin genel kurulu dışındaki organlarında görevli olanlar veya ilgili personel hakkında kovuşturma başlatılması halinde bu kişiler veya bu kişilerin görev yaptığı organlar geçici bir tedbir olarak içişleri bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilecek. Dolayısıyla kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü olmadan bu kişiler hakkında karar verilmiş olacak ve masumiyet karinesi bir kez daha çiğnenecek.
Birinci fıkrada belirtilen tedbirin yeterli olmaması ve gecikmesinde sakınca bulunması durumunda içişleri bakanı, derneği geçici olarak faaliyetten alıkoyabilir. Alıkoyma kararı sonradan mahkeme denetimine sunulur.
Dernekler Kanunu 27. madde hükmü gereği dernek merkezinin bulunduğu ilin valisi ise sulh hukuk mahkemesine başvurarak kayyım atanmasını talep eder; dikkat edin, “edebilir değil”. Mahkeme bir hafta içinde, öncelikle dernek üyeleri arasından görevden uzaklaştırılanların sayısı kadar kayyım atanmasına karar verir ve bu kararda kayyımın görev ve yetkileri ile dernek tarafından kayyıma verilecek ücret de belirtilir. Kayyımın ücreti de dernek hesabından ödenir.
İlgililerin her zaman mahkemeden alıkoyma kararının kaldırılmasını talep etme hakları vardır. Bir hakkın yasada yer alması, tabii ki etkin kullanılabileceği anlamına gelmez. Yargıyı tehdit etmekten, talimat vermekten çekinmeyenlerin kararına karşı hangi yargı merci hukukilik denetimi yapacaktır diye düşünebilirsiniz, haklı olarak.
Sivil Örgütlenmeyi Önleyici ve Caydırıcı Para Cezaları
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 43/A maddesine ek yapılarak terörizmin finansmanı ile suçlanan dernekler hakkında, soruşturma veya kovuşturmanın süreçlerinin beklenmesi gerekmeden, 50 milyon TL’ye kadar idari para cezası da verilebileceği hükme bağlanmıştır.
5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yapılan değişiklik ile, tutulması zorunlu olan defter ve belgelerin, gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsa dahi elde olmayan bir nedenle okunamayacak hale gelmesi veya kaybolması halinde, öğrenme tarihinden itibaren on beş gün içinde dernek merkezinin bulunduğu yerin yetkili mahkemesine zayi belgesi almak için başvurmayan veya bu belgeyi denetim sırasında ibraz edemeyenler üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır hükmü ile dernek yöneticilerine ağır bir sorumluluk yükleniyor, kasti olmayan şekli eksikliklerde dahi üç aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Yoğun baskılar nedeniyle yönetiminde yer almanın risk almak demek olduğu sivil toplum kuruluşlarındaki bürokratik süreçler dahi kriminalize hale getiriliyor.
Aklama ve terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesindeki usule göre malvarlığı değerlerine el konulabilecek. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu karar savcı tarafından verilebilecek. Terör kapsamındaki suçlarda uygulamada, savcılık kararlarının artık sonradan imza atılan kolluk kararları olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Dernekler başlığında Anayasa’dan sonraki düzenleme niteliğinde olan, 2001 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda derneklerin faaliyetlerinin durdurulmasına dair tek düzenleme 89. maddede yer alıp derneğin amacı kanuna veya ahlâka aykırı hale gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkemenin, derneğin feshine karar verebileceğine ilişkindir.
Bu kanunun dernekler ve sivil toplum üzerinde neler yaptığı, KAOS-GL ve STGM tarafından bir rapor halinde kamuoyuna sunuldu bile. Sivil toplumun bu tenkil yasasına cevabı sadece KAOS-GL ve STGM tarafından yazılan raporlarla okunmadı. Bu yasanın SMA hastaları hakkında kampanya yapan bir sivil toplum örgütünü bile temkine yönelten, korkuya sürükleyen, sivil toplum örgütlüğünden çıkaran bir yasa olduğunu şuradaki çekinceden ve geri adımdan görmek mümkün: “31 Aralık 2020 tarihli ve 31351 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7262 No’lu Kanun gereğince süreç netleşinceye kadar çocuklarımızla ilgili paylaşımlara ara veriyoruz.”
Muhbir Avukat Düzenlemesi
5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine yapılan ekleme ile, savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinin birinci fıkrası ile alternatif uyuşmazlık çözüm yolları kapsamında ifa edilen meslekî çalışmalar nedeniyle edinilen bilgiler hariç olmak üzere avukatları, müvekkilleri ile ilgili bilgi-belge verme yükümlüsü haline getirmiştir. Savunma hakkı güvencelerine aykırı biçimde avukata, “şüphe” üzerine müvekkilini (yasada “müşteri” deniyor) ihbar yükümlülüğü getiriliyor. İhlal halinde ise bir yıldan üç yıla kadar hapis ve ağır para cezaları öngörülüyor.
Teklifin Adalet Komisyonu görüşmelerinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği yanında, ne yazık ki iktidarın bu hukuk dışı metnini meşrulaştırmanın aracısı haline gelen Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) temsilcisinin de yer aldığı anlaşılıyor. TBB’nin konuya dair olumlu veya olumsuz herhangi bir açıklamasına rastlanmıyor. Gözden kaçırmış olmayı umut ederiz.
İnternet üzerinden el yapımı ürünler satarak geçimini sağlamaya çalışan bir kadının ailesinde terör örgütü üyeliğinden ceza alanlar üzerinden değerlendirilip terör finansmanı ile suçlayan idari ve yargısal pratikte kadın, çocuk, LGBTİ ve diğer hak alanlarında çalışan dernek ve sivil toplum kuruluşlarının tanımlı yasal biçimlerde faaliyet yürütmelerinin oldukça zor olacağı açıktır.
Bu düzenleme ile, hak ve özgürlükler alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ve derneklere, özellikle yurtdışı fon ve projeler ile çalışma yürütenlere, artık doğrudan İçişleri Bakanlığı’nın gözetiminde oldukları, bakanlığın geniş kolları arasında yasal olarak hep açık, fiilî olarak ölü kuruluşlar şeklinde yaşamlarını sürdürebilecekleri ihtar edilmiş oldu.
İçişleri bakanının, yasanın STK’ların İslîmi çalışmalarını asla engellemeyeceğini, buna önce kendisinin karşı çıkacağına dair açıklaması kanunun kimlere uygulanıp kimlerin kanundan muaf olacağının da peşinen ilanıdır. İktidarın “terörist” kodlaması ve listesinin belirleyici olacağı anlaşılıyor.
10 Ekim Ankara Katliamı dava dosyasında, IŞİD’in Türkiye’deki katliamlarının örgütlenmesinde yer alan katliamcıların faaliyet yürüttüğü derneklere dair bilgilerin ilgili kurumlar tarafından aylarca cevapsız bırakılması, eksik bilgi verilmesi, talep edilen bilgilerin verilmemesi aynı iradenin yansıması mıdır bilemiyoruz![4]
Yaklaşık üç yıl önce insan hakları örgütleri ile yapılan bir toplantıda HDP içerisinde çalışmanın terör örgütü üyeliği ile eşdeğer görüldüğüne dair örnekler verirken bu örnekleri abartılı bulup partinin kapatılmadığına dikkat çeken kişiye de anlatmaya çalışmıştık. Bu bir faşizan yönetme yöntemidir.
Artık KHK ile dernek, vakıflar kapatılmayacak, liberal hukuk düzeninin memnuniyet çizgisi dahilinde terörizmin finansmanın önlenmesi konsepti içinde, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, dernek kurma hakkı benmari usulü eritilmiş olacaktır.
Hak mücadeleleri alanı köklü ve dinamik bir alandır. Budanan ağaç gibi her seferinde yeniden yeşerir. Temel hak ve özgürlüklerin göstere göstere ihlal edildiği, insan onuruna yaraşır yaşam koşullarının tahrip edildiği bu düzlemde, yeni sivil toplum örgütlenme modellerinin tartışılması, kimi zaman projeciliğe indirgenen hak mücadelesi alanındaki çalışmaların da önünü açacaktır.
[1] Mezkûr mevzuat uyarınca zorunlu ve acil durumlarda, aynı sayıyı taşımak kaydıyla “mükerrer” şerhi verilerek aynı gün içinde birden fazla Resmî Gazete yayımlanabilir. https://resmigazete.gov.tr/sayfa-tarihce#:~:text=Mezk%C3%BBr%20mevzuat%20uyar%C4%B1nca%20zorunlu%20ve,birden%20fazla%20Resm%C3%AE%20Gazete%20yay%C4%B1mlanabilmektedir
[2] Dernek kurma hürriyeti
Madde 33 – (Değişik: 3/10/2001-4709/12 md.)
Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir. Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernek kurma hürriyeti ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.
[3] Kamu yararına çalışan dernekler arasında Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği gibi derneklerin yanı sıra, Anadolu Aslanları İşadamları derneği, İlim Yayma Cemiyeti gibi derneklerde yer almaktadır. Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay derneklerinde yolsuzluk gerekçesi ile kayyım atama yetkisinin kullanıldığı bilinmektedir. https://www.siviltoplum.gov.tr/kamu-yararina-calisan-dernekler
[4] Dava dosyasında Genç Ensar derneğinin 10 Ekim 2015 günü saat 14.00’te hükümet komiseri denetiminde olağanüstü genel kurul yaptığı ve kendisini feshettiği, Genç Muhavitler Derneği’nin ise 15Ocak 2015’te Gaziantep şubesini kapattığı, Bingöl’de faaliyet yürüten Islah-Der isimli derneğin 25 Nisan 2016 tarihinde olağanüstü genel kurul kararı ile kendisini feshettiği dışında bilgilere ulaşılması engellenmiştir.