Bir İdeoloji Olarak Kanaat

Ertuğrul Günay'ın Bir “Hürriyet” Hikâyesi başlığını taşıyan ve Hürriyet Partisi'nin “özgürlükçü” siyasi karakterini analiz ettiği kitabını bitirdiğimde, sayfaların çoğuna soru işaretleri iliştirdiğimi fark ettim. Günay'ın popülizmden bahsettiği ve DP'yi popülist, CHP'yi devletçi olarak nitelendirdiği satırlara geri döndüğümde, bende fikrî karmaşaya sebep olan nedenlerin, tam da bu “popülist” söylem ile alakalı olduğunu anlamış oldum. Günay hem popülizmi olumsuzluyor hem de Hürriyet Partisi üzerinden popülist bir dil kuruyordu. Günay'daki bu çelişkinin varlığına, sosyal medyada Evrim Rızvanoğlu'nun popülizmi eleştirmekle birlikte çözüm “reçetesi” sunan liderin ikna kabiliyetini olumlayan yazısını takdir etmesi üzerine kani oldum.

Ertuğrul Günay'ın, kitabında Türkiye'nin siyasi tarihi ve Hürriyet Partisi bağlamı vesilesiyle tartıştığı çoğu olgu, popülist söylem ve tavır üzerinden okunabilir halde. Kitabında şöyle diyor Günay: “Uzun süren bütün iktidar dönemleri, bir süre sonra gücü elinde bulunduranlar için sefa, karşıtları için cefaya dönüştü. Hemen her defasında '... yine çiğnendi yeminler, çiğnendi yazık, milletin ümmid-i bülendi’.”[1] Peki sosyo-politik kimlikleri nedir bu “iktidar”ların, “karşıtlar”ın, “millet”in? Bu soruların cevabını kitap boyunca saptayamadım. Benzer bir şekilde Günay, Türkiye'nin ilk özgürlükçü-sosyal adaletçi partisi olarak adlandırdığı Hürriyet Partisi’nin “hedef kitlesi” olarak Türkiye’yi, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik anayasa, hukuk devleti, sosyal adalet, yargı bağımsızlığı, hukuk denetimi, çalışanların örgütlenmesi gibi değerlerle tanıştırdığını belirtiyor, tüm bu hak ve adalet retoriğinin altbaşlıkları olmaksızın,millete ulaştırılacak hak ve adaletin “herkesin başkasının hukukunu çiğnemekte sakınca görmediği bir ortamda”[2] “dağıtılmaya” çalışıldığını anlatıyor. Kim bu “herkes” ve kim bu “başkaları”? Partinin, “millete hürriyet getirme” gayretinde olduğunu belirten Günay, bu hegemonik dili olumluyor. Periferiden merkeze birlikte kamusal alanda söylem üretmek ve eylemekten ziyade, “millete getirilecek hürriyet” anlatısında bir ''kitle'' olarak halkı edilgenliğe davet ve ikna ediş, beraberinde hegemonya tarafından “dağıtılacak” seçmece “özgürlükler” getirir ve bu anlatı, popülizm retoriğinden feyiz alır.

Popülizmin tabiatını Necmi Erdoğan pek yerinde anlatır. Şöyle der popülizm için Erdoğan:

Popülizm, toplumsal-siyasal alanı, popüler kesimler ile egemen kesimler, halk ile iktidar bloku arasındaki antagonistik ilişki ekseninde tanımlayan ve hegemonize etmeye çalışan bir söylemdir. Ezen, sömüren, asalak egemen güçlerin ideolojisine karşı, ezilen, sömürülen halka seslenerek ve popüler ideolojiler, gelenekler ve simgeleri kendine eklemleyerek bir kitle seferberliğine ve düzen değişikliğine soyunur.[3]

Bu bağlamda sağ ya da sol popülizm, ideolojik-politik formasyonları bakımından birbirlerinden ayrılsalar da Etienne Balibar’ın da belirttiği üzere, “ortak sağduyu” yaratmak için sivil olanın üzerinde hegemonya kurulması ve sivil olanın bir süre sonra işlevsizleştirilip “toplu irade” söylemi vasıtasıyla politik olana yabancılaştırılması bağlamında benzeşirler. Bu durum, Jacques Ranciere'in ifadesi ile, devlete indirgenmiş siyaset içinde, “halk adına” “yapılan” siyasetin hitap ettiği bir özne olmayan “şekilsiz halk”a, “halk adına bir karikatür veya siyasetin sapkınlığını sunma” imkânı tanır. Aynı zamanda, Margaret Canovan[4] ve Cas Mudde’un[5] da değindikleri, “tutarlı” bir ideolojiden yoksun olma hususunda da ortaklaşır sağ/sol popülizm; birbirlerinin içerisinde eriyen bu sağ/sol ayrışmalarında kurulan dil, toplumsal antagonizmaların “halk için” yeniden üretilmesinden ibarettir. Bu vesile ile “halk”, kamusal alandan uzaklaşıp, kendisi için “belirlenmiş” “güvenli” bölgelere çekilir.

Baker'in ifadesi[6] ile, “kitlelere” yapılan bu hitap biçimi bize, “pasif insan yığınlarının” “atalet” ile, “edilgenlik” ile olan ilişkiselliğini de gösterir:

Burada “kitle”nin “aşağılayıcı” bir anlamı vardır: Bu baskılama, karar verme ve yönlendirmenin sayısız güçleriyle kendilerini manipüle edilmeye bırakan, iktidar ve tahakküm faillerinin güdümünde olan pasif kanaat mantığı ile ilişkilidir. Sivil toplumun “alçaltıcı” bir durumudur.

Bu bağlamda, memlekette “gerçek anlamda” demokrasi ve hürriyet anlayışını tesis edip işleme sözü veren Hürriyet Partisi, popülist söylemin halkı inşa etme, halk adına en doğrusunu eyleme niyeti ile hareket eden, ideolojisi kanaat olan bir partidir. Parti, içerisine insan (bir özneden ziyade halkın karikatürü; ilginçtir ki insan hakları söylemi, Hürriyet Partisi Genel Başkanı Karaosmanoğlu tarafından genellikle millet hakları olarak kullanılmıştır) hak ve özgürlüğünü, sosyal adaleti eklemlemesi ile sol popülist bir tavırda davranan, “milletin bekası”, “milli irade” üzerine yaptığı birlik beraberlik söylemleri ile popülist eksenin sağına kayan bir karakterdedir. Ama başta da belirttiğim üzere bu sağ/sol karmaşasını yaratan durum hem popülizmin var oluşu ile, hem de Türkiye özelinde bakacak olursak, ne kadar “özgürlük” retoriği kurulursa kurulsun, Murat Belge'nin deyişi ile, bu toplumda düşüncenin kodlarının “sağ” olması ile alakalıdır. Dolayısıyla, Hürriyet Partisi için bir ideolojiden bahsedilecekse bu, parti söylemlerine içkin olan kanaattir ve kanaatler de “kolektif bütünlük”lere hitap eden popülist liderlerin “mutlak hakikat”lerini belirlerler.   

Günay, Hürriyet Partisi programının, ilk maddelerinden itibaren, “evrensel ölçütlere” uygun bir demokratik yönetim “kurmak”amacı taşıdığını dile getiriyor. Peki nedir bu evrensel ölçüler? Partinin gayesinin, vatandaşın güven, huzur ve refahının “sağlanması”, “tüm” yurttaşların dostça yaşadıkları özgür ve mamur bir vatan ve toplumsal dengesizlikten uzak, siyasi alanda olduğu kadar toplum yaşamında da her türlü korkudan kurtulmuş “istikrarlı” bir “halk kitlesi” vücuda getirmek olduğunu aktarıyor Günay. Nasıl oluşturulacak “toplumsal denge” ve “istikrarlı toplum”? Denge ve istikrar karşıtı olmanın tanımları nelerdir ve bu hususta referans noktası olarak hangi ideoloji/ideolojiler alınmaktadır? Dengesizlik ve istikrarsızlık, toplumdaki hangi oluş biçimlerinden etkilenmektedir? Bunların cevaplarını vermiyor Günay. Ayrıca, demokrasi anlayışında Hürriyet Partisi'nin “gerçeğe hizmet” edeceğini okuyoruz. Gerçek ne peki? Baker “Kimliğin Kurucusu Olarak Kanaat” başlıklı yazısında şöyle yazıyor

Kanaat, bir grup adına konuşan jenerik öznenin kurulmasına yönelik bir girişim olarak ifade edilir; eğer kanaat ideolojisi siyaset alanına çoktan yatırım yapmışsa, söz konusu grup tercihen siyasaldır. Böylesi bir ifadeyle kanaat “hakikat”le ilişkili olarak belirlenmez (yani Yunanların terminolojisini kullanacak olursak bir episteme değildir) ama “hakikat”in ifadesi bile kanaatin ilkelerine riayet etmek zorundadır, örneğin kendi söylemi üzerinde hak talep eden jenerik bir öznenin ortaya çıkışına.[7]

Didier Fassin'e göre, hayalî bir topluluğa hitap eden popülizm, tam da Baker'in belirttiği, “hakikatlerin” kanaatlere bağlı yeniden üretimi vesilesi ile hayat bulur.[8] Ama bu “hakikatler” bağlamında üretilen ideolojik söylemler, o topluluğu oluşturan insanların sosyo-politik gereksinimlerinden hayli uzaktır.

Hürriyet Partisi programına kısaca değindikten sonra şöyle devam ediyor Günay: “… görüldüğü gibi, tüzüğünde parti içi demokrasiye, programında evrensel demokrasi, bireyin değeri ve insan hak ve özgürlüklerine vurgu yapan bu siyaset dili Türkiye için oldukça yeni ve ileriydi.”[9] Hem Günay'ın aktarmalar yaptığı kısmi parti programında, hem de parti programının tamamında, yukarıda yönelttiğim soruların cevapları, kavramların toplumsal analizleri bulunmuyor; dolayısı ile “ileri” yahut “geri” yorumları soyut birer kavram halinde kalıyorlar. Günay, ''Hürriyet Partisi, Türkiye'nin siyasi hayatına çoğulcu demokrasi ve ilkeli siyaset konusunda birçok yeni fikir getirmişti''[10] ifadesini kullanıyor. Nedir bu çoğulcu demokrasinin alt başlıkları, hangi çoğulluklar ve bu bağlamda hangi yeni fikirler? Hürriyet Partisi’nin “çoğulluklar”ı, “millet menfaatleri” dolayısıyla sis perdesinin arkasına gizlenmiştir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, parti programında yer alan, ''Yasaların Anayasa'ya uygunluğunu ve siyasi partilerin hukuki denetimini yapacak Anayasa Mahkemesi kurulması'' şıkkı, parti kurmak için “yasal ideolojilerin” çerçevesini çizmiş olması bakımından özgürlük ile değil, istikrar, huzur, denge, güvenlik gibi Hürriyet Parti'sinin de olumladığı kavramlarla açıklanmaya müsaittir. Günay'ın kitapta yer alan “Otoriteden önce Özgürlük” başlıklı yazısında, Hürriyet Partisi Genel Başkanı Karaosmanoğlu'nun ''iktidar denilen şeyi bir ikbal ve ondan uzak kalmayı bir idbar (talihsizlik) saymazsak, nizamın hakimiyetini en iyi otorite sayıp, fikirleri lider haline getirmesini bilirsek en güzel ve şuurlu disiplini memlekette de, partilerde de tesis etmiş oluruz''[11] ifadesini coşkuyla; baskıya, tahakküme, katı merkeziyetçiliğe karşı yeni bir siyaset anlayışı olarak aktarması, Günay'ın “nizam”, “disiplin” gibi hususları özgürlük için bir önkoşul olarak kabul ettiğini de ortaya koyuyor. Dolayısı ile burada, popülist söylemin hitap ettiği, Parti'nin olumladığı millet, “milli birliği” tehlikeye atmayacak, nizama sokularak “gerçeğe hizmet ettirilecek” “halk kitlesi”dir ve nizama girmeyi kabul etmeyecek olanlar, Baker'in ifadesi ile “kanaatlerin partizan kazanma” sürecinde olumsuzlanacaktırlar. Bu tavır, Necmi Erdoğan'ın[12] ifadesi ile, popülizmde “halk”ın, iç bölünmeler ve iktidar ilişkilerinden azade görülmesi ve düşmana bir dışsallık atanması ve halkın idolleştirilmesi, yüceltilmesi ile alakalıdır. Kirk Hawkins ve çalışma arkadaşlarının[13] Maniheist karakter atfettiği popülist varoluşta, insanlar arasında “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar”retoriği üretilmekte ve karşımızda, “halkın egemenliği” söylemine içkin, halktan “olanlar” ve “olmayanlar” belirmektedir. Bu husus, Baker'in ele aldığı; kanaatler vasıtası ile iktidar nişanına boyun eğme, kanaatlerin partizan kazanma ve sözcelemin kolektif faillerini oluşturma ''gücü'' ile çokça ilintilidir.[14] Hürriyet Partisi'nin söylemlerine içkin partizan karakterine rağmen, Günay'ın partizanlığı olumsuzluyor olması, popülizmin işte bu antagonistik varoluşu ile alakalıdır. Bu durum Ranciere'nin belirttiği, “makul” olanın bir parçası olamayan ve “makul” olanın dışında tanımlanan “kısımların”, “makul” olan yekpare bütünü tanımlayan kurucu unsur olmaları ile açıklanabilir ve burada çoğulluk, “makul olan” ve “makul olmayan” kısımların çatışmalı bir aradalığı bağlamında anlaşılmalıdır.[15]

Türkiye siyasi tarihinde, günümüzü de kapsayacak şekilde, partilerin ideolojik konumlanışlarının, sağ/sol ayrımı yapmaya müsait olmadığını, partilerin kanaat ideolojisi temelinde kendi hegemonyalarını “hakikatler” üzerinden “inşa etmeye” çalışarak popülist söylemlerle var olma “savaşı” verdiklerini, demokrasinin de Baker'in vurguladığı[16] üzere, bu kanaatlerin karşı karşıya gelmelerinden ibaret olduğunu düşünüyorum.

Günay'ın kitabında yer alan ifadeler üzerinden popülizm ve kanaat ideolojisi arasında kurmaya çalıştığım bu ilişkinin sınırlarının (partilerin, aktörlerin vb.) genişletilmesi ile birlikte, siyasi tarihimize dair önemli ideolojik saptamalar yapılabilir.


[1] Ertuğrul Günay. Bir ''Hürriyet'' Hikâyesi: Çok-Partili Dönemde Özgürlükçü Bir Siyaset Girişimi (1955-1958), İletişim Yayınları, 2020, s. 10.

[2] A.g.e., s. 11.

[3] Necmi Erdoğan, ''1970'lerde Sol Popülizm Üzerine Notlar'', Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Sol, 2. Baskı, İletişim Yayınları, 2008, s. 264.

[4] Margaret Canovan, ''Taking Politics to the People: Populism as the Ideology of Democracy'', Democracies and the Populist Challenge içinde, Palgrave Macmillan Publishing, 2002, s. 25-44.

[5] Cas Mudde, ''The Populist Zeitgeist'', Government and Opposition, 39(4), 2004, s. 541-563.

[6] Ulus Baker, Siyasal Dilde Huzur Söylemi: İslâm'da Huzur, Söylem ve Kanaat, İletişim Yayınları, 2020, s. 213.

[7] Baker, a.g.e., s. 234.

[8] Didier Fassin, ''The Blind Spots of Left Populism'', Krisis: Journal of Contemporary Philosophy, sayı 1, 2019.

[9] Günay, a.g.e., s. 73.

[10] Günay, a.g.e., s. 143.

[11] Günay, a.g.e., s. 110.

[12] Necmi Erdoğan, a.g.m., s. 264.

[13] Kirk A. Hawkins, Cristobal Rovira Kaltwasser ve Ionnis Andreadis, ''The Activation of Populist Attitudes'', Government and Opposition, 55(2), 2018, s. 283-307.

[14] Baker, a.g.e., s. 254.

[15] Jacques Ranciere, Dissensus: On Politics and Aesthetics, Continuum International Publishing, 2010, s. 36.

[16] Baker, a.g.e., s. 248.