Akil İnsanlar Komisyonları , Kürt sorununun çözümünde aktif rol almak üzere çalışmalara başladı. (Tanımı, Akil Adamlar’dan Akil İnsanlar’a çevirmek dahi başlangıç iyi bir adımdı!) İktidar partisi tarafından seçilmeleriyle, onun aklının temsil edecekleri izlenimi veren “akiller” arasında bazı isimlerin ilk açıklamaları, bu sürecin bir sivil toplum hareketine dönüşmesi gerektiği, sorunun kültür alanında çözülebileceği yönündeydi. Bu noktayı önemseyerek, üstüne gitmek gerekli. Akil insanlar süreci bir kültürel harekete, bir barış hareketine çevirebilir mi? Bunun için öncelikle yapacakları işin ne olduğu konusunda kamuoyunu ikna etmeliler. Kamuoyunun da bu değişim yönünde onları sıkıştırması, baskı altına alması önemli. Sadece silahların bırakılması ve şiddet/terör noktasında mı işleyecekler yoksa konunun Kürt sorunu boyutunu, bir arada yaşama kültürünü geliştirmeye dair adımlar mı atacaklar? Sorunun tespiti, sürecin ilerlemesinde oldukça yönlendirici olacak. Bu adım, komisyonların bir hareket doğurup doğurmayacağını da belirleyecek.
Toplumsal hareketler literatürü içinden baktığımızda 1970’lerden bu yana hareketlerin kültürel alanlara sızarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Hareketin artıp ilgilendiği konu ve katılan aktörler daha somut hale geldikçe başarıya ulaşma şansı artıyor. Sınıfın, etnik topluluğun, grubun sorunlarını çözmek adına önce o konu üzerinde doğrudan etkilenen insanları hareketin içinde olması hareketi güçlendiriyor. Hareketler artık aktörlerin doğrudan müdahale araçları olarak siyasal bir güce kavuşuyor. Bu müdahale ve değiştirebilme şansı, katılım için motivasyonu da artırıyor.
Bu kişilerin neden seçildiğine dair bir uzlaşma olsa da –hükümetin projesine destek oluşturma- sürecin nasıl işleyeceği konusunda kafalar net değil. Komisyonlar, partinin sivil toplum örgütleri olarak mı çalışacak? Komisyonlar kendi program ve kimliklerini geliştirebilecekler mi? AKP bu program ve kimliklerin bağımsızlığına ne kadar tahammül gösterecek. Sürecin kendi kontrolünden çıkıp başka bir noktaya evrilmesine izin verir mi?
Akil İnsanların bölge bölge ayrılıp, komisyonlar aracılığıyla çalışmalarını yürütmesi tabana ulaşma noktasında olumlu bir adım. Ancak bu ayrım, başarısız bir toplantının komisyon kurma kararıyla ayrılması klişesini de hatırlatıyor. Yerel komisyonlar, kendi içlerinde de komisyonlar kurarak işlemeye devam ederse, klişe tekrarlanır! İlk toplantılardan gördüğümüz kadarıyla, yerel gazeteciler, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin raporlar yazarak o bölgenin komisyonuna yol göstermesi isteniyor. Raporlar ve görüşler çokluğunun uzlaşmacı bir eksene dönüşmesi beklenecek. Burada da yeni sorular devreye giriyor: Farklı öneriler, komisyonlar eliyle ne derecede merkeze iletilebilir? Komisyonlar, örneğin Karadeniz ya da Ege’de, sorunun çözümüne dair” dirençleri” nasıl göğüsleyecek? Karşılaşılacak ilk direncin, “AKP usulü çözümü desteklememe” olacağını tahmin etmek zor değil.
Komisyonların, harekete dönüşmesi için kurumsal bağlarından önemli derecede kurtulması, kendi siyasal alanlarını yaratabilmesi için de farklı sesleri bir araya getirmesi gerekli. Aksi takdirde AKP’nin kapalı kapılar ardında seçtiği elitler olarak partini politikalarını daha geniş kesimlere duyurmak için bir aracı olmaktan öteye gidemezler. Gramsci’nin organik aydınlarını hatırlatan bu rol ile AKP’nin hegemonyasını desteklemekten başka bir işe yarayamazlar. Bu rolün karşısında ise sivil toplum ile siyasal toplumu bir araya getirecek bir “ortak duyu” kurma görevi var. Ortak duyunun temellerini parti nezdinde değil farklılıkları bir araya getirme ekseninde kurulması, sürecin başarısı açısından önemli görünüyor. Ancak Akillerin önemli bir kısmının AKP’ye yakın olduğu gerçeği, farklıların yansıtılması sürecini de olumsuz etkileyecektir.
Akil insanların en azından bir kısmının aklında AKP’nin işini mi kolaylaştırıyoruz sorusu muhakkak vardır. Bu soruya cevap arama girişimlerinde, komisyon içerisindeki faaliyetleri oldukça önem kazanacak. Komisyonları parti çizgisinden ayrı bir noktaya taşıyabilirlerse o zaman bunu AKP’nin seçim yatırımı olmaktan da çıkarabilirler. Böylece memleketin en önemli sorununda yıllarca yürütüldüğünün aksine işleyerek tekil bir aklın çizgisinde çözmek yerine, çokluğun aklını devreye sokabilirler. Akiller, bu ihtimali gerçeğe çevirmek istiyorlarsa, kendilerine verilen bu fırsatı iktidar için değil iktidara rağmen/karşı kullanmayı tercih edebilirler.
AKP’nin yeterli parlamenter çoğunluğu ve iletişim kanallarında kontrolü ve varken bu işi mecliste yasalarla çözmek yerine tabana inme ve sivilleşme girişimleri, 10 yılı aşkın hegemonya taktiklerindeki başarılı adımlardan biri. Pragmatik bir koalisyona dayanan AKP’nin bu koalisyonun içeriğini genişletmek istediği söylenebilir. Meclis çatısında yeri geldiğinde MHP ile yeri geldiğinde BDP ile kurulan işbirlikleri meclis dışında da devam ediyor. Kürt sorunun çözümünde bu kurumsal koalisyonların ötesinde siyasal koalisyonlar yaratmak gerekli. Bunun için de komisyonların “gerçekten” işlemesi, çalışması beklenir. Böylece kurumsal olanın belirlediği değil kendi kendini belirleyebilen bir çerçeve içerisinde hareket olmanın ve toplumsal değişimde söz sahibi olmanın yolları yaratılabilir.