Belediye Başkanı Siegfried Nagl, 26 Eylül 2021 akşamının erken saatlerinde seçimi kaybettiği kesinleştikten hemen sonra, istifasını şu sözlerle kamuoyuna duyurdu: “Koruyan ve yardım eden elimi, Graz’dan geri çekiyorum.” Bazı siyaset yorumcuları, bu “koruyan eli geri çekme” teşbihini biraz garipseyerek, on sekiz yıldır Graz’ı yöneten Nagl’ın acaba kentin nüfusuna “Madem ki siz böyle istediniz ve komünistleri seçtiniz, sizi artık ben bile kurtaramam,” gibi bir uyarıda mı bulunduğu konusunda tahmin yürütüyorlar, son iki gündür.
Görünen o ki, yorumcular ve siyaset bilimciler, aslında topyekûn bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Çünkü geçtiğimiz pazar günü Avusturya’nın Viyana’dan sonraki en büyük ikinci kenti Graz’da gerçekleşen yerel seçimleri, oyların yüzde 28,8’ini almak suretiyle Avusturya Komünist Partisi (KPÖ) kazandı. Bu ülkenin siyasetinde 1950’lerden bu yana hemen hemen hiçbir rol oynamamış, hatta katıldığı seçimlerde aldığı oy oranının düşüklüğünden dolayı fıkralara konu olan bir parti, Graz gibi orta ve varlıklı sınıfların yoğun yaşadığı bir şehirde birinci parti olmayı başardı. Üstelik, kentin “villa semtlerinden” de önemli sayıda oy alarak.
Bir yandan sağcı basın, diğer yandan da kimi mizahçı, “Leningraz” veya “Stalingraz” kelime oyunlarıyla korku tabloları çizmeye ya da tam tersine işi iyice komikleştirmeye çalışırken, birkaç gazete “Graznost” manşetiyle yayımlandı dün. Korku ve umut, sağ ve sol kutbun kendi yandaşlarına vermeye çalıştığı duygusal mesajlar. Yeşiller ve Sosyal-demokratlar (SPÖ) ise henüz belirsiz bir tavır sergiliyor. Yeşil Parti kadrosunda hatırı sayılır yeri olan bir arkadaşım, “Bunlar hâlâ Leninist, web sitelerine baksana bir!” diye hayıflanırken, SPÖ’nün Graz ve (kentin bağlı bulunduğu) Steiermark eyalet şubelerinin web siteleri, seçim gününden beri yenilenmemiş durumda.
Peki, aslında ne oldu Graz’da? Gerçekten de eğilim olarak bir sola kaymadan söz edebilir miyiz? Yoksa özel etmenlerin neden olduğu münferit bir durum mu söz konusu olan? Bence bu ikinci şık, daha akla yakın bir açıklama. Avusturya basınındaki yorumların önemli kısmı, seçimlerde alınan bu yüksek oy oranını şöyle değerlendiriyor: KPÖ, komünist olduğu için değil, komünist olmasına rağmen kazandı seçimleri… Üç önemli etmen, bence bu sonucun ortaya çıkmasında rol oynadı. Komünistlerin Graz’daki özel tarihi, KPÖ adayının ve diğer politikacılarının inandırıcı siyasal kişiliği ve partinin genel politikasında olduğu kadar seçim propagandasında da merkeze aldığı konu.
Graz’ın siyasal coğrafyasını yakından tanıyan hiçbir gazeteci veya siyaset izleyicisi, alınan sonuca şaşırmadı aslında. Çünkü KPÖ’nün Graz örgütü, 2000’lerin başından beri merkez partiden farklı, 2006’dan beri ise tamamen özerk bir politika izliyor. Her ne kadar bu politika, Stalinizm ve Ortodoks Marksizm çizgisine şekilsel olarak yakın dursa da özellikle yerel çerçevede pragmatik bir çizgide seyrediyor. 1998-2005 yılları arası Graz Belediye Meclisi’nde kentsel konut ve ikametten sorumlu üye olarak görev yapan Ernest Kaltenegger, yoksul ve varlıksız nüfusa yönelik, özellikle de kiracı haklarına yoğunlaşan bir yerel siyasetin temelini atmıştı. 1992’den beri bir “kiracı acil çağrı telefon hattı” sunan KPÖ, bu konuyu tamamen kendi uzmanlık alanı haline getirip “sorun çözen parti” kimliğini üstlenmeyi başardı. Bundan önceki seçimlerde “Konuşma, yardım et!” sloganıyla meydanlara çıkan Kaltenegger, sorumlu belediye meclis üyesi olarak, eski binaların çoğunlukta olduğu bu kentte sözgelimi her daireye duş ve tuvalet yapılması zorunluluğunu getirmişti.
Kaltenegger’in halefi ve 2021 seçimindeki KPÖ Belediye Başkan Adayı Elke Kahr, bu politikayı birebir sürdürdü. 2004 ve 2016 arasında, Graz’da 1.000’e yakın yeni sosyal konut inşa edildi ve 550 konut için de arsa tahsis edildi. Komünist partili politikacılar, aylık maaşlarının üçte ikisini bağışlamak suretiyle 1998’den itibaren bir sosyal fon oluşturmuştu. O zamandan bugüne, kiracılar evlerinden icra ile tahliye edildiğinde veya kira sözleşmeleri ev sahipleri tarafından feshedildiğinde, bu fon devreye giriyor ve mazlumlara para yardımında bulunuluyor. “Elime her ay net 5.500 avro geçerse, halkın sorunlarını göremez hale gelirim,” diyen Kahr da maaşının üçte ikisini her ay yoksullar için bağışlıyor. Sosyal danışmanlık hizmetleri partinin diğer ayırıcı özellikleri arasında. KPÖ’nün bu seçimlerde getirdiği talepler ayrıca, asgari ücretin yükseltilmesi, iş saatinin kısaltılması ve yeni iş alanlarının açılmasını kapsıyor.
Elke Kahr, karizmatik politikacı veya demir yumruklu icracı imajından çok, “yan komşu” kimliğiyle sevilen bir siyasetçi. Dertleri gerçekten, bir televizyon kamerası tarafından izlenmediğinde de dinleyen, sorunları kökten çözmeye çalışan, güçsüzlerin yanında duran bir politikacı. Seçim günü kendisine “Sonuçlar belli olana kadar ne yapmayı planlıyorsunuz?” sorusunu yönelten bir gazeteciye, “Bu aradaki zamanı kullanıp, evimi biraz derleyip toplamak, bir de birikmiş çamaşırları yıkamak istiyorum. Hava güzel, çabucak kurur çamaşırlar,” şeklinde cevap veren bir “arkadaş” politikacı…
Türkiye’deki konut sıkıntısına baktığımızda da ortaya çıkan tablo, bu konunun hem güncel politikada hem de geleceğe yönelik sorular çerçevesinde ne derece merkezî bir rol oynadığını gösteriyor. Tam da konut meselesini 1990’lardan beri neredeyse tekeline almış ve başarılı bir siyasetle cevaplar, çözümler geliştirerek izleyen yerel parti, işte tam da Graz komünistleri…
Kuşkusuz; muhafazakâr kırsal burjuva partisi ÖVP’nin adayı olan eski Belediye Başkanı Siegfried Nagl’ın izlediği siyasetin de katkısı olmadı değil bu seçim sonuçlarına. Konut meselesinin kendisine eksi puan getirdiğini fark edip Kahr’ı o bölümden alarak, kent içi ulaşım konusundan sorumlu hale getirerek de kendi kalesine gol atmış oldu Nagl. İnşaat sektöründe kiracılardan çok yatırımcıların işine gelecek projeleri destekleyen eski başkan, son yıllarda “Beton Siegi” unvanı ile anılır olmuştu. Graz gibi 300 bin nüfuslu, öğrencilerin ağırlıklı olduğu bir kentte metro inşa etmeye kalkıp, bunu seçim öncesi prestij projesi olarak tanıtınca da, ulaşımdan sorumlu Elke Kahr’ın eline harika bir koz vermiş oldu.
Bunlar, KPÖ’nün, özellikle de Elke Kahr’ın başarı faktörleri. Tabii bu arada KPÖ’ye yönelik eleştirileri de göz ardı etmemek gerekiyor. Fakirlere para desteğinde bulunan, acizlere yardım eden, ucuz konut temin eden bir parti, haliyle popülistlik suçlamasına maruz kalacaktır, nitekim öyle de oluyor. Katolik yardım kurumu Caritas’a benzer misyonu yüzünden birçok yorumcu KPÖ’ye “komünist Caritas” adını veriyor. Türkiye’deki seçimlerde ekmek dağıtma taktiğini de hatırlatmıyor değil partinin politikası. Gelgelelim özellikle de yerel/komünal siyaset çerçevesinde temel gereksinimleri karşılamaya yönelik bir strateji, ille de apolitik bir “maddiyatçılık” gözetiyor olmak zorunda değil, kanımca.
Özetlersek, gerçi yüzde 54 gibi bir rakamla oy verme oranının gerçekten de çok düşük olduğu bir seçimde yüzde 29 oy oranına ulaşmak, belki de bir “deprem” olarak tanımlanamaz. Ama yine de adında “komünist” gibi bir “öcü”yü bulunduran sol bir parti, bir Orta Avrupa ülkesinin ikinci büyük kentinde yerel seçimleri kazandı geçtiğimiz pazar günü. Tüm saydığım münferit özelliklerine rağmen, sol cenahın küresel boyutta pek de değer görmediği günlerde böylesi bir başarıyı sağlamak, bir umut ışığı olabilir sol hareketler için.
Aynı gün gerçekleşen iki önemli seçimin sonucuna bakınca, başka bir umut ışığı daha yanıyor sanki. Gerek yine Avusturya’nın Oberösterreich eyaletinde gerekse Almanya’nın genelinde yapılan seçimlerde popülist ve faşist sağ partilerin oy oranları, fark edilir derecede düştü. Hazırcevap “yan komşu” Elke Kahr’ın sağcı popülist Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’a yönelik cevabı, belki de bu umudun en mütevazı dile gelişi: “Bu ülkede insanlar KPÖ’yü seçiyorsa, bu benim için çok düşündürücü bir durum,” diye demeç veren Kurz’a şöyle cevap verdi Kahr: “Bu sözler beni düşündürmüyor açıkçası. Bence sayın başbakan kendi partisinin durumunu düşündürücü bulsun. Acaba ÖVP neden bu kadar oy kaybetti?”