Neyse ki birkaç operasyon daha yapıldı, askeri açıdan ne anlama geldiği tam anlaşılmasa da birkaç fotoğraf yayınlandı da bazı kesimlerde bir rahatlama oldu. Hatırlarsak ilk operasyon sonrası Genelkurmay’ın yaptığı açıklama hayli sitemkardı… Çünkü oradaki yoruma bakılırsa operasyon “kamuoyunda çok olumlu ve başarılı” bulunmuş, ama “art niyetli bazı çevreler harekatı ve sonuçlarını küçümseyen yorumlara” yer vermişlerdi. Tabii Genelkurmay bu ‘art niyetli bazı çevrelerin’ kim olduğunu her zamanki gibi söylemedi… Burada şöyle bir sorun var: Eğer sözü edilen ‘art niyetli çevreler’ sırf muhalefet olsun diye veya ordu düşmanlığı yapmak üzere davranan ve kamuoyunu temsil yeteneğinden yoksun kişilerse, Genelkurmay’ın bu tür çevreleri muhatap alması son derece yadırgatıcıdır. Yok eğer bu ‘çevrelerin’ kamuoyunu temsil yeteneği varsa, o zaman da operasyonun “kamuoyunda çok olumlu ve başarılı bulunmuş” olduğu yargısı doğru değildir, çünkü belli ki kamuoyunun bir bölümü bu kanaati taşımamaktadır.
Kendimizi kandırmaya gerek yok... Genelkurmay’ın ‘art niyetli çevreler’ diye söz ettiği kimseler, geçmişte çoğu zaman demokrat köşe yazarları ve muhabirler olmuştu ve bu olayda da öyle… Çünkü bu yazarların ve gazetecilerin bir bölümü –muhtemelen operasyonun bazı medya organlarınca aleni bir biçimde şişirilmesinden de olumsuz etkilenerek- meseleye çok daha kuşkucu bir biçimde yaklaştılar. Ayrıca yine muhtemelen Genelkurmay Başkanı’nın BBG benzetmesini pek de duruma yakışır bir beyan olarak algılamadılar. Çünkü sonuçta Kandil Dağları’na insan öldürmek üzere bomba atıldı ve üstelik o insanların akrabaları da televizyonlarının başında kimsenin ölmemesi için dua etmekteydi. Onların duası bitmeden edilmiş olan bu sözler, herhalde Türkiye’de yeni bir barış ortamının üretilmesi açısından olabilecek en doğru tavrı yansıtmıyordu.
Söz konusu demokrat kalemler bu kuşkuculuğu taşırken birkaç gözlemden güç almaktaydı. Her şeyden önce operasyonun sonuçlarına ilişkin net bir bilginin verilemediği görülmekteydi. Nitekim daha sonra yapılan açıklamalar da farklı operasyonları ayırt etmemekte ve gerçekte epeyce muğlak olmaya devam etmekte. İkincisi yakın geçmişte ABD’nin Irak’a ilişkin beyanlarının sonradan ortaya çıkan eksik ve yanlışları, benzeri durumlardaki otoritelerin beyanlarına daha ihtiyatlı yaklaşmayı anlamlı kılıyor. Üçüncüsü, gene yakın geçmişte bizlerin yaşadığı andıç ve benzeri ‘operasyonlar’, bilgi alanında söz konusu kuşkuculuğun son derece akılcı bir tutum oluşturacağını ortaya koymakta.
Dolayısıyla Türkiye’de demokrat kalemlerin, sadece askeriyenin değil, her türlü otoritenin beyanlarına şüpheci bakmaları için yeterince neden var. Herhangi bir olayı ‘milli mesele’ haline getirdiğinizde bu bakışın ortadan kalkacağını varsaymak ise zaten demokrat zihniyeti anlamamayı ima ediyor. Çünkü herhangi bir olayın toplumsal boyutunu göz ardı eden bir ‘millileşmenin’ otoriterliği pekiştirmeden öte bir işlevinin olması zordur; ve o nedenle de demokrat duyarlılık ‘askeri başarıyı’ bile yapılan işin toplumsal anlamı üzerinden değerlendirme eğilimindedir. Dolayısıyla mukavemetin olmadığı bir operasyonda, başkalarınca sağlanan istihbarat ve imkanlar sonucunda bir dağın bombalanıp hasarsız geri dönülmesinin esas işlevi tabii ki psikolojik etkisinde ve teşvik ettiği siyasette gizlidir. Bu da operasyonun nasıl takdim edildiğiyle, operasyon sonrasında ne denildiğiyle yakından ilgilidir…
Türkiye’de demokrat yazar çok fazla yok… Ama onlar da bu kamuoyunun parçası. ‘Kamuoyu’ Genelkurmay’ın sandığı veya demeye getirdiği üzere, otoriteyi onaylayanlardan oluşmuyor sadece… Bu ülkede yeknesak olmayan bir kamuoyu var ve devlet adına davranma yetkisini ellerinde tutanların, kamuoyundaki kuşkucu bakışın ilerde daha da artacağı gerçeğine şimdiden kendilerini alıştırmalarında büyük yarar var.
Taraf, 30.12.2007