Washington DC'deki “Kadınlar Yürüyüşü”nden Manzaralar/İzlenimler

Donald Trump’ın ABD başkanlığı yemin töreninin hemen devrisi günü, 21 Ocak 2017’de, bir başka büyük etkinliğe ev sahipliği yaptı Washington, DC. “Kadınlar Yürüşü” (Women’s March) olarak adlandırılan organizasyonun zamanlaması tesadüfi değildi; zira etkinliğin birincil amacı Trump’ı protesto etmekti. Ve protesto etkinliği bir gün önceki resmî töreni gölgede bırakmayı başardı; ABD’nin dört bir yanından başkente doluşan yüz binlerce gösterici Trump yandaşlarından sayıca çok daha fazlaydı. Başkanlık devir teslim töreninin hemen ertesi günü başkentte ve de aynı güzergâhta böylesi bir organizasyona izin verilmiş olması ABD demokrasisi adına takdire şayan bir uygulama. Bu serbestide, Washington’un neredeyse tamamen Demokrat Partili bir şehir olmasının payı da olsa gerek. 2016 seçimlerinde bu şehirde kullanılan oyların %91’i Hillary Clinton’a ve sadece %4’ü Trump’a gitmişti. Washington merkez olmakla birlikte ABD’de ve yurtdışında birçok başka şehirde büyük kalabalıklar bir araya gelip Beyaz Saray’ın yeni “sakin”lerinden duydukları derin hoşnutsuzluğu dillendirdiler. Trump karşıtı gösteriler de OHAL kapsamına girdiğinden olsa gerek bu etkinlik T.C’de pek yankı bulmadı.

Kadınlar tarafından tertiplenen “Kadınlar Yürüşü”nde kadınlığa yapılan vurgunun iki temel nedeni vardı. İlki, seçim yarışı sürecinde ve öncesinde Trump’ın kadınlara yönelik saygısız, aşağılayıcı, alaycı ve de saldırgan söylemiydi. Bu söylemin en çarpıcı örneklerinden birinde sesinin kaydedildiğini bilmeyen Trump, “Meşhursan (kadınlara) her şeyi yapabilirsin, öpebilir, hatta onları apış arasından kavrayabilirsin,” diyordu -ki daha nazik bir dille Türkçeye çevirdiğimiz söz konusu anatomik ifadenin İngilizcesinde Trump “pussy” kelimesini kullanıyordu. “Pussy” feminist hareketin sahiplendiği, kullanmaktan gocunmadığı bir terim. Nitekim Rusya’da Putin’e kafa tutan kadın punk grubunun adı “Pussy Riots”. Ve fakat zaten sicili kabarık erkek bir başkan adayı tarafından, geri kalanı da buram buram maço bir sohbette sarf edilince bu kelime Trump’ın kadın düşmanlığının simgesi oldu. “Pussy” İngilizcede aynı zamanda kedi anlamına geldiğinden yürüyüşe katılacak olanlar arasında iki minik üçgen kulaklı, el örgüsü, pembe, yün bere furyası başladı; “Pussy Hats” lakaplı bu berelerden on binlercesi vardı meydanlarda. Trump kadınları haksız çıkarmadı ve yemeyip içmeyip göreve geldiğinin hemen ikinci gününde, verdikleri sağlık hizmetleri arasında kürtaj olan ya da kürtaj hakkını savunan kurumlara ABD’nin yaptığı dış yardımları kesen bir kararnameyi imzaladı -manidar bir şekilde yedi erkek, sıfır kadın eşliğinde.

Trump’ın başkanlığına karşı ilk büyük muhalif gövde gösterisinin kadınlar tarafından örgütlenmiş olmasının bir diğer nedeni de Hillary Clinton’ın uğradığı seçim yenilgisiydi. Malum, 2008’de yarışı son anda Obama’ya kaptıran Clinton, tam tarihe ilk kadın ABD başkanı olarak geçecekken bu sefer de Trump sürpriziyle karşılaştı. Beyaz Saray’da en nihayet “first-lady” kimliğiyle değil, başkan sıfatıyla bir kadının ikamet edeceğine kesin gözüyle bakan milyonlarca kadın (ve de erkek) seçmen muazzam bir hüsrana uğradılar. Kadın hakları açısından hüsranın büyüklüğünün bir diğer nedeni de Clinton’ın 2016 başkanlık yarışında kadınlığ(ın)a yaptığı vurguydu. Erkek egemen bir kuruma ilk defa talip olmanın tedirginliği yüzünden olsa gerek 2008 seçim kampanyasında Clinton kadın meselelerini çok ön planda tutmadı. 2016’da ise bu konuda çok daha özgüvenliydi, kendi anne/büyükanne kimliğini sahiplendi, kadın meselelerinde kararlı çıkışlar yapmaktan çekinmedi. “Kadınlar Yürüşü”, Clinton başkan seçilmiş olsa yapılacak olan kutlamaların protesto şekline dönüşmüş haliydi bir nevi.

Ve bir hezimet vesilesiyle bir araya gelinmiş olsa da etkinlik matem havasında geçmedi. Gezi Direnişi benzeri şenlikli bir hava hakimdi yer yer; aşağıdaki fotoğraflardan görüleceği üzere, afişlerin çoğunda İstanbul 2013 yazını anımsatan esprili, “orantısız zekâ” örnekleri vardı. Önümüzdeki yıllarda Trump’ın büyük ama bir o kadar kırılgan egosu çok örseleneceğe benzer. Bakalım Reis’e hakaret davaları bu coğrafyada da başlayacak mı?

İfade özgürlüğü demişken, yürüyüşün başlangıç noktasına kurulmuş bir sahneden birçok konuşmacı kitleye seslendi. Aralarında Angela Davis, Gloria Steinem, Ashley Judd, Michael Moore, Scarlett Johansson, Madonna gibi ünlülerin de yer aldığı konuşmacılar izleyenlere (ve kendilerine) dünün bir son değil, başlangıç olduğunu telkin eden konuşmalar yaptılar. Rekor katılım yüzünden kalabalığın çok az bir kısmı sahneyi doğrudan görebildi.

1995’te yine Washington’da gerçekleşen ve siyah lider Louis Farakkhan’ın başını çektiği “Milyon Erkek Yürüyüşü”yle tezatlık teşkil eden bir kitle vardı 2017’nin 21 Ocak’ında. Yirmi iki yıl önce siyah erkeklerle dolup taşan meydanları bu sefer ağırlıklı olarak beyaz kadınlar doldurmuştu. “Çikolata şehir” lakabını hak edecek denli siyah nüfusu yoğun ve Trump’a neredeyse hiç oy çıkmamış olan Washington’da Trump karşıtı gösterilere siyahlardan pek rağbet yoktu nedense. Siyahları hedef alan polis şiddetine karşı toplumsal duyarlılığı artırmaya çalışan “Black lives matter” (Siyah hayatlar önemlidir) hareketinin sloganları tek tük duyuluyordu ama işte o kadar.

Devasa, coşkulu bir kitleydi ama örgütlülük çok düşük seviyedeydi. Katılımcıların büyük çoğunluğu aileleri, arkadaşları ile gelmişti; ait oldukları bir hareket, örgüt yoktu. Avrupa ya da Türkiye’den görmeye alışık olduğumuz büyük gruplar halinde ortak hareket edip tek ağızdan slogan atma düzeni hakim değildi. Bir Demokrat Parti ortak paydası olsa da bu altı çizilerek sahiplenilen bir aidiyet değildi; ortada parti bayrakları, tişörtleri, otobüsü, gençlik kolları ve benzeri unsurlar yoktu. Önümüzdeki günlerde ya böyle bir kitleden nasıl bir muhalefet çıktığını ya da muhalefetin kitleyi nasıl dönüştürdüğünü göreceğiz.

Bu kadar girizgâh kâfi, şimdi fotoğraflar konuşsun:

Yürüyüş öncesi buluşup afiş hazırlama partisi yapan bir grup. 

Yürüyüş alanına ulaşmaya çalışan insanlar metroya doluştu. Fotoğraftaki başörtülü kadın imgesi, Obama’nın 2008 seçimlerindeki “Hope/Umut” sloganlı ikonik grafik tasarımını yapan Shepard Farley’e ait. Farley, Trump imgesi yapmamaktan yana tercih kullanarak Kadınlar Yürüyüşü için fotoğraftaki benzeri ABD vatandaşları temalı bir seri hazırladı.

Yürüyüşe muazzam bir katılım vardı. Net bir rakam vermek zor ama aralarında NY Times’ın da olduğu birkaç haber kaynağı sırf Washington’a beş yüz binin üzerinde göstericinin geldiğini rapor etti -ki yine tahminlere göre bu Trump’ın yemin törenine katılanların üç katı kadardı. Trump buna (ve Obama’nın 2009 yemin töreniyle yapılan kıyaslamalara) çok içerledi ve Beyaz Saray basın sekreterine verdirdiği ilk resmî demeçte ortadaki bütün kanıta rağmen (havadan çekilen görüntüler, metro kullanım rakamları, vs.) “kendisininkinin” daha büyük olduğunu iddia etti(rdi). Yani, yeni tabirlerle, “hakikat-sonrası” (post-truth) çağımızdan bir “alternatif-olgu” (alternative fact) örneği sergiledi.

Obama’nın son dışişleri Bakanı, eski başkan adayı John Kerry de yürüyüşe katılanlar arasındaydı.

“Trump şeytan boynuzlarını saklamak için saçları yana yatırıyor” yazan bir afiş.


Bu güleç göstericilerin tuttukları afişlerde “Minik parmaklarını cebimden çek”, “Putin’in finosu yargılansın” gibi sloganlar var.

“Müslüman Kadınlar Birliği” adı altında bir araya gelen genç, bir kısmı başörtülü kadın grubu çok ilgi topladı -seçim sürecinde Müslümanlara ABD’ye giriş yasağı getirmek gerektiğini söyleyen Trump’a inat. Kadınlar Yürüyüşü’nün baş organizatörlerinden birinin Filistin kökenli bir kadın olduğunu bu vesileyle belirtelim.


Arkada gösteri hatırası, önde “Beraber Daha Güçlü(yüz)” yazısı.

Arkada tepesi sislerle örtülü ünlü Washington Abidesi, önde “Vladimir, Beyaz Saray’ımıza Kimi Koydun?” diye soran bir afiş. Afişteki kelime oyununu (“Who did you Putin our Whitehouse?”) Türkçe de karşılamak zor; zira “Put-in” İngilizcede “koymak”, “yerleştirmek” anlamına geliyor.


Kalabalıktan renkli bir kesit.


Bu afişteki siluetler, ikisi Obama, biri Bill Clinton tarafından atanmış üç kadın Yüce Divan hâkimine ait: Sonia Sotamayor, Elena Kagan ve Ruth Bader Ginsburg. Dokuz hâkimden teşekkül Divan’daki bir boşluk Trump’ın atamasıyla birlikte Muhafazakârlar lehine dönecek. Bu afişteki yazıysa “Sıkıysa gel bakalım, birader” diyor.


Trump’ın Putin sempatisi yürüyüşün favori temalarındandı. Bu sadece göstericilerin hüsnü kuruntusu değil. ABD istihbarat teşkilatları bile Rusya’nın seçimlere Trump lehine müdahale ettiğini raporladı. Gerçi bu raporlarda müdahalenin şekline dair ikna edici kanıtlar yok. Demokratik Parti’ye yönelik e-mail hesaplarına sızılması hadisesi dışında somut başka bir bilgi ortaya konamadı -ki bunu bile doğrudan Trump’a bağlayacak kanıt yok. Elektronik oy sayımına müdahale gibi bir teşebbüs de ispatlanamadı. Her halükarda Trump-Putin muhabbetine kanıt çok.


Yüzlerini gizlemeyi tercih eden bir grup “Putin’in Kuklası” ve “Baş Hain” yazılı afişler tutuyor.

Pembe, el örgüsü konseptini son noktasına götürmüş iki gösterici.

Bu afişler ücretlerdeki kadın ayrımcılığının rakamsal ve çarpıcı bir ifadesi. Kadınlar aynı iş karşılığı ortalamada erkeklerin %79’u kadar kazanıyorlar -2016’nın ABD’sinde!


İroniktir ki Hillary Clinton Trump’ın bir gün önceki yemin törenine eski “first lady” sıfatıyla gitmiş ama bu yürüyüşe gelmemişti. Onu 1:1 ölçüde bir karton maketi ikame etti, “pussy hat”li. Önüne denk gelmiş afişte “Kadın hakları insan haklarıdır” yazıyor.


Soldaki afişte “Benim (cinsiyetçi, ırkçı, korku taciri, yalancı) Başkanım Değil” yazıyor (“Başkan”, “President” yerine Trump’ın bir tweet yazım hatasına göndermeyle “Precedent” olarak yazılmış). Sağdaki afişte “Üzgün(üz)!” yazıyor, üzerinde Trump şekil saçları olan Twitter serçesi.


Özgürlük Anıtı kostümlü bir grup. Afişte “Amerika’daki her iyi şey protestoyla başlar” diyor.

Alabildiğine (ve belki de fazla) uslu, barışçıl bu etkinliğin biraz olsun elektriklendiği tek yer Trump’ın Beyaz Saray’a yakın ve kendi adını taşıyan yeni otelinin bulunduğu mevkiydi. Göstericiler buradan geçerken ıslık çaldılar, yuh çektiler, ortaparmak gösterdiler ve bir cenaze çelengiymişçesine afişlerini binanın önüne bırakıp gittiler.


Arkada meclis binası, önde ifade özgürlüğü.


FOTOĞRAFLAR: CEYDA