KKTC’de Dekadanın Mutlaklığı: Tembellik Ağacı ve Yaşam Kalitesi

Kıbrıs’ın Acı Limonları ve Akdeniz içerikli büyük edebî eserlerin yazarı Lawrance Durrell, Girne Bellapais, yani Türkçeleştirilmiş adıyla Beylerbeyi’ndeki manastırın karşısında bir ağaçtan bahseder: Tembellik Ağacı. Bu ağaç bir noktada Kıbrıslıların yaşamlarının portresidir. Durrell’a göre bu ağacın altında oturanlar mayışmaktan iş yapamaz hale gelirlermiş. Bellapais’in zirveye yakın bir yerleşim birimi oluşu göz önünde bulundurulursa özellikle yaz aylarında Girne’nin nemli kavurucu sıcağında bu ağaç “tembellik” açısından çok işlevseldir. Kıbrıs’ın siyasal konumu da en az Girne’nin nemli sıcağı gibidir. Şartlar ve imkânlar sebebiyle sıcaktan kurtulmaya çare yoktur. Fakat bu kavurucu sıcaklıkta “kimi zaman” her ne kadar sıcak da olsa siyasal alan bir kurtuluştur. “Tembellik Ağacı’nın” getirdiği bir kurtuluştur. İktidar-muhalefet arasındaki “yapay” çekişmeden bahsetmek bile abestir. İşin özünde KKTC siyasetinin işlevsel bir getirisi dahi yoktur. Bu nedenle siyasal alan mütemadiyen bir sığınaktır; genellikle boşta kalanların, boş işlerle uğraşanların yeridir (istisnaları tenzih ederim).

Kısaca KKTC siyaseti Durell’in ağacı ile aynı kaderi paylaşır. Gölgesinde ya da sınırları içerisinde olanları tembelleştirir, mayıştırır ve uyuşuk hale getirir. Tembellik konusunda tarihî ve felsefi tartışmalar bir kenara bırakılırsa, bu mefhumun sonu rahatlıkla birlikte kol kola ilerleyen düşkünlükle birlikte anılır. Tembelliğin ve sorumluluklardan kaçışın, kısaca zayıflığın temsilcisi yozlaşma… Zayıflıktan kastedilen Nietzsche’nin tanımıyla eşdeğer bir zayıflıktır. Yozlaşmanın hüküm sürdüğü bu siyasal alanda sorunsallar salt sorunsallar olarak yollarına devam eder. Çözülmeyi bekleyen problemler “bananecilik” ve bunun altında yatan “korku ile” neme lazım olarak KKTC’nin siyasal hayatında vuku bulur. KKTC’nin hantal ve işlevsiz bürokrasisi de işte bu mefhumların ürünüdür. Bu neme lazım algısı siyasal alan içerisinde kendi güç dengesini oluşturarak sadece kendinden olanları besler. Özellikle Facebook üzerinden durumu değerlendirmek olağandır. Özellikle seçim zamanlarında profil çerçevelerinin turuncu, yeşil, mavi ve kırmızı oluşları da bunun en bariz ispatıdır. Dekadanlığın ideolojisi olarak “popülist” siyaset Kıbrıslı Türkleri müphemlikle boğuşur hale getiriyor. 1990’lı yıllarda da elektriksiz kalma sorunları ile boğuşan Kıbrıslılar 2022 yılında da aynı sorunlar ile boğuşuyor.

Seha Meray yaklaşık yetmiş sene önce “toplumsal yaşamda, bütün bu ihtiyatlı konuşmalara rağmen, emin olunacak tek şey, bizim çok süratli ve çok karmaşık bir değişme çağını yaşadığımızdır” (Meray, 1982, s. 36) diye vurgular. Yetmiş sene geçmesine rağmen Meray’ın bu söyleminin halihazırda geçerliliğini koruduğunu söylemek yanlış olmaz. Genel anlamda dünyanın değişim ve bu değişimlerin müphemliği beraberinde getirmesi küreselleşmenin en etkili varoluş ispatıdır. Ama Kıbrıs’ta, en azından kuzeyinde değişim ve gelişim gibi kavramlardan bahsetmek acı verici de olsa mümkün değildir. (Buna rağmen müphemlik küreselleşme bahanesi ile kamusal ve siyasal alanı işgal eder.) Bireysel araç kullanımının kaçınılmazlığı Kıbrıs’ın kuzeyinde medenileşme bağlamında bazı kilit kavramların anlaşılmadığını net bir şekilde imgeler. Küçük van tipi dolmuşlar, tek tük özel otobüsler ve birkaç üniversitenin “otobüsleri” dışında Kıbrıs’ın kuzeyinde toplu taşımanın emarelerine rastlamak mümkün değildir. Üniversiteler ile sözümona giderek küreselleşen KKTC’de toplu taşıma sorunsalının acı verecek derecede etkin olması dekadan mefhumunun da varlığını en acı haliyle gözler önüne serer. Bundan bahsetmemin nedeni bağımlı ekonomi ve onun getirdiklerini daha net anlamamıza yardımcı olur. Kıbrıs’ın ekonomik bağlamda konumunun iktisadi boyutta tartışılmasının bu konuda daha donanımlı kişilerce yapılmasından yanayım fakat KKTC ekonomisini tek bir cümle içinde özetlemek de mümkündür: “Türkiye nezle olursa, KKTC grip olur.” Bunu reddetmek ya da bunu yalanlamak akla mantığa aykırıdır. Ekonominin çalkantılı durumu malum; KKTC’de hükümetin dövize müdahalesi de söz konusu değil. Özellikle enerji kaynakları açısından büyük sıkıntıların olduğu bugünlerde hükümet, hükümet olabilmenin gereklerini yerine getirdi mi? Yurttaşlara özellikle bu ekonomik darboğazda ulaşım açsından toplu taşıma bağlamında yeni alternatifler sunabildi mi? Tekrar aktaracak olursak ülkede elektrik sorunundan ulaşıma, eğitimden sağlığa kadar “dekadan” mefhumu hâkim. Çöküşün realitesi aslında söz konusu olan. Siyasal alanın rehaveti ve uyuşukluğu bu sorunların giderek daha da büyümesinin müsebbibi siyasal alanın ya da toparlarsak siyasetin getirdiği güç ve iktidar arzusu konunun özeti.

Dekadanın iktidarı işgali bireysel ve toplumsal bağlamda “çöküşün” aslında ne kadar iyi ilerlediğini gösteriyor; bütün bunlara rağmen kaçınılmaz olan bu çöküş karşısında iktidar (ve muhalefet) “kısır” söylemler ile salt “iktidarı” elinde bulundurmak dışında herhangi bir gaye taşımıyor. Ezcümle siyasal alanın aktörleri mütemadiyen olduğu gibi “sorumluluk” almaktan çekinen bir yapıdalar. Genel olarak toplumsal ile bağları koparmış olan siyasi “zatlar” modası geçmiş “Kıbrıs Sorunu” söylemleri üzerinden hareket etmeye ısrarla devam ediyorlar.

Dekadan mefhumunun yol açtıklarını siyasal ve kamusal alanın kesiştiği başka bir kavram ile açıklamak mümkün: “yaşam kalitesi”. Yaşam kalitesi ile Kıbrıslı Türklerin mevcut siyasal “iktidar” ve “muhalefetin” güdümündeki dekadanlaşma sorunsalını anlamak ve irdelemek mümkündür. Gündelik yaşamın içine gerek doğrudan gerek dolaylı yollardan sızan bu “çöküş” durumu radikal reformlar ile eğitim, sanat, hatta sivil toplum örgütü kültürünün “geliştirilmesi” ile sona erebilir. Uluslararası hukuk ve uluslararası sorun gibi devamlılık arz eden dış meseleleri ilgilendiren sorunsalları bahane ederek, iktidara gelenlerin suya sabuna dokunmadan günü geçirerek iktidarcılık oynaması da bu gelişimin gerçekleşmesinin çok uzak olduğunu doğrularken diğer imkânsızlıkları da doğrular.

Son günlerde yaşanan akaryakıt krizleri ve elektrik kesintileri Kıbrıslı Türkler üzerinde giderek daha da olumsuz bir hale gelirken, toplumsal anlamda bir hissizleşmeye gidilmesi de bu durumun ciddiyetini daha net bir şekilde açıklar. Hissizleşmenin getireceklerini tahayyül etmek bile kötü iken bu durumun giderek daha da kaçınılmaz oluşu iktidar ve türevlerinin sorgulanmamasına neden oluyor. Alain Deneault’nun da dediği gibi “sorunlar, parayı bir değer aracı olarak görmeyi bırakıp değer içeriyormuş ya da değerin kendisiymiş gibi davrandığımızda başlar” (Deneault, 2021, s. 74). Sorunların ciddi anlamda “sorun” olarak görülmesi için işin temelinde sorunu somut bağlama indirgemek gereklidir. Sorunların gerçekliğini kabullenip, onlara sorun gözüyle değerlendirip belirli bir muhakeme süreciyle sorunlar çözümlenebilir. Bu düşünceden hareketle paranın değerini de yadsıyamayız. Ama sorunların “çözümü” için para sadece araçtır, özellikle neredeyse sıfır olan toplu taşımanın geliştirilmesi ya da elektrik ve akaryakıt gibi “sorunsalların” daha “sorunsuz” bir hale getirilmesi KKTC için çok da zor bir konumu işgal etmemektedir.

İktidar sorunsalının, özellikle “Tembellik Ağacı” altında şekillenen iktidarın yurttaşlar lehine çalıştıklarını söylemek çok zordur. Siyasal alanın ya da genel anlamda iktidar mefhumunun kişiler bazında fizyolojik ve psikolojik birçok etkisi olabilir; bu daha derinlemesine bir araştırmanın konusudur, keza Bärbel Wardetzki, David Shapiro ve Marie-France Hirigoyen gibi isimler nevrotizm ve narsisizm gibi kavramları oldukça iyi tasvir etmişlerdir. Konumuza dönecek olursak Hirigoyen’in tanımıyla:

İktidar ve iktidar kulislerinin sarhoşluğu insana başkalarının üzerinde olduğu, her şeye hakkı olduğunu düşündürebilir… Kuşkusuz kimse kusursuz değildir, ama bu insanların ayrıcalıkların aynı zamanda kendilerine başkalarına örnek olmak gibi bir görev yüklediğini de unutmamaları beklenir (Hirigoyen, 2021, s. 204).

Genel bağlamda siyasi güç ve etkileri kabaca böyle bir özellik taşırken, Kıbrıs gibi bir bölgede siyasal gücün verdiği rehaveti ve gücü reddetmek gerçekliğin bir anlamda reddi olur. Şayet iktidar, hükümet etmenin en azından temel gerekliliklerini kavrayıp ülke yurttaşları için parti içi ve dışı ucuz iktidar kavgalarından vazgeçip, ufak kulisleri bırakıp siyasal alanın “Tembellik Ağacı’ndan” kurtulabilirse, irade göstererek toplumsal bağlamda bir nebze de olsa vatandaşın “somut” anlamda yaşam kalitesini artırabilmesi mümkündür.


Kaynakça

Deneault, Alain. Vasatlığın İktidarı, çev. İrem Sağlamer, İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, 2021.

Hirigoyen, Marie-France. Narsisistler İktidarda, çev. Ayşen Gür, İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Meray, Seha L. Toplum Bilim Üzerine, İstanbul : Hil Yayınları, 1982.