Emojiler Dünyasında Dehşet: Adolescence

Adolescence (2025) dizisinde on üç yaşındaki Jamie, bir sabah erkenden gözaltına alınır. Ani bir baskınla evlerinde huzurları kaçan o ve ailesi seyircide suçsuz olduğu fikrini yaratır. Yaşıtı Katie’yi yedi kez bıçaklayarak öldürebilecek bir çocuğun, karşısında polisi görünce altını ıslatması ve karakola giden yol boyunca ağlaması ortada bir yanlış anlama olduğu fikrini yaratır. Anne, baba ve kız kardeş de sabahın bu erken vaktinde oransız polis şiddetine anlam veremezler. Gözaltına alınan küçük zanlı, babası ve çeşitli polis memurlarıyla karakolda bir odadan diğerine geçer. Bu işlemler sırasında kimse kötü niyetli görünmez. Herkes yönetmeliklere uygun şekilde reşit sayılmayan bir çocuğun gözaltı sürecinin gereklerini yerine getirir. İzleyici bu işlemleri esnek bir aktüel kameradan gerçek zamanlı takip eder. Dizinin dört bölümü de bu şekilde çekilmiş. Sanki montaj masası ortadan kaldırılmıştır. İlk bölümde bir gözaltı sürecini, ikincisinde bir okul ziyaretini, üçüncü bölümde bir ruhsal analizi ve son bölümde de doğum günü için hazırlanan babanın bir saatini takip ederiz.

Bu bölümlerde cinayeti kimin işlediğine dair bir soruşturma bulunmaz. İlk bölümün sonlarına doğru durum zaten açıklık kazanır. Fakat ısrarla gizem arayan seyirci “temiz yüzlü” bir çocuğa bu cürmü yakıştıramadığından gözümüz hep sahne dışına kayar. Jamie de kamera görüntülerini izlediği andan aylar sonra bile suçsuzluğunda ısrar eder. Bu kayıtlar cinayetin nasıl işlendiğinden nedenine doğru ilgimizi tam olarak çevirmeye yetmez. Hakikat-sonrası kötücül ve fesatlarla dolu düşünme alışkanlığımızı yine bırakamayız. Aklı başında görünen bir çocuğun neden böyle bir dehşete yol açtığını bu yatkınlıklarımız sebebiyle kavrayamayız. Cinayetin nedenlerini sosyal, psikolojik, siyasal, ekonomik etkenlerin kesişiminde bir vaka gibi görmeye direnir, hafiye bakışına muhtaç o gizemin arayışı içine gireriz. Jamie’nin eylemi ardındaki muhtemel fesadın izlerini merakla araştırırız. Brecht’in seyircilerinde yaratmak istediği epik etkiden uzak durmanın yollarını bir şekilde buluruz.

Oysa dedektifler için son derece kolay bir vakadır. Cinayetin işlendiği yere yakın bir kameranın kayıtlarına bakmak yeterli olmuştur. Jamie ile karşılaşan Katie’nin başına gelen kayıtlarda açıkça görünür. Baba ve oğluna da kısa süre içerisinde izletilir. Jamie, bu görüntülere rağmen, dizi izleyicilerinden farksız şekilde, suçsuz olduğunu savunur. Suçunu kabullendiğini dizinin son bölümünde babasının doğum gününü kutlamak için aradığında dile getirir. Bu sayede seyirci de ortada bir bulmaca değil durum veya dram olduğunu kavrar.

Jamie’nin suçsuzluğunda ısrarının basit bir kendini koruma güdüsünün biraz ötesinde, bilişsel tarafları olduğundan da şüpheleniriz. Dizinin üçüncü bölümündeki ruhsal tetkik onda beklenen epik aydınlanmayı yaratır sanki ve cinayetin faili olduğu konusunda bir şuur kazanır. Tipik dizi izleyicisinin denediği gibi, tüm herkes ve her şey onu temize çıkarmak isterken, cezai bir ehliyet içinde görünmesi zorlaşır. Ergen analistinin onun cinayet anındaki ruh halini yeniden yaratmak maksadıyla denediği mizansen bir çeşit aktarım ilişkisi yaratır. Bu sahnede onun cinayet anındaki hiddetiyle tekrar karşılaşırız. Evde, okulda veya herhangi bir ideolojik devlet aygıtı tarafından bastırılmayan, ailesi çok ilgilense de bir şekilde kendi başına bırakılmış, sürekli libidosunun meyillerini takip eden bir çocuğun gayriiradi halini gözleriz. Hemen öncesinde ve sonrasında tümüyle farklı bir mizaç sergileyen bir ergenin ruh halindeki ani bir kesintiyi bu esnada fark ederiz. Brecht’in bir çeşit “yabancılaşma” saydığı, aşina olduğumuz bir dünyada ve benliğimizde gerçekleşen böyle bir kırılma, gerçekle buluşma ânı gibi tecrübe edilir.

Gözaltı esnasında ve sonrasında başından geçenler Jamie’nin ergenlikten erginliğe geçiş yapmasına yardımcı olur. Seyirci de onunla koşut biçimde daha yetişkin birisi olur. Dizi izleyicisi de Gerçek denilenle karşılaşmayı erteler, onun önüne keyfe keder gizemli perdeler yerleştirmeden yapamaz. Bu nedenle dizinin tüm paydaşları uzun süre bu yanlış anlamayı sürdürür. Her şey belli görünse de faili belli cinayeti kimin işlediğini sormaya devam eder. En büyük endişesi tekinsiz bir keyif akışının hayatın sıkıcı gerçeği tarafından aralanması gibi davranır.

Jamie’nin sosyal medyada uzun saatler geçirmesi ve etrafındakilerle emoji diliyle konuşması, onun gerçeklik algısını perdelemiş olabilir. Uzun ekran süreleri boyunca öldürdüğü sanal kahramanlarla gerçek olanlar arasındaki nitel eşik zamanla aşınır muhtemelen. Sanal ve gerçek arasındaki tabiat farkı kayboldukça, ekrandaki bir cinayetle maddi dünyadaki bir başkası arasında sadece bir derece farkında söz etmek gerekir. Diğer taraftan emojiler peş peşe sıralanınca ortaya çıkan bir lisanla doğal dil arasında telafi edilemez bir tabiat farkı ortaya çıkar. Bir dünyanın dilini diğerine tercüme etmek zorlaşır. Hemen herkesi birer boomer gibi görmeye açık ergen, civarındaki yetişkinleri idare ederken, emoji lisanının geçerli olduğu bir habitus içinde yaşam sürer. Yankı odasındaki oyun arkadaşları onunla bu dil üzerinden muhabere kurarlar. Jamie'nin video kayıtlarına rağmen “ben yapmadım” demesi ve bunu inançla savunması, iki âlemin ortasında geçen bir dram, kendisine benzeyen ergen arkadaşlarıyla paylaştığı bir emoji dünyasıyla bağlantı kurmadan anlaşılamaz. Çünkü eşyanın ve ruhların tabiatının farklı olduğu o tarafta yaptığına cinayet denilmiyor olabilir.

Olayı çözmek için fazla mesai harcaması gerekmeyen dedektif bu durumun huzurunu yaşayamaz ve vakanın nedenini bulmak için sosyal-psikolojik, linguistik girişimlerde bulunur. Jamie’nin okulunu ziyaret eder öncelikle. İngiltere'de orta sınıf muhitte ve düzgün görünen bir okulda tüm öğretmenler öğrencilere olabildiğince yakın ve ilgili görünürler. İdeolojik devlet aygıtının ve eğitim memurlarının onları korumak ve mazur görmekten başka bir işlevi yok gibidir. Freud'un “kateksis” diyeceği o sürece pek maruz kalmamış bir okul dolusu çocuk keyiflerince hareket ederler. Ruhsal enerjileri, libidoları veya dürtüleri o “doğru”, “meşru” nesneye, fikre veya kişiye yatırım yapmamış ergenlerin yarattığı okul içi karmaşayı izleriz. Öğretmenlerden birisi durumlarını bir çeşit “hayvanlık” gibi tarif etse de öyle değildir kuşkusuz. Hayvanlarda kateksis ilişkisi erkenden çözüme varır çünkü. Dürtüler ve nesneler arasına yerleşen içgüdüler bu ikisini çoğu zaman kararlı şekilde birbirine bağlar. Ergenin durumunda ise nesnesiz bir dürtüyle karşılaşırız. Nedeni belirsiz nesnelerin ortasındaki ergenin davranışlarını, Lacan’ın juissance dediği, sınırlanmamış bir keyif akışı yönetir. Ergen, sükuna varabileceği nesneyi bulsa da onda sebat edemez. Emojiler dünyasındaki başka bir nesne tarafından yeniden baştan çıkarılır. Hepsi hiperaktivite denilen nörogelişim durumundan az veya çok mustarip ortalıkta dolanırlar. Nedeni ve kendisi kayıp o nesnenin arayışıyla tüm okul ve dersler, aşırı eylemlerle dolu bitimsiz bir teneffüse dönüşür. Çocuklar teneffüsten bir türlü sınıflarına dönemezler.

Dedektifin Jamie ile aynı okulda üst sınıflardan oğlu Adam, babasının bu çabasını görünce emoji dilini ayaküstü ona öğretmeye çalışır. Olağan koşullarda pek ilişki kuramayan baba ve oğul bu sırada konuşabildiklerini fark ederler. Babasına cinayetin muhtemel nedeni veya motifinin emoji âleminde saklı olduğunu sezgisini yaratır. Emoji çağında ergenlerin duygusal, libidinal yatırımlarının uzun zamandır diğer dünyadaki nesnelere, fikirlere, imkânlara kaydığını anlatmak ister gibidir. Zaten aileye, okula, çevreye veya Jamie’nin kendisine bakıldığında böyle bir motife dışarıda, maddi denilen dünyada rastlayamayız.

Adam, emojiler gezegenine dair bazı şifrelerden söz eder. Babası ilk başta çok anlam veremese de “yüzde seksene yüzde yirmi durumunun” cinayeti azmettiren bir önerme olabileceğini anlatır. Buna göre “kızların yüzde sekseninin oğlanların yüzde yirmisine ilgi duyduğu” gibi temel bir metrik bulunur. Katie, Jamie’nin bir Instagram paylaşımının altına bu yönde bir emoji bırakarak ona bu cazibeli dilimin dışında olduğunu bildirmiş olur. Adam’a göre bu etkileşim Jamie’ye tahammül edilmez gelmiştir. Ergen görüşmesi sırasında terapist de kendisini çirkin bulan Jamie’nin cümlelerini düzeltmez ve cinayet anındakine benzer bir hiddet içine girmesine yol açar. Böylece emojilerin dünyasında değer görmeyen bir nesne olduğu âdeta doğrulanmış olur. Maddi dünyada sevimli ve zeki bir çocuk, emojilerin tarafında çirkin ve habis bir figür olabilir. “Aslında tipi olmayan” Katie gibi kadın terapistin de kendisini arzu edilir bulmaması onu cinayet anında yaşadığı duygu haline taşır. Emoji dünyasının bir uyruğu olarak böylelerine “haddini bildirmek” nefsi müdafaa gibi değerlendirilir sanki. Onu gerçek gibi görünen şeylerin dünyasından diğer tarafa taşıyan tekno-kültürel, dijital tertibatlar, ona farklı bir zihin ve vicdan da yükler. Bundan böyle o dünyanın oyuncusu ve figürü olur; orada maruz kaldığı şeylere aynı zamanda mazhar olur. Fakat derdi ve devası orada olsa da davası maddi dünyada görülür.

Annesi ona karşı hep iyi olduklarını düşünse de babanın ve kendisinin nerede hata yaptıklarını aralarında konuşurlar. Anne, oğulları okuldan döndükten sonra gece yarılarına kadar kapandığı odasında olanlardan doğal olarak şüphelenir. Jamie odanın kapısını açınca tekinsiz emoji âleminin portalinden geçiş yapar. O paralel dünyada yeni bir zaman ve mekân açılır. Orada farklı şeylere var veya yok, iyi veya kötü, güzel veya çirkin, doğru veya yanlış denilir. Kimsenin ergenlikten çıkamadığı bir yerdir. Anne nerede hata yaptıkları sorusuyla yüzleşirken, odasından çıkmayan ergenin artık kendi gözetim ve denetimlerinde olmadığının farkındadır. Çok erkenden ergenleri ele geçiren bir başka âleme karşı yapacak çok bir şeyleri yoktur. Bu sırada kızlarına bakarlar. Birinin habisliğinden, diğerinin letafetinden aynı anda sorumlu görünmek kafa karıştırıcıdır. Sanki ikisi aynı evde büyümemiş gibidir.

Dizide aralanan çok sayıda soruya muhtemel cevaplar bulmak ve yeni sorularla yüzleşmek amacını taşıyanlar için Serge Lesourd’un, Özne Nasıl Susturulur? (Doğu Batı, 2018) metni etkileyici yaklaşımlar sunar. Lesourd, Lacan’ın ayrımlarını kullanarak, ergenin fantezi sahasının veya imgesel süreçlerinin simgeselle Gerçek arasında bir rekabetin alanı olduğunu belirler. Ona göre “postmodern zamanımızda” gerçek nesneler simgesel olanlara göre onları daha fazla müteessir eder. Gerçek şeyler öyle görünmeseler de emojiler dünyasının da nesneleridir. Ergen, kendi dünyasını anlaşılır kılmasına, “simgeleştirmesine” ve ergenlikten erginliğe geçiş yapmasını sağlayan o epik etkiyi tecrübe etmesine izin vermeyen aşırı gerçek şeylerin ortasında büyür. Böyle olunca da epik bir gelişim hikâyesinin bulunması gereken yer ve zamanda trajik bir vaka veya dehşet açığa çıkabilir. Çünkü ergen, dürtüleri ve onunla eşleşmesi beklenen “doğru nesneler” arasındaki o uçurumu doldurmayı vaat eden “kıvır zıvıra” fazlaca maruz kalır. İki dünyanın uyruğu olmaya başlar. Basit görünen bir emoji gibi bir tarafta tümüyle mesnetsiz bir nesne, diğer tarafta suça teşvik edebilir. Gerçek dünyanın son derece indirgenmiş, düşük çözünürlüklü, sathi bir ifadesi bu emojiler, bir dehşetin kaynağı olabilir. Ergenin karmaşık muhiti içinde basit bir dijital ikon, azmettirici bir hakaret gibi okunabilir.