Ahmet Güneştekin, Her Taşın Altında
1988 yılında İstanbul’da bir düğün salonundayız. Sezen Aksu’nun Oldu mu? şarkısından kısa bir kesit duyuyoruz. Youtube’un klasik ekran formatının içerisine yerleştirilmiş bir düğüne ait buluntu görüntüler geliyor ekrana. Karşılıklı oynayan, göbek atan kadınlar, erkekler, çocuklar var. Berkun Oya’nın bir dönem çok konuşulan Bir Başkadır dizisinin bölüm sonundaki Ferdi Özbeğen’li jeneriklerini andırmıyor değil. Ancak Mabel Matiz’in Cicim Sarhoş şarkısının klibi bu.[1] Bir aile arşivine ait düğün görüntüleri yeniden kurgulanarak klip haline getirilmiş. Mabel Matiz klip fikrinin Burak Erkil’e ait olduğunu söylüyor. Erkil’in instagram sayfasına girdiğimde düğün görüntülerinin Bakırköy’deki Ömür Restaurant’ta çekilmiş olduğunu öğreniyorum. Benim daha çok metrobüsün İncirli durağından geçerken E-5’in kenarında görmeye alıştığım bu restoran meğer 1950’lerden beri ailelerin uğrak eğlence mekanlarından biriymiş. Kırtasiyelerde satılan parlak, plastik süslerle donatılmış bir salon. Şarkı başlıyor: Ay doğdu gel, toy durma... Gönlüm su, bulandırma...
Mabel Matiz, Cicim Sarhoş Şarkısının Klibi
Şarkıyı dinlerken bir taraftan Ahmet Güneştekin’in Kayıp Alfabe sergisinin tanıtım metnini okuyorum: “Coğrafyası karışmış, coğrafyasını değiştirmeye mecbur edilmiş insanların bellekleri..”[2] Arka fonda insanlar yanak yanağa dans etmeye, birbirini öpmeye ve dilediği gibi eğlenmeye devam ediyor. Videonun altına yapılan yorumlar klipten daha coşkulu: “canım eski Türkiye çocukluğumuzun doğal, samimi ve gerçekten eğlenilen gerçek düğünleri…” Svetlana Boym nostalji için “-nostos (eve dönüş) ve algia (özlem), nostalgia- artık var olmayan veya hiç var olmamış bir eve duyulan özlemdir” diyor.[3] 17. yüzyılda tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülen nostalji, modern haliyle geçmişe dair görüntülerin yeniden üretimine kadar sızmış halde. Boym, her ne kadar modern ilerleme fikrine bir itiraz gibi görülse de nostaljinin hayali ev ile gerçek ev arasındaki ayrımı silikleştirme tehlikesini hatırlatarak Michael Kammen’in şu cümlesini aktarıyor: “Nostalji… özünde suçun olmadığı tarihtir. Miras, bizi utançtan ziyade kibirle dolduran bir şeydir.”[4] Derken klibin altındaki başka bir yorum daha dikkatimi çekiyor: “90larda gencliği geçmiş birisi olarak zaman tüneli gibi geldi. ya neşemizi nasıl kaybettiğimizi hatırladım.Nostalji için teşekkürler Mabel.” Neredeyse aynı yıllar için Kayıp Alfabe ziyaretçiyi “toplumsal geçmişin acı verici yüzleşmeleriyle” buluşturduğu vaadiyle çıkıyor karşımıza.
Ahmet Güneştekin, Kayıp Alfabe
Yorumlarda gezinirken Bedük’ün Automatik şarkısının klibine yönlendiriliyorum. Cicim Sarhoş’un klibinin orijinal bir fikir olmadığını fark etmem uzun sürmüyor. Bedük, şarkısı için VHS kamera ile mahalle düğününü anlatan bir klip çekmiş. 2010’da verdiği bir röportajda bu klibi için “alıştığımız bir görüntünün içindeyiz ama ben size farklı bir ses veriyorum” diyor.[5] Moving forth moving back. Sergide çektiğim fotoğrafları incelerken Feshane’nin duvarlarına iliştirilen eleştirmen yorumları çıkıyor önüme: “Güneştekin, resim unsurlarında beliren geçmişin mitolojilerini bir anlığına dondurmayı ve izleyicinin bilincine nakşetmeyi harika bir biçimde başarıyor.” Sergi bir tür iltifatlar ve kutlamalar geçidi gibi. Nakşetmek, süslemek, bezemek, kalıcı ve etkili olmasını sağlamak; işlemek anlamına geliyor.[6] Halbuki sergideki tüm mitolojiler, döngüler, alfabeler, renkler ve faili meçhuller bir cümbüş gibi yığılıyor önümüze. Nakarat giriyor araya “nasıl edeyim yârim gözü hurmam.. kollarında bilezikler burma..” 1980’lerle birlikte geleneksel anlamlarından kısmen sıyrılıp çağdaşlaşmanın ve toplumsal eşitsizliğin görünürlük kazandığı, batılı eğlence anlayışının tatbik edildiği düğün modasına[7] dair izler görüyorum klipte. Ömür restoranı araştırmaya devam ediyorum. Avrupa’nın sömürgelere ulaşma arzusunun bir uzantısı olarak tasarlanan Yeni Londra asfaltı[8] ile restoranın inşası beraber devam etmiş.[9] Bugün E-5’in kenarında bulunan ve üzerine AVM inşa edilmesinden yakınılan, “gerçek” eğlencenin ve “gerçek” düğünlerin yapıldığı orta sınıfa hitap eden bir düğün salonunun hikayesi Avrupa’nın sömürgeci geçmişine dokunuyor. “Ayandır halim sarhoş, rüyamı uyandırma.”
Klipteki yanar dönerli, plastik süsler, beyaz sandalyeler, ucu fırfırlı etekler, yakası açık gömlekler ile sergideki lastik ayakkabılar, rengarenk sokak tabelaları geçmişin çarklarında öğütülüyor. Kısa bir mola için Feshane’ye uğrayan İstanbullunun tüketimine sunulan, cinayetlerin ve kayıpların kuşattığı bir toplumun hafızası nasıl oluyor da nostaljik bir düğün klibini andırıyor? Geçmiş, bir aile albümündeki fotoğrafın kenarında kalmış, diğer fertlerine göre daha eğreti duran bir evlatlığa nasıl dönüşüyor? Utancın ve suçun yüzümüze vurulmadığı bir geçmiş nasıl fütursuzca takdir topluyor? Sergi metni uzun, devam ediyor: “yıkıntılardan doğan bir estetik.. mitlere içkin anlatım olanakları.. örme ve çözme döngüsünün pratiğine bir gölge gibi.. soyu tükenmiş diller.. kayıp alfabelere dair hassasiyet..” Dance automatik, electronic, cybersonic, systematic.
[1] Mabel Matiz, Cicim Sarhoş. https://www.youtube.com/watch?v=wnl7dZ3MyJg
[2] https://kultursanat.istanbul/haberler/kayip-alfabe-ahmet-gunestekin
[3] Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği, Çev: Ferit Burak Aydar, İstanbul: Metis Yayınları, 2009, s. 14.
[4] Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği, Çev: Ferit Burak Aydar, İstanbul: Metis Yayınları, 2009, s. 15.
[5] https://www.milliyet.com.tr/cadde/klibim-popo-ve-memeye-gerek-olmadigini-gosteriyor-1195350
[7] Meltem Ahıska, Zafer Yenal, Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri, İstanbul: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, 2006, s. 216.
[8] http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=417&RecID=4525