Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, Nobel Ödülü aldığı konuşmasında Latin Amerikalılar için "Tüm bunlara, baskı, yağma ve terk edilmişliğe yaşam ile karşılık veriyoruz. Ne seller ne de açlık, hastalık ve diğer felaketler, hatta yüzyıllarca süren savaşlar bile yaşamın ölüm karşısındaki üstünlüğünü ele geçiremedi,” ifadesini kullanır. Özellikle de son yıllarda sırayla büyük halk hareketlerine şahit olan bölgede bugün Kolombiya büyük bir protesto dalgası yaşıyor. Marquez’in tanımına uygun olarak protestolarda merkeze alınan yaşam vurgusu ise devletin bizzat kendi eliyle uyguladığı polis şiddetiyle 19 kişinin hayatını şimdiden aldı.
2019 sonlarında başlayıp 2020 ve 2021 yılları boyunca etkisini sürdüren Covid-19 salgınında neredeyse tüm sistemler ve hükümetler zorlandı, kendince çözümler üretti ve en nihayetinde -hâlâ daha belirsiz olsa da- her topluluk kendi denge sistemini oturtmaya çalıştı. Çoğu ülkede yasaklar, izinler, kurallar gidişata göre şekillendirildi ve uygulamaya alındı. Güney Amerika’nın son faşist kalelerinden olan Kolombiya’nın ekonomisi de on yıllardır içinde bulunduğu en kötü duruma geldi. “Salgın yönetimini kim daha kötü yönetecek?” yarışmasındaki ciddi rakipleri olan Brezilya, Hindistan ve nice otoriter yönetimli tek adam ülkeleri sebebiyle gündemde pek fazla görülemese de Kolombiya, salgında özellikle politik ve ekonomik anlamda ciddi problemler yaşadı. Devlet başkanı Ivan Duque, her ne kadar 28 Nisan Ulusal Grevi’ni sadece bir vergi reformu tepkisi olarak değerlendirse de kendisinin karşılaştığı tepkinin tek sebebi bu değil. Kolombiya halklarının uzun zaman sonra geniş bir tabandan destek bulan bu büyük tepkisi aslında otoriter bir rejimin sonuçlarına karşı alevlendi.
Bizim için yürü, biz yapamıyoruz
Cali, 2021
Duque, vergi reformu gerekçesi olarak Kolombiya’nın yıllardır OECD ülkeleri içerisindeki en düşük vergi oranına sahip ülke olduğu tezini savunsa da paket uygulamaya geçtiği takdirde başta sağlık, ulaşım, gıda, barınma ve giyim gibi alanlarda uygulanacak vergiler arttırılacak; emekli maaşlarına büyük kesintiler uygulanacak. Ülkede orta sınıfı tamamen etkileyecek olan bu reformdan elde edilmesi planlanan 20 trilyon Kolombiya pesosunun ülkenin Covid-19 harcamalarında kullanmayı umuyor hükümet. Kolombiya’da 2020 yılında kısmi kapanmalar yaşansa da ekonomik durum buna çok fazla izin vermediği gerekçesiyle uzun zamandır sokağa çıkma kısıtlamaları artık yapılamaz hale geldi. Kapanma zamanında veya güncel durumda ise hükümetin halk için kayda değer ve gerçekçi bir yardım paketi girişimi bulunmadı. 2020’den beri özellikle de üniversite öğrencileri çevresinde gelişen hükümet karşıtı protestolar artık sağlık çalışanları, emekliler ve kısacası kamu hizmetlerinden faydalanan tüm vatandaşların desteğini bulmuş oldu. Salgın döneminde sağlık hizmetlerinin maliyetinin artışı, evde kalma naralarının atıldığı dönemde tüketimin artmasına rağmen ürün fiyatlarının artışı gibi her kesimi ilgilendiren meseleler bu destekte büyük rol oynadı. Kapanma ya da kısıtlama uygulaması var olmasa da salgının yarattığı psikolojik baskı ve ekonomik güvensizlik ortamı, bireylerin harcama yapmaktan kaçınmasıyla beraber piyasadaki para döngüsünün durmasına sebep oldu. Bu durum başta küçük işletmeleri etkiledi. Haziran 2021’de meclisten onay alması halinde söz konusu vergi reformuyla birlikte zaten ekonomisi %3,6 küçülürken gayri safi milli hasılası da bir yıl içinde %6 azalan Kolombiyalıların, gelirleri ve alım güçleri azalırken harcamaları artmış olacak. Vergi reformu ve hayat pahalılığı haricinde, ülkedeki aşılama oranının ve yaş/aşı kriteri kapsayıcılığının azlığı vaka sayısını oldukça etkiliyor. Bu sebeple sıkışan sağlık sistemi ve yorulan sağlıkçılar artık içinden çıkılamaz bir noktaya geldiler. Gelinen bu noktada, yıllardır süren faili meçhul politik cinayetlere Kolombiyalı kabile liderlerinin cinayetleri de eklendi. Bu cinayetlerin yanında 2016’dan beri silahlanmayı bırakarak devletle resmen barış yapan ve siyasi alanda aktif faaliyet gösteren FARC üyelerinden 270’inin de kurban edildiği bu ortamda temsilinin önüne geçilmek istenen topluluklar da siyasi ortamdan uzun bir süredir oldukça rahatsızlar.
Her ülkenin kendi ihtiyaçlarına cevap vermesi ya da sahip olduğu değerleri yaşatması için oluşturduğu kurumları vardır. İran’ın ahlâk polisleri, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Mutluluk ve Hoşgörü Bakanlığı ya da Arjantin’in Modernizasyon Bakanlığı olduğu gibi Kolombiya’da yer alan Ulusal Grev Komitesi, vergi reformunu ana sebep olarak göstererek halkı 28 Nisan ve 19 Mayıs 2021 tarihlerinde iki büyük greve davet etti. Komitenin ve Kolombiya muhalefetinin iddiasına göre hükümetin vergi reform paketi kendilerine danışılmadan hazırlandı ve halka sunuldu/dayatıldı. Komite’nin davetini engellemek isteyen Duque hükümeti, Kolombiya halkının protesto hakkını elinden aldı. Halbuki birçok ülkede olduğu gibi ülke anayasasında da yer alan protesto etme ve gösteri hakkı Kolombiyalıların da temel haklarından biridir. Zaten bunun da bilincinde olan Kolombiyalılar, haklarını aramak için demokratik yollara ve anayasal haklarına başvurdu. Hükümetin yasakları ve polis müdahalesi önlemi, muhalefet tarafından halkı ve polisi karşı karşıya getirecek bir tavır olarak nitelendirildi; nitekim öyle de oldu. Ayrıca uzun zamandır sokağa çıkma yasağı getiremeyen hükümet, protestoların önüne geçebilmek için birçok büyük şehirde sokağa çıkma yasağı ilan etti. 2019 yılında başkent Bogota’daki öğrenci protestolarını toplumun birçok kesimi (özellikle de orta yaşlı ve yaşlılar) vandallık olarak nitelendirirken 2021 Nisan’ında ise aynı eleştirmenler öğrencilerin yanlarında yer aldı. Hükümetin hedef göstermesi sebebiyle protestolar (aslında polisleri de oldukça etkileyecek olan bu düzenlemeye karşı yapılan protestolar) esnasında halk ve polis karşı karşıya gelmiş oldu. Muhalefetin salgın sebebiyle protesto konusunda çekimser kaldığı durumda sendikaların tam destek vermesiyle beraber halkın çok büyük bir kesimi başta maske kullanımı olmak üzere yeni düzen kurallarına uyarak eylemlere katıldı.
Medellin, 2021
Ulusal Grev’de kullanılan sloganlar ve yapılan eylemler de halk reaksiyonunun sadece vergi reformuyla ilgili olmadığının güçlü bir kanıtı. Gösteriler esnasında Kolombiya’nın büyük şehirlerinden biri olan Cali’deki İspanyol işgalci heykelinin devrilmesi, yapılan çağrılarda kullanılan “Ulus için grev” tanımı, “Biz iyiler, sizden sayıca fazlayız” sloganı ve halkın büyük marketleri yağmalayarak ne kadar çalışsalar da kendi bütçelerinin almaya yetmediği ürünleri kaparak kaçması aslında otoriter bir yönetime karşı gösterilen büyük bir ortak tepkidir. Yakın zamanda gerçekleşen Arjantin, Şili, Bolivya ve seçim sürecinde olan Peru seçimlerinde sağ ve muhafazakâr partilerin seçim yenilgileri; Brezilya ve Kolombiya gibi otoriter hükümetleri bölgede “ABD ile baş başa” bırakmış oldu. Bu ülkelerdeki seçim öncesi süreçlerde de vatandaşlar protesto haklarını kullanarak örgütlenmiş ve politik tepkileri sonucunda değişime katkı sunmuşlardı. Bölgedeki muhafazakâr partilerin bel kemiği olan kırsaldaki seçmenler de dahil olmak üzere yaşanan geniş tabanlı rahatsızlıklar bu yönetim tiplerinin sonu oldu. Covid-19 salgınının da gözler önüne serdiği eşitsiz, yetersiz ve baskıcı rejimlere karşı gösterilen tavırlar seçim öncesinde aslında siyasi partilere mesajlar veriyor. 2021 Haziran ayında vergi reformunun meclisten geçememesi halinde Duque de 2022 seçimleri gelmeden evvel kendi akıbeti hakkında oldukça olumsuz ve gerçekçi bir fikre sahip olacak. Reformun meclisten geçmesi halinde ise çok büyük bir ihtimalle grev ve protestolar çok daha radikal bir hal alacak. Buna karşın polis şiddetinin de artması halinde ülkede yaşanabilecek olağanüstü durumların hiçbiri halkın çıkarına olmayacak. Duque, 2022 seçimlerine gitmeden önce eğer halka kulak verirse elbette siyasi bir nüfuz da elde edebilir. Ancak şiddet kullanımı, baskı ve görmezden gelme yoluyla içinde yaşanılan çağa ayak uydurulamaması sebebiyle Kolombiya’nın da değişim yaşayacağı artık öngörülemez bir gerçeklik değil.
“Genç nesiller için bir daha asla yaşam ve barış savaşı olmasın”
Bogota, 2021
Birbirlerinden her ne kadar uzak olsalar da Ortadoğu ve Güney Amerika birçok açıdan benzer anlayışlara sahipler. Her gün yeniden güncellenerek halka sunulan yasaklara ve içinde yaşanan baskı ortamına karşı geliştirilemeyen ortak ve geniş katılımlı dil ya da halkça gösterilen tavrın eksikliği, Güney Amerika’nın aksine Ortadoğu’da hakim. Halkın talepleri ya çok kısık sesle kulaktan kulağa söylendiği ya da hiç dile getirilmediği için muhatapları tarafından duyulamıyor. Bu durumda bu ülkelerde hayatlarını sürdüren bireylerin talepleri anlaşılamıyor. Baskıcı ve yasakçı ortama karşın haklarını savunmak isteyen kitleler ise kabul kültürüne tutunan gruplardan destek göremeyince kendisini yalnızlaşmış hissederek hak arayışından vazgeçiyor.
Ortadoğuluların ve Güney Amerikalıların birbirlerinden öğrenecek ve dinleyecek çok hikâyesi, tecrübesi olduğu bir gerçek. Kendisini değişimin aracı olarak göremeyen bireylerinse birbirlerinden çıkaracak büyük dersleri var. Çünkü Güney Amerika ülkesi Şili’nin ünlü halk marşlarından “El pueblo unido”da da denildiği gibi: “Birleşmiş halk asla yenilmeyecek.”
Cali, 2021