İran'daki protesto hareketi yeni bir aşamaya girdi. Doğrudan Dinî Lidere ve Devrim Muhafızları'na bağlı paramiliter milisler olan Besiç gibi baskı organlarını hedef alan, rejime karşı genel bir ayaklanmaya dönüştü.
Protesto hareketinin içinde, bu kez bu hareketin aktörleriyle ilgili bir başka değişim yaşanıyor. İsyan genç kadınlar tarafından başlatıldı, daha sonra erkekler katıldı, ardından liseli kızlar ve erkekler tarafından sürdürüldü. Şimdi ise çoğunlukla erkekler başı çekiyor. Rejimin tacizini ve bazen de ölümü göze alarak “Diktatöre ölüm!" ve “Kahrolsun Besiç!” diye bağırıyorlar. Bu, kadın hareketinin radikalleşmesidir ve artık teokratik rejime karşı yaygın bir itaatsizliğe ve gece gündüz süren dönüşümlü gösterilere dönüşmüştür. Başlangıçta çekingen olan bu değişim, artık kaçınılmaz bir gerçek haline geldi.
2009 yılında sokak protestolarını bastırmak için “yumuşak” ve tedrici bir yöntem kullanılmışken, bugün teokrasinin 2016-2019 yılları arasındaki sokak protestolarında zaten kullandığı Suriye tarzı vahşet uygulanıyor. Şimdiden, 230'dan fazla insan öldü. Yüzlerce yaralı, 12 binden fazla tutuklu, işkence gören mahpuslar bu vahşeti yansıtıyor. Suriye'nin kitlesel baskı modeli 2016 protestolarında başarılı olmuştu; ancak 2022 protestolarını bastırmak için aynı modelin kademeli olarak uygulanması amacına ulaşamıyor çünkü toplum artık korkunun etkisiyle pes etmekten uzak. Bunun gerçekleşmesi için yeni aktörlerin, özellikle de devrim sonrası üçüncü neslin, birçoğu daha önce sokağa çıkmamış olan üyelerinin devreye girmesi gerekiyordu.
Çok genç insanlardan oluşan bu yeni nesil, yavaş yavaş aşındırıcı bir toplumsal hareketin aktörü haline geldi: Son altı haftadır hareket gelişiyor, ritmini değiştiriyor, göstericilerin iktidarın aynasızlarından kaçabilmesi ve kimliklerini baskı organlarından gizleyebilmesi için geceleri harekete geçiyor; kadınları şiddetli ölümün dehşetinden korumak için gösterilere artık erkekler liderlik ediyor ve iktidarın yıpratılmasına, ona ve onun yüce liderine meydan okunmasına dayanan yeni bir protesto modeli gelişiyor.
İran toplumu artık birbiri ardına teokratik, plütokratik, kleptokratik ve son olarak da tanatokratik [insanlık kıyıcı, thanatocracy] olan bu devleti istemiyor. Bu devlet her yerde başarısız oldu. Ekolojik açıdan, ülkenin kalkınması, kadınların ve erkeklerin onurunu kabul etmek, dünyanın geri kalanıyla barışçıl bir ilişki kurmak açısından başarısız oldu. Sosyal adalet açısından başarısız oldu çünkü rejimin zenginleri sosyal varlıkları tekellerine aldılar. İran devleti artık vatandaşlarını öldürmekten çekinmeyen bir baskı devleti haline geldi.
Yeni bir döngü başladı: Protesto hareketi bir ritüel haline geldi ve rejimin baskıları, protestoculara yönelik baskı, sindirme, işkence ve öldürme kampanyası artık onları durdurmaya yetmiyor. Baskının korku yaratmak yerine, toplumun harekete geçme kapasitesini artıran ve sokaklara yeni göstericilerin inmesine yol açan kızgınlık ve öfke yarattığı yeni bir eşiğe ulaşıldı.
Kadınlar ve erkekler, Kürtler ve Farslar, inananlar ve inanmayanlar arasında ortak haysiyete sahip bir toplumun ortaya çıkmasını savunan seküler idealler için İslâmî teokrasiye son vermesi gereken yeni bir devrimle karşı karşıyayız. Gelecek olan bu yeni toplumda, kadınların rolü erkeklerle eşit olarak tanımlanıyor. Devrime dönüşen bu isyan hareketinin önerdiği toplum modeli, hiç şüphesiz Müslüman dünyanın geri kalanında ve özellikle de hâlâ büyük ölçüde despotik olan Ortadoğu'da etkili olacaktır.
Bu yazı 2 Kasım 2022’de Le Monde’da yayımlanmıştır.
Çeviren: Ahmet İnsel
Fotoğraf: Markus Schreiber