Geçen Çarşamba İsmet Berkan Radikal gazetesinde çok tahrik edici bir cümle kullandı. Aynen yukarıdaki başlığın kullanıldığı yazı, o soruyu anlamlı kılacak durumu ise şöyle tanımlıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sına ‘Hiçbir Yasa ve bu Anayasa’nın hiçbir hükmü Kuran’ı Kerim’e aykırı olamaz’ diye bir hüküm konduğu gün, laiklik de sona ermiş demektir.” Tabii laikliği kendi yaşam biçimlerinin ‘aynen’ kamusal alana hakim olması olarak algılayanlar bundan rahatsız olabilirler, ama Berkan’ın önermesi pek yanlış sayılmaz. Çünkü laikliğin temel ayaklarından biri, belirli bir inanç sisteminin devlet sistematiğine egemen olmasının engellenmesi… Hatta bu koşulun ‘bütün yasalar’ şeklinde de anlaşılmaması gerektiği savunulabilir; öyle ki diğer uca gidersek tek bir yasanın bile açıkça dini akideler doğrultusunda yazıldığı bir hukuk sistematiğinin laik olmadığı söylenebilir.
Berkan’ın eklediği gibi “o gün de Türkiye’ye hiçbir zaman gelmez!”; yani korkulacak, endişe edilecek bir durum yok. Doğal olarak endişelerinden kurtulamamış olanlarımız İslami kesim içinde hiç mi şeriat yanlısı olmadığını soracaklardır. Ancak bugün her toplumda ‘aşırı’ denebilecek dinsel talepleri olan ve belirsiz bir gelecekte bir din devletinde yaşamayı hayal edenler mevcut. Önemli olan genelde muhafazakarlığın aksi yönde gitmesi, dindarların küresel dünyaya adaptasyon süreçleri içinde ister istemez sekülerleşmeleri. Sıkça söylediğimiz üzere bu sekülerleşme dinden uzaklaşma biçiminde değil, dini gündelik hayatın içinde yeniden kurma şeklinde yaşanıyor. O nedenle de muhafazakar insanların dünyanın genel gidişatına uymayan bir rejim arayışları epeyce bir zamandan bu yana ortadan kalkmış durumda.
Kısacası Türkiye için laikliğin elden gitme tehlikesi yok gibi gözüküyor. Ama acaba gerçekten de öyle mi? Laikliğin diğer iki ayağını ele alıp aynı ölçütü orada da uygulayalım: Din ve vicdan özgürlüğünü engelleyen; ya da devletin farklı inançlar karşısında eşit mesafede durmasına izin vermeyen tek bir yasa bile varsa, orada laiklik yoktur demek durumundayız. Ne var ki şeriat tehlikesinden korkan laik rejimimizin doğrudan veya dolaylı hukuk uygulamalarıyla her iki alanda zaaf içerdiğini biliyoruz. Bir yanda başörtülülerin kamusal alandan tecrit edilmeleri, öte yanda Alevi ailelerin çocuklarının zorunlu olarak Sünniliği öne çıkaran din derslerine sokulmaları…
Diğer bir deyişle Türkiye zaten laik değil ki, laiklik elden gidecek diye korksun… Ama buna şöyle bir itiraz gelebilir. Biz laikliğin sadece birinci ayağını önemsiyoruz, asıl anlamlı olan odur diyebiliriz… O halde o ayağa daha dikkatle bakalım: Laiklik hiçbir inancın devlete egemen olmaması demek. Bu inançların ille de İbrahimi dinlerden biri olması gerekmiyor. İnanç niteliği kazanmış olan her türlü yaklaşım devletin uzağında durmalı, kendi anlayışını devlete empoze edememeli… Herhalde herkesin aklına aynı şey gelmiştir… kemalizm tam da böyle bir şey değil mi? Mustafa Kemal’in algılanma biçimi, Anıt Kabir’e yapılan ziyaretler, Nutuk’a verilen anlam, her ‘yortuda’ tekrarlanan sözler, bütün bunlara hakim olan kutsallık iması ve duygusu normal bir fikir pozisyonunu mu, yoksa bir inancı mı ifade ediyor? Tabii ki Mustafa Kemal’in böyle bir niyetinin olduğu öne sürülemez… Ama birçok inanç sistemi zaten böyle doğmamış mıdır? Kişinin ebediyete intikal etmesinden sonra ardıllarının yarattığı bir sistematik duygu ortaklığıdır ‘inanç’… Ve kemalizm konusunda bu önerme büyük çapta doğru gözüküyor.
Şimdi laikliğe geri dönelim… Eğer laiklik herhangi bir inancın devlete hakim olmaması ise, ‘hiçbir yasa Atatürk ilkelerine aykırı olamaz’ diyen bir zihniyetin laik olmadığı; bu zihniyetin uzantısı olan rejimin de laiklikle pek ilişkili olmadığı açıktır. Nitekim Berkan da bu durumu söz konusu yazıda ironik bir cümle ile itiraf etmekteydi. ‘Kuran’ı Kerim’e aykırı yasa olamaz’ hükmünün geçerli olmaması durumunda bizim halimiz şu kelimelerde ifadesini buluyor: “O gün gelene kadar laiklik elden gitmez, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e de hiçbir şey olmaz!” Yani ‘merak etmeyin’ deniyor… İlelebet ‘laik’ kalabileceksiniz… Kimse inancınızı elinizden alamayacak… İnancınızın devlet üzerindeki egemenliği devam edip gidecek…
Ne laiklik ama!
Taraf, 27.2.2008