“Yurt Bulamayan Öğrenciler Bahanesiyle”

Ülkenin pek çok yerinde, kalacak yer bulamadığı için sokaklara yerleşen öğrencilerin eylemlerini tanımlarken söze böyle başlıyor pek “muteber” içişleri bakanımız. Kamusal alanda arz-ı endam etmeyi vesilelerden çok bahanelerle izah etmek mirasçısı olduğu makamda gelenektir; çünkü vesileden çıkan eylem meseleyi “hak” statüsüne taşıyıverir maazallah. İdari fonksiyonunu da böylesi bir siyasal dile, yani “vakayı” bu şekilde zikretmesine borçludur. Öte yandan bahane edilecek şeylerin bolluğu eksilmek şöyle dursun sürekli çoğalır, yaygınlaşır. Bu bolluk ortamının oluşmasında rejimin hiç ama hiç katkısı yoktur. Bilakis rejim bahane sunmakta pek bir cimridir. Hal böyleyken söz eylemcilerin “müzahir” olduğu “marjinal” gruplara bağlanır: “24 ildeki eylemlere 2 bin 243 kişi katıldı, mükerrerleri düşersek eylemlere 2 bin 57 kişi katıldı. Bunlardan 310'u öğrenci. Bunların da tamamına yakınının yurt başvurusu bulunmuyor. Bunların daha ziyade sol marjinal gruplara müzahir olduğu belirlendi.” Bu dizgede “meşru eylemcinin” yerine geçirilen “profesyonel eylemci” profili bahane bulmaktaki maharetini müzahir olduğu gruptan alır. Kısacası ortada sahih bir talep yoktur. Ve sonuç olarak yurtsuzlar-barınamayanlar olarak sokağa yerleşenlerin barınma hakkına dair talepleri, işi gücü eylem yapmak olanların bir kurgusundan ibarettir aslında. Dahası bu kurgunun teşhiriyle birlikte eylemlerin kendisi, eyleme vesile olan talebi hayata geçiremeyen iktidar sahiplerince mücbir sebep haline getirilir. Yani “meşru” bir talep olsa bile mevcut eylem hali bu talebin gerçekleştirilmesine engel teşkil eder.

Öte yandan içişleri bakanının kamuoyuyla paylaştığı bilgi notu ve eylemci profilinde aşina olduğumuz zikredişlerden farklı olarak göze çarpan başka bir husus var. Bu sefer “marjinal sol gruplara müzahir olduğu belirlenenlerin” oluşturduğu “profesyonel eylemci” derlemesine, kendi tabiriyle “onu çok seven LGBTİ üyelerini” de kattığını görüyoruz. Görev icabı mıdır, makamdan gelen deformasyon mudur bilinmez(!), üyelik tespitinden yola çıkarak mevzubahis toplaşmaya lubunyaları da ekleyivermiş, hem de evvelinde saydığı örgütlere nasip olmayan muzip bir betimleme eşliğinde. Bakanlığı süresince geleneksel cinsiyet normlarına uyum göstermeyen queer’leri ve cinsel azınlıkları hedef haline getirmekten çekinmeyen bir siyaset ehlinden bahsettiğimizi akılda tutalım. Diline pelesenk olmuş örgüt potporisi içinde LGBTİ’yi de zikretmiş olması, rejimin “terörle mücadele” kurgusunda karşımıza çıkan teknik bir detay olmanın ötesinde “terörist” kategorisinin, mutlak iktidarın heteronormatiflik söylemine bağlandığının açık bir ifadesi. Queer’lerin kamusal görünürlüğünün bile suç kabilinden yorumlandığı ve her türlü toplaşmanın şiddet tehdidiyle yasaklandığı günümüz koşullarında güncel politikanın bu tarz bir patolojikleştirmeye başvurması, mevcut terörle mücadele kurgusunun direnmek zorunda olduğumuz gündelik bir yapı haline geldiğini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Tam da bu noktada Jasbir Puar’ın “terörist asamblajlarına (öbekleşmeler)” değinmemiz gerekir.[1] “Küresel terörle mücadele” söyleminin dönüşümünü inceleyen Puar, terörist figürü üzerinden işleyen modern iktidar teknolojilerinin cinsiyet ve cinsellik vasıtasıyla gündelik bir yapıya kavuştuğuna dikkat çeker. İçimize sızan terörist figürü yerini çoğalan, yaygınlaşan ve gündelik hayata yerleşen “terörist nüfuslara” bırakmış, terörizm ise biyopolitik yönetim ve teknolojilerin durmaksızın üzerinde çalıştığı belirli bir bilgi ve stratejik analiz konusu haline gelmiştir. Modern terörist imgesini oluşturan terörizm bilgisinin soykütüğüne baktığımızda, bunun geçmiş yüzyılların “ırksal ve cinsel ucubelerine” bağlı bir tarihe sahip olduğunu fark ederiz.[2] “Müzahir olunan” örgütlerin durmaksızın kısaltmalar üzerinden zikredilmesi ve de eşzamanlı olarak cinsiyet ve cinselliğin sözümona “aşırılık formlarıyla” özdeşleştirilen bedenlerin yine aynı kısaltma dizgesine eklenmesi sapkın-terörist psişesinin inşasını mümkün kılar.

Marjinal-sapkın-terörist imgesinin söz konusu eylemin bahanesi olan şeye, yani yurtsuzluk ile olan bağlantısına bir de bu çerçeveden bakalım. Cinselleştirilmiş ötekinin terörist kurgusunda dikkat çeken bir diğer önemli nokta da “ıslah-olunmaz” eylemci bedenlerin kişilik yapısı ya da davranış fenomenleri üzerinden irdelenmesidir. Bahane bulmaktaki mahareti teslim edilen eylemcinin ısrarlı geri dönüşünün izahatı onun sapkın pşisesindeki “bilinçdışı güçlere”, kısacası ebeveynlere bağlıdır. Ve Puar’ın da belirttiği üzere “psişe aşina olunan aile romantizminin mekânıdır”.[3] Kısacası heteronormatif aile kurgusunun himayesinde -ve hane mekânında- çözülemeyen bütün sorunlar sapkınlığın tasallutuna uğrar. Barınamıyoruz diyerek sokağa çıkanlara karşı rejimin en tepesinden çıkan sesin hiddeti de belki de bundandır. Her fırsatta Gezi’yi hatırlatmasından anlaşılacağı üzere sapkın psişesinin tasallut mantığı pek bir tekinsizdir. Işıl Kurnaz evvelce “barınma meselesini aile içinde çözülmesi gereken bir sorun olarak görmek” diye tanımlamıştı bu hiddetli çıkışmayı.[4] Umursamaz devlet ve toplulukların barınma ve gıda gibi bakıma dair meseleler söz konusu olduğunda ailenin devreye girmesini teşvik etmeleri de bundandır.[5]

Yurtsuzların bir araya getirdiği “hane dışı” uzamda iktidarın kestiremediği bir başka husus daha var: ittifak, yani asamblaj. Bahse konu örgüt potporisine eklenen “LGBTİ” küçük bir detay gibi görünse de aslında rahatsız edici ittifaklardan duyulan endişenin açık bir ifadesi. Öğrenciler ve barınma hakkı söz konusu olduğunda her türlü zorbalığa maruz bırakılan lubunyaların bir araya gelişi toplumsal, siyasal ve ekonomik adalet için mücadelede yeni bir öbekleşmenin habercisi belki de. Pandeminin daha da görünür kıldığı ve yaygınlaştırdığı prekaryalık koşullarında karşılıklı bağımlılık fikrine karşı açılan büyük bir savaşın ortasındayız. Prekaryalığın demografik bölüşümüne dayalı piyasa mantığına karşı, Butler’dan ödünçle söylersek “yaşamların yaşanamazlığını asgariye indirmeye çalışan ellerin” öbekleşerek harekete geçirdiği yeni bir kamusal uzamda, barınma dahil tüm bağımlılıklarımızı eşitlikçi bir temelde paylaşabiliriz. Sonuçta bahanelerimiz hâlâ bizimle!


[1] Jasbir K. Puar, Terrorist Assemblages: Homonationalism in Queer Times, Duke University Press, Durham, 2007; Jasbir K. Puar ve Amit S. Rai, “Ucube, Terörist, İbne: Terörle Mücadele ve Uysal Vatanperverlerin Üretimi”, Queer Tahayyül, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 215-254.

[2] Puar ve Rai, “Ucube, Terörist, İbne: Terörle Mücadele ve Uysal Vatanperverlerin Üretimi”.

[3] Puar ve Rai, s. 222.

[4] Işıl Kurnaz, “Barınamayanlar: ‘Aile Arasında’”, Birikim Haftalık, 2 Ekim 2021, https://birikimdergisi.com/haftalik/10737/barinamayanlar-aile-arasinda.

[5] Bakım Kolektifi, Bakım Manifestosu: Karşılıklı Bağımlılık Politikası, çev. Gülnur Acar Savran, Dipnot Yayınları, Ankara, 2021, s. 24.