Dostluk, Kendilik ve Yaratı

Dostluğu üç sınıfa ayıran Aristoteles, haz ve menfaat dostluğunu değil, erdemliler arasındaki dostluğun muhteşem olduğunu belirtir: “Çünkü burada bir dostlukta olması gereken her şey vardır.”[1] Bunun nedenini dostların her birinin kendilerinin de iyi olmalarına bağlar. Bu biraz da kendinin kendine karşı iyiliğidir. Ya da kendinin kendisi ile dostluğu…

Kendinin kendi ile dostluğuna Aristoteles, Nikomakhos’a Etik’in yedinci kitabında “kendine hâkim olmak” der. Kendine hâkim olmamayı ise kötülük olarak tanımlar. Kendine hâkim olmak aslında kendiliğin bene “hâkim olması”dır. Kendilik, toplumsalın yapılandırdığı “ben”e karşı kişinin bilinçli veya bilinçsiz savunmasıdır. Ben ve kendilik arasındaki gerilim, kişinin bireysel tarihini oluşturur. Ben, kendime hâkim olduğumda, aslında kendimi toplumsalın yönetimine tabi kılmış olurum. Hâkim olmak, ister benin kendine hâkimiyeti isterse kendimin bene karşı hâkimiyeti şeklinde olsun, her halükarda bir yönetme ve yönetilme ilişkisidir.

Benlik ve kendilik arasındaki eşitlik veya denklik mutlak anlamda sağlanamasa da benliğini kendiliğin kontrolüne bırakmış kişi, mesafenin olabildiği kadar kapanmasını kişiliğin gelişimi olarak görür. Bu, sanatın veya yaratının ortaya çıkması için en uygun zemindir. Kişi hiçbir şeyin ayırdında değilse zaten ben, kendiliğe hâkimdir. Burası, sanat veya yaratının yeşereceği zemin olamaz. Tersinin de, yani kendiliğin bene hâkim olmasının da aslında sadece söz-dil içinde bir karşılığı vardır. Sadece sözde bir hâkimiyettir. Bu, olsa olsa kendiliğin bene karşı direneceği, kendiliğin ben ile başa baş güreşeceği bir zemindir. Daha açık söylemek gerekirse hükmetme ve hükmedilmenin, itaat ve itaatsizliğin olmadığı bir zemin…

Sanat veya yaratı

Sanat ve her türden yaratının faillerinin genellikle kendiyle barışık kişiler olması rastlantı değildir. Kendiyle barışıklık, kendilik ile benlik arasında herhangi bir çatışmanın ve dayatmanın olmaması ya da en az seviyede olması demektir. Kendilik ile benlik arasındaki eşitliksizlikten kaynaklı gerilim her an bir çatışmanın tetikleyicisi olabilir.

Kurulan denklik daima dalgalı bir deniz gibidir; bazı anları çarşaf gibi olsa da. Denizin çarşaf gibi olması kendilik ile benlik arası gerilimin geçici bir sulha vardığının işaretidir. Kişi, önceki gerilimin uğultusunu kulaklarında duyarken sanatını geçici olarak oluşan bu anda yaratmaya çalışır.

Kendilik ile benliğin kimi zaman çarşaf gibi olan geçici dalgalı denkliğinde yaratım kemale erer ve ortaya çıkar. Bu denklik haline kişinin kendi ile dostluğu da diyebiliriz. Kendi ile dost olamayan, hiç kimseyle ve hiçbir şeyle de dost olamaz. İçerideki çatışması sulha ermeyenin dışındaki hiçbir yangını söndürmesi söze konu olamaz. Kendilik ile benliğini denkleştiremeyen, onları bir zeminde buluşturamayan, bunların birbiri üzerlerindeki hâkimiyet ve itaatkârlığını kıramayan kişiler, yani kendi ile dost olamayanlar, çevresindeki söndürmeyi istedikleri yangınlara alev olurlar.

Müzikte de hiçbir ses diğeri üzerinde hâkimiyet kurmaz. Bütün sesler, ne kadar karışık da olsa âdeta birbirlerinin daha iyi duyulmasını ister gibidirler. Dostlar nasıl ki birbirlerinden çok farklı olsa da birbirlerinin yeteneklerini açığa vurmak için fırsat kollarlarsa müzik de o ahengin sesli halini resimler. Kendi ile dost olan veya olma yolunda olanlar müziği duyduklarında kendilerinden geçerler. Bu durumda kişinin iç sesi dışarıda duyduğu sesle rezonansa girerek kişiyi ayaklandırır.

Neşet Ertaş’ın Yazımı Kışa Çevirdin’i dinleyen, Ali Ekber Çiçek’in Haydar Haydar’ına kulak veren, Kayahan’ın Yemin Ettim’i, Nilüfer’in Caddelerde Rüzgâr’ı, Ahmet Kaya’nın Kum Gibi’sini, Zeki Müren’in Şimdi Uzaklardasın’ı, Müslüm Gürses’in Hangimiz Sevmedik ve Ölüyorum Kederimden’i, Özay Gönlüm’ün Sabahaın Seherinde’sini, Erkan Oğur’un Ey Zâhit Şaraba Eyle İhtiram’ı ve Zeynebim’i, yine Oğur’un İsmail Hakkı Demircioğlu ile söyleyip çaldığı Çalın Davulları ya da Fatma Aydoğan’ın Yaraladı Bu Aşk Beni’ye maruz kalan kim yerinde durabilir ki!

Müzik ve yaratı gibi hakikatin de ortaya çıkmasında kendilik ile benliğin birbirini tarttığı kalplerden ışımadığını kim söyleyebilir ki!


[1] Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, çev. Furkan Akderin, Say, İstanbul, 2019, 1156b.