Bugün Cumhur İttifakı'nın, Millet İttifakı'nın ve bu ittifaklar dışında kalan Zafer Partisi gibi partilerin benimsediği bir doktrin aslında kale doktrini. HDP'ye karşı dışlayıcı ve yaftalayıcı tutumun, mültecileri mehter marşı ile sınırdışı etme hayaliyle birleştiği bir yere atıf yapıyor. Bizim siyasi literatürde kullanılmıyor kale doktrini, o yüzden biraz açmakta fayda var.
İngiliz hukukunda 1600'lerin başında ortaya çıkan kale doktrini; ''evi insanın kalesidir'' şiarından hareket ediyor. Kişinin kendi mülkünü, dışarıdan gelecek her türlü tehdide karşı koruyabileceğini, bu sırada gerekiyorsa da silah vb. kullanabileceğini niteleyen bir doktrin. İngiltere'de, vatandaşların - özellikle ''beyaz'', erkek, mülk sahibi- kendilerinin olanı korumak için belirli bir güvenlik alanı -ev- oluşturmalarıyla birlikte, hükümetin, Kralın, yabancıların/suçluların bu alana izinsiz girişlerinden korunabilmeleri için ortaya çıkıyor. Sonraları, ABD'nin kimi eyaletlerinde de benimsenmeye başlayan bu doktrin, ev dışında, kişinin mülkü olan dükkânı, arabası gibi yerlerde de geçerli ilan edilmiş. Yani, dükkânına gelen birisini tehdit olarak algılayan dükkân sahibi, bu kişiyi çekip vurabiliyor diyelim. Elbette ki yasalarda zor kullanmaya mecbur kalma şerhi var, fakat özellikle ABD'de siyahlara, yerlilere, mültecilere karşı bu şerh pek işlemiyor. Toplumda ''varsayılan tehdit'' olarak görülenlere karşı, ''beyazlara'' verilen bir ayrıcalık gibi okumak da mümkün bu doktrini. Hele ABD'nin çoğu eyaletinde geçerli kılınan, kale doktrinin ''genişletilmiş'' hali ''yerinizi koruyun’’ yasasını hesaba katacak olursak. ''Yerinizi koruyun'', bir yerde olmaya hakkınız varsa ve o yerde bir tehdit algılarsanız, öldürücü güç kullanmaya da hakkınız olduğunu söylüyor. Yani tehdit algınız yeterli. Araştırmalar, ABD'de bu yasa altında siyahları öldüren beyazların, işledikleri cinayetlerin haklı kabul edilme olasılıklarının, beyazları öldüren siyahilere göre on kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Kale doktrini ve genişletilmiş halinin, mültecileri de hedef aldığı, mevzu bahis yargılamalarda ırkçı tutum izlendiği; ''beyazların'' lehine kararlar verildiği de es geçilmemeli. Şarkıcı ve roman yazarı John Darnielle'in dediği şekliyle, ABD'de kale doktrini, ''beyazlara'', kendilerinden olmayanları -siyahları, yerlileri, mültecileri- öldürebilmeleri için verilmiş bir bahane gibi.
Gelelim Türkiye'ye. Malumunuz şu sıralar mülteci karşıtlığı konusuyla Zafer Parti'sinin Anadolu Kalesi projesi epeyce gündeme geliyor, hatta ''trend'' oldu denilebilir. Bu projenin hedefleri, Türkiye sınırları, yani ''kale'' içinde bulunan ''beslediğimiz'' mültecileri mehter marşıyla yollamak, ülkeye başka bir mülteci girişini önlemek, yurtdışına gitmiş vatandaşların Türkiye'ye geri gelmelerini sağlamak. Bu hedeflerin destek kuvveti, bir gün Türk Birliği kurulacağı inancına yaslanarak, elbette kale içinde ''bölücü faaliyet'' gösteren Türk düşmanlarını da temizleyecek olmak. Öfkeli Genç Türkler'e de sahip çıkan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, ''Türk Tarihinde Hiç Irkçılık Olmadı'' başlıklı konuşmasında da şöyle diyordu:
Komşunuzun evini su bassa evinize alırsınız, misafir edersiniz, ama komşu zamanı geldiğinde evine döner, evini temizler, evine oturur. Fakat, misafir odanıza aldığınız komşunuz size derse ki, senin evin daha iyiymiş, ben burada kalıyorum, tapuya beni de yazdır. Ne yaparsınız? Kulağından tutup atarsınız. Suriyelilerin evindeki su bitti...
Milliyetçi bir saikla ''ev''in bir Türk yurdu olarak kabul edildiği, ''evi insanın kalesidir'' şiarının da böylelikle hükme bağlandığı bir ifade. CHP, MHP, İYİ Parti, Demokrat Parti gibi partilerin de mültecileri davulla zurnayla ''evlerine'' döndürecekleri ifadeleri, yine benzer tavırdan feyiz alıyor; bu gibi partilerin Anadolu Kalesi projesine karşı duracaklarını sanmam. Bu tavırların kesiştiği nokta elbet, HDP'ye, ''kale içindeki bölücü kuvvete'' karşı dışlayıcı tutum. Mültecilere, HDP'ye yönelik saldırıların, milliyetçi cephe tarafından benimsenen bu ''kale doktrini'' dolayısıyla yumuşatıldığı, çoğunlukla haklı çıkarıldığı, yargılamaların ''beyazların'' lehine sonuçlandığı şaşırtmamalı. Bu doktrinle bağlantılı tarihten birçok vakayı da tespit edebilmek mümkün. 90'lı yıllarda Güneydoğu'da düzenlenecek operasyonlara ''Kale Planı'' adı verilmişti mesela. ''Terör örgütüyle iltisaklı'' olduğu düşünülen kişi ve kurumlar üzerinde, ülke genelinde fizikî ve psikolojik şiddet uygulanmıştı; bu plan doğrultusunda örneğin, 1994’ün Aralık ayında dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “Bölücü terör organlarının susturulması için gereğinin yapılması”nı yazan bir genelge yayımlamış, iki gün sonra da Özgür Ülke gazetesinin binası bombalanmıştı. Politik kültürümüzde bir ''kale modeli'' olduğu muhakkak.
''Kale modeli'' yazmamın sebebi, husus ''kale doktrini'' olunca, gözden kaçmaması gereken bir çalışmayı da gündeme getirmek. Geçtiğimiz aylarda, halihazırda biri dekan, diğeri bölüm başkanı olan iki profesörün kaleme aldıkları ''bilimsel çalışma''; bu çalışma, Devlet Bahçeli Liderliğinde Siyasal İletişim Modeli: Milliyetçi Hareket Partisi başlığıyla yayımlandı.[1] Kitapta, MHP'nin toplumla olan iletişiminin, siyasal iletişim için bir ''kale modeli'' olduğu yazıyor; bunun nedeni olarak da, ''partinin, toplumu kuşatan, kollayan, toplumla birlikte yürüyen, halkın yanında duran; tehlikelere karşı koruyucu iletişim dokuları geliştiren, belirsizliklerde denge koridoru sağlayan, anlaşmazlıklarda barışçıl iletişim hatlarını sağlamlaştıran güçlü iletişim yapısı'' (s. 6) gösteriliyor. Yazarlara göre MHP, Türkiye'nin kalesi ve MHP'nin dokuz ışık ilkesi, iletişimde kale modelinin başat unsurları. Ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı, milli birliğe tehdit oluşturabilecek her şeye karşı, toplumu kuşatıp kollayan bir iletişim modeli bu. Kitapta Cumhur İttifakı dışındaki partilere, genellikle HDP ile kurdukları ilişkiler üzerinden epey eleştiri var, ama ''terör kuryesi HDP'' bu eleştirilerin hedef tahtası diyelim. Belirteyim, ''kale modeli'', kitabın yazarlarının özgün modeli, bir ''keşif''. Siyasal iletişimdeki bu ''kale modeli''ne, CHP, İYİ Parti, Demokrat Parti, Zafer Partisi gibi partilerin itirazı olabileceğini düşünüyor musunuz?
İttifaklar üstü güçlü bir cephe olarak karşımızda duran bu kale doktrinli milliyetçiliğin ''ev'' olarak kabul ettiği sınırlar içinde yaşayanlar için, durum pek iç açıcı değil. Zira, ilk İngiliz hukukunda ortaya çıkan bu doktrinin dayanak noktası, kralların, kale içindeki halktan tehdit olarak algıladıklarını, hissettiklerini cezalandırabilmeleri, öldürtebilmeleriydi. Bir kısırdöngü...
[1] Bilgehan Gültekin ve Tuba Gültekin (2021). Devlet Bahçeli Liderliğinde Siyasal İletişim Modeli: Milliyetçi Hareket Partisi, Berikan Yayınevi.