Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Ancak yeni bir yıla girdiğimizi idrak edebildik mi? Bilemiyorum. Yeni bir yılın gelişi kimisi için bir şeyleri değiştirmeyecek belki, ya da kimisi için yeni kapılar aralayacak. Ancak hissettiğimiz daha çok bir şeyin değişmeyeceği, bir farkın ortaya çıkamayacağı yönünde sanki. Diğer bir deyişle yeni bir yıla girmek için ya hazır değiliz ya da onun hemen geçip gitmesini, daha güzel yıllara ulaşmak üzere atlanması gerektiğini düşünüyoruz. Kısacası yeni yıl için ya çok geç ya da çok erken. Her iki ihtimalde de girilemeyen, bir türlü başlanamayan yıllar var önümüzde… Lafı dolandırmaya hiç gerek yok, baştan ilan etmek gerekiyor: Yeni yıllar bir türlü gelmiyor, geldiğinde ise çoktan geçmiş oluyor.
Bir yıl ilerden gidenleri görürüz örneğin, ya da yeni bir yıla girilmemesi için savaş verenleri, ağaçları yıkanları, Noel babayı bıçaklayanları…. Burada iki tarz-ı siyasetin aşırıya taşınmış boyutlarını görmek mümkün. Yeni yıl bir yanıyla gelecek yılın ötesinde bir yerlerde bekleniyor ya da hiç gelmemesi istenen bir şey olarak kurgulanıyor. Aslında her ikisi de yeni yılın gelemeyeceğini kabul etmiş durumda. Birisi için çok geç gelecek gibi, diğeri için ise çok çabuk geliveriyor-keşke gelmese.
Şurası açık ki yeni yılı ıskalamamız, gelecek yılı daha sonraki belirsiz bir zamana havale etmemiz yaşamlarımıza yönelik kimi beklentilerin askıya alınmış olmasından kaynaklanıyor. Oysa bu beklenti, zamana devingenlik de kazandırıyor. Ya olursa, ya tutarsa. Şimdi ise beklentilerin gerçekleşmeyeceğini bilmenin tuhaf realizmine gömülmüş durumdayız. Diğer tarafta ise “yeni yıla gerçekten girerlerse” diye düşünen ve şimdiki durumun tuhaflığını ‘tek mümkün gerçeklik’ olarak kurgulayan erkenciler var.
Yılbaşını kutlamayı ve yeni yıla girebilmeyi dert eden bir zaman dilimine de sahiptik. Mesele yeni yılın hiç gelmemesi veya çabucak geliveriyor olması değil, gelen yeni yıla nasıl gireceğimiz ve o yılı nasıl yaşayabileceğimizdi. Güzel zamanlar değil sadece başka zamanlardı. Bu zaman diliminde, yılbaşı kutlamalarına yönelik eleştiriler ise abartılı ve gösterişli eğlencelere yönelik iğnelemelerle gerçekleşirdi. Bunu bana hatırlatan, pek çok arkadaşımın artık arkaik bulduğu ancak benim ısrarla kullanmaya devam ettiğim Facebook oldu. Eski karikatürleri paylaşan bir sosyal medya grubu (70’li ve 80’li yıllardan karikatürler), periyodik olarak eski yılbaşı karikatürlerine yer vermişti geçtiğimiz günlerde. Karikatürlerde yeni yıla giremeyişin, o partiye dahil olamayışın sınıfsal gerekçeleri bulunuyordu.
I
Bu karikatürlerin ilkinde yeni yıla giremiyor olmanın koşulu yoksul olmak… Belirli koşulu sağlayanlar, kitabına uyduranlar ancak yeni yıla girebiliyor. Burada kitabına uyduran, papyonuyla, paltosuyla zenginliğinin nişanlarını taşıyan, içkisi cebinde (bir damlası da dışarıya akıyor) bir kodaman. Diğerleri için zaman kırılmış, yeni yıl boyutuna geçemiyorlar. Onlar için yeni yıl hiç gelmeyecek. Yeni yıla ulaşmış olanlar sadece belirli bir ayrıcalığa sahip olanlar. Yeni yıl onlar için çalışıyor ve onlar tarafından yaşanabiliyor. Paralel bir zamansal kırılmaya tekabül ettiği için diğerleri (sıradan olanlar) ona müdahale edemeyecek, öfkesini gösteremeyecek, dokunamayacak. Muhtemelen kendilerine yeni yılda yer bulamayacaklar. Bu onlar için bir öfke kaynağı olacak kuşkusuz. Ancak bu öfkeyi dile getirecek bir mecraya sahip değiller. Çünkü onları duyacak muhataplarının bulunduğu tarafa geçemiyorlar.
II
Yukarıdaki karikatürde ise bir eğlence mekanına bakıyoruz. Burada ön plana çıkan karakter, orkestranın en neşeli enstrümanını kullanan darbukacı. Darbukacı orkestranın en alt üyesi ama aynı zamanda onun temeli, yer yer de soytarısı. Kayıtlı tek yurttaş o ve vergi memurlarının denetimine tabi tutuluyor. Sahnenin diğer yarısı ise bedenler, sıvılar ve maddi nesnelerin birbirinin içine girdiği bir cümbüşü andırıyor. Her şeyin birbirinin içine aktığı, uzuvlarla salgıların iç içe geçtiği, uzamsal boşluğa yer bırakmayan ve erkeklerin erkekler için çizdiği kadın bedenleriyle çerçevelenmiş bir yoğunluk bu. Günümüz meşhur sosyal medya platformlarından X’in size özel olan kısmı işte… Orada da şiddetin özel türlerine, bedensel uzuvlara yönelik vurgulara, cinsiyetçiliğe, bayağılaşmış aldatmalara katılmak durumunda kalmıyor muyuz? Karikatürdeki manzara da her şeyin alınabilir, ulaşılabilir, değiştirilebilir, aktarılabilir olabildiğine yönelik seyirlik şiddete karşılık geliyor. Burası aynı zamanda bizim için, bizim yerimize yaşadıklarını iddia edenlerin mekanı. Bu gösteriye dahil değiliz ama izliyoruz. Orkestra üyeleri, özellikle darbukacı gibi temaşanın kuruluşunda rol alıyoruz ancak oraya henüz dahil değiliz.
III
Bir başka karikatürde ise eğlence bu sefer bir evde kurulmuş. Ancak parti bitmiş. Bolca yemiş, içmiş olanlar şimdi sızmış. Pencere açılmış. Elinde (yine) darbuka olan aile reisinin önderliğinde, hınzır bir gülümsemeyle bizim için yaşayanların, bizim ulaşamadığımıza ulaştığını düşündüklerimizin evine giriyoruz. Zizek’in (2020) vurguladığı dışarda bırakılmış olan temel toplumsal sınıf ve/veya gruba tekabül eden “paysız pay” için şimdi sahne açılmış gibi. Burada parti reddedilmiyor, partinin kalıntıları üzerinde yeni bir eğlencenin kurulabileceğine işaret ediliyor.
Karikatürler, yeni yılı kutlayanları sınıfsal bir ötekiye cinsiyetçi bir dille ittiriveriyor kuşkusuz. Diğer yandan karikatürlerde yeni yıl kutlamalarını dışlamayan, buna dahil olamamayı dert eden bir yol da takip edilebiliyor. Örneğin ilk karikatürde sınır net ve yeni yıla katılamıyoruz, ikincisinde sahnenin kurucusu rolündeyiz, üçüncüsün de ise dahil olmanın bir yolunu buluyoruz. Ama sonuçta kutlamanın nasıl yapılacağını henüz bilemiyoruz. Bu belirsizlikten çıkış sonraki yıllarda kutlama arayışının keskin bir şekilde akamete uğratılmasıyla nihayete erecek. Kutlayamıyorsak kutlamayalım. Karikatürlerde sunulan cinsellik, tüketimcilik, karışan uzuvlar ve salgılar belirli bir sınıfın göstergesinden genel ahlakın kendini kurduğu karşıt gösterene yerleşecek. Dergilerin aslında sınıfsal göstergeler olarak sunduklarının, ahlaki düzleme kolaylıkla taşınabilir olduğunu da maharetli siyasetçiler gösterecek kuşkusuz. Aslında buradaki ilgisiz ama ideolojik sonuçları olacak göstergesel eklemeleri ayırt etmek gerekiyor. Cinsiyetçi tacizler içkiyle, yemekler şişmanlıkla, eğlence saldırganlıkla, yoksulluk darbukayla, yılbaşı ağacı uzuv (ayak), yemek artıkları ve yine içkiyle bir araya geliyor. Dolayısıyla mesele, sanki eleştiri yaparken çeşitli ihlaller gerçekleştirmekten daha fazlası.
Neticede günümüzde yeni yıl kutlamalarına ilişkin karşıtlığın, artık siyasi dilin kabak tadı vermiş bir ‘biz’ ve ‘bizim gibi olmayanlar’ (ahlaklılar-ahlaksızlar) arasında kurulduğu görülüyor. Yılbaşını kutlayanlar, ‘biz’den olmayanlar, “ya yeni bir yıla gerçekten girerlerse” diye duyulan endişenin gösterenleri haline geldi. Burada önemli olan, şimdi de bizimle kalmak, pencereden içeriye girmenin yollarını veya yeni pencereleri keşfetmek değil. Yeni yılı kutlayanlar, bizden olmayan başka dünyanın arzusunu yaşıyorlar. Arzularının varlığı büyük ölçüde ‘biz’im için bir tehdit. Dolayısıyla ‘sabahlar olmasın’la denk bir çağrıya karşılık geliyor bu: Yeni yıllar olmasın. Oysa, kendinden başka göndermesi olmayan, bu nedenle de imkansız gerçek olan o ‘biz’in içine zorunlu olarak yerleşememiş ve yerleşemeyecek olanlarla, yeni yıla giremeyeceklerini bilen ve geçip giden yıllarının hesabını tutanlar yeni yılı kutladı bile. İyi yıllar…
Kaynakça
Karikatür 1 (1991, 27 Aralık). Gırgır. 1008. 70’li ve 80’li yıllardan karikatürler. https://www.facebook.com/Oldiescaricatures, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2025.
Karikatür 2 (1989, 01. Ocak) Gırgır. 852. 70’li ve 80’li yıllardan karikatürler. https://www.facebook.com/Oldiescaricatures, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2025.
Karikatür 3 (1988, 03. Ocak) Gırgır. 800. 70’li ve 80’li yıllardan karikatürler. https://www.facebook.com/Oldiescaricatures, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2025.
Zizek, S. (2020). Evrensel İstisna. B. E. Aksoy (çev.) İstanbul: Monokl.