Netanyahu Durdurulmalı

Bünyamin Netanyahu durdurulmalı. İsrail başbakanının, içinde bulunduğu sayısız sorunu savaşla çözme arzusu, yalnızca İsrail’in komşularını değil, hepimizi tehdit ediyor. Bu tehdit, bölgenin çok ötesine uzanıyor. Netanyahu başka bir yol bilmiyor. Savaş onun ilkesi, refleksi, yanıtıdır. Savaşın, İsrail toplumunu bir araya getireceğine ve ABD’nin kendisine yönelik eleştirilerini susturacağına inanıyor. Bu eleştirilerin önünü kesmesi gerekiyor, çünkü yürüttüğü savaşlar için ihtiyaç duyduğu askeri araçların büyük kısmı Washington’dan geliyor. İran’a yönelik saldırısıyla da, Amerika’yı bölgede yeni bir sonu gelmeyen askerî bataklığa sürüklemeyi ve dünyayı yangın yerine çevirmeyi amaçlıyor.

Cuma sabahı erken saatlerde İsrail, İran’a karşı hiçbir gerekçeye dayanmayan bir dizi saldırı başlattı. Hedef alınanlar arasında İran’ın nükleer enerji tesisleri, önde gelen bilim insanları, üst düzey komutanlar ve hem sivil hem askerî altyapının bazı bölümleri vardı. Televizyonlara yansıyan görüntülerde, Tahran’da bir apartman binasının füze saldırısıyla hasar gördüğü görülüyor. İran, 1980’lerdeki Irak savaşından bu yana bu çapta bir saldırıyla ilk kez karşılaşıyor. Şu ana dek en az 70 kişinin öldüğü, 320 kişinin yaralandığı bildiriliyor. Öte yandan, Gazze’deki İsrail saldırıları kamuoyunun gözünden uzak biçimde devam ediyor; internete getirilen erişim engeli, yardım çalışmalarını neredeyse tamamen durdurmuş durumda.

Netanyahu, İran’a yönelik bu saldırının, gizli bir nükleer silah programına karşı düzenlenen “önleyici bir darbe” olduğunu iddia ediyor. Ama bu, açıkça bir yalan. “Önleyici” bir saldırı, ancak yakın ve kesin bir askerî tehdit söz konusuysa meşru olabilir. Oysa İran, nükleer silah sahibi olsa da olmasa da, İsrail’e karşı yakın zamanda bir saldırı planlamıyordu. İsrail’in geçen gece yaptığı şey, savunma bakanının daha dürüst biçimde ifade ettiği gibi, bir rakibin altyapısını hedef alan “ön alıcı” bir saldırıydı.

İran’ın nükleer enerji programı hakkında ne düşündüğünüzden, Amerika Birleşik Devletleri’yle yürütülen müzakerelerin ne aşamada olduğundan ya da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın son dönemde İran’a uyguladığı baskılardan bağımsız olarak, İsrail’in egemen bir ülkeye karşı düzenlediği “ön alıcı saldırı” açık bir saldırganlık eylemidir. Bu, uluslararası hukuka göre esasen yasadışıdır ve egemen devletlerin birbirleriyle barış ve güvenlik içinde yaşama ihtimalini daha da zayıflatmaktadır.

İran uzun süredir yalnızca sivil amaçlı bir nükleer enerji programı yürüttüğünü ve nükleer silah üretme niyeti olmadığını savunuyor. Bu da bir yalan olabilir – ama bugün böyle bir caydırıcı teknoloji geliştirmek istemelerinden dolayı onları kim suçlayabilir? Kuzey Kore’nin sahip olduğu nükleer cephaneliğin, Amerika’nın olası bir saldırısına karşı etkili bir koruma sağladığı artık yaygın biçimde kabul ediliyor.

İsrail’in yaklaşık 90 adet nükleer savaş başlığına ve daha fazlasını üretecek kadar plütonyuma sahip olduğu düşünülüyor. Buna rağmen, bölgedeki diğer tüm ülkelerden farklı olarak, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) imzalamayı reddediyor. Bu ret, uzun zamandır hedeflenen nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu fikrini de fiilen imkânsız hale getirmiş durumda.

Kaldı ki, hangi ülkenin nükleer silah geliştirmesine izin verildiği ya da verilmediği konusunun en başından beri ırkçılıkla lekelenmiş olduğu çok açık. Nobel Barış Ödülü sahibi Nükleer Silahların Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya’nın (ICAN) yayımladığı bir bilgilendirme metnine göre, “ırkçılık, nükleer silahların tarihi ve nükleer doktrinlerine köklü biçimde işlemiştir”; Batılı olmayan devletler, Batılı devletler kadar “akılcı”, “duygularını kontrol edebilen” ya da “antlaşmaları müzakere etmeye yeterli” görülmemektedir. Unutmayalım ki, şimdiye dek nükleer silah kullanan tek ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Hem de iki kez. Aynı bilgilendirme metninde belirtildiği gibi, ABD kamuoyunun bu saldırıları büyük ölçüde desteklemesinde, Japon halkının insanlık dışı –hatta yok edilmeyi hak eden– biçimlerde resmedildiği ırkçı söylemlerin büyük payı vardır.

Netanyahu, içerideki bölünmelerle başa çıkabilmek için dış düşmanlara ihtiyaç duyuyor. İran’a yönelik bu saldırganlığı başlatmasından sadece bir gün önce, koalisyonu parlamentonun feshedilmesine dair bir oylamayı kıl payı atlattı. (Oylamanın temelinde, ultra-Ortodoks erkeklerin zorunlu askerlik hizmeti meselesi vardı.) Artık İran’la savaş gerçek bir ihtimal haline geldiği için, Netanyahu’nun kırılgan koalisyonuyla ilgili tartışmalar geri plana itilecek. Yıllar boyunca bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek için Hamas’ı destekleyen aynı Netanyahu’dan bahsediyoruz. Mart ayında Gazze’deki ateşkesi bozan da aynı Netanyahu. Son dönemde Gazze’deki ateşkes görüşmeleri sırasında, Hamas’ın yönetimden çekilmesine bile razı olmadığı bildirilen –çünkü varlığını dış düşman üretmeye ve onları diri tutmaya borçlu olan– aynı Netanyahu.

Peki ya Donald Trump? Netanyahu’nun çıkardığı bir savaşa mı sürükleniyor, yoksa isteyerek mi bu saldırgan ortaklığa katılıyor? Netanyahu, ABD’nin saldırıdan önceden haberdar olduğunu söylüyor. Ama ABD bu savaşa farkında olmadan göz göre göre de giriyor olsa, Amerikan destekli yeni bir yangının daha çıkması bölge için felaket olur (ve Trump’a çok istediği Nobel Barış Ödülü’nü de getirmez). Bölgedeki halkların en son ihtiyaç duyduğu şey yeni bir savaş. Dahası, böyle bir savaşın etkileri Avrupa’da ve dünyanın geri kalanında da derin sarsıntılar yaratabilir.

Peki ya, Avrupa liderleri? Keir Starmer, Emmanuel Macron ve Friedrich Merz, Netanyahu ve Trump’a karşı durabilecek mi? Netanyahu’nun çıplak egemenlik, üstünlük iddiası, şiddet ve fetih üzerine kurulu savaş çığırtkanlığına karşı gerçek bir güç kullanarak dur diyecekler mi? Yoksa yine sadece “itidal” çağrısı gibi belirsiz ve işe yaramaz birkaç laf mı duyacağız? Batı Avrupalı liderler sık sık barışa, adalete, eşitliğe ve hukukun üstünlüğüne ne kadar değer verdiklerini söylüyorlar. O halde bu değerleri şimdi hayata geçirme zamanıdır.


İngilizceden çeviren: Barış Özkul

İlk olarak Guardian'da yayımlanmıştır.