Tarihler 11 Mart 2020’yi gösteriyor.
Dünya yeni bir virüsün yaratacağı pandemiye doğru hızla ilerlerken Türkiye'deki ilk resmî vaka 10 Mart’ı 11 Mart’a bağlayan gece açıklanmış. Aynı günün Türkiye siyaseti için bir manası daha var: DEVA Partisi siyasi tarihimizde partiler için önemli ve anlamlı bir yer olan Bilkent Otel’de lansmanını yapacak. Aynı otelde Gelecek Partisi’nin “daha fazla demokrasi” vaadiyle Ahmet Davutoğlu önderliğinde kurulmasının üzerinden üç ay bile geçmiş değil. Öte yandan bu durum, kaderin bir cilvesi ki Ahmet Davutoğlu ve Babacan önderliğinde kurulan partiler vakti zamanında Bilkent Otel’de kurulmuş bir başka partiden, AK Parti’den koparak meydana çıkıyorlar.
DEVA ve Gelecek Partisi kuruldukları ilk andan itibaren siyasetin ve medyanın ilgisini oldukça çekiyor. Bir nevi “muhafazakâr-demokrat siyasetin uyanışı”, “Türkiye’de özgürlükçü siyasetin yeşeren bir dalı” olarak yorumlanıyorlar. Her şey tastamam ve oldukça rafine. Otel organizasyonları, ana akım medyanın ve özellikle de ana akım muhalif medyanın ilgisi, gazetecilerin ve adı bilinen siyasetçilerin iştiraki, siyasi açıdan anlamlı ve manidar bir otelin seçilmesiyle bile her şey “Türkiye siyasetinin kodlarına uygun”. Özellikle de DEVA Partisi kuruluşu itibarıyla “Türkiye'yi kurtarmaya gelecek kadroların geri döndüğünü, yüzü temiz iyi eğitimlilerin siyaset sahnesine tekrar çıktığı” mesajını vermeye odaklanıyor. Hatta partinin kuruluşundan yaklaşık bir sene önce 140journos'tan bir Ali Babacan belgeseli çıkıyor. Hareketli müziklerin ve hızlı görüntü geçişlerinin odağındaki kolları sıvayan Ali Babacan, Türkiye'nin AB rüzgârıyla çalkalandığı, büyümenin istikrarlı şekilde devam ettiği, özgürlüklerin ve demokratlığın tekrar gündeme geldiği o “altın çağın” kendisiyle tekrar döneceğinin garantisini veriyor, Türkiye’nin kaderinin bu olmadığını vurguluyor video boyunca.
Bütün bu şatafatın, Ankara-İstanbul siyasetinin elit kodlarının ve büyük anlatılar ile beklentilerin dışında kalan ve bu partilerden çok daha önce kurulmuş bir parti daha var: 23 Kasım 2018 tarihinde Hacı Bayram Camii’nde kılınan cuma namazının ardından kuruluşunu ilan eden Yeniden Refah Partisi. O dönem kuruluşları birkaç medya organı dışında basının pek ilgisini çekmiyor. Hatta gündeme aldıkları politikalar ve meseleler, partinin genel başkanı Fatih Erbakan’ın geçmişi ve imajıyla birleştiğinde yıldızı sönük, biraz da aşırı ve gereksiz görülüyor.
Nitekim, bu üç parti arasından adını en çok duyuran ve 2023 seçimleri öncesinde beklentilerin en yüksek olduğu DEVA Partisi bugün artık teşkilatları dağılmaya başlayan, yerel seçimlerde aday bulmakta zorlanan, büyükşehirlerde duyurduğu isimlerin karşılık bulamadığı yıldızı sönmüş bir siyasi oluşum görüntüsü veriyor. Gelecek Partisi ise daha en baştan toplumda beklenti oluşturamayan, kadrosundaki tanınan bazı isimlerin yarattığı ivmeyle ana akım siyasete girmeye çalışan ama bugün itibarıyla bir tabela partisi konumuna düşmüş ve ancak Ahmet Davutoğlu’nun gerçekte toplumsal karşılığı çok da var olmayan siyasi kariyerine yaslanan bir siyasi projeyi temsil ediyor.
YRP ise bu iki partinin aksine kuruluşundan 2023 seçimleri öncesine kadar kamuoyunda pek de gündeme gelmeyen, aşı karşıtı ve radikal muhafazakâr görüşleriyle tepki toplayan ve medyadan uzak çizgisiyle ana akım siyasetin dışında radikal bir parti görüntüsü veriyordu. Nitekim, 2023 seçimleri birçok siyasi parti ve aktöre yönelik çıkarımları haksız çıkardığı gibi YRP’ye ilişkin analizleri de boşa çıkardı. Cumhur İttifakı çatısı altında kendi adaylarıyla girdiği seçimde YRP %2,9 oy oranına ulaşarak beş milletvekili çıkardı. Bazı illerde %10’a ulaşan oy oranıyla büyük bir ivme yakaladı.
Kaynak: Aposto
YRP, başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerdeki oy oranıyla belediye kazanamayacak olsa bile kazananı veya kaybedeni tayin etme gücüne ulaştı. Hatta Şanlıurfa dahil olmak üzere Malatya, Yozgat ve Elâzığ gibi illerde belediye başkanlığını alabilecek konuma gelen, İstanbul’da ise Sultanbeyli ve Arnavutköy gibi ilçelerde ise %10 bandını zorlayan bir siyasi ivmeyi yakaladı.
31 Mart seçimlerine üç haftadan az bir süre kalmışken İstanbul’un seçim sonuçlarıyla birlikte herkesin merak ettiği bir diğer sonuç da YRP’nin oy oranı veya il/ilçe belediyesi kazanıp kazanamayacağı olacak.
Aşağı yukarı aynı dönemde kurulan ve hedef kitlesi AK Parti’den kopmaya hazır ve alternatif arayan seçmen grubu olan bu üç partiden bugün gelinen noktada DEVA ve Gelecek Partisi’nin siyasi geleceğine ilişkin umutlar tükenmişken YRP’nin Erdoğan’ı bile rahatsız edecek düzeyde oy potansiyeline ulaşmasını nasıl açıklayabiliriz? Bir başka ifadeyle DEVA ve Gelecek Partisi’nin başaramadığını Yeniden Refah Partisi nasıl başardı?
İttifak kararlarının zamanlaması
İttifak kararları konusunda Yeniden Refah, DEVA ve Gelecek Partisi’ni birbirinden ayıran temel meseleyi şu cümleyle özetlemek mümkün: DEVA ve Gelecek için yanlış zaman, yanlış karar; Yeniden Refah için doğru zaman, doğru karar.
Henüz yeni kurulmuş ve ilk kez seçime girecek bir parti için başka bir partinin logosu altında seçime girmek hem seçmenlerin gözünde bir cesaret eksikliği olarak hem de partinin marka gücüne vereceği zarar açısından kritik bir hata olarak görülebilir. Her ne kadar DEVA lideri Ali Babacan da, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da bu kararın “meclis çoğunluğunu elde etmek için yapılmış stratejik bir hamle” olduğunu söylese de aldıkları düşünülen oy oranları ile çıkardıkları milletvekili sayısı arasındaki orantısız tablo bugün dahi bu iki partiye yönelik ağır eleştirilerin yapılmasına zemin hazırladı.
Bu esnada DEVA ve Gelecek partilerinin karşı karşıya kaldığı daha büyük bir zorluk, kendilerini siyasi açıdan dayandırabilecekleri güçlü bir siyasi zeminden yoksun olmaları oldu. Bu iki parti, Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın otoriterliğine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında toplanan tek adam rejimine karşı olduklarını beyan etti. Fakat bu iki partinin kurucusu olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, Türkiye’deki otoriterlikte önemli mihenk taşları olan 16 Nisan 2017 Referandumu ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde etkin bir siyasi pozisyon takınmadı. O dönem otoriterleşmeye dur diyemedikleri için toplum ve siyasi hikâye açısından samimi ve etkili bir dayanağa sahip olamadılar. Aksine, kuruluşları 31 Mart 2019 Mahalli Seçimleri’nin muhalefet açısından başarılı döneminin sonrasına gelmesi “fırsatçı” olarak nitelendirilmelerinin önünü açtı. Doğru zamanda cesaret edip alamadıkları kararlar ne muhafazakar ne de muhalif seçmen tarafından samimi bulundu.
Öte yandan Yeniden Refah, 2018 yılında, iktidar gücünün doruğundayken ve 2019 Mahalli Seçimleri’nin iktidar kanadında yarattığı deprem henüz yaşanmamışken kurulduğu için DEVA ve Gelecek Partisi’nin yaşadığı siyasi hikâyesizliği ve dayanaksızlığı tecrübe etmedi. 2023 Seçimleri için ise hedef kitlesi olan sağ seçmenin cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir beka meselesi ve kimlik tercihi olarak gördüğü bilinciyle bir yandan cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ı desteklemenin konforunu yaşarken diğer yandan kendi adı ve logosuyla seçime girerek beş milletvekili çıkarabildi.
Yeniden Refah Partisi’nin kendi listesinden çıkardığı beş vekile karşılık DEVA ve Gelecek Partisi’nin CHP listelerinden çıkardığı toplam yirmi beş milletvekilinin toplumda yarattığı karşılık tamamen ters orantılı oldu. Yeniden Refah, 2023 Mayıs Seçimleri’nde aldığı oy oranının verdiği özgüvenle 31 Mart 2024 Seçimleri öncesinde iktidarı sıkı bir pazarlığa zorlama gücünü elde etti. Öte yandan, DEVA ve Gelecek bu zamanı oy oranları ile ters orantılı bir şekilde elde ettikleri milletvekillerinin hesabını muhalif seçmene vermekle ve Millet İttifakı’ndan ayrılma kararını meşru bir zemine oturtmaya çalışmakla geçirdi. Hem seçmenin gözünde güvenilirliklerini ve cesaretlerini zedelediler hem de iktidar seçmenine ulaşmak yerine muhalif seçmene hesap vererek enerjilerini boşa harcadılar.
CHP listesinden seçime girerek AK Parti’den kopması beklenen sağ seçmene bir alternatif oluşturmayı başaramayan DEVA ve Gelecek Partisi, 31 Mart Seçimleri öncesinde de zıt bir strateji benimseyerek ittifak yapmama kararı aldılar. Bunun yarattığı iki risk var: Birincisi, muhalif seçmen, bu iki partinin kazandığı milletvekillerinin bedeli olarak özellikle büyükşehirlerde CHP adaylarına destek vermelerini bekliyordu. Dolayısıyla, bu iki parti hem iktidar seçmeni hem de muhalefet seçmeni tarafından “vefasızlık” ithamıyla karşı karşıya kaldı. İkinci risk ise yerel seçimlerde çok düşük bir oy almaları durumunda hem teşkilatlarını bir arada tutmakta çok zorlanacaklar hem de “aldıkları oyun çok ötesinde milletvekili çıkardılar” tezi doğrulanmış olacak.
Yeniden Refah ise, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyerek hem iktidar seçmenin gözünde kredi kazandı hem de siyasi gücünü gösterme fırsatı yakaladı. Bunun verdiği özgüvenle yerel seçimler öncesinde AK Parti ile yürütülen pazarlıkta elini olabildiğince yükselten Yeniden Refah, kendisine yöneltilebilecek olası bir vefasızlık veya ihanet suçlamasını bir noktaya kadar bertaraf edebildi. 31 Mart’ta kendi adaylarıyla seçime girecek olan YRP’nin oy oranını ileriye taşıması durumunda sağ siyasette AK Parti’nin en önemli rakibi konumuna yükseleceği artık aşikâr.
Küresel trendin rüzgârını arkasına veya karşısına alma
DEVA’nın ana hikâyesi ve stratejisi, eski AK Parti’yi canlandırarak Türkiye’yi 2002-2013 arası yaşadığı “altın çağa” döndürmeye dayanıyor. Fakat DEVA’nın yaptığı siyasi zamanlama hatalarından bir başkası da dünyaya o dönem hâkim olan paradigmanın artık geçerli olmadığını fark edememek oldu. Eski AK Parti; 11 Eylül ve Irak’ın İşgali ile ABD’nin Ortadoğu’da Müslüman bir müttefik ülke aradığı, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akan parayla Türkiye gibi ülkelerde tüketim, finans ve inşaat ekonomisinin yürüdüğü, AB’nin güçlü bir siyasi aktör olarak Türkiye’de demokratikleşmenin, ekonomik kalkınmanın ve insani gelişmişliği arttırmanın lokomotifi olacağını inancının var olduğu ve dünyada liberal bir siyaset rüzgârının estiği bir dönemde kuruldu.
Fakat dünyada ve Türkiye’de bu siyasi konjonktür kökünden değişti. 2008 Finansal Krizi ve COVİD-19 pandemisi ile beraber gelişmiş ülkeler parasal sıkılaşmaya gitti ve Türkiye gibi ülkeler finansman bulmakta zorlanmaya başladı. AB, bir siyasi aktör olarak zayıfladı ve göç gibi birçok krizden ötürü önceliğini demokratikleşmeye değil, kendi sınırlarını korumaya çevirdi. Brexit ve Trump’ın ABD başkanı seçilmesi gibi siyasi kırılmalar da Batı dünyasında daha yerlici ve reaksiyoner siyasetin yükselişinin işaret fişekleri oldu. Göç krizinin derinleşmesiyle liberal ve çok-kültürcü siyaset giderek yerini güvenlikçi ve milliyetçi bir paradigmaya bıraktı.
Bu anlamda DEVA, AB’de görülen liberal sağ siyasetin çöküşte olduğu bir dönemde Türkiye’de bu ideolojiyi yeşertmeye çalıştı. Toplumsal kutuplaşmanın giderek arttığı ve seçim sonuçlarının kimlik tercihlerine göre belirlendiği bir konjonktürde DEVA hem sekülerlere hem muhafazakârlara, hem Türk milliyetçilerine hem Kürtlere, hem de liberallere aynı anda seslenmeye çalıştı. Sonuçta ise kimliği ve siyasi düzlemdeki yeri tam olarak anlaşılamayan, her mahalleye seslenmeye çalışırken hiçbir mahallede kendine yer bulamayan bir siyasi partiye dönüştü. Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz zamanın ruhunun da Yeniden Refah’tan yana olduğunu söylemek mümkün.
Yeniden Refah Partisi ise AB, ABD ve Küresel Güney olarak adlandırılan gelişmekte olan ülkelerde yükselişe geçen aşırı sağ (far-right) siyasetin Türkiye’deki ilk örneklerinden biri oldu. Göç karşıtlığını benimsedi. Yerlici ve millici siyaseti benimseyerek küresel siyasette hâkim paradigmaya dönüşen milliyetçi, güvenlikçi ve muhafazakâr rüzgârdan beslendi. Küresel yeni sağın önemli ortak noktalarından biri olan LGBTİ+ karşıtlığını siyasi söyleminin merkezine alarak ve aile kurumunun restorasyonunu savunarak güçlü bir siyasi retoriğe sahip oldu. Kadın-erkek eşitliğine yaklaşımı, aşı karşıtlığı veya sokak hayvanları gibi merkez siyasete göre radikal bir alanda kalan ancak ekonomik krizin yarattığı toplumsal bunalım nedeniyle siyasi karşılığı her geçen gün artan bir politik söylemle Yeniden Refah, küresel trendin rüzgârını arkasına alabildi.
Meclis siyaseti vs. sokak siyaseti
Yeniden Refah, DEVA ve Gelecek Partisi arasındaki en net ayrımlardan biri de siyaset anlayışları. Yeniden Refah, kurulduğu günden beri, İslâmcı sağ partilerin geleneğini sürdürerek, teşkilatlarına ve saha siyasetine yatırım yapmayı tercih etti. Hem ana akım hem de sosyal medyada çok daha büyük görünürlüğe sahip olan DEVA ve Gelecek Partisi medya kampanyalarını sokak siyasetine tercih etti. Birikim’de ağustos ayında Yeniden Refah Partisi üzerine yazdığımız yazıda partinin sokak siyasetine ilişkin şu görüşleri aktarmıştık:
YRP’ye dair yaptığımız saha çalışması esnasında YRP Sultanbeyli ilçe başkanıyla yaptığımız görüşme, YRP’nin saha siyasetine ve gündelik mikro konulara verdiği önemi bir kez daha bize göstermişti. Sultanbeyli ilçe başkanı Adem Yılmaz, seçim döneminde ilçede yer alan neredeyse bütün düğünlere gittiğini belirtmişti. Yeniden Refah Partisi adına İstanbul’dan milletvekili adayı olan Davut Güloğlu’nun sanatçı kimliğinin düğünlere erişim ve düğünlerde etki yaratma açısından çok önemli olduğunun da altını çizmişti.
Ayrıca Sultanbeyli’de birçok vatandaşın kullandığı mezarlığa ücretsiz servis aracı koymak için çok uğraştıklarını da belirten Yılmaz, mezarlığa giden vatandaşların 1 kilometre kadar yürümeleri yerine servis araçlarıyla doğrudan mezarlığa erişimlerini sağlamanın hizmet açısından önemini bize anlattı.
DEVA ve Gelecek ise Yeniden Refah’ın aksine, mayıs seçimlerinden beri odağını Meclis’te grup kurmak ve medyada daha görünür olmak üzerine kurdu. Gelecek Partisi, Saadet Partisi logosu altında TBMM’de grup kurma kararı alarak mayıs seçimlerinde yaptığı hatayı tekrarladı ve partinin kurumsal kimliğini yok olma aşamasına getirdi. DEVA Partisi ise teşkilatlanmaya ve sokak siyasetine yatırım yapmak yerine kısa vadeli hedefini on beş milletvekili ile Meclis’te etkin bir siyaset yürütmek ve grup kurmak olarak belirledi. Fakat mevcut Türkiye siyasetinde TBMM etkisini ve işlevini önemli ölçüde yitirmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi karizması ve siyasi gücü Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile birleşince, yürütme aşırı güçleniyor ve birçok karar Cumhurbaşkanlığı’na doğrudan bağlı birimlerce alınıyor. Böyle bir konjonktürde TBMM’de meclis konuşmaları, soru önergeleri ve basın toplantıları üzerinden siyaset yapmak ve siyaseti bir “kurumsal müzakere oyunu” olarak kurgulamak DEVA ve Gelecek partilerine hiçbir katkı sunmadı. Aksine onları Ankara siyasetine hapsetti.
Öte yandan bu merkeziyetçilik, siyaset ile toplum arasında yüksek bir gerilim ve açıklık yaratmış durumda. Bunu fırsat bilen Yeniden Refah, 2018’den beri yürüttüğü sokak siyasetiyle bir dip dalga yaratmayı başarabildi. Ankara’dan kopararak sahada ekonomik kriz, liyakatsizlik ve yolsuzluk gibi sebeplerle biriken enerjiyi bünyesine katmayı bildi.
Hedef seçmen grubunun doğru belirlenmesi
Gelecek Partisi, kendisini AK Parti’den ayrıştırmak yerine 2016 öncesi dönemin AK Parti’si olma vaadinde bulunarak doğrudan partinin seçmen tabanına seslendi. DEVA ise ANAP ile 2013’e kadarki AK Parti döneminin bir simbiyozunu yaratma vaadinde bulunarak (her iki genel başkanın da milat olarak AK Parti’deki aktif görevlerinden ayrıldıkları yılı benimsemeleri manidar) temel sütununu muhafazakârlığın oluşturduğu ancak liberallere de göz kırpan bir siyasi strateji benimsedi.
Yeniden Refah ise temelde AK Parti’den kopmaya hazır seçmene seslense de daha üst bir kimlik oluşturarak Milli Görüş tabanını hedef kitlesi olarak benimsedi. Temelde aynı kitleye odaklanan bu üç partiden sadece YRP’nin başarılı olmasının en önemli sebebi hedef seçmen grubunun yaşadığı mahallede siyaset yapması, onlarla aynı safta durması oldu.
Türkiye’de kabaca iktidarı destekleyen ve muhalif olanlar olarak iki büyük seçmen bloğu olduğu düşünüldüğünde bu bloklar arası oy geçişinin çok az olduğu, asıl oy geçişinin blok içindeki partiler arasında olduğu bir süredir söylenegelen bir gerçek. DEVA ve Gelecek Partisi, hedef seçmen kitlesinin karşı bloğunda, karşı mahallesinde siyaset yaparak kendisine oy geçişini büyük ölçüde zorlaştırdı. Buna ek olarak, siyaset yaptığı muhalif blok içerisinde de kendisini AK Parti’den keskin hatlarla ayrıştırmayarak muhalefetten memnun olmayan bazı seçmen gruplarının da kendisine yönelmesinin önünü kesmiş oldu.
Dolayısıyla, muhalif blok içerisinde siyaset yapan ancak karşı bloktan oy isteyen bu iki partinin sonu tabansız ve teşkilatsız partiler olarak siyaset sahnesinden yavaş yavaş çekilmeye doğru gidiyor.
YRP ise, iktidar bloğunun içerisinde Erdoğan’ı ehven-i şer olduğu için destekleyen ancak AK Parti’ye muhalif bir tutumla partiden kopmak isteyen seçmenlerin adresi olmayı başarabildi. Bir beka meselesi olarak görülmeyen yerel seçimlerde de ekonomik krizin, belediyelerdeki yolsuzlukların ve eksik kalan belediye hizmetlerinin memnuniyetsizliğini oya tahvil etmeyi başardı.
Makro vs. mikro siyaset
Yeniden Refah, dış politika veya güvenlik gibi makro siyaset alanına giren meselelerde genel hatlarıyla Cumhur İttifakı çizgisiyle uyuşan bir siyaset izlese de siyasi ajandasının merkezine bu konuları koymuyor. Siyasi söylemini, iktidarın en zayıf karnı olan ekonomik kriz üzerine kuruyor ve çözüm olarak Milli Görüş/Adil Düzen gibi muhafazakâr seçmende karşılığı olan ve somutlaştırılabilecek öneriler sunuyor.
Öte yandan nafaka, sokak köpekleri ve temel belediyecilik hizmetleri gibi Ankara siyasetinin pek gündeminde olmayan ancak hem muhafazakâr seçmende hem de büyükşehirlerin çeperlerinde yaşayan işçi sınıfında karşılığı olan meseleleri siyasi gündeme taşıyor. Bu siyasi strateji, AK Parti’nin artık halktan ve sorunlarından koptuğu izlenimini taşıyan sağ seçmen gözünde YRP’yi kendilerinden biri ve siyasi bir alternatif konumuna taşıyabiliyor.
DEVA ve Gelecek ise mikro siyasetin alanına giren gündelik meselelere pek değinmeyerek daha makro ölçekte bir siyaset yürütüyor. Davutoğlu, eski dışişleri bakanı ve başbakan kimliğini kullanarak dış politika üzerine yoğunlaşıyor. Babacan ise Türkiye’yi krizden çıkaran ve eski görkemli günlerin mimarı rolünü benimseyerek ekonomiyi temel gündem haline getiriyor.
Altılı Masa sürecinde hazırlanan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” ile Türkiye’ye alternatif bir yönetim modeli sunulsa da metnin siyasi söyleme uyarlanamaması ve çözüm önerilerinin gündelik hayattan uzak teknik bir dille anlatılması bu partilerin siyasi stratejilerinin seçmene ulaşmasını engelliyor. Günün sonunda ekonomik krizin yarattığı geçim derdiyle boğuşan seçmen, dış politika veya Merkez Bankası rezervleri gibi makro siyasete ilgi duymayıp teknik çözüm önerilerinden tatmin olmazken kendi diliyle konuşan ve gündelik hayatı kapsayan sorunları gündeme getiren Yeniden Refah’a daha fazla sempati duyuyor.
Erdoğan vs. AK Parti karşıtlığı
Yeniden Refah, DEVA ve Gelecek arasındaki son fark ise kendilerine başat siyasi muhatap olarak kimi aldıkları. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun, partilerini kurdukları günden beri doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı muhatap almaları ve onun üzerinden siyaset yürütmeleri, hedef kitleleri olan AK Parti’ye küskün seçmenin hâlâ güçlü bir şekilde devam eden Erdoğan’a bağlılığı göz önünde bulundurulduğunda kendilerine oy akışını zorlaştırdı.
Öte yandan, Erdoğan tarafından iktidardan ve AK Parti’den uzaklaştırılan bu iki ismin Erdoğan’a yönelik sürekli eleştirileri, iktidar seçmeninde bir kibir ve ihanet göstergesi olarak da yorumlandı. Babacan ve Davutoğlu’nun ısrarlı eleştirilerine rağmen Erdoğan’ın doğrudan onları ve partilerini muhatap almaması ise bu partilerin ve liderlerinin seçmen gözündeki imajını zedeledi. Yeniden Refah ise sağ tabanın tartışmasız lideri Erdoğan’a mesafeli bir tavır benimseyip makro meselelerde onu destekleyen bir tavır almasına rağmen ekonomik krizi, artan yolsuzlukları ve eğitimde, yargıda yaşanan bozulmaları AK Parti üzerinden eleştirdi. Bu strateji, lider olarak hâlâ Erdoğan’ı destekleyen ancak ülkedeki kötü gidişatın sorumlusu olarak AK Parti’yi gören seçmen tabanında olumlu karşılık buldu ve Erdoğan’dan tamamen vazgeçmeden onurlu bir çıkış yolu olabilecek bir seçenek olarak Yeniden Refah’ı desteklemelerine alan açtı.
Neden önemli?
Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti, yirmi iki yıllık kesintisiz iktidarını toplumsal kutuplaşma, karşılıklı çıkarlar temelinde işbirlikleri ve koalisyonlar, dozajı gittikçe artan otoriter-merkezî yönetim modeline borçlu olduğu kadar nüfusun kabaca üçte ikisini kapsayan sağ siyasetin ve daha dar kapsamıyla muhafazakâr kitlenin tek temsilcisi olma özelliğine de borçlu. Şimdiye dek Süleyman Soylu liderliğindeki Demokrat Parti veya Numan Kurtulmuş önderliğindeki HAS Parti gibi sağ cenahtan oy çekebilme potansiyeline sahip parti ve aktörler ortaya çıksa da Erdoğan bu isimleri iktidarına ve partisine eklemleyerek sağ siyasetin yegâne temsilcisi olma sıfatını korudu.
Öte yandan Yeniden Refah Partisi, uzun bir aradan sonra ilk defa sağ ve muhafazakâr bir siyaset içerisinden bir alternatifin yükseldiğinin göstergesi. Fakat YRP’nin başarısı yukarıda anlattığımız nedenler kadar Birikim’de daha önce yayımlanan yazımızda anlattığımız gibi kendisini yerli ve milli bir çizginin muhalefeti olarak konumlandırmasına da bağlı. Eli “gayri milli” muhalefete gitmeyen kitleler için YRP kendisini güçlü bir alternatif olarak konumlandırıyor.
DEVA ve Gelecek gibi muhafazakâr siyaseti kapsayacağını söyleyen partilerin de yaptığı hataları yapmadığı için siyasi ivmesini artırarak sürdürüyor. Yeniden Refah’ın 2028’e kuvvetli bir siyasi aktör olarak girip girmeyeceğini önümüzdeki yerel seçimlerde alacağı oy oranı ve belediyeler belirleyecek. Bunun farkında olan YRP, iktidar kanadından kendilerine yönelen eleştiri ve karşı propagandaya direnmeye çalışıyor. YRP’nin Türkiye siyasetini nasıl şekillendireceğini hep birlikte göreceğiz.