Ralph ve Şu Adına “Hayvan” Dediklerimiz

Birkaç gündür, Spencer Susser tarafından yazıp yönetilmiş bir kısa filme -sosyal medyada- sıkça tesadüf ediyorum/z. Save Ralph isimli filmde karşımıza takım elbisesini giymiş, hatta gayet “medeni” şekilde kravatını takmış, mecalini son derece açık şekilde izah edebilen, verilen sorulara “cevap”, tam olarak “cevap” verebilen bir tavşanın, “deney tavşanı”nın ve arkadaşlarının hazin hikâyesi anlatılıyor. Neticede bu itibari bir anlatım ve hakiki hayatta insanın “hayvan” veyahut insanın “insan olmayan hayvan” dediğinin, “hayvan”ın bırakalım kravat takmayı, giyinmediğini, yani “çıplak” olduğunu, konuşamadığını, manalı cümleler kuramadığını ve bu bahisle sorulan herhangi bir soruya “cevap” veremediğini biliyoruz. Şayet Save Ralph gibi bir filmde, romanda ya da başka herhangi bir itibari mıntıkada değilsek, “hayvan” uzay mekiği icat edip uzaya gidemeyeceği gibi, “cevap” da ver(e)mez. Mesela Ralph’ın arkadaşları, diğer deney tavşanları gibi  “ölmek istemiyorum” diyemezler. Aynı şekilde “hayvan deneyleri yasaklansın”, “benim de yaşam hakkım var”, “bilmem ne sözleşmesinin bilmem ne maddesine göre benim de şöyle şöyle haklarım söz konusu” diye seslenme ehliyetleri yok.

René Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma’sında[1] tam da bu yüzden “hayvan” makineyle aynı görülmüyor muydu? Ne diyor Descartes; ne hayvan ne makine söz ve işaretleri ikisini birleştirerek kullanabilir, karşısında ifade edilenlere uygun ve manalı cümleler sarf edebilir. Bir “deli”, “en aklı kıt” insan bile buna ehilken, en donanımlı “hayvan” dahi “cevap” veremez. Zira “hayvan” az değil, “hiç” akıl sahibi. Bu yüzden “hayvan” Ralph’in de işaret ettiği gibi, “insan”lara göre “insan”lar olarak “hayvan”lardan üstünüz. Hatta o kadar üstünüz ki bir “hayvan” olsa olsa bir “makine”, “nesne” ya da “deney tavşanı” olabilir.

Belli ki yıllar evvel Descartes’ın yazdığı bu cümleler dimdik ayakta. “Cevap” verme ehliyetinden yoksun canlılar logos/insan merkezci dünyamızın âdeta makineleri ya da denekleri. Ralph ne demişti; “işimi yapıyorum”. Tarlalarda, ormanlarda gezmek yerine eşref-i mahlûkatın hizmetine sunulmuş halde, durmadan hizmet edip, zorla işe koşuluyor. Filmdeki gibi bir el, “insan” eli “hayvan”ı alıp, kısacık kılınmış ömrü yettiğince işe koşuyor. Lakin hakiki hayatta, filmlerin ve benzeri eserlerin dışında tek bir yerde bile bu “hayvan”, “haklarım var” diyemiyor. 

Lakin Ralph filmde ve diğer “hayvan”lar her yerde bir şey yapıyor. “Cevap” vermiyor ve fakat “tepki” veriyor. Filmde de Ralph bir yerde hakiki hayattaki “hayvan”ın yapmaya ehil olduğu, muhtemelen “deney hayvanları”nın sıkça yapmak zorunda olduğu bir tepki veriyor; gözüne kimyasal bir sıvı sıkılınca acı bir ses çıkarıyor. Bu kısım biplenmiş de olsa acının sesi bir biçimde, belki de tam da biplendiği için daha çok ve “acı acı” duyuluyor/yankılanıyor/sesleniyor/çağırıyor.

Evet, Descartes’ın dediği gibi “hayvan” “insan”a özgü olan pek çok şeyden azade ya da mahrum. Mesela kültür, giyinmek, utanmamak ya da tam da utanç olduğu için giyinmek, “iyi” ve bu bahisle “kötü” mefhumları, tarih ve pek çok başkaca şey, mesela söz söylemek/“cevap” vermek sadece “insan”a has. “Hayvan”ın ağzı var dili yok. Fakat Jacques Derrida’nın da dediği gibi[2], “hayvan” da tepki ver(ebil)ir, özellikle bir fenalık karşısında tepki verir, tıpkı Ralph gibi… Zira “hayvan” da acı çeker, tıpkı Ralph gibi… Tıpkı “bizim” gibi, kendine “insan” diyen gibi…

Eşref-i mahlûkata kalırsa “cevap” veremeyen mahlûkat sırf bu yüzden ehliyetsiz ya da eksik, evet, ancak “insan” tam mı? Acı çeken, daha doğrusu acıya maruz kalan “insan” tam mı? Cevap hayır belli ki. E öyleyse, tam değilsek, madem hiçbirimiz acı karşısında umarsızsak öylece Ralph gibi, Ralph nasıl oluyor da eksiklikle malul bir başka canlının, “insanın” hizmetine/deneyine sunulabiliyor? Evvela insan kendine bir grup canlıya “hayvan” diye isim verme hakkını bahşetmiş, sonrası gayet “normal”, “sıradan” ve hatta “mecburi”/ “tabii” görülen bir tahakküm silsilesi. Ralph’in filmde söylediği gibi “o”nun işi bu; “insan”a hizmet etmek, binek, denek ya da yemek olmak. Öyle bir binek olmak ki “insan”ın altında hem mecaz hem gerçek manasında ezilip durmak. Öyle bir denek olmak ki Ralph gibi acı çığlıklar içerisinde kör, sağır olmak ya da ölmek. Öyle bir yemek olmak ki sırf yemek olmak/öldürülmek için doğmak, doğurtulmak. Bunda neden bir beis olsun ki; Ralph gibi “hayvan”lar sadece filmlerde, romanlarda mecalini anlatabiliyor ne de olsa. İddia bu.

Eğer mecalini anlatmaktan kasıt “söz” söylemekse ve hak sahibi olmanın tek koşulu bu diyorsak, iddia haklı nitelikte. Ancak nihayetinde, çoğu halde, acı bir çığlıktan, hatta bazen sadece bir ses(sizlik)ten daha iyi bir anlatıcı bulamayız. Belki de hiçbir uygun ve anlamlı cevap, misal Ralph’in çığlığından daha etkili ve içe içe işleyen olamaz. Zira o acı hissini yakından ve mecburen tanırız. Tecrübe ettik, ediyoruz, edeceğiz. O halde bu tanıdıklığı artık gözetmemiz icap etmiyor mu? Bu yüzden yukarılardan, ayrı bir yerlerden, “senden üstünüm ama hakkını savunuyorum” diyerek değil, fakat müşterek noktamızdan, acımızdan, tam da eksik/edilgen oluşumuzdan hareketle, kendisine “hayvan” dediğimiz canlıları sömürmeyi bırakmamız, en azından bu bırakışı tartışmamız gerekmez mi? Bana kalırsa Save Ralph gibi çalışmaların, eserlerin üretilmesi ve yayılması duyarsızlıktan evla, fakat daha fazlası için uğraşmak, Save Ralph tesirini daimi kılmak, hayatın farklı noktalarına sirayet ettirmek lazım değil mi?

Ne de olsa acım var, acın var, acısı var. İlla “söz”e, o “insan”a has “cevaba” hacet yok.

Mevzu Ralph (gibiler) olunca hep “acı”dan bahsettim. Böyle kalmasın. Bitirirken şunu ifade edeyim: Birlikte yaşadığımız “kedi”, “seni seviyorum” dediğimizde ya da kendisine başkaca sevgi sözcükleri sarf ettiğimizde elbette “ben de seni seviyorum” demiyor, diyemiyor. Yani bize uygun ve anlamlı bir “cevap” veremiyor. Ancak çoğu zaman biz “o”na sevgimizi ifade eder etmez, önce suratımıza bakıyor ve sonra göz kırpıyor, bir nevi göz atıyor. Yani bizi tepkisiz, “cevapsız” bırakmıyor.


[1] Bkz. René Descartes, Aklını İyi Yönetmek ve Bilimlerde Hakikati Aramak İçin: Yöntem Üzerine Konuşma, çev. Murat Erşen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2020.

[2] Bkz. Jacques Derrida, The Animal That Therefore I Am, çev. David Wills, Fordham University Press, New York, 2008.